ABD’nin New York kentinde bir tekstil fabrikasında açlık görevine giren binlerce kadın, eşit ücret ve çalışma koşullarının ve saatlerinin düzenlemesi gibi somut talepler içeren eylemler başlatmıştır. Kadın ve çocuk emeğinin sömürülmesine karşı kadın belki de somut ilk örgütlü tepkisini koydu. Erkek egemen zihniyeti yüzünü apaçık ortaya çıkarak, kadınların grevlerle başladıkları mücadeleyi geriletmek, bastırmak için aynı zamanda yayılmasını engellemek için fabrika kapısına kilit vurup, barikatlar kurulur. Fabrikadan çıkan yangından kurtarılmayan 129 eylemci kadın canlı halde yanmaya mahkum edilir. Erkek egemen zihniyetinin bütün engellemelerine rağmen kadınların fabrikada ki mücadele çığlıkları dalga halinde yayılmıştır. Günümüze kadar bir direniş bayrağı olarak elden ele dolaşmıştır. Kendi öz mücadelesiyle ekonomik alanda ki yerini alan kadın, emeğini değişik biçimlerde sömüren kapitalist modernite sistemine karşı da mücadelesini sürdürecektir. Sosyalist hareketler içinde yer alan kadınlar; bu direnişini tarihe yazmak ve kadının mücadelesini, örgütlülüğünü süreklileştirmek için Clara Zetkin öcülüğünde toplanan kadın Enternasyonalinde 8 Mart’ı Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak ilan ederler. Daha sonra ki yıllarda gelişen kadın mücadeleleri için önemli bir miras ve bir direniş geleneği olacaktı. 8 Mart her zaman kadın mücadelesinde önümüzü aydınlatma meşalesi olacaktır.
Bir mücadele de maskesi düşen kapitalist sistem kendisi için bitirilme çanlarının çaldığının farkındadır. Bu büyük tehlikeden kendini kurtarmak için kadını mücadeleden uzaklaştırmanın her türlü yöntemini devreye koymaktadır. Varlığını kadının köleleştirmesin de bulan ulus devlet kapitalist çağ döneminde tüm ince ve kaba yöntemleriyle kadını sömürecek erkek elinde en büyük sermaye aracı olmaktadır. Kapitalist modernitenin kadın için yürüttüğü politikalar ne kadar farklı olsa da ortak nokta kadının iradesizleştirmesi, sömürülmesidir. Bir yandan kadını kara çarşaflar altında alıp köleleştirirken, diğer taraftan özgürlük, eşitlik naralarını atarak kadını metaların kraliçesi ilan etmektedir. Kadın bütün yaşam alanlarında öznellikten nesneliğe düşürülmüştür. Bazı yaşam alanlarında siyaset, eğitim, sosyal yaşam alanlarında kısmı imkanlar sunarak kadına biçilen rolü normalize etmektedir. Kapitalist modernite bu politikayla kadını mücadelesiz, örgütsüz bırakmaya çalışmaktadır. Sömürgeci hegemon güçler baskıyla, şiddetle kadın mücadelesini engelleyemeyeceğini anlayınca karakterine yakışır politikalarla kadının görkemli tarihini mirasını özünden boşaltmak istemektedir. 1970’lerden sonra ABD’de 8 Mart’ın Dünya Emekçi Kadınlar Günü değiştirilip Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanmasının resmi karara bağlanması tamamen direniş meşalesini özünden çıkarmak istemektedir. Erkek eksenli güç bu politikayla tarihe karşı bir darbe vurmak istemektedir. Kapitalist modernite toplumsal belleğin çürümesine yol açmaktadır. Tarihi sadece geçmişe sıkıştırmaktadır. Çünkü bellek yaşanmış mücadelenin, katliamın saklama küpüdür. Küpün boşaltılmaya başladığı an gerçekliğimizden kendi olmamızdan yeni xwebûn olmaktan koptuğumuz andır. Oysaki tarih geçmiş, şimdi ki zaman ve gelecektir. Sömürgeci erkek egemen zihniyetinin ince ya da kaba politikalarına rağmen kadınlar hiçbir zaman özgürlük meşalesini elinden bırakmamıştır. Rojhilat Kürdistan’ın da Jin Jiyan Azadî ekseninde milyonlarca kadın direnmektedir. İran Rejiminin bu mücadeleden korkup bütün etik dışı baskılar uygulamaktadır. Iran Rejiminin eylemlerde kadının gözünü hedef alması bizleri Yunan mitolojisin de ki Medusa ve Athena olayına kadar götürmektedir. Bütün baskılara rağmen bu direniş dalga halinde yayılıp bütün dünya kadınlarına cesaret umut olmuştur. Önderliğimiz sadece 8 mart değil tüm günler kadınların olmalı perspektifi günümüzde ZAP-Metina-Avaşin de mücadele eden Savuşka tanrıçaları tarafından pratize edilmektedir. Her gün aslında her an’ı özgürlük için savaşa adamaktadırlar. Yine 1857 yılında atılan özgürlük çığlığı Kürdistan dağlarında işgalcilere karşı zafer sloganıyla bütünleşiyor. Günümüzün tanrıçaları olan şehit Sara ve şehit Rûken eylemsellikleriyle tekrardan sömürgeci erkek hegemonyasını yerle bir etmiştir. Artık bir gün değil hergün biz KADINLARIN günüdür.
Bişeng Brûsk