Kaleme dökülecek o kadar çok acılarımız var ki artık hangisinden başlamalı, yüreğimizi dağlayan şehitlerimizin güzelliklerini, kahramanlıklarını hangi cümleler ifade eder çelişkisini yaşıyorum. Her geçen gün haberlerde Türk ordusunun pervasız, hoyratça geliştirdikleri saldırıları izlemek insanın tahammül sınırları aşacak derecede öfke uyandırıyor yüreklerimizde. Her geçen gün Kürt halkının yaşadığı acılara bir yenisi eklenirken, bugün yine TV’de izlediğim bir yeni şahadet haberi.
Henüz yirmi ikisine basmamış gencecik bir gerillaydı Zelal. Çok ciddi sağlık sorunlarından kaynaklı uzun süre özgürlük mekanı dağlarda kalmadı belki de. Fakat yüreğindeki mücadele sevdasıyla, ruhuyla hep bizimleydi. Bundan dört yıl önce yaşadığı sağlık problemlerinden kaynaklı tedaviye gitmiş, hem mücadelenin sorumluluklarını üstlenmiş, hem de tedavisini olmaya çalışıyordu. Öylesi bir hastalığın pençesine düşmüştü ki; Zelal arkadaş bu ilet hastalıktan kurtulmak mümkün değildi artık.
Fakat bu acı gerçeğe karşın Kürt halkının özgürlük mücadelesini büyük bir sorumlulukla sahiplenerek aktif bir katılım gerçekleştirmektedir. Yaşama olan bağlılığı o kadar derinden, o kadar içten, bir o kadarda yürektendi. Yüreğindeki sevgi gözlerine yansırken, gözlerinin içi gülerdi.
Şahadetinden önce hastanede birlikte tedavi görürken kısa bir süreç birlikte kalabildik ancak. Aradan dört yıl sonra tekrar bir araya gelmiştik ve gece boyunca uzun uzun yaşadığı zorlu, sancılı süreçleri anlattı. Arkadaşları görmek, yoldaşlarıyla bir arada olmak onun için büyük bir özlem olmuştu ve bu özlemine kavuşmak onu ölesiye mutlu etmişti.
Pençesine düştüğü hastalığı biliyordu ve yaşamının kalan sürecini özlemini duyduğu özgürlük mekanlarında yoldaşlarıyla geçirmek için büyük dayatmalarda bulunarak büyük bir kavga sonucu tekrar dağa dönmüştü. Kaldığımız kısa süre boyunca özgürlük mekanı dağlarda olmaktan çok büyük bir mutluluk duyduğunu, onur duyduğunu dile getiriyordu. Yaşam gücünü yoldaşlarından aldığını, arkadaşlarla kalmak istediğini ve şehit düşerse de özgürlük mücadelesi yoldaşlarıyla aynı şehitlikte gömülmek istediğini belirtiyordu.
Akciğer hastalığından kaynaklı geceleri soluk alıp vermekte zorlanıyor ve başucunda oksijen tüpüyle yaşam mücadelesi veriyordu. Onu öyle oksijen tüpüne bağlı görmek içimi acıtıyordu. Çoğu zaman fenalaştığında yanında olmak istediğim kadar bir o kadarda bulunduğumuz zemini terk etmek, ölüm ve yaşam arasındaki verdiği mücadeleyi görmek dayanılmaz bir acı yaratıyordu yüreğimde. Yaşama bu kadar bağlı, mücadeleye bu kadar sevdalı bir yüreğin böylesi bir rahatsızlığın pençesinde kıvranması çok zoruma gidiyordu.
Nefes alıp verirken ki zorlanmalarını hissetmek ve bunun karşında çaresiz eli kolu bağlı kalmak, bir şeyler yapamamak beni başta olmak üzere birçok arkadaşı zorluyordu. Her kriz nöbetleri geldiğinde acaba bu defa doktorlar Zelal arkadaşı kurtarabilecek mi psikolojisi ölüp ölüp dirilmek kadar zor bir gerçekti bizler için.
Her krizden sonra yüz ifadesindeki güleç tebessüm hala gözlerim önünde. Her defasında sanki hiçbir şey olmamış gibi yaşama yeniden yeniden dönüyor, kendine geldiğinde ağzından dökülen ilk sözler “sen beni değil ben seni yeneceğim” diyordu rahatsızlığı için. Ve ardından yıllardır kahkaha duyduğu bir özlemle etrafına tebessüm yağdırıyordu. “Korkmayın bu defa da kefeni yırttım. Bu kez de ölüm bana yenik düştü” diyerek esprilerinden hiç vazgeçmiyordu.
Onun bu duruşu karşında bizim içinde bulunduğumuz ağır atmosfer bir anda dağılıyor, gözü yaşlı yüz ifadelerimizden bir an önce kurtulmak için bir anda kendimize gelmeye çalışıyorduk. Bu atmosferden sıyrılmak gerektiğini her defasında hissettiriyor yeniden yaşama, yaşamın sevincine birlikte dönüyorduk.
Hiçbir zaman basit bir ölümü kendisine kabul etmiyordu Zelal. Yaşadığı bu kısa süreci dolu dolu anlamlı yaşamak ve “ölümden çekinmiyor fakat çekindiğim tek şey sizlerle aynı mevzide savaşmadan, Kürt halkının barış ve demokratik yarınlarını görmeden aranızdan ayrılmaktır bana ağır gelen” diyordu. Uzun süre bu özgürlük mekanlarında doyasıya zaman geçiremediği için her defasında hayıflanıyor ve yer yer de bizlere sitem ediyordu.
Oysa belki de yaşamaya en çok hakkı olan insanlardan biriydi Zelal. Çünkü yaşamı, çocuk saflığında, tüm sadeliğiyle seviyordu. Yürüttüğü tartışmalarda her an bizlerle olma istemini o kadar çok dile getiriyordu ki özlemini ses tellerine yansıyan gerçekte görmek, hissetmek mümkündü oysa.
Zamansız, vakitsiz, çok erken aramızdan ayrıldı Zelal. Fakat her şeye rağmen onun yaşama olan tutkusuyla, mücadeleye olan aşkıyla, yoldaşlığına olan bağlılığıyla özgürlük mücadelesini yürütmek en anlamlı bağlılık olacak ardında kalan yoldaşları olarak. Onun ve özgürlük şehitlerimizin bıraktığı özgürlük mücadelesini kaldığı yerden devam ettirmek, daha fazla geliştirmek Zelal’e duyulacak en büyük özlem ve bağlılık olacak bizim için. Her eylülde toprağa düşen yaprak hışırtısında anımsayacağız seni. Sözümüz pratiğimizin gerçekleşmesiyle anlam bulacak bu özgürlük mekanı dağlarda.
Mücadele Arkadaşı