Zafer Ve Başarı Kılacağız Baharın Adını

0Shares

Takvimlere sayısal olarak bakarsak bir hayli zaman oldu Tepeli olalı. Birer Şilêr olarak özümüzü hasada bırakalı 2 ay olmuş. Aralık ayının sonlarına gelmişken kar altında kalan buğday tanesinin, onun sularıyla yeşerme öyküsü aklıma geliyor. Zaman ne hızlı geçmiş ya da kışın ilk ayını da bitiriyoruz dersem, bu dostluk çok anlam ifade etmeyecektir bizler ve bizden sonra bu sayfaları okuyacak yoldaşlar için. Daha doğru bir ifadeyle kum saati yeniden baş aşağı çevrildi ve kum zerrecikleri havaya akmaya başladı. Ve bu zamanda biz, bir bir oluşuyoruz, bir de hepimiz hepimizde bir olarak oluşuyoruz. Oluşum, zamanın varlığını ve tınısını niteliksel ve niceliksel olarak ortaya koyan göstergeyse zamanın tüm genişlik, derinlik boyutlarında varlığımız gürleşiyor. Yani öz-gürleşiyoruz.

Zamanda oluşumun bir diğer yönü de mekânda oluşumdur. Bu coğrafyanın sesi sesimiz, rengi rengimiz, hırçınlığı asiliğimiz oluyor. Dağa benzemeye başlıyoruz. Dersim ezgili bir kilimde, “Dağlı bir kabiledir aşk. Dağlı. Asla düze inmez. Aşk inmez” diye geçiyor dağın mekânsalımı. Dağ özgür kılanların, kabilelerin, yoldaşlar topluluğunun mekânıdır. Hakikatin, aşk halinde duyumsanıp yaşandığı zirvelerde dağlı kadın öyküleriyiz. Çok büyük tarihsel arka planları olan birer kadın tarihçileriyiz dağların. Tek tek hepimizin mücadele hayatlarında nitelik ve tempo kazanacağımız dönemi yaşıyoruz. Yani Dağlılaşıyoruz, bahara yürürken. Dağ bizim soluğumuzla kar altından uyanışa geçecek, yeşiller giyinip, rüzgârlara türkülerimizi serpecek.

Tanrıçaların, eşitlik ve adaletin, özgürlük ve demokrasinin mekânlarından devraldığımız mirasla bahara güçlü bir hazırlıkla merhaba diyeceğiz. İntikam, savaş, zafer ve başarı kılacağız baharın adını.

Kadın Olmak

Evrenin özgürlükçü dansı, senfonisi, akışıdır insan toplumundaki bitimsiz anlam arayışı. Her hareket, her sezi, her duyumsama eylemin hakikat kılınmasına doğal meyillidir. Evrendeki hiçbir oluşumda kölelik, hakikati çarpıtma şeklinde gelişemez. Varlık-oluşum hep çeşitlenme, farklılaşma, çoğalma temelindedir. Varlık, anlamına koşarken hep özgürlük atmosferinde kendini seyreder.

Ezen-ezilen, tahakküm, istismar, sömürü, gasp, yalan kavramlarını ancak güçlü ve kurnaz adamın yıkım, kan ve tutsaklıkla inşa ettiği toplum durumu için kullanabiliriz. Toplumsal doğa en ahenkli danslara açıkken, bu akışına güçlü ve kurnaz adam tarafından vurulan ketler yaşamı ritimsiz, soluksuz bırakmıştır. Çünkü bu yaşamın ana kökü de, hayat damarı da, tohumu da kadındır. Kadın iradesi sürekli baskılanıp hiçleştirilirken, kadın dilsiz bırakılırken, tüm yaşam alanlarına katmerli cinsiyetçilikle hegemonyalar inşa edilirken, onun hayat damarı en acı yüklü darbesini yemiş oluyor.

Toplum özgürlüğünü kaybedip anlam yitiminin sınırlarında dolaşırken, kadın bu darbenin en ağır yükünü alan kişi konumuna geliyor. Emeği sayılmayan, duyguları, düşünceleri bir bütün tüm varlığı biçimlendirilip alınıp satılan, döl yapımına zorlanıp sonra o dölün oluşturacağı erkekliğin, erilliğin zindanında esirliğe zorlanan kadınlar olmuştur. Kadın böylece soluksuz kalıyor. Kadın; doğurucu, yaratıcı, üretici gücünün niteliksel kudretinin ekseninde ağır saldırı ve derin komplolarla yüz yüze kaldıkça, yaşamın kahredici ruhsuzluğuna, renksizliğine, hareketsizliğine mahkûm edilecektir.

Kadın olmak kendi şahsında çetin bir var olma savaşını vermek kadar, aslında kan ve talan yüklü tarihin, kimyasalla yanan bedenlerin, süngülenen göğüslerin, jenositlerin, viran edilen köylerin, yitimi ifade eden göçlerin tarihini de tersyüz etmektedir. Kadın olmak göğüs gere gere şehadetlerin, katliamların, mertçe olmayan tüm savaşların yarattığı insanlık acılarını karşılayıp intikam diye haykırabilmektir. Çünkü yaşam, özgür akışına layık olarak hep anlamla donanmak ister. Direniş yaşamı özgür ve anlamlı kılabilir. Bunun için ilk ezilen, ilk köle, ilk meta olan kadın; direnişin, yaşamın koruyuculuğunun diğer adıdır. Kadın kendi yenilgisi üzerinden geliştirilen tüm kölelikleri yıkma kararlılığıyla binlerce yıldır hep başkaldırı halinde yaşamıştır. Kadın ideoloji, bilgi, siyasi, kültür ve ekonominin erkek eliyle inşa edilen hegemonyalarına karşı kabile, etnisite, aşiret bünyesinde hem tarihsel toplumun kesintisiz akışını sağlamış hem de direnişçi özgürlükçü duruşun kökleri, garantisi olmuştur. Kadın olmak, cinsinin özgürlük mücadelesinde hiç doğmamış çocuklarının hayallerine bile cevap olabilmek adına tüm ezilen halkların hak ettikleri tarihi, bugün ve geleceği örebilmenin en emekçi, en fedakar, en fedai kimliğini ifade eder.

Biz Şehit Devrim Amed Devresi olarak 35 Özgürlük Savaşçısının büyük kabilesi, komünü oluyoruz. Kadın olmanın tarihsel ve dönemsel sorumluluk ve görevlerini her gün artan bir düzeyde bilince çıkartıyoruz. Kadın olmanın gururunu yaşama hakkını, emeğimiz ve eylemimizle daha fazla kazanmanın yollarını hep birlikte arıyoruz. Ve biliyoruz ki varlığımızı borçlu olduğumuz Önderliğimiz hep bizimle…

Hiç kimsenin sizinle olmadığı kadar sizinleyim.” (Rêber APO)

Pelşîn Munzur

Attachment