Dünden Bugüne Varolma
İnsanların yaşamında bazı anlar var ki hep onunla yaşar ve hep o anı tekrar tekrar yaşamak ister. Benim için de 24 Ocak 1993 böyle bir tarihtir.
Bu tarihte Avrupa’dan Önderlik sahasına geçtim. Önderlikle buluşma ve onunla aynı mekanı solumak bana uzun bir süre bir hayal gibi geldi. Önderlik sahasına gitmek benim için ulaşılması gereken bir amaç ve temel istek olmuştu. Önderlikle aynı mekanı soluduğum o an bana sorsalardı “en mutlu kadın kim” diye, “benim” derdim. Tabi orada olmanın aynı zamanda sorumlukları da bir o kadar ciddi ve ağırdı. Önderliğin ilk sorusu “size nasıl yardımcı olabiliriz ve bizden ne istiyorsunuz” şeklindeydi. Bu soruya vereceğim hazır bir cevap yoktu. “Nasıl cevap verebilirim acaba” ve “Önderlik ne demek istedi” gibi sorular hızla kafamdan geçti. Ama cevap veremedim. Sadece Önderliğin gözlerine hayran hayran baktım ve Önderlik şaşkınlığımı görünce gülümsedi. Gerçekten şaşkındım. Önderlik ve ben aynı mekandaydık. Elim ayağım birbirine dolanmıştı. O an içimden sevinçten bir çığlık atasım geliyordu. Önderlikle karşı karşıya oturmuşuz ve o benle sohbet ediyordu. Sohbetle o anki şaşkınlığımı gidermeye çalışır gibiydi. Sorular sorarak heyecanımı gidermek istedi Önderlik ve sohbetimiz böyle devam etti.
Heyecanın yanı sıra duygularımda ve içimde bir rahatlık da vardı. Kendimi o kadar rahat ve huzurlu hissediyordum ki. Bunu anlamaya çalıştım. Önderliğin karşısındaki insana verdiği rahatlık ve iç huzur insanda bir güven yaratmaktadır. Önderliğin yarattığı o rahatlık bireyde öz güveni ve birey olma olgusunu yaratıyor. Hele hele bu kadında daha da fazla etkilidir. Bir an baktım ki kafamda olan her şeyi bir bir kelimelere döküyorum ve rahatça ifadeye kavuşarak Önderliğe söylüyordum. O kadar rahat bir konuşmaydı ki. Hiç kaygı duymadan ve ikircikliğe girmeden düşüncelerimi bir bir paylaştım. O kadar ciddi bir dinleme tarzı vardı ki ben de söylediklerimin ağırlığını hissederek konuşmak zorunda kaldım. Birlikte yemek yemeğe çağırdığında, yemekteki nezaketli davranışları da beni çok etkiledi. Sıradan bir insan değil önemli bir yoldaş ve kadın olarak kendini hissetmeye götürüyordu insanı. O yaklaşımı benim paniksiz yemek yememe neden oldu. Öyle olmasaydı herhalde kaşık, ekmek yani sofra da olan şeyleri birbirine karıştırabilirdim. İçimdeki heyecan davranışlarıma mutlaka yansırdı. Sofrada Suriye’ye ait yemeklerin adlarını söyleyerek tek tek tanıtıyordu. Ben sonradan o yemekleri yediğim zaman hep o an aklıma gelir ve içim bir hoş olur.
Aslında bizlerin zihniyetinde sorunlar olduğu için Önderlik karşısında farklı farklı psikolojiler yaşıyor ve rahat olamıyoruz. Fakat Önderliği tanıdıktan, onunla sohbet ettikten sonra o kendi dünyasına ve zihniyetine göre size yön veriyor. Toplumda bir baba karşısında bile rahat olmayan bir kadının Önderlik karşında bu kadar rahat olması önemli bir değişimdir. Önderliğin insanı ele alış biçimi, bireyin kendisini doğru ele almasını da beraberinde getiriyor. Kendini bir değer olarak görme ve kendine değer biçme, özgüvenin gelişmesi bu yaklaşımlarla olmaktadır. Daha sonraları buna anlam vermeye çalıştığımda insana değer verme ve insan olma nedir sorularını kendime sordum. Sonuçta da nasıl bir insan, nasıl yaşam sorularına cevap aramam ve bu soruların içini doğru doldurma arayışlarım gelişti. Toplumda kafasında bin bir soru olan bir genç kadın için böyle bir yaklaşım, yaşamın güzelliğini tatmak gibi bir şeydir. Kafamda bin bir soruyla gitmiştim Önderlik sahasına. İlk kez kendi ülkemden kopmuş ve Avrupa gibi hiç bilmediğim diyarlara gitmiştim. Neden insan kendi ülkesinden uzaklaşır, neden hep o koca binaların içinde yaşamak zorunda kalır ve benzeri sorularla boğuşmuştum ve cevabı ülkeye dönmekte bulmuştum. Önderliği tanıdıkça da kim olduğuma, nasıl yaşamam ve nasıl bir mücadele yürütmem gerektiğine dair cevaplarım gelişiyordu.
Önderliğin sıcak, sevecen ve sade yaklaşımı, ilişkilenme biçiminin de doğru oluşmasına neden olmaktaydı. Önderliğin her söyleminde insan huzur buluyordu. Kabullenme ve onu derinden hissetme, daha kaygısız bir yaklaşım içine sokuyordu. Hatta eğitimlerde çoğu zaman “acaba Önderlik bu çözümlemeye beni kaldırır mı ve bir şeyler söyler mi” gibi içimden geçirdiğim zamanlar ve anlar çok olmuştur. Çünkü buna ihtiyaç duyuyordum. Her söylemi kendimi daha doğru ele almama neden oluyordu. Yani deyim yerindeyse ilaç gibi geliyordu. Önderliğin bu sıcak, yoldaşça ve değer veren yaklaşımları beni ciddi anlamda etkiledi ve yıllarca bir kadın militan olarak yürümeme neden oldu. İnsanın veya kadının kendini bir değer olarak görmesi kendi yaşamına anlam biçmesine ve yaşamını daha dolu ve bilinçli yaşamasına neden olmaktadır. Önderliğin bu yaklaşımı toplumda da birey olma ve kendini daha eylemsel kılma konusunda da öğreticiydi. Kadınları toplumda yaratılan o geleneksel yaklaşımlarla ve irade kırma yöntemleriyle de mücadeleye sürüklüyordu.
Önderlikteki derin maneviyat ve ahlak, ilişki tarzındaki güven ve dostluktaki sadakati yürekten hissetmenin yalınlığı duygusal dünyamızda büyük değişimlere yol açardı. Önderlik de bizde buna karşılık gördükçe gülümsemelerine yansırdı. Aslında ilişkileri Önderliğin yaklaşımı belirlerdi ve o ona göre karşıdaki de bir yaklaşıma girer, ilişkilerde bir düzey, ölçü yaratırdı. Önderliğin ilişkilerindeki yaklaşımı hep bir şeyleri doğru ele almamız ve doğru çözümlememize yardımcı olma temelindeydi. Her davranışı bizleri eğitmeye ve yaşama hazırlamaya dönüktü. Bizler Önderliği geç anladığımız için bunları daha sonra daha iyi anlamaya ve çözmeye başladım. Doğru bir arkadaşlık ve doğru algılama üzerinden kendimi ele aldıkça bunu gelişimimi ne kadar etkilediğini gördüm. Hele hele kadınla doğru ilişkilenme ve doğru yoldaşlığı, cins bilincini daha güçlü kılan Önderliğin bu yaklaşımları olmuştur. Birbirini sevdikçe ve birbirini hissettikçe daha güzel bir yoldaşlık ilişkisi ortaya çıkmaktadır. Zaten bu olmasaydı mücadelemiz de bu kadar büyümezdi.
Günümüzde her gün her yerde yüzlerce insan ve kadın öldürülmektedir ve işkence altındadır. Toplumda ahlak maneviyat diye bir şey bırakılmamıştır. Önderliğin insan felsefesi de işte tam buna karşı insanın var olma felsefesidir. Özellikle toplum gerisine itilen kadını toplumda var kılma ve tekrardan kendisine ait olanla buluşturma felsefesi, bunun mücadelesini vermek kadın açısından önemlidir. Bugün mücadelemizin tüm dünya kadınlarına esin kaynağı oluşunda, Önderliğin kadın ideolojisinden beslenmemiz etkilidir. Önderlik hep kadınla doğru bir yoldaşlığı esas aldı ve kendisini hep onun gelişiminin hizmetine sundu. Önemli olan bunu algılamak ve uygulamaktır. Yer yer eksikliklerimiz olsa da bu ideolojinin militanları olmaya çalışıyoruz ve geliştiriyoruz. Önderliğin yoldaşı olmak da onu anlamak ve doğru uygulamakla olur.
Önderlikle ilk buluştuğumuzda bana sorduğu bir diğer sorusuysa, “tarihi yerlere gittin mi” olmuştu. Verdiğim cevap sadece Dom kilisesine gittiğim oldu. Önderlik bana “Afrin’e gittin mi” diye sordu ve ben “hayır” deyince Önderlik o dönem Halep’ten sorumlu olan arkadaşa çok kızdı. Ülkeye geldikten kısa bir süre sonra beni Halep kalesine gönderdi ve “orayı gör” dedi. Bir gün de çözümlemeden sonra Önderlik arkadaşlara dedi ki “arkadaşı Afrin’e gönderin” Tabi bu beni bir sorgulamaya götürdü. Neden tarihi yerleri görmemi istiyordu ve neden Afrin? Halep kalesine gittiğimde kafamda o kadar çok sorular oldu ki bunları hep sorup öğrenmek istedim. Sorular cevapları, cevaplar başka soruları oluşturuyordu. Kalede iki yön yansıyordu; iyi ve kötü. Kalenin altı kısımlarına inildiğinde o geç zamanların acımasız zindan bölmeleri insani dehşete düşürüyordu. Diğer bir yandan, kendini savunma mekanizmalarını nasıl yaptıklarını ilişkin bir halkın direnişini yansıtıyordu.
Tabi üzülerek belirteyim ben o süreçte Afrin’e gidemedim ve hep yıllarca içimde kaldı. Bende hep bir merak oldu, “orada ne vardı ki Önderlik oraya gitmemi istedi” diye. Yıllar sonra 2017’de Afrin’e bir çalışma için gittim. Bir an kendimi doğal bir cennetin içinde buldum. Çok büyüleyici bir coğrafya ve yerleşim alanıydı. Babil bahçeleri kadar muhteşem bir yer! Doğa ana orada deyim yerindeyse kendisini konuşturuyordu. O kadar güzeldi ki, tanrıça güzelliğinde meydan okuyordu tüm çirkinliklere karşı. Sanki neolitikteki tüm doğa tanrıçaları orada toplanmış ve bu muhteşem güzelliği yaratmışlardı. Bir yerde rengarenk meyveler, bir başka yerde geniş zeytin bahçeleri ve başka yerde dağlık alan ve hayvanlar. Bir tarafı yaz, bir tarafı sonbahar, bir tarafı kış… Doğanın renk cümbüşleri göz kamaştıran biçimde benimle konuşuyordu. Bu güzellik karşısında şaşkın olmamak elden değildi. Afrin’i gördüğümde hemen 1993 yılına gittim. Acaba Önderlik bu doğa güzelliğini görmem için mi o kadar ısrar etmişti? Afrin’de başka neler görebilirdim? Halkın içerisine girdiğimde, bazı tarihi yerlerden bahsettiler. Ve ben oraları görmeye gittim. Önderlikle yaptığım o konuşmadan sonra gittiğim tüm alanlarda mutlak tarihi yerlere giderim. Bu bende oturan bir yaşam biçimi oldu.
Önderlik bireyleri eğitirken Kürt realitesine göre yaklaşıyordu. O açıdan Önderlik çok iyi bir sosyologdu. Ve Önderlik en çok bireyde tarih bilincini geliştirmeye önem veriyordu. Çünkü bizler en çok tarihimize yabancılaşmış ve bu nedenle zayıf düşmüştük. Önderliğin tarihe bakış açısı, bireyi yetiştirmede esas aldığı bir yöntemidir. Var olan gerçekliği çözme ve onun içerisinde çözümü bulmayı esas alır. Aslında Önderliğin beni tarihi yerlere yönlendirmesinin temel nedenlerinden biride bende tarihi düşünceyi oluşturma ve bir Kürt realitesiyle yetiştirme tarzındandır. Önderliğin kadını doğayla bütünleştirmesi ve kadının kendisini oradan ele alarak gelişimi esas alması gerektiğini bana canlı olarak hissettirmiştir. Önderlik doğa ve kadın güzelliğini hep iç içe ele alıp değerlendiriyor. İkisini birbirini tamamlayan güzellikler olarak ele alıyor. Yani Önderlik kadın ve doğanın birbirine benzeyen yönlerini görmemi sağlamaya çalıştı. Önderlik bir de her arkadaşın kişiliğini tanıdığı için temel bazı yoğunlaşmalara itiyordu. Kendisinde gidermesi gereken hususlar ya da daha da derinleştirip geliştirmesi gereken yönler için özel eğitim yöntemleri uygulardı. Önderliğin en çok önemsediği şey bireyin kendisini doğru çözümlemesi ve onun üzerinden gelişim sağlamasıydı.
Önderlik bir çözümlemede “bizden ne anladın” diye sorduğunda bazı şeyler söylemeye çalıştım. Sanırım çok iyi anlatamadım. Önderlik ondan sonra dedi ki; “neden beyin jimnastiği yapmıyorsunuz?” Sesli konuşma, konuştuklarını duyma veya duyurma kadın açısından önemli bir husustur. Yani dilin açılması, beynin açılması demektir. Daha sonra bunu uygulamaya çalıştım ve bu kendi gelişim seyrimi oluşturmamda önemli oldu. Önderlik var etme ve gelişim temposunu çok iyi yaratıyordu ve uyguluyordu. Bizlerin de o yönlü gelişimini çok önemsiyordu.
Önderliğin uyguladığı eğitim yöntemi “gör, bil, anla ve uygula” tarzıydı. Afrin’deki gezimde bu kadar tarihi yeri görmem ve bilmem Önderliğin yaklaşımı üzerinden gelişti. Önderlik bunu sözle de ifade edebilirdi. Ama gerçekliğimizi bildiği için bu yöntem daha etkileyici olmaktadır. Yani Kürtler görmeden inanmaz ya da yapmaz, mutlaka görmeli. Herhalde Önderlik günümüzün geçmişte gizli olduğunu ve o tarihi miras üzerinden yeni bir tarihi gelişimi yaratabileceğimizi görmemi istedi.
Sonuç olarak, Önderlikle bu diyaloglar beni kendini bilmeye ve bilmelerin arayışına götürdü. Gelişim açısından önemli bir başlangıçtı o dönemde. Önderliğin yoğunlaştırma biçimi kişiyi arayışa götürüyordu. Bireyi kendisine ve toplumsal değerlere yönlendiriyordu. Tarihi bilinç kendine özgüveni ve iradeli olmayı beraberinde getiriyor. Bildikçe Kürt olmayı ve Ortadoğu insanı olmayı sevdim. Bildikçe kadın olmayı sevdim. Bildikçe ütopyalarımı gerçeklikle buluşturdum. Bildikçe özgürlüğe koşan yolu sevdim. Önderliği anladıkça biraz daha özgürlüğe yakın oldum. Bütün geçmiş kadınların tarihi mirasın taşıyıcıları olmak, bir Lilit, İştar, Zilan, Sema, Sara, Delal, Beritan ve Piroz olmak istedim.
Şehid Delal Nurhak