Uğruna Ölecek Kadar Seviyoruz Yaşamı

0Shares

Bu bir masal veya öykü değil. Neden mi? Öykü olsa kurgulanmış der, takılmayız belki. Kalbimizin en nazlı yerinden bizi inciten ince sızıya. Masal olsa, masal deriz. İnsanlığımızdan bizi utandırın, ar damarımız nefes aldırır. “4 ÖZGE CAN’IN” dirhem dirhem eriyen selvi bedenlerinin hakikatini dinlediğimizde. Hikaye  olsa yine bir tesellisi vardır mutlaka deriz. Peki amacımız teselli aramak mı? Elbette değil.

Tasavvur edemeyeceğimiz bir hakikati yazmaya çalışacağım. Sözcüklerin kifayetsiz kaldığı Kemal Pir, Hayri Durmuş, Akif Yılmaz, Ali Çiçek’i yazacağım. Yazmak mı dedim? Hayır, hayır yanlış söyledim. Ne haddime! Kim, hangi tanınmış edebiyatçı, sanatçı yazabildi, sanatını hakkını vererek yapabildi? Ya da kim bugüne kadar tarihin bu eşsiz kahramanlarını anlatma cesaretini gösterebildi? Anlatma cesaretine yeltenenler, önce özeleştiri verip, eksik kalacağının altını çizerek aldı eline kalemi.

O halde, “NE YAPMALI? “YAŞAMI UĞRUNA ÖLECEK KADAR SEViYORUZ” diyecek kadar yaşama tutkulu olan Kemal, Hayri, Akif, Ali Nasıl, Neden ve niçin “DİRENDİLER” Diyarbakır zindanının vahşetine?” diye soracağız kendimize.

Yıl: 1982, Yer: Diyarbakır Zindanı, Tarih: 12 Eylül

Askeri faşist darbenin postal sesleri yüreklere korku salarken, sokaklarımıza başımızı çıkarmaya, pencerelerimizin perdesini aralamaya cesaret edemiyorken,“Ordu yönetime el koymuş. Bir sonraki emre kadar olağanüstü hal var!” deniliyor. Her yere bağıra bağıra duyurdukları megafon sesleriyle.

Günler, aylar, yıllar geçti. Ama OHAL (olağanüstü hal) geçmedi. Özgürlük, eşitlik talebiyle, gelecek güzel günler  uğruna, “Devletin bekasını bozuyorlar gerekçesiyle” zindanlara doldurulan gençlerin gün aşırı çıkan cenazelerine bile kimse sahip çıkma cesaretini gösteremiyordu. O günün Türkiye cumhuriyeti devletinin atmosferi buydu. Hayal bile edilemeyecek kadar ağır olan bu günlerin buhranında zindanlarda AHLAK, VİCDAN, ADALET ve ÖZGÜRLÜK için DİRENEN canlar vardı. Yani gelecek güzel günlerimiz için DİRENENLER…

HAYRİ DURMUŞ, KEMAL PİR, AKİF YILMAZ ve ALİ ÇİÇEK direnişin sesini zindan duvarlarından dışarıya duyurmalıyız dediler. Ve 14 Temmuz günü çıktıkları mahkemede, “Süresiz, Dönüşümsüz Ölüm Orucu Direnişine Giriyoruz” diyerek tarihin seyrini değiştirmenin fitilini ateşlediler. “Mahkemeler bizi yargılayamaz. Yargılanması gerekenler bizler değil, tarih karşısında mutlaka ama mutlaka bir gün mahkum edilecek olan bu devlet ve mahkemelerdir” diyerek direnişlerini dünyaya duyurdular. Onlar direnişleriyle yaşadıkları her güne birer efsane yazdılar.

Biz bu efsaneleri okumaya başlamadan, bir anlığına düşünüp devrimciliğin abidesi bu gençlerin,  “ÖLÜMSÜZLÜKTE KARARLAŞTIKLARI”  günün, anın, zamanın ve mekanın duygu ve düşüncesiyle o güne bakıp bir empati kuralım. Ölüm dehşeti kokan mahkeme salonlarına girelim. Faşizmin sesinin her yerde yankılandığı, korku salan devletin yüzde yüz zafer sağladığını sandığı anlarına gidelim. Devletin mahkeme ve hakimlerine kafa tutmaya nasıl cesaret ettiler? Çıplak bedenlerinden başka hiçbir şeyleri olmayan bu gençler nelerine güvendiler? Henüz dayandıkları PKK hareketi tek bir mermi bile sıkmamıştı. “Neyine güveniyorsun Kemal? Sanırsın karşımızda savaşan orduların var da öyle bize başkaldırmış, kafa tutuyorsun?” diyen Esat Oktay’a “Olacak, ordumuz da olacak. Ve bir gün karşına çıkıp seninle savaşacak.  O çok güvendiğin ordun ve devletin ile  ordumuzun karşısında yenileceksiniz!” diyor Kemal. O zamanlar henüz ne Kürdistan Özgürlük hareketi, ne Kürt, ne de Kürdistan adına kazanılmış mevziler yoktu.  Peki bu Yılmaz Devrimciler Kime ve Neye inandılar?

Tarih İnsanlık adına, Toplum adına, Özgürlük ve Ahlak adına kalkan kahramanlar her gün yazacağını gördüler mi dersiniz?

Şimdi de bugünün faşizmiyle, gün aşırı kadına, çocuğa, işçiye, köylüye, esnafa, memura, doğaya, Kürt ve Kürdistan’a karşı işlenen “İNSANLIK SUÇU’NUN” sorumluları olan AKP-MHP faşizmiyle bir kıyaslama yapalım. Ve tarihin sesine kulak verelim.

Tarih bize diyor ki:
İNSANLIK KAZANACAK!
BERXWEDAN KAZANACAK!
ÖZGÜRLÜK KAZANACAK!
KAZANACAĞIZ, MUTLAKA KAZANACAĞIZ!

Roj Peri

Attachment