Adı Soyadı: Filiz Yerlikaya
Kod Adı: Gûlan
Doğum Yeri-Tarihi: Bitlis-1971
Katılım Tarihi: 1992
Şahadet Tarihi Ve Yeri: 7 Haziran 2002-Kandil
Kutsal toprakların mekanı Mezopotamya, tarihin başlangıcından bu yana var olan konumuyla evlatlarına emeği, paylaşımı ve adaleti dayatır olagelmiştir. Toprağın bereketiyle yaratılan her güzellik, yeni aşklara ve kutsanmalara vesile olurken, işin gerçeğinde yatan; kendisiyle beraber ve sonrasında yaşayacak insanlığa yaşam alanı yaratmak, yeni nesillere aşkların mirasını devretmektir. Kadının emeği ve şefkatiyle insanlığın toprağa ve yaşamın paylaşımcısı doğaya bağlılığı, bu temeller üzerinden yeşerip, yeni doğacak her uygarlığa yayılır oldu.
Kutsal ananın bağrında, gözlerini dünyaya açan her çocuk, işlemeye hazır taze zihniyle yaratılanlardan güç aldığı gibi, keşfedilmeyi bekleyen bir hazine konumundaydı. Yeni doğan zihniyet, tek bir cinsin öncülüğünde değil, kadın karakterinin bağrında yetişmiş, ancak kendi özgünlüğüyle uygarlığa rengini katan erkek zihniyetinin açığa çıkışıydı. Her şeyi tanıma hırsı yeni karakterde dizginlenemeyen sahiplik ve hükmetme duygularıyla gittikçe anasına ihanet eden hoyrat evlatlara dönüşmüş, böylece kendisine yabancılaşan, aşklarına ihanet eden sahte güçlerin doğurucusu ve taşıcılığının ifadesine bürünmüştür. Kutsal Ana Mezopotamya, kolay yaratamadığı gibi kolay teslim olmayı da kabul etmeyecekti. Çekilen acılar, yakılan ağıtlar geride bırakılanlara özlemin ifadesi olurken, içten içe yaşanan öfkeler de dirilişi ve başkaldırıyı körüklüyor, ihanetin acısı yanmayı yakmayı emrediyordu. İhanet edeni yakmak, feda olmanın gerekçesiydi. Yitirilen değerler feda olmanın temel dayanağıydı ve Ortadoğu kaybetmenin acısını fedailiği doğurarak dindirebilirdi. Ancak ve ancak küllerinden kendisini yaratarak arınabilirdi. Tıpkı Nemrut’tun ihanetine karşı İbrahim’in çıkışı, Roma’nın soysuzluğuna karşı İsa’nın feda oluşu gibi ve bu kutsal topraklara kazınan her ihanete karşı, Ortadoğu’nun ölmeyen aşkının geleneksel ifadesi oldu fedailik. Bu ifade, Ortadoğu’nun belleğine nakşedilerek, yeni ve rengarenk bir deseni daha yarattı. Bu desenin üzerindeki şekillerde, çizgilerde ve renklerdeyse her halkın özgünlüğü vardı. Bu özgünlükler zamanla kurtuluşun tek odak noktası haline geldi.
PKK, Ortadoğu insanlığının bağımsızlığa susamış, berrak, görkemli ana kaynağıydı. Tarihi özden şekillenmeyeni her zaman şekilci, biçimci ve dağılmaya yüz tutmuş görür. Yeni yapılan bir binanın inşasına benzer bu gerçeklik. Zemini sağlam yapılamayan her şey yıkıntı ve harabe olmaktan öteye gitmez. Tıpkı toprağa ekilen tohumun tomurcuklarının toprakla bütünleşmesi gibi. Kuruyan topraklar gıdasını yitirmiş, yitirilmeye hapsedilmiş Mezopotamya, tarih nöbetinde ana kaynağın doyuruculuğuna hasret kalmıştı. Ruhlara işletilmiş, kilitlenmiş köleliğin anahtarını bekleyen halk dilindeki özgürlük nağmeleri, yüreğindeki keskin vuruşlarla adeta Mesih bekleyişindeydi. Bu bekleyiş, Ortadoğu topraklarında var olarak gelenekselleşti. Tarihin takviminde, dizginlenemeyen, durdurulamayan sayfalarda hep isyan hep başkaldırı yazıldı; mürekkebi bitmeyen kalemlerle her zaman anlatıldı, yazıldı, çizildi, dile geldi ama yanlış ama inkarcı ama kirli ama lekeli. Tarihe yeni bir sayfa açmanın zamanı çoktan gelmişti; temiz ve lekesizce. Çünkü Ortadoğu’da Vietnamlılaşan Kürdistan uçurumun eşiğine, kimliksiz, adressiz, sorgusuz ve sualsizce katledilmek alın yazısı haline gelmişti. İşte PKK, böylesi bir dönemde her şeye dur demenin, reddetmenin adı, Kürdistan ananın simasındaki derin bekleyişlerin, dillerdeki acıklı ağıtların vazgeçilmez tutkusu, Kürdün isyan ve inkar tarihinde son isyan haline gelerek gerçeğin çıplak ifadesi oldu. Çıplaklığı çocuk sadeliği kadar masum ve tarifsizdi.
Ortadoğu’daki fedai geleneğin ardılı oldu PKK. Ve onu sahiplenerek onun kimliği haline gelmek ateşten gömlek giymekti. Bu gömleği her şeyiyle kendisinden feragat edenler giyebilirdi. İşte onların farklılığı da burada yatıyordu. Yani kendilerine has özellikleriyle inançlı olup, veya hayali ahayli dogmatik olmamalarıdır. Tıpkı bir tiyatronun son sahnesi gibi, herkes rolünü çok iyi ezberlemiş, replikleriyle uyum sağlamış bir aktör profesyonelliğinde, hiçbir dış etki karşısında yılmadan, ruhsal bütünleşmeyi yakalamış bir şekilde oyunun son sahnesinde milyonların alkışlarını bekliyorlardı. Fedai olmanın koşulu dürüst ve cesur olup yaşamda eşitliği ve emeğe saygıyı esas almaktı. İşte PKK’yi sentezleştiren en ciddi ve özgün yan çekirdekten büyüyüp güzelleşmekti. Toplum onları söylediklerinden çok, gözleriyle gördüklerine yani nasıl yaşadıklarına bakıp, onları sahiplenecekti. “Çekici gelen yönde buydu” diyor Bilge Komutan.
Haki Karer yoldaş da bu yakıcı gerçekliğin somut ve sembolik ifadesi olarak, Kürdistan’da filizlenen her tohumun, yeni nesillerin tebessümü haline geldi. Tarihe damgasını vuran bir kişilik olmak, labirentli yolları aşmaktan geçer. Bunun yolunu üstün emeği ve tükenmek bilmeyen çabasıyla yakalayarak, erdemli olma mertebesine ulaştı Haki yoldaş. Bir sanattır örgütlemek, yönlendirmek. Bunun başarısını yakalayabilmek de bir heykeltıraş inceliği gerektiriyor. Zihindeki derinlik, duygudaki yoğunlukla tüm zorluklara karşı yiğitçe durabildi Haki yoldaş. Başkan APO’nun sadık arkadaşı, tamamlayıcısı ve gizli ruhuydu o; halkın yorulmak bilmeyen aşk ve emek işçisiydi.
Zıtların diyalektik işleyişinde hep var olmayı sürdüren fedailik geleneği, PKK’de yaşayan bir gerçeklik, kaybedileni yeniyle yaratmanın pratikçiliği ve mutlak başarının ana kaynağı oluyor. Kaybedilen, parçalanan yürekler düşünceler, açığa çıkacak fedailikle tarihle yüzleşebilme gerçekliğinin ifadesi olmalıydı. Yani özcesi, Önderliksel patlamanın en güçlü silahı parti olma, örgüt olma gerçeğiydi. Başarıda ısrar, Önderlik ile yoldaş olabilmenin anlamı; bu değerlere yönelebilecek her saldırı karşısında en güçlü partili, keskin çizgi sahiplenicisi ve uygulayanı olabilmekti. Tıpkı en zorlu süreçlerde en fazla olmazlığın dayatıldığı koşullarda fedaileşen Haki’ler Mazlum’lar, Agit’ler, Zilan’lar ve Sema’lar gibi.
Fedai olabilmenin sırrını bu kavramların yaşamsallığında çözümlenmişti Gulan yoldaş. Bu yüzden “anladığım kadar yapmalı, bilince çıkardığım oranda uygulayabilmeliyim” diyordu. Fedai olabilmek büyük düşünmek, büyük hissetmek ve çizgide pratikleşmekti. Önderliğin emeği ile dile gelen her kavram pratikleşmenin talimatıydı Gulan yoldaş için. Bu yüzden özgürlüğü yurtseverliğin sadeliğinde arıyordu. Halkının umutlarına kilitlendikçe yaşama anlam veriyor ve her seferinde daha güçlü kökleriyle buluştuğunu hissediyordu. “Sevgi emek işidir” diyordu, yaşam kavgalarını anlamlandırırcasına. Ve en çok da ülkesinin çetin dağlarında boy veren aşk destanlarını anımsıyordu. “Kürdistan’da her yaratılışın ilk adresi dağlardır”diyordu. Kadınca dirilişin öyküsünü dile getirmek istercesine. Kolay sevmeni, ucuzca yaşamanın mümkün olmayacağını biliyordu. Kutsal aşklara ihanete verilen cevap, ateş topuna dönüşen fedailik geleneğiydi. Her şey kadın aleyhine dönüştükçe, lanetlenen bu toprakların zorlu bir savaşımla arınacağının bilincini yaşıyordu askerleşme gerekliliğini vurgularken. Kaybedileni yaşamın boşluklarından yakaladıkça Önderliğin çabalarına anlam biçiyor, silahına daha bir güçlü sarıldıkça cevap olabildiğinin farkına varıyordu. Ve eşitsizliğin ordularına karşılık eşitliğin, adaletin keskin kılıcı olmak istiyordu. Dayatılan her türlü zorbalığa karşı Önderliğin, “alternatif gücü açığa çıkarmalı” formülünün pratikçiliğine yöneliyordu. Erkek karakterinde şekillenen militarist duruşa karşı, komutanlaşan Beritan’lar ve Zilan’ların çizgisinde derinleştikçe uyguluyor, uygulatıyordu. “Anlamak uygulamaktır” belirlemesinin önemini yaşayarak yoldaşlarıyla konuşuyor, kendisini yarattıkça yoldaşlarını da doğruya ve güzele çekiyordu. Kadın ordusu keskin olduğu kadar mütevazi olmalı, zorlukları ve zorlanmaları gördükçe gücü açığa çıkarmanın emek işçiliğine soyunmalıydı. PKK gerçekliğini kavramaya çalışmıştı. Devrimci sorumluluğunu ön saflarda öncülüğü ile gösterirken, en sade yoldaş olabilmenin duruşunu yansıtıyordu doğallığı. “Yorulmak ve pes etmek yoktur felsefemizde” dercesine üretiyor, ilişkileniyor, yoldaşlığı yücelttikçe sevmenin, sevilmenin adı oluyordu.
Apo’cu ruhun tarihsel işleyişinde anlamak, kendisini en zorlu süreçlerde açığa çıkarıyordu. En stratejik atılımların ve en sancılı süreçlerin militanı olmak PKK’nin bir geleneğiydi. Bu gerçek Haki’lerde Zilan’larda ifadesini bulmuştu. Amaca adanmışlığın gerçekliğini ancak tehlikeyi gören yürekler açığa çıkarabilirdi. Ve yalnızlık pahasına da olsa geriliklere karşı amansızca savaşçılığın adı olmalıydı feda olmak. Gerçekliğin dili çıplaktı bu saatten sonra. Önderliğin üzerine üşüşen kara bulutları görebilmek, örgütsel duruşun keskinliğinde kilitlenmeyle mümkün olabilirdi ancak. Ve en sancılı dönüşümün akışında PKK’li olabilmek küçük duygulardan sıyrılmaktı.
Gulan yoldaş, yaşamın formüllerini bulmuş, denklemi çoktan çözmüştü. Yılgınlık onun çürütmesi ve ezmesi gereken bir ruhtu. Bu yüzden uçurumun eşiğine gelmemek için pusulası yönlendiriyordu. Onun için örgüt olmak Önderlikle olmaktı. Örgüt olmak, şehitlerle yaşamaktı, kadın olmaktı ve militanlaşmaktı. Ondaki azim ve arayış büyük bir enerji birikimine dönüşünce etrafına amansızca yükleniyor, sahteliklerle savaşıyordu. Yaşamın sadeliğini keşfedip, herkesi emeğe teşvik ediyordu, tıpkı karıncalar topluluğu gibi. Dilinden düşmeyen ifadeler dize dizedir. Hep şunu ifadelendirirdi “ kadın ve asker olabilmenin en önemli koşulu çok yönlü ve çok renkli olabilmektir” . Yani siyasal, askeri anlamda güçlenmek, örgütselliği yakalamaktı militanlaşmak. Eğitim vazgeçilmezliğinde ısrar ediyor, ve her şeye yeniden başlarcasına heyecanlanıyordu. Ondaki bu heyecan, her geçen gün onu canlı, dinamik ve değişken kılıyordu. Fedaileşebilmek için özden başlamak ilk adımdı. Bireyin güçlü çözümlenmesi, irade haline gelmesi ve topluma mal olması için “dönüşüme ancak kadın yön verebilir” diyordu. İnsanlara kimi zaman bir şair ruhuyla, kimi zaman da bir ressam inceliğiyle yaklaşıp fedai sorumlulukla hareket ediyordu. Gulan yoldaşta her kavram gün geçtikçe anlam buluyordu. Görevlerine olabildiğince kenetleniyor, inançlı yaklaşıyor, yüksek bir iddia, inat ve hırsla emekçiliği ve çalışkanlığı pratikleşiyordu. Gulan yoldaş ordunun yaşamdaki keskin taktikçisi, Zilanların yaşamdaki bitimsiz ardılı, kadının diriliş öyküsünün sloganı oldu. “ PJA bir kimliktir” belirlemesine sahip çıkışı en yüce ortamda gerçekleşti. Zıtlar hep vardı, var olacak. Zerdüşt’ün düalizmindeki Ehriman ve Ahura Mazda gibi tarih boyunca bu çatışmalar hep yaşanıldı, yaşanılacak. Ama erdemli olanlar tüm hunharca saldırılara yırtıcı boranlara karşı hep dimdik ayakta kalacak ve ölümsüzleşeceklerdi.
Eylem Ararat