Son Tercih; Umut Hâlâ Var

0Shares

“Seçimler hükümeti değiştirmek için yapılır, toplumu değiştirmek için değil.” Alain Peyrefitte

Burjuva demokrasisinde seçim Marx’ın deyimiyle ‘sermayenin vekillerini seçme’, Lenin’e göre ise ‘burjuvazinin ahırı’ olarak ifadesini bulmuştur. Burjuvazi; demokrasisini ‘halkın kendi kendisini yönetmesi’ yalanıyla süsler. Sınıfsal, tarihsel ve toplumsal temelde tarihin hiçbir evresinde ezilenler ve sömürülenler seçim-parlamento ile iktidarı ele geçirememiştir. Aksine bir tercih yaparken genelde kendi cellatlarını da seçmişlerdir. Örneğin Hitler Almanya’sını doğuran ve onu insanlığın başına musallat eden tamda bu gaflettir. Ezilenler ve sömürülenler hep bir direniş ve mücadele ritmine uymayı tercih etmişlerdir. Diyalektikte bunu gerektirir zira.

TC’de ki son seçimler, gelişimi ve sonuçları üzerinde çokça tartışılması gereken bir hakikati açığa çıkarmıştır. Türkiye toplumu; bir kibrit çöpü kadarda olsa var olan o özgürlük ve demokrasi ışığını da söndürdü. Halk düşmanı AKP-MHP faşist rejimi artık kendini tamamlama sürecine girmiş oldu. Türkiye toplumu toplu bir şekilde karanlık bir dehlize doğru atlayarak adeta intihar etmiş oldu. İnsan; karanlığı aydınlığa tercih edebilir mi? Evet, o insan ve toplum profilli Türkiye’de 100 yıldır var. TC’de militarist, efsanevi, içi yalanlarla doldurulmuş, hamasi bir ‘vatancılık’ ile bezenmiş, kof tarih kodlaması ile oluşmuş toplumsal form vardır. Değişimi, dönüşümü, özgürlükleri, doğru yaşamı reddeden bir toplum yaşamaktadır. Daha da somutlaştıracak olursak; devşirme toplum gerçekliğinin yarattığı statik, ret-kabul ölçüleri olmayan, ilke ve ahlaki değerleri sıfırlanmış bir toplumsal yapılaşma, oldukça keskin bir biçimde oluşmuştur. Bilinç ve mantık normları eksinin altında olan bu toplumsal yapılaşma, TC’nin ana omurgası ve devlet aygıtının üzerinde şekillendiği zemindir. Bu oran yüzde 70’i de geçmektedir. Bu tespit seçim sonuçları ile ilgili değildir, TC toplumunun varoluşsal gerçekliği ve 100 yıllık tarihçesi ile ilgilidir.

Demokratik toplumsallaşma normlarının çok altında kalan ve TC’nin ana omurgasını oluşturan bu toplum, sömürgeci soykırımcı Türk devletinin kendisini yaşattığı tek kaynaktır. Ahlaki çöküşü yaşayan bu toplum, özgürlük ve demokrasi mücadelesi ile bu çarpıklığı değiştirme mücadelesi yürütenleri de zehirlemektedir. O çok dillendirdikleri vatan bir bataklığa dönüşürken, bu bataklığın herkesi yutacağını bilemez bir bilinçsizliğin zirvesinde olan bir toplumsal gerçeklikten bahsediyoruz. Evine ekmek götüremeyen ‘olsun yol yaptı’, köleleşmiş insan profili olarak ‘olsun köprü yaptı’ yaklaşımı ahlaki değerleri sıfırlanmış toplum örneğinden başka bir şey değildir.

Faşist rejimlerin beslendiği gerçek; tepkisiz, duyarsız, ahlaksız, bilinçsiz sürü toplumlardır. Sadece son 20 yılda binlerce kadın katledildi, binlerce kadına tecavüz edildi. Dahası el kadar bebelere tecavüz edildi. İnsan vicdanı, bilinci ve mantığının kabul etmediği, aklına getirirken bile titrediği bir gerçek; 3 aylık bebeğe tecavüz edildi ve bu toplum sustu. Pozantı zindanında çocuklara tecavüz edildi. Devlet aygıtının toplumsal alanda bilinçsiz toplum örgütlenmesi için oluşturduğu vakıflarda, kurslarda, derneklerde yüzlerce çocuğa tecavüz edildi ve bu toplum yine sustu. Bir toplumun ahlaki çöküş yaşadığının en açık kanıtı tecavüz ve katliamlara karşı tepkisizliği, sessizliği ve duyarsızlığıdır. Tecavüz, katliam ve talan o toplumda bir kültür haline gelmiştir. Rojava’da gelişen işgallere alkış tutan bir toplumun sosyolojik ve kültürel gerçekliği tecavüz, yağma, talan, zulüm ve katliamdır. TC’de dehşet verici ölü bir toplum gerçekliği vardır. Ve bu hakikat ortaçağın vebası gibi bölgeyi ve tüm insanlığı tehdit edecek düzeydedir.

Suriye iç savaşıyla startı verilen Ortadoğu’daki büyük savaşın bölgesel bağlamda başrol oyuncusu TC devletidir. Suriye ve Libya iç savaşlarında en kullanışlı aparat olarak kapitalist modernite güçlerinin politikalarını uygulayan AKP-MHP faşist rejimi, selefi karanlığını Türkiye’ye de taşıyarak görevini ‘başarıyla’ yerine getirmiştir.

Bundan sonrası selefi hareket olarak korkunç bir iklim Türkiye toplumunu beklemektedir. Cihadist tarz bundan sonra daha da etkili uygulanacak ve görülecektir. Toplumsallığın zerresi dahi kalmayacak şekilde bir konsept devreye girecektir. 100 yıllık TC tarihinin son kertesi dipsiz ve karanlık bir kuyudur.

Tüm bu yaşanan olumsuz sürecin en büyük yansıması da biz Kürtlere, Kürdistan toplumlarına, özerk yönetim alanlarına ve Kürdistan Özgürlük Mücadelesi ‘ne yansıyacaktır. Bu andan itibaren zorlu ve içinde birçok tehlikeyi de barındıran bir sürecin içine girmiş bulunuyoruz. İmha – işgal konsepti şeklinde Kürt soykırım politikasının başarılı olması için her türlü yol ve yönteme başvuracaklarını biliyoruz. 14 Mayıs seçimlerinde Kürt halkı Türkiye toplumuna özgürlük ve demokrasi adına tarihi bir fırsat verdi fakat Türkiye toplumu büyük oranda bu fırsatı teperek kendi yolunu seçmiş oldu. Bundan sonrası için kuşkusuz umut vardır. Ama bu umut artık Kürtlerin sunacağı değil, Türkiye toplumunun kendisini katacağı bir zorunluluğu dayatmaktadır. Kürtler dünyanın en örgütlü ve ideolojik donanımı olan toplumudur. 50 yıllık Kürdistan Devrim mücadelesi Kürtlerin nefesidir. Kürtler nefessiz kalmamak için kesintisiz direniş içinde olacaklar. Kadın Özgürlük İdeolojisinin gücü ve niteliği toplumsal kurtuluş için en büyük şanstır. Özelikle de Türkiye’de özgürlük ve demokrasi mücadelesini yürütmek isteyen, var olan karanlığa karşı aydınlığı savunan her kesim için Kadın Özgürlük Devrimi büyük bir umuttur. Özelikle kadınların kendilerini özgün olarak ifade edecekleri, erkek egemen sistemi kökten reddeden, hedefine kadın kurtuluş mücadelesini koyarak toplumsal kurtuluşu hedefleyen devrim mücadelemiz tüm coşkusu, bilinci ve yüksek motivasyonu ile devam etmektedir. Demokratik – komünal – ekolojik toplumcu ve kadın özgürlükçü – öncülüklü yaşam mücadelemiz kendine katmayı esas alır. Bu temelde enternasyonal karakteri olan ideolojik çizgimiz ve paradigmamız referanstır. Bir daha ifade etmek gerekir ki; devrim, direniş ve mücadele sürüyor ve zafere kadar sürecektir. AKP-MHP faşist rejimi yıkılıncaya kadar, kapitalist modernite sistemi var oldukça, sömürü ve talan düzeni sürdüğü sürece mücadelemizde sürecektir.

Ezilen sınıfların, halkların ve toplumların kurtuluşu devrimci direniş ve mücadeleyle olur. İdeolojik mücadele ve Paradigmasal duruş ile olur. Sandık – seçim devrimin paradoksudur. Elbette devrim mücadelesi açısından seçimler önem arz eder. Fakat merkeze alınmaz. İki burjuva siyasetine karşı üçüncü bir çizgi esas alınmalıydı. Keza alındı ve iki burjuva siyasetine karşı kendi mücadele çizgisini ve hattını oluşturarak kazanım elde edildi. En azından burjuva demokrasisinin panzehiri Sosyalist demokrasi mücadelesi yürütüldü. Burjuva demokrasisinde kazanılmış bir mevzi olan demokratik siyaset cephesi korundu. Eksiklikleri, hataları ve yanlışları olsa da ortada korunan bir kazanım olduğunu söylemek mümkün.

En nihayetinde seçimlerden çıkaracağımız sonuç açıktır. Kürdistan Özgürlük Mücadelesi açısından şeffaf bir sonuç ortaya çıkmıştır. İdeolojik mücadelenin güçlü kılınması, toplumsal öz örgütlenmenin hızlanması, paradigmanın inşası ve öz savunma gücünün güçlü kılınması önümüzdeki temel görevlerdir. Halkımızın ortaya koyduğu irade ve onurlu duruş hepimize sorumluluk bilincini tekrardan hatırlatmıştır. Devrimin öncü gücü olarak öz eleştirisel bir yaklaşımla önümüzdeki sürecin pratiğini örgütlemek ve eylem halini vermek, Devrimci Halk Savaşı’na katmanın da en etkili yöntemidir. Tüm toplumsal alanı bu bilinç ile beslemek gerekir. Kürdistan Özgürlük Mücadelesi tüm gücünü ve kudretini Önder APO’nun ideolojisinden, felsefesinden, paradigmasından, direniş çizgisinden ve halk gerçekliğinden alır. Halk hareketi olma özelliğimiz en güçlü yanımızdır.

Özgür Önderlik Özgür Kürdistan zafer perspektifimizdir. Bu doğrultuda mücadeleyi yükseltme ve direnişi büyütme; Kürtler başta olmak üzere tüm ezilen ve sömürülen toplumların birincil görevidir.

Birleşik devrimin ruhunu oluşturarak kurtuluşa giden yolu açmak, sömürgeci soykırımcı faşizme karşı mücadele etmekten geçer. Türkiye toplumunun kurtuluşu Kürtlerin zaferine ‘kader’ bağıyla bağlıdır. Bu bilinç ve dayanışma ruhu oluşmalıdır. Özgürlükler, demokratik yaşam ve aydınlık bir gelecek için umut Kürdistan Özgürlük Devrimi ve mücadelesidir.

Eylem İsyan

Attachment