PKK Kazanmasını Bilen Harekettir-2

0Shares

Sanırım siz de uğraşıyorsunuz. Başka bir yazar, bir aydın daha uğraşıyormuş. Bizim hakkımızda ‘İsyan’ diye bir kitap yazıyormuş. Acaba yazabilir mi? İsyanın bizde nasıl geliştiğini anlaması zor. Çünkü bizim yaşamımızı bilmez, duymaz. Bilmeden, duymadan bizi yazmak bana biraz yüzeysel geliyor. Siz, bizim düzenlediğimiz isyancılığın özelliklerini ne kadar temsil ediyorsunuz? Ayranınız çoğunlukla kabarık. Açık söyleyeyim, kendinizi isyana verişinizin ilk adımları bana çok tehlikeli geliyor. İçinde kesin imha olan gizli bir isyancılık var. Sizin attığınız ilk adımları, daha sonra peşi sıra geliştirdiğiniz adımları kesinlikle imhayı içeren adımlar olarak değerlendiriyorum. Bu önemli. Mesela benimkinde bu yoktur. Her ne kadar “yüzde yüz sonu imhadır” diye herkesin baştan böyle değerlendirmeye tabii tuttuğu bir adım atma olsa da benimkinin inanılmaz bazı özellikleri daha vardır. Görünüşte “bunun sonu taş çatlasa 3 aydır” demeyen yoktu. Yani bizim en yakın dostlarımızdan tutalım da düşmana kadar hepsi “taş çatlasa 3 aydır, 6 aydır” diyorlardı. “Kesin intihardır” diyorlardı. Bunu biliyorsunuz değil mi ve objektif duruma bakarsak, yani sıfırlardan daha kötü bir durumun devralındığı bilinirse bu biraz daha gerçekçi anlaşılır.

Ama buna rağmen nasıl buraya geldik? Mesela bir Japon gazetecisi, “bu mucizenin sırrı nedir?” diye soruyordu. İşte Türkiye’de de şimdi böyle mucizelerden bahsediliyor. Aslında bu mucizeden ziyade bizim adım atış tarzımızla ilgilidir. Kesinlikle bilinçle ve emekle atılan adımlar söz konusudur. Sizinki de daha cesaretli veya kendini daha katan adımlardır, ama incelik yok, ustalık yok, ihtiyatlılık yok, tedbirlilik yok. Daha birçok özellik sayılabilir. Yapmaya çalıştığınızda, içine girdiğiniz durum tutuculuktur. Yani birden rahatlıyorsunuz, sonradan bakıyoruz durum tehlikeli oluyor ve birden kendinizi “rap” diye yere atıyorsunuz. Hem de ihtiyatlılık adına, tedbirlilik adına. Bu bizim tarzımız değildir.

Kendi yürüyüş tarzımızla sizlerin yürüyüş tarzınızı birleştiremedik. İşte en çok çelişkimizde burada ortaya çıkıyor. Dikkat edin, biz düşmanı bile tereddüde sevk etmişiz. Düşmanın eskiden olduğu gibi isyanları ezmesi bizde neden gerçekleşmedi? Bu benim pozisyonumla çok yakından ilgilidir. Milim kadar pozisyonumu uygun hale getirmeseydim, sıfırdan daha da ötesinden başlayan bir isyancılık bu kadar yaşayabilir miydi? Tarihi açın bakın, mevcut TC ordusu günümüzde dünyada kendini en güçlü gördüğü, son reel-sosyalizmin çöküşünün de gerçekleştiği koşullarda alabildiğine güç bulduğu, arkasına neredeyse dünyayı alabildiği bir durumda biz nasıl ayakta kaldık? Başkalarının “yirmi dört saat dayanamazlar” dedikleri hareketi nasıl sürekli geliştiriyoruz? Elbette bunun sırrı veya bunun gerçeği üzerinde durulmalıdır. Özellikle ordulaşmak isteyenler bu konuda “varım, iddialıyım” diyenler elbette bunu müthiş duyacaklar. İşte bunu özünden alınacak güçle ordu düzenleyecekler. Belli ki o konuda darlık, sığlık ileri noktadadır. Bu da kurtarmıyor diyorum.

Bizim TC’yi zorladığımız bir gerçektir, hatta zorlamaktan da öteye çöküşün eşiğine getirdik. Ama bunun nasıl olduğu, adım adım nasıl gerçekleştirildiği halen yapı, hatta isyancılar tarafından kavranamadığı da bir gerçek. Ana hatlarda anlamak kesinlikle bir şey kurtarmıyor. Ben zindan eleştirisini yaptım. Zindan direniş gerçeğinin, PKK olayını kavranması geneldir. Kendinin ayakta kalışını bile anlayamayan bir zindan değerlendirmesi söz konusudur. Bütün büyük direnişlere ve bilinçlenmelere rağmen ayakta durmanın nedeni bilinemiyor. Bu bilimsel izahına ulaşmış değildir, oldukça da yanılgılı ayakta duruşları söz konusu ve bu bazen oynamalar nedeniyle tehlikeli durumlara yol açabilir. Duygusal düzeyde ayakta kalmaya inanmak fazla anlam ifade etmez.

“Önderliğimize duyulan güven sonsuzdur” diyor bir arkadaşımız. “Önderliğimizin yanlışlıklarına da peşinen ‘evet’ derim” diyor. Şimdi bunlar belki görünüşte iyi sözlerdir, ama gerçek durumu kurtaramaz. Daha fazla yapılması gerekenler vardır. Ben kendimi ahım-şahım değerlendirmiyorum, fakat bir direnme çizgisinin yürütülmesi söz konusudur. Ne kadar saçma gelirse gelsin, ne kadar “gerekleri yerine getirilemez” denilirse denilsin bugün ayakta kalan tek direnme gerçeğidir. Hem de sıfırlardan yaratılan bir direnme gerçeğidir. İyi bir yapı, iyi bir kavrayıcı, iyi bir partili veya yazar olunmadan bu işin aslı anlaşılamaz. Bu direnme gerçeğinin sahibi olunamaz. Sadece duygular temelinde “yaptık, kazandık” demek durumu anlamaya yetmez. “Hepimiz direndik, hepimiz kazandık” demek bir köylü usulüdür. PKK’yi, PKK Önderlik Gerçeğini bu yaklaşımla izah etmek mümkün değil. Bu genel sosyalizmdir, bu kaba materyalizmdir. Bu sosyalizmin de sosyalizm olmadığı, dolayısıyla kazanamadığı ortaya çıkmıştır.

Tüm bu konuları çok tartıştık. Çözümlemelerde epey var. Fakat arkadaşlarımız incelemesini de bilmiyorlar. İnceleme kabiliyetleri de çok zayıf. Özellikle sonuç çıkarma, sorunlara çözümlemeleri yansıtma yok. Alabildiğine darlık yaşanıyor.

Ordulaşma gerçeğimize ilişkin olsun, genelde direnme gerçeklerimize ilişkin olsun, yaşam gerçeklerimize ilişkin olsun iyi bir yönelimdeyiz, iyi bir andayız diyelim. Bu an iyi kavramaya, iyi düzenlemeye, iyi savaşmaya uygun bir andır. Ve biraz iyi devrimciler mi diyelim veya devrimin büyüklüğünü esas alanlar açısından böyle anlara kavuşmak çok önemlidir. Halk ordularını düzenlemek, asırlık intikam almak, anlam ve önemi çok müthiş olan olayların bu tür fırsatlara ulaşmasını sağlamak çok önemlidir. Tabii çok genç ve habersizsiniz, ama yine de biz tarihin ürünleriyiz. Tarihle şartlanmışız. Kendimizi olup bitenlerden, tarihten soyutlayamayız. Acı, katliam ve işkencelerden kendimizi soyutlayamayız. Bir parçamız işkence altında, bir parçamız imha altında. Dolayısıyla ufku karartılmış insanlarız. Eğer kapitalist-emperyalist egemenlik hepsinin üstünde bir rol icra ediyorsa biz bunu yırtmak isteyen devrimciler olacağız.

Önder Apo
(2 Mart 1992 Önderlik Çözümlemesinden Derleme)

Attachment