Mayıs Ayı Şehitlerin Anısına Bağlı olmanın Ayıdır

0Shares

Bugün aynı zamanda anmamız gereken şehitler vardır. Mayıs ayının şehitler ayı olduğunu biliyoruz ve gerçekten anılarına büyük değer biçtiğimiz Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslanların idam edilişlerinin 20. yılına girilmiştir. Parti tarihimiz kadar bir anma yıl dönümüdür ve idam sehpalarında genç, sosyalizme inanmış kahraman devrimcilerin “yaşasın Türk ve Kürt halklarının savaşı, mücadele birliği” diye, idam sehpasına tekmeyi salladıkları gündür. Böylesine şehitlerin anısına bizim vereceğimiz en iyi karşılık, bunların uğrunda savaştıkları halkların kurtuluşuna, bir yirmi yıla PKK gibi mücadele örgütünü sığdırmak olmuştur.

Mayıs ayı en çok şehidin mevcut olduğu, sanırım şimdiye kadar her gününe bir şehit değil, bu ayın belki de her saatine bir şehit sığdırdığımız bilinir ve biz de bu şehitler ayı anısına bağlı olarak işlerimizi en sağlam bir hamlenin gereği olarak yürütürüz. Mayıs ayı bizim hamle ayıdır, şehitlerin anısına bağlı olmanın ayıdır. Ve hepsi de görkemli hamlelerle karşılanır, biz bir çok şehide söz verdik. Davamızı yaşatacağız diye söz veriyorsunuz, bu tamamen kesintisiz giderek büyüyen, savaşan bir örgütle mümkündür. İşte biz bunu mümkün kıldık. Söze bağlı olmak basit değil. Bize inanarak şehit düştüler. Denizler, Türkiyeli sosyalistlere, Kürt sosyalistlerine inanarak idam sehpasına cesur çıktılar, cesur şiar attılar, tekmeyi savurdular idam sehpasına. Çıkarılacak tek sonuç bu cesarete karşılık vermektir.

Bir çok devrimci bu anılara bağlı olmanın gereği olarak örgüt de kurdular ama hiçbirisi bizim kadar layık olmadı, hiçbirisi bizim kadar bunların savaş şiarlarına işlerlik kazandırmadı. Bu da bir gerçektir ve çok önemlidir. İdam sehpasında can vermek deyip geçmeyin ve bazı şiarlar atıldı deyip geçmeyin, onlar büyük eylemlerdir. Her zaman Büyük saygıyla anılması ve gereklerinin yapılması gereken eylemlerdir, kişiliklerdir. Bu çok önemlidir. Bizim en büyük değerlerimizden birisi de şehitlere gerçekten böyle layık olmasını bilmektir.

12 Mart faşizmi üç gencin üzerine amansız yürüyordu. Üçe üç intikam diyordu. Bunların şahsında uyanan devrimci umutları yerle bir ederim diyordu. Üçlerin şahsında bir daha cesaret etmeyecekleri bir sonu Kürt-Türk devrimcilerine tanıtırım diyordu. Ama bunların boş olduğunu biz kanıtlamakla, 12 Mart faşizmine ve onun ardılı 12 Eylül faşizmine de en büyük cevabı vermiş olduk. “Şehitlerin hattında yürüyorum” sözlerinin ve pratiklerinin gereklerini amansız bir biçimde yürütüyoruz. Layık olmak en büyük rütbedir sanırım. Bunu da hak etmiş sayılıyoruz. Bizi kurtaracak olan tek şey layık olmadır. Bu kadar acı, işkence, şehadet unutulmak için, hele hele kullanılmak için asla olamaz. Zafer yürüyüşü dışında bir yürüyüşün, zafer yürüyüşü dışında bir yürüyüşe fırsat tanımak için değerlendiremeyiz.

En büyük kanıtlarımızdan birisi de şehitlerimizin anısı ancak ve ancak zafer yürüyüşü içinde olmakla karşılanabilir. Şehide bağlıyım diyorsun ve bu çok önemlidir diyorsun, o zaman adımların zaferi mümkün kılıyor mu, ona bakacaksın. Gerçekten yürüyüşün böyle olması için ucunda zaferi eksik etmeyen, onun için de kıyamet koparmak, amansız çalışarak ve çılgınca, hatta kendimizi ortaya koyarak ancak bunun sağlandığını bildiğimiz için de PKK’ye sarıldık ve PKK’yi böyle başarı yolunda yürüyen bir önder örgüt konumuna getirdik. Anlayan için layik olmak budur ve gereklerini yerine getirmektir.

Türkiye’de toplum niye düşmüştür, Kürdistan’da insanlarımız niye daha da fazla düşmüştür? En önemli nedenlerden birisi de sonuna kadar anılarına bağlı kalınması gereken değerlere layık olmayı bilememektendir. Onun için cüceler, onun için sözde devrimciler sınıfta kalıyor. Onun için şimdi hepsi ölgün, başarısız. Bu böyle olmaz. PKK’nin en büyük düzeltici rollerinden birisi de budur. Böyle olmamaya vurgu yapmak, onu onurlu kılmaktır. Onur onların dediği biçimiyle değil, PKK’nin sergilediği pratiktir.

Biz hiçbir zaman kendimizi dört dörtlük devrimci yerine koymadık ve hiç biriniz kadar fedakârız, cesaretliyiz de demedik ama her işin gereklerini aklımızdan bittiği kadar, yüreğimizin el verdiği kadar yapabilme inisiyatifini, cesaretini gösterdik. Bu önemli. Bu işleri yüreksizce yapmadık. Çoğunuzun dediği gibi günü birlik bir tutumla da yapmadık, hayatımızı adamasını bildik, her şeyden önce yaşamın esası haline getirdik. İşte bizi sizden faklı kılan özellik bu. Gelip geçici ne devrim heveslerim söz konusuydu, olsa bile bunları aşmasını bilerek ve gerektiğinde tüm yaşamımı tam bir stratejik taktik haline getirerek işlerlik kazandırdık. Bunun anlayacaksınız, bunu anlatacağım size.

Şehitlerin yolunda yürümenin ne anlama geldiğini bildiğimiz için görevlere yüklendik. Bu kadar düşürülmeyi mutlak anlamda sahip çıkılması gereken anılarla çelişmeyi kabul etmiyoruz. PKK önderliğinin en vazgeçilmez özelliklerinden birisi de budur. Adam olacaksınız, zafer yürüyüşüne adım atacaksınız. Türkiye toplumu biraz bizi anlıyor, güya bizi çok seviyor, sayıyorlarmış. Bu benim için önemli değil ama eğer bu temelde sahip çıkılması gereken değerlere kendi şahsımda bağlanmışsam ne mutlu bana derim. Unutulmaması gereken değerleri bugün anıyorsak, şanla anıyorsak, yine şehitlerimizin yolunda dalga dalga yürüyebilecek bir halkı, bir PKK’yi yürütüyorsak bu bize ancak mutluluk getirebilir. Ve bu ancak ve ancak olması gereken yoldaşlık tutturulduğu için böyledir.

Şehitlerin yoldaşı olduğumuzu kanıtladığımız için böyledir. Bir tek tesellimiz varsa o da budur. Başka hiçbir şey bizi şehitler karşısında teselli edemez. Tek teselli kaynağı anılarının gerekleri biraz yapılıyor olmasıdır. Siz ne sanıyorsunuz. Dağ gibi bu kadar insanın şehadetine nasıl karşılık verilecek? Başarı dışında eksiklikleri ne olursa olsun, yetmezlikleri ne olursa olsun davalarının başarısı için bir şeyler yapmamışsak, halkı kıyamet kadar ayağa kaldıramıyorsak, bağlılıktan bahsedilemeyeceği gibi, teselli de bulunmaz.

Sol eğer biraz düşmüşse, Türkiye’de halk biraz düşürülmüşse işte anılarına layık olmayı bilemedikleri içindir. Eğer bugün bizim halkımız biraz coşkuluysa, kendine güveni artmışsa biraz onu şehitlerin anısına layık kılabildiğimiz içindir. Başka türlü Kürdistan halkı bu acıyı kaldıramaz. Hiçbir evladı için böyle ayağa kalkma şurada kalsın, acılardan bile kendini kurtarmayı bilemez. Bütün bunlar doğru. Onun için PKK’nin şehitlere yönelik bağlılık andını da iyi kavrayalım, mutlaka uygulayalım!

Biraz yönetim üzerinde durmak istiyordum. Bazı eleştirileri daha yapmak istiyordum. Fakat siz yaptınız. Belki de tekrar olabilir, benim değinmem. Sanırım önümüzdeki toplantılarda yeni düzenlemeler yapacağız. Planlama grupları olsun, eğitim grupları olsun onu düzenleyeceğiz. O düzenlemelerle tekrar sizlere birazda bazı arkadaşların şahsında değineceğiz. Şu noktaya geleceğiz; artık biz bu işlerin adamıyız. Çocuk hastalığıymış, amatörlükmüş, bahsettiğiniz o bin bir türlü hastalıkmış, onların hepsine biraz yeter deyin. Artık bu işin kurmay adamlarıyız, sıfatını kendimize yakıştıracağız. Bu olacak. Yani olmazsa görüyorsunuz ki ne siz benden kurtulursunuz, ne ben sizden kurtulurum. Çok farklı bir girişimle, ölseniz de ölünüzü sağlam bırakmam, mezarda da hesap soracağımı bilesiniz.

Kendi rolümü oynuyorum. Ben tüm bunları kader gibi görseydim yola çıkmazdım, bir çok şeye böyle gelmiş böyle gider deseydim bu kadar yüklenmezdim. Ne kaderdir, ne de böyle gelmiştir böyle gider. Hayır, hepsine ret, ret, ret! Doğrusu şöyle, şöyle olacak. Bunu anlayın. Zaten kendimi size yanlış tanıtmak istemedim. Çoğunuz hâlâ anlayamamışsınız. Dikkat edin kendini en çok açan kişiyim ben. Çok kişi benden pek çok şey öğrenmek istiyor, bildiğimi açıyorum. Kendimi daha ne yapayım! Fakat anlamıyorsunuz. Ben ne sizi çocuk yerine koyuyorum, ne de kendimi baba yerine. Gerçekten mücadele arkadaşı olarak kendimi ne kadar işlettiğimi çok iyi görüyorsunuz. Başta yönetim olmak üzere bizi ne kadar anladılar. Sorulmaya değer. Bence çok az anlamışlardır. Biraz burayı da tartışmak gerek. Yönetim anlamazsa, yapı da fazla anlayamaz.

Bir çok eski ve hatta yeni arkadaş da var. Birbirimizi ne kadar anladık. Ben sizi anlamaya çalışıyorum. Çünkü her birinize ilişkin çok şeyler söyledim. Eğer siz iyi anlamış olsaydınız ben bu kadar size yüklenir miydim, mükemmeldir der, bir tek söz bile söylemezdim. Anlaşmazlığı ortadan kaldıralım diyoruz. Tabii birden olsun da demiyoruz ama hiç olmazsa bize zarar vermeyecek kadar birbirimizi anlamalıyız veya anlamamazlık sınırı zarar verecek düzeyde olmamalı.

Bugün gerçekten bize karşı savaşı yürüten ekibin başı Özal bile her ne kadar bizim için “bizi anladı, bizi yenmedi” diyorsa da bu söz tersinden doğrudur. PKK’yi ve PKK Önderliğini yenemeyeceğini anlamıştır. Çünkü basına yansıyor. Eskisi gibi öyle kaba saba saldırmıyor. Saldırmayla sonuç alamayacağını anlamıştır. Bazı değerleri temsil ettiğimizi anlamıştır ve yasallaştırıyor, değil mi? Bunu gördünüz. Adamı bize anlamaya ki, bir Türk, bir Türk devlet başkanını, bir Kürt gerçeğini, bir Önderlik gerçeğini kabul ettirmeye zorlamak demek savaşta en büyük başarı demektir. Biz bazı tutarlı olmayanların tanıtılmasından tutalım, bugün en tanıtılıp kabul ettirilmesi gereken bir noktaya da gelmiş bulunuyoruz. Bu bir başarıdır. Türk resmi gerçeğinin Kürtleri resmen bağımsızlık ve özgürlük temelinde savaşım içinde kabul görmesi ilk defa gerçekleşiyor. Bin yıllık tarihte ilk defa gerçekleşiyor. Tanıyacaklar, anlattık, anlatacağız. Onlar bunu tersinden söylüyor. Bizi yenemeyeceklerini anlamışlardır.

Bizim sorunumuz, yenip, yenmeme sorunu değil, bizim sorunumuz kendi gerçeğimizi kabul ettirme sorunudur ve bunu yaptırmışız. Bunu da dünya alem biliyor. Yani şu çıkıyor ortaya: Bizim sorumluluğumuz altında hiç anlamayan, sürekli anlamamazlıktan gelen sert kafalı, taş yüreklidir. TC veya Türk devlet geleneği bile bugün hizaya geliyor. Anlamaya başlıyor. O zaman sizler hayli, hayli anlayacaksınız. Ben, sizin ki kaba anlamda anlamadır demiyorum. Hayır, benim dediğim, zafer yürüyüşü tarzındaki anlamadır.

Zafer yürüyüşü PKK önderliğinde gerçekleşmiştir.

Gerçekleşen tarzı anlama, duyma ve daha fazlasını da yürütmedir. Bundan bahsediyorum. Fakat bu konuda çok iyi anlamış, çok iyi ürütecek durumda olduğunuzu iddia edemezsiniz. Yani çabanıza saygı duymakla birlikte, hatta çabanızın büyüklüğünü veya her şeyini veriyorlar demekle birlikte, bu yine tam anlama ihtiyacını ortadan kaldırmıyor ve ısrarla bunu sağlattırmaktan bir an bile geri durmamamız gerçeğini ortadan kaldırmıyor.

Gerekirse bir tartışma daha yürütün. Bizim üzerimizde kitap yazıldı. Çözümlemelerde çokça ortaya koydum. Dile düşecek kadar kendimi ortaya koydum, az mı dillendiriyorum? İyi önder olduğum için değil, şiarlar atarak değil, bizi karalamak için amansız bir spekülasyon var, giderek de yayılıyor. O temelde de kendimizi ortaya koyduk. Bir halk önderliği nedir sorusuna en iyi karşılığı vermek için kendimi daha da açmalıyım. Hatası, sevabıyla ortaya koymalıyım. Bu, bir halk önderliğidir, öyle kabul görüyorum. O zaman gerekleri nedir, icrası nasıl olur, her şeyi, ama her şeyi saygın yapmam gerektiğini siz de kabul edersiniz. Ne de olsa bir halkı dillendiriyoruz. Bir halkın duygu, tutkularından tutalım, siyasetine kadar yön veriyoruz. O zaman kendimi tam ortaya koymalıyım, bütün yönleriyle geliştirmeliyim. Sanırım gerekli.

Yani şöyle bir sapmaya gitmemeliyim; ben resmi oldum, siyasi oldum, yavaş yavaş salt emir düzeyine geçin, tartışmayın, konuşmayın demiyorum. Burayı iyi bir halkçı önder özelliği olarak tutturacağız da. Yani tek boyutlu bir önderlik, işte siyaseti şöyle yürütür, askeri çizgiyi şöyle yürütür demeyeceğiz. Ne kadar kavrandı, uygulandı ayrı bir mesele. Unutmayın ki, size merhaba bile diyen yoktu. Sizin bir koca Kürt veya bir kocakarı olarak değerlendirilmekten öteye en ufak bir ilgi konusu olmadığınız biliniyor. Bugün ciddiye alınıyorsunuz. Bu kurtuluş değil belki ama, hiç olmazsa bir şeyler olduğunuz hissediliyor. Ben buna bitmiş çabalar gözü ile bakmıyorum. Öyle sizleri yaşamın mahkûmu yapmak gibi bir derdim de yok. Bazı mahkûmiyetlerin olduğu açık, ama mutlak anlamda hücum edilmesi gereken yaşamın da yollarını açıyoruz. Bilmiyorsanız ben ne yapayım, bütün bunları açtığıma inanıyorum.

Belki kavrayamıyorsunuz ama ben sevgi yollarının doğru açılmasından tutalım, ülkemizin doruklarına, harabelerine, dağına, taşına, ovasına, suyuna, havasına, her şeyine nasıl coşkulu, nasıl görkemli yaklaşılır, onun da temellerini göz ardı etmedim. Biz hiçbir zaman doğduğumuz topraklara hor bakmadık ve kolay vazgeçmedik, ama sizler zincirden belki boşanırcasına kaçtınız, hatta hatırınıza bile getirmediniz. Ben beş yaşındaki bir çocuk iken, en kötürüm bir ninenin şekil şemalını bir yurtseverlik gereği olarak hatırlarım. Bir dedenin nasıl son nefesini verdiğini hatırımdan çıkaramam. Bunlar benim için hep yurtseverliktir, halka bağlılıktır. Çaresizler vardır, çocuklar vardır, yani hiçbir zaman özlemlerini doğru dürüst yerine getiremezler. Onları duyarım. Siz sanıyorsunuz ki, bir önderlik yalnız siyasi bilinçlenmeyle, siyasi taktiklerle, askeri taktiklerle gelişir. Yetkilerimizin sürgün verişi nasıldır, onlara hayranlığım bile bir yurtseverlik gereğidir.

Şimdi çoğunuz görkemli alanlara gidiyorsunuz, tarih kokan ve gerçekten ilham verecek birçok güzellikler fışkırtan alanlardır. Maalesef kör bir yaratık gibi kendinizi vuruyorsunuz. Ben bunu çok büyük bir yetersizlik olarak görüyorum. Bu gittiğiniz yöreler, tarih ve güzellik fışkırır ve güzellikleri size hissettirir. Ama sizde iş yok. Ben hâlâ buralarda onun için bekliyorum. Yurtseverliği de iyi anlayamadınız. Yani sizi biz dağlara vurdurup, nefes alamaz duruma getirmek için yola çıkartmıyoruz. Benim için dağlara çıkış Allah’a kavuşma gibi veya hani kutsal ruhlar vardır; onlarla buluşma gibi bir anlamı var. Ama siz anlamıyorsanız ben ne yapayım. Alışmışsınız kulluğa, bazıları binsin sizde yürüyesiniz. Bu yürüyüş değil.

Tutkularınız, ilgileriniz vardır, ama bunlar saptırılmış biçimde vardırlar. Benim de tutkularım vardır. Belki de otuz yıl öncesi tutkularım vardır. Hepsini de hem diri tutuyorum, hem de anlamlı kılmaya çalışıyorum, onlara işlerlik şansı vermek için büyük sabır gösteriyorum. İşlerlik kazandırdıklarımı yine büyük bir azim ve çabayla gün yüzüne çıkarma savaşı veriyorum. Siz sanıyorsunuz ki bütün bu konulardan habersiziz. Ben şiir yazmam, ama bir şairin duyuşundan daha fazla duyuşlarım var. Öyle sizin gibi kaba tutkularla kendimi yere atmam. Ama amansız tutkularım vardır.

Öyle olmazsa değerlerin savaşçılığı yapılamaz, sizi bu kadar dağa çıkartamazdım. Sizi su kadar silaha çekemez, sizi bu kadar yaşamın kıyısından, köşesinden geçiremezdim. Bunları da anlayacaksınız. Aslında çoğunuzun ihmal ettiği yanlar oluyor. Yani anaya babaya bağlılık, eşe dosta bağlılık, çocuğa bağlılık sözlerde belki şu veya bu düzeyde vardır. Bizi çoğu kez bu kavramlardan belki de uzak sananlar olur. Görünüşe göre öyle olabilir, ama bakış tarzım farklı, ana baba yaklaşımı, çocuk yaklaşımı, eş dost yaklaşımı kavram olarak var, fakat ben yaşamın bir parçasında doydum, öldüm, bittim demem. Bunlarda bir tarih gizli deriz. Bunlarda bir ürün var, bunlarda bir birim var. Öyle üzerine düşünür, bazı sonuçlar çıkarırız. Ana baba nasıl olmalı, eş dost, çocuk, bilmem ahbap artık ne varsa nasıl olmalılar. Bütün bunlar benim için savaş konusudur. Hiçbir şeyi olduğu gibi almam, yaşamam.

Ele aldığımız her şeye büyük eleştiri, büyük yükseltme hareketi dayattım.

Çok şahane mi yaptım veya çok mu yüzüme bulaştırdım. Eğer daha iyisini yapmış olanlar olsaydı ben onlara daha büyük hizmetkarlıkla bağlanırdım. Daha iyisini başkalarının yapmasını bekledim, hatta sizlerin yapmasını bekliyorum. Fakat yapan yok. O zaman işe soyunmaktan başka çare yok ve soyunuyorum. Kesinlikle kendimi hep önde tutup başkalarının yeteneklerine meydan vermeme gibi bir yaklaşımım yok. Tam tersine, hep başkaları bu işi daha iyi yapamaz mı? dedim. Bu çok önemli.

Şimdiye kadar sizleri hep böyle değerlendiriyorum. Bunlar bu işi benden daha iyi yapamazlar mı? diyorum. Bu bir yaklaşım tarzıdır. Ve hâlâ da yaptığım bir öğrenciliktir, ağır basan yan burasıdır. Benim gözümde hemen hemen çoğunuz daha iyi yapabilirler biçiminde bir bakıştır. Tabi bunu yaparken diğer yani ihmal etmiyorum. İyi yapmazlarsa canına okuruz. Benim öğretmenim iyi öğretmek zorunda. Benim militanım iyi yapmak zorunda, yapmazsa öyle öğretmenin de, öyle militanın da canına okuyacağım. Yani yaşam bizde her gün biraz da böyle inşa ediliyor. Bütün bunlar önderlik gerçeğimizi tanımak için gerekli.

Tanımadan geçmişsiniz. Yenilgi üstüne yenilgi almışsınız. Sevgisizlik, saygısızlık içine girmişsiniz, bir de kör kütük olmuşsunuz. Bu halinizle bitersiniz. Tabii biz buna yaşam diyemeyiz. Ben birçok kanunu altüst ettim. Sosyalizme bulaştım, sanki çok mu kavrıyordum! Çoğunun yurtseverlik, demokrasi dedikleri bir çok şeye ben de katıldım. Yani herkesin iyi dediği şeyleri anlamaya çalıştım. Kötüdür denilen şeyleri de anlamaya çalıştım. Kötülükle hesaplaşmak ve canını okumak için kötülüğü anlamak gerekir. Şimdi tüm bunlar savaşım tarzımızın, kavrayışımızın, duyuşlarımızın, yani bütün yaşam temellerimiz oldu.

Bunları söylerken, tabii dinle de uğraştık. Demokrasi dedik, ulusal kurtuluş dedik, bütün bunlarla da uğraştık. Şimdi bütün bunlara rağmen çok iyi bir dindarım, çok iyi bir ulusal kurtuluşçuyum, demokratım demiyorum. Ama ulaştığımız bu şeylerle oldukça cebelleştik. Dinse bu nereye kadar, ulusal kurtuluşçuluksa bu nereye kadar, demokratlıksa nereye kadar. Sonuna kadar ulaştık ve biz hiçbir şeyi çoğunuzun yaptığı gibi yüzeysel olarak ele alıp yolda çıkmadık. Günü birlik ele alıp ardını getirmezlik etmedik. Bunlar önemli. Yine de kendimi büyük görmüyorum. Hatalarımla, sevaplarımla hâlâ kendimi tartıyorum.

Bazı gerekli işleri yapmam gerektiğine inandığım için yapıyorum. Her gün deneme sınama, her gün yüklenme, her gün olur olmaz işlere devam ediyorum. Her meseleye girme gücünü de gösteriyorum. Tabuları fazla ciddiye almıyorum. Tabular meselesini iyi ele alıyorum, tabuları yıkmakta kölemsi davranmıyorum. Bir şeyi öğrenmek gerektiğinde öğreniyorum. İyi militanız aslında, yıkmak gerektiğinde yıkıyor, yaptırması gereken yerde de yapıyorum.

Şimdi tüm bunları yaparken ben de bir insan olarak insanlığımın gereklerini yerine getirmek istiyorum.

Nereden bakılırsa bakılsın insan olmanın gereklerini aslında yaptık. Başka ne elden gelir veya yaşam gibi yüce bir soyluluğa ne sığdırılabilir. Büyük yaşam hatalarını yapmamaya çalıştık. Ama unutmayınız ki hepinizin yaşamı kocaman bataklıklarla doludur. Bu bataklıklar içerisinde kaybolacağınız için bundan çok acı ve üzüntü duyuyorum. Hatayı çoktan yapmışsınız, belki de ölümcül hatalardır. Ben o hataların ölümcül olmamaları için büyük çaba harcıyorum. Bu kadar kıyamet koparmamın nedeni yaşama duyulan saygından ötürüdür. Yaşamın hatalar zinciri sonucunda tükenişi çok acıdır. Zaferi elde etmesi gerekirken büyük başarısızlıkların sahibi olunuyor.

Büyük bir yaşam dünyasının adımını atmak gerekirken, kazanmamak, kişisel olarak kudretli olmak gerekirken zavallılaşmak, bunlar hep büyük acıdır. Yana yıkıla ele aldığımız hususlar hep bunlar ve görüyorsunuz bütün bunları da tartışarak yapıyoruz. Öyle kendimize önderliğiz diyerek vererek tanrı böyle buyurdu biçiminde peygamberce yapmadık. Yine sosyalizm böyle sunuyor  ki bu da sosyalizmi tanrılaştırmadır  diye de yapmadık. Halk, ulusun yüce çıkarları böyle emrediyor da demedik. Bütün bunlar var. Ama siz, PKK böyle diyerek insanların canını çıkarıyorsunuz.

Ben öyle yapmadım. Büyük önder şöyle konuşuyor diyerek ben bu işe sarılmadım. Gerçekten çok mütevazi muazzam bir monolog, az diyalog ve hep başkalarının ayaklarına giderek hatta şurada şöyle yaparsam biraz daha iyi olur demenin büyük sabrıyla ve büyük bir çaba ile bir tutumu esas aldık. Şimdi hâlâ uğraşıyoruz. Yani ne siz benim askerlerimsiniz, ne de ben sizi her bakımdan irade etmek durumunda olan bir paşa veya bir babayım. Kimse bize böyle yaklaşmasın.

Mutlaka yerine getirilmesi gereken insanı, yurtsever, demokratik, sosyalist görevler vardır. Hatta herhangi bir üstün emrinden daha çok kendinize emredici olmanız gereken görevleriniz vardır. Bunları size anlatmaya çalışıyorum. Bu anlatım da iyi bir tarzdır. Benim yaptığım anlatımdır. Yapabilmenin yol yöntemlerini belirtmedir ve bir de gerçekten maddi imkan olanaklarını, silah ve para da dahil hepsini bulup buluşturup sizlere ulaştırmadır. Bütün bunlar yoldaşlık gereklerindendir, anlayacaksınız

Ben böyle yapıyorum. Daha da çoğaltabilirim. Yani ben işleri nasıl ele alıyorum, nasıl yapıyorum. Birkaç roman yazmak gerekir ki ancak anlatayım, fakat hepinize hissettirdim. Hiç olmazsa sizi olumlu yönde güçlendirecek yönlerinden yararlanın diye anlayacağınız seviyede ele aldım. Aynı şeyi sizler de kendinize sormalısınız. Kendinizi yenik, ezik hissetmeyin. Şehit olanlar büyüklüklerini sergileyerek bize büyük bir miras bıraktılar. Hiç olmazsa ona yaşayanlar olarak layık olalım. Onlar yaşamın yolunu açtılar. Biz yaşamasını bilelim.

Ben yenilgiye de fazla kapıyı açık tutmadım. Kayıplara da fazla kapıyı açık tutmuyorum. Bunu çok önemli bir özellik olarak belirtiyorum. Şimdiye kadar girdiğim her sahada ele aldığım her konuda kazanabildim. Çok iyi bildim ki bu işi tek başlattığımda borçluydum. Ama gittiğim her yeri kazanca çevirdim. Diyeceksiniz başkaları da vardı. Ama sorumluluk bendeydi ve kaybetmemek için her şeyi ortaya koyan bendim. Çok iyi imkanları onlar harıl harıl kaybederken en zor koşullarda kaybetmeyen bizdik. Bilmem şu kadar para çaldılar, şu kadar silah çaldılar, şu kadar savaşçı düştü. Bende bunlar çok azdı. Benden çalamazlar, benden kaçıramazlar demiyorum. Ama çok az, hele tedbir imkan eldeyken bunu yaparak kaybettirmek çok azdır. Bunlar çok önemlidir.

Bizde yaşam kazanmadan ibarettir.

Evet hiçten başladık ve kendi sorumluluğumuz altında bu güne getirdik. Bunu da öğreneceksiniz. Adam olmanın bir şartı da bu. Biraz bize bağlıysanız bütün bunlar sizin için bağlayıcı. Önderlik olayında yürümek istiyorsanız bu hususlarda hep başarı kazanmanız gerekiyor. Ele aldığımız, sonuca götürmek istediğimiz konularda sizler de bir şeyler alacaksınız, bir şeyler yapacaksınız. Bunun için kendinizi bana dayatmayın. Ben kendimi size dayatmıyorum. Kendimi size açıyorum. Yenilir, yutulur hale getirerek sunuyorum. Ama siz bir taş gibi kendinizi midemize oturtmak istiyorsunuz. Buna hakkınız olmadığını söyleyeceğim, bu kadar açıklama onun için diyorum.

Biz kör kütük olmuşuz.. vs. kelimeler kullanmayın, öyle yapmayın. Bir çocuk kadar kendinizi şekillendirmeyi göze alacaksınız. Ben de hâlâ öyle değil miyim? Dedim ya hepinizin öğrencisi gibi çalışıyorum. Gerçekten her gün bir çocuk gibi öğreniyorum. Ayıp da değil, öğrenimde siz ne kadar büyüdünüz? Kimin yerine nasıl büyümüşsünüz de bu kadar gurura kapılıyorsunuz. Bence ayıp burada. Çok öğrenmesi gerekirken, oldukça düzeltilmesi gerekirken, kendini sahte büyüklük hislerine kaptırmış adamın, burnundan kıl düşürmez, yan bakılmaz, yan çakılmaz havasında tutturması ayıptır. Ben böyle adamlardan değilim.

Beni yerin dibine batırmasınlar ama, biraz konuşabilir, dinlenilebilir bir kişi olarak beni böyle görsünler yeter diyorum, sanırım bu da mütevazi bir taleptir. Ama bir çok yönüyle yanınıza varmaktan ben bile korkuyorum. Yarattığınız tablolardan veya oluşturduğunuz kişiliklerden korkuyorum. Yani iyi ki biraz güç, yetki var kontrol ediyorum, öyle olmazsam kim bilir beni bile ne hallere getirirdiniz. Bu tutumlar da sizde var. Aslında hiçbir şey kazanmadığınız, hiçbir şey şekillendiremediğiniz halde müthiş kasılıyorsunuz. Kendinizi pozlu adamlar yerine koyuyorsunuz. İyi ki bu işlerin başında yine ben varım da bu kasılmanızı fazla anlamlı bulmuyorum. Biraz şişirilmişsiniz. Biz ancak bunu biraz eleştirerek ve biraz uyararak hiç olmazsa dengeye getirebiliyoruz.

Kürt, ya toprak altında bir köstebek kişiliğidir, ya da kendini balonlaştırmış bir kişiliktir. Benim ki öyle ahim şahım büyük bir kişilik de değil. Ölçüyü kaçırmayın. Demin saydığım bütün olay, olgu, ilişkiler karşısında sağ duyuyu yitirmeyin, biraz öğrenci, biraz da öğretmen ve mümkünse biraz da militan olmayı esas alın. Ama bakıyoruz şu halinizle bile, biz önünüzü biraz almazsak astığınız astık, kestiğiniz kestik. Bazen benimle bile konuşmaya tenezzül etmiyorsunuz.

Sorumluluk bizde olduğu için tabi ki sizin üzerinizde duracağım, bir de silah vermişiz. Neyi nasıl vuracağınız belli değil. Kendinizi nasıl vuracağınız belli değil, onun için zaten kıyamet koparıyorum. Evet ben kendi kanunlarımı kendim yapan ve uygulayan adamım. Yani bir karıncayı bile ezmeyecek, bir fidenin dalını bile koparmayacak kertede en büyük hassasiyeti gösteriyorum. Gerçekten de öyleyim. Ama sizler elde silah, emir, nasıl vuruyorsunuz!… İşte burada vicdan gereği kıyamet koparıyorum, üzerinizde durdukça duruyorum ve bu gerekli. Hem de çok gerekli.

Kürtler kanunsuz anladık, anayasasız anladık, yol yöntemsiz anladık, fakat biz de bunun giderilmesi için aday olduk. Böyledir diye, paşa olduk diye önce babamızı mı asacağız? Bunu ancak çingene yapar. Ama çoğu öyle. Görüyorsunuz ki işler öyle kolay yürümüyor, icra edilmiyor. Sözler kolay söylenmiyor, adımlar kolay atılmıyor. Ama halinize bakınca  özeleştiri yaptınız da onun için söylüyorum  ne kadar gerçekçi, ne kadar içten, ne kadar düzeltici olduğunuz bir kez daha gözler önünde. Yani bütün bunları yaparken, sizlerden öğreniyorum, hem de alçak gönüllüce öğreniyorum dedim.

Çıkaracağınız sonuç; hayattan öğrenmesini bilmektir. Ve görüyorsunuz biz de öğretiyoruz. Aslında öğretme yanımın sınırlı olduğunu söyledim. Ama görüyorsunuz müthiş öğretmeye çalışıyorum. Onun için öğreneceksiniz. Fakat eğitime bile yanaşmıyorsunuz. Kendinizi eğitmeye bile yanaşmıyorsunuz. Bu yaklaşımınız bizimle ne kadar büyük bir çelişkidir biliyor musunuz? Yapay iş görüyorsunuz. Bütün bunlar asıl işim olmadığı halde, militanlık asıl görevim olmadığı halde, militanlığı da nasıl icra ediyorum görüyorsunuz. Bu sizin asıl görevinizdir.

Önder Apo
Mayıs 1991

Attachment