Bir Dil Hafızasını Kaybettiğinde Ölür-2

0Shares

Hakimiyeti altında yaşadıkları devletlerin her tür zorbalığını yaşayan Kürtlerin trajedisi ise başlı başına hem tarih hem sosyo-psikoloji ve hem de sanatsal bir konudur. Özellikle dille ilgili trajediyi Kuzey Kürdistan halen yaşamaya devam ediyor. Katliamlarla alınamayan sonuç asimilasyon politikalarıyla alınmaya çalışıldı. En kötü Fransız versiyonu olan Türk uluslaşması; ekonomik tekliğini Ermeni ve Rum ekonomisini tasfiye ederek gerçekleştirirken, kültürel tekliğini de Kürtlerin asimilasyon ve imhası üzerinden gerçekleştirmeye çalıştı. Yaşanan katliamlar ve ardı sıra gelen takriri sükun kanunları yani Kürdistan’ın Kürtsüzleştirilmesi sonuç almayınca, bu sefer yoğun yasaklama ve baskılarla Kürtlerin Kürtçesizleştirilmesi denen daha tehlikeli bir dönem başlamış oldu. Dil bilinç ve kimlik arasındaki ilişki kesilerek yeni tip bir soykırım süreci işletilmeye çalışıldı. ‘Dili ile arasına mesafe giren bir zihnin işleyişi de farklılaşacaktır. Çünkü toplumlar ve bireyler kültürle  ve doğal olarak dünya ile ilişkilerini dil üzerinden kurarlar ve dil içinde düşünürler. Dil  düşünceyi yapılandırır dolayısı ile kürdi bir kimliğin ve düşüncenin kurulması ve korunması Kürtçe ile mümkün olmaktadır. Dil ile ilişkisi kesilen kuşakların milli kimlikleri ile de ilişkisi zamanla kesildiğinden bir süre sonra egemen etnik kimliğe dahil olmaktadır.’

Asimilasyonun  şiddetsiz ve gönüllü peçesi olan oto asimilasyon yada  liberal adıyla entegrasyon, farklı kültürleri  asimle etmenin başka bir yöntemidir. ‘Entegrasyon şiddetti dışlayan bir çözüm olarak görülse de, sürecin işleyişi kaçınılmaz olarak kurumsal yapıya sahip resmi kültürün lehinedir. Eşit varoluş imkanlarına sahip olmayan toplumsal kültürlerin entegrasyonu ve bir aradalığı söz konusu olduğunda karşılaşmadan Türkçe’nin mevzi kazanması ve kültürel bir fetih kazanması kaçınılmazdır.’ Toplumsal yaşam olanaklarının egemen dil üzerinden örgütlenmesi  politik baskı ile birleştiğinde  durum daha vahim bir hal almaya başlar. Kürt olduğunu bilen ve hatta bu konuda mücadele eden milyonlarca insanın  kimliğini politik olarak sahiplenirken bu kimliğin dili olan Kürtçeye yeterince ilgi göstermemesi ele alınması gereken ayrı bir paradokstur.

Peki ne yapmalı ve nereden başlamalı? Farklılıkların kendiliklerini koruyarak bir arada yaşaması ve yaşadığımız Ortadoğu coğrafyasına uygun bir çözüm üzerinde duran, sadece Kürtler için değil geliştirdiği dünya görüşüyle sadece  Kürt halk önderi olarak tanımlanmasının haksızlık olduğunu düşündüğüm Önder Apo’nun görüş ve formüllerinin ufuk açıcı olduğunu düşünüyorum. Kürt özgürlük hareketinin ağır bedellerle eşikten döndürdüğü Kürt bilinci yoğun eylemsel ve politik mücadeleyle tekrardan ivme kazanan ve ağır bedellerle uyanmış bilinç kurumsallaşmazsa yani  süreklileştirecek ve koruyacak bir inşa gerçekliğine kavuşturulmazsa hem devletlerin baskı politikaları hem de kapitalist modernitenin hakimiyeti altında olan teknolojik gelişme varlığı ispatlanmış Kürt gerçekliğini tekrardan riske edecektir. Oluşan zihniyetin diliyle bütünleşmesi içinse Kürtçe bir yaşam diline dönmek zorundadır. Burada kast edilen sadece günlük ev içi veya sosyal ortamdaki diyaloglar değildir. Bu konuda yararlı olacağını düşündüğüm Önder Apo’nun 5.savunmasından bir alıntıyı eklemek isterim; ‘1.büyük doğuş, evrensel devrimci ideolojiden ulusal toplum kendiliğinin zihnen doğuşunu ifade eder. İlke olarak Kürtlük esas alınmakta, fakat ortada nasıl bir Kürtlüğün olduğu yoğun tartışılmaktadır. (…)2005 ve sonrası yılların farkı, oluştan yeni özde kimlikleşme, kalıcı varlık halini alma ve özgür yaşamda ısrardan kaynaklanmaktadır. Yani doğuş, oluş gibi çok sancılı bir süreçten sonra, başarılı geçen bu doğuşun  aynı hassasiyetler temelinde öz savunmalı olması, varlığını özgürce ifade etmesi farklılaşarak yaşaması gündemdedir. Sorunlar artık, doğuş oluş sorunları değil, büyüme korunma, farklılaşmadan kaynaklanan öz kimlik ve özgür yaşam sorunlarıdır. Zihnen doğuş yerini bedensel doğuşa oradan bedenin farklı organlarına dönüşmeye bırakmaktadır.’ Bu alıntıdan da anlaşılacağı üzere uyanmış bilinç kendi kurumlaşmasını ekonomiden tutalım sanata, savunmadan tutalım eğitime, sağlıktan tutalım spora kadar kendi öz örgütlülüğü içinde dili korumak ve geliştirmek mümkündür. Evet Kürtçe ekonomide kullanılmalı, eğitimde kullanılmalı, sağlıkta kullanılmalı kısacası toplumsal yaşama dair ne varsa kullanılmalı ama sömürgecisinin kurumlarında değil! Nasıl ki bir iklimin çiçeği başka iklimlerde yaşayamazsa bir toplumun dili de kendi kurumlaşmaları dışında başka kurumlaşmalarda yaşayamaz. Yukarda saydığımız sebeplerden kaynaklı  bu sosyolojik açıdan da mümkün değil. Dolayısıyla Kürtçe mücadele ve inşa gerçekliği içinde ele alınmalı ve korunmalı.

Yanılmıyorsam yeni yaşam gazetesinde bir köşe yazısında şeyh Sait isyanı sonrası istiklal mahkemelerinde yaşanan trajik bir olay anlatılmıştı. Bir gün mahkemeye kara yağız, yiğit bir Kürt genci getirdiler. Hakimler sorguya çekti. Türkçe bilmediği anlaşılınca, hakimler danıştılar ve delikanlının idamına karar verdiler. Mahkemenin idam gerekçesi dehşet vericidir ‘türkçe bilmeyen bir kimseden bu memlekete hayır gelmeyeceğinden idamına..’ hemen o gece çocuğu götürüp astılar.” Bu örneği niye verdim son zamanlarda dil üzerinden ülkemizin bakurunda gelişen ve aslında pek anlamlı bulmadığım. Kürtçenin politikleştirilmesine dönük  kendi Kürt cenahımızdan yapılan tartışmalara  kısacada olsa değinmek istediğimden bu örneği verdim. Sosyolojik açıdan kültürel Kürtlük ve politik Kürtlük tanımlamaları bir yere kadar anlaşılırdır ancak bu ayrışım ulusal bilinç ve inşasında bir tehlike olarak da ele almak lazım. Nasıl ki dilden kopuk bir politik bilinci eleştiriyorsak hafızadan kopuk bir dil mücadelesi de aynı şekilde anlamsızdır. Küçük kazanımların bile büyük bedellerle elde edildiği bir halk gerçekliği varken ve sömürgeci devletlerin bu konudaki hem acımasız hem ince politikaları varken ve yaşam alanı tanımıyorken Kürtçeyi sadece kültürel haklar ve hiçbir politik statüsü olmadan aile ve sosyal yaşam ilişki içerisinde kullanımını yayarak (bunlarda çok değerli olmakla birlikte) koruyabileceğini  sanmak  tam bir politik astigmatlıktır. Kürtçe küreselleşen dünya karşısında zorlanmıyor, Kürtçe bizzat sömürgesi altında yaşadıkları devletlerin  baskıcı politikaları karşısında zorlanıyor Ve doğaldır ki  bu konudaki mücadele ve çabalar, yaşadığı sömürge gerçekliğinden kaynaklı politik olmak zorundadır ve hatta Kürtçenin sadece politikleştirilmesi değil bir direniş diline eylem diline dönüştürülmesi gerekiyor.

Son olarak yukardaki paragrafla ilişkili olarak, Kürtçe sadece kullanılmadığında ölmez, hafızasını kaybettiğinde de ölür. Kürtçe, Türkçe bilmediği için boynuna idam ipi geçirilen genci unuttuğumuz gün ölür! Kürtçe, kemikleri üzerine 45 TLlik fatura yapıştırılmış posta kutusuna yerleştirilerek annesinin kucağına oturtulmuş Agit’i unuttuğumuzda ölür! Ve Kürtçe, öz-yönetim talepleri ile direndiği için bodrumlarda yakılan gençleri unuttuğumuz gün ölür! Kürtçe  200 yıllık  politik mücadele ve ödenen acı bedelleri unuttuğumuz gün ölür!

Barin Bakur

Kaynakça: Önder Abdullah Öcalan 5. Savunma
Sever Işıklı dil üzerine yazısından yararlanılmıştır