PAJK KOORDİNASYONU
Sonbaharın kendini hissettiren rüzgarlarıyla Kasım ayına girerken, içimizi ısıtan ve kanımızı donduran gelişmelerle karşı karşıyayız. Tarihin an’da somutlaştığı beş bin yıllık egemenlikli sistem kaynaklı toplumsal sorunların, düğümlerinin çözümlendiği demleri yaşıyoruz.
Binlerce yıldır devam eden hegemonik uygarlıkçı güçlerin, gaspçı ve sömürgeci saldırılarına karşılık demokratik direniş güçleri, kadınlar ve ezilen halklar her daim direniş halinde olmuşlardır. Güncelle tarihsel seyri içiçe ele aldığımızda oldukça benzer şeyler açığa çıkmaktadır. Kasım ayına denk düşen tarihsel ve toplumsal olayları belirgin yönleriyle irdelediğimizde bu direniş kültürüne damgasını vuran ve aynı zamanda politik ve ahlaki toplum vicdanını uyandıran olayları görmekteyiz.
Öncelikle tarihin gelmiş geçmiş en büyük komplosu olan Reber APO üzerinde geliştirilen uluslararası komploya karşı, kendini ateşten çemberin halkalarından biri yapan Ş. Rojbin arkadaşın 17 Kasım 1998’de Gever’de gerçekleştirmiş olduğu fedai eylemi büyük bir minnetle anmak gerekir. Yine Kürt halkı ve diğer tüm ezilen halklar açısından kendini tarihe altın harflerle yazdıran, hakikatin umut ışığı PKK (Partiya Karkeren Kürdistan)’ın 36. Kuruluş yıl dönümünü başta PKK’yi yaratan özgürlük mimarı Reber APO’yu, tüm PKK şehitlerini, yiğit Kürdistan halkına, demokratik direniş halklarına, özgürlük hareketi militanlarına ve tüm kadınlara kutlu olsun diyoruz.
Yine bu ayın acı veren ve bir o kadar da özgürlük arayışı olan kadınlar olarak mücadele azmimizi kamçılayan 25 Kasım Kadına Karşı Şiddet Günü’nü Mirabel kız kardeşler şahsında tecavüz kültürünün kurbanı olan tüm kadınları saygıyla anarken, tecavüz kültürünün erkek egemen zihniyetinde bir kez daha özgürlük hareketi adına lanetle kınıyoruz.
Yalancı ve zorba erkek zihniyetli, devletçi, sömürü mantığı doğası gereği insanı insan yapan temel canlı dokusuna, toplumsallığa saldırarak egemenliğini derinleştirmeyi amaçlamıştır. İlk gaspçı saldırılar neolitik çağda zirveleşen anacıl değerlere ve onun yaratımlarına yönelik olurken, bu gaspçı zihniyet zorla elde edebildiğini, saldırılarla bununla başaramadığını da hile ve komployla elde etmeye çalışmıştır.
Komplolar karanlık yüzlüdür. Hep perde arkasında yaptıkları planlarla çirkin niyetlerini saklamayı amaçlarlar. Bunun nedeni ise özünde politik ve ahlaki topluma bakacak yüzleri yoktur esasında. Bundandır ki toplumsal yarıklarda sinsice barınmaları, elverişli buldukları koşullarda zalimce darbe vurmaları…
Kurnaz tanrı Enki’nin tanrıça kültürünün somutlaştığı 104 ME’yi hile ve komployla İnanna-Star’dan çalması, tüm komploların başlangıcı olarak değerlendirilebilinir. Yine tanrı Marduk’un tüm toplumsal değerlerin özneleştiği annesi Tiamat’ı iktidar hırsı için paramparça etmesi ise komplo ve ihanetin şiddet sarmalına geçişini ifade etmektedir.
Ve yine Yunan tanrısı Zeus’un Kafkas dağlarında Premeteus’u çivilemesi ve her gün leş kargalarının Premeteus’un ciğerlerini yemesi, tarihin bu karanlık zihniyetinin bir örneği niteliğindedir. Yarı insan yarı tanrı Premeteus’un yaptığı ise tanrılarca ‘tanrıların dışkısı’ diye aşağılanan insanlara bilginin sembolü ateşi vermesidir. Yani esasında insan tarafından yaratılanın tekrardan esas sahiplerine iadesidir. Zeus’un öfkesi, egemenlik sahasının daralması iken, Premeteos’un her gün ciğerlerinin yeniden kendini yenilemesi insandaki özgürlük arayışının sınır tanımazlığındandır. Yahudi kahinleri büyük bir çekememezlikle İsa’nın yeni bir din’le ortaya çıkmasını engellemek için komplo hazırlayarak İsa’nın havarilerinden Yahuda İskaryot’u kullanmışlardır. İsa çarmıha gerildiğinde ona inananlar olsa da gözyaşları içinde kurtaracak kudreti gösterememişlerdir. Benzer biçimde Sasanilerin kralı Şahpur ise iktarcılığın gözü karalığıyla Mani’yi zincire vurduğunda müritlerine düşen onu zamanında anlayamamanın vicdan azabı gözyaşları olmuştu. Mani ise anlaşılamamanın derin hüznüyle son anlarında dahi insanlık adına bir ışık huzmesi olduğunun bilincindedir.
Örneği daha da çoğaltılabilecek özellikle toplumsal aşk’a ve hakikate inanan önder şahsiyetlere yönelik geliştirilen karanlık yüzlü, lanetli komploların en büyüğü ve en kapsamlısı 20. Yüzyılın 21. yüzyıla evrildiği zaman diliminde 9 Ekim 1998’de başlayan uluslararası komplo gerçekliği Kürt Halk Önderi Reber APO’ya yönelik geliştirilmiştir. Bin yılların tanık olduğu en büyük komplo niteliğindeki bu gladyo merkezli operasyon, İngiltere-İsrail-ABD üçlüsünün başını çektiği ve tüm NATO ve kapitalizm bağımlısı birçok ülkenin yer aldığı bir kapsama sahiptir. Her ne kadar Reber APO’nun ‘Kürdistan Sömürgedir’ tarihi belirlemesi temelinde başlattığı Kürt Özgürlük Hareketinin tüm mücadele seyri boyunca birçok defalar komplo ve ihanetle yüz yüze kalınsa da, en son geliştirilen komplo uluslararası olması itibariyle kapitalist uygarlık sisteminin zirvesel planı niteliğindedir. Burada amaçlanan Reber APO şahsında somutlaşan özgür insan, özgür Kürt ve özgür kadın kimliğinin, hegomonik güçlerde yarattığı sendrom düzeyinde korkudur. Diğer bir değişle Önderliğimizin de belirttiği gibi “alternatif yaşam modeli”nin bizzat Reber APO şahsında somutlaşmasıdır.
Reber APO, tarih boyunca gerek Kürt halkı ve gerekse tüm ezilen halkların demokratik direniş Önderlerinin bir bileşkesi, sentezi olması itibari ile üç temel çalışmam diye nitelendirdiği özgürlüksel adımlarla, tarihsel toplumda yepyeni bir çığır açmıştır. Bu çalışmalardan birincisi diye nitelendirdiği; savaşan halk gerçekliğinin yaratılması, ikinci anlamlı çalışmam diye nitelendirdiği; özgürlük militanlığı ve Ortadoğu’da üçüncü destansı çalışmam diye nitelendirdiği kadın özgürlüğüne ilişkin çalışması alternatif yaşam modelinin Miheng taşları niteliğindedir.
Reber APO, toplumsallıkla beraber insanın kendini doğa ananın bir parçası ve insan olduğunu farkındalığına varması gibi, bunu yeniden hissettiği kadar kendini tüm tarihsel toplum ve politik-ahlaki toplum değerleriyle yeniden buluşmanın ifadesi olmaktadır. Ezilen ve sömürülen tüm kadınların ve halkların kendini Reber APO’ya kendinden daha yakın hissetmesi bundan ötürüdür. Bir anlamda herkes aradığı özgür insan karakterini onda görmekte ve hissetmektedir.
Kadının kölelik tarihinin yazılmadığı ve özgürlük tarihinin de yazılması gerektiği gerçeğini vurgulayan Reber APO, biz kadın militanlarda belki de bin yıllardır arayıp da bulamadığımız bir özgürlük tılsımını ifade etmektedir. Beş bin yıldır sürekli erkek egemenlikli, Ataerkil zihniyetin yarattığı cinsel kırılmaları ilk defa Reber APO’nun özgürlük ideolojisi, kadın kurtuluş ideolojisiyle aşarak kimlik sahibi olmaya adım atıyoruz. Sistemde ‘sonsuz boşanmayı’ esas alan bir yaklaşımı somutlaştıran Reber APO, bir AŞK işçisi olarak yoldaşlığın en zirvesel ifadesi niteliğindedir. Kadının da mevcut durumda karanlık dehlizlerde bir gün ışığı görmüşçesine tökezleyerek, sürünerek, koşarak ilerlediği özgürlük ışığına sarılması, bin yılların özlemidir aslında. Önderlik gerçeğine bağlılık, esasında kadının özgürlüğüne olan bağlılığıdır. Önderlikle cisimleşen anacıl ve kadın eksenli yaşamın huzur ve eşitlikçi duygularıdır. Bundandır ki, Zilanca bombalarla bedenini düşmanda patlatmak, ya da Semaca ateşten bir kor misali yangılarda sonsuzlaşmaktır. Hakikat yolculuğunun yıldızlaşan seferileri kadın şehitlerimiz Besé Anuş’tan ARİN MİRKAN yoldaşa dek Önderlik gerçeğine layık olma çabasındaydılar.
PKK’de fedai çizgisi 1980’lerde Amed zindan cenderesinde çağdaş Kawa Mazlum Doğan’la başlarken, Beritan, Zilan ve Semalarla o fedaileşme zincirinin halkaları olmuşlardır.
Reber APO’ya dönük herhangi bir yönelim ve saldırı karşısında kendini ateşten halka yapan özgürlük militanları, açığa çıkan bu tehlikenin büyüklüğünü iliklerine kadar hissetmişlerdir. Ş. Rojbin arkadaş da tıpkı Ş. Bınevş, Ş. Şahrıstan ve Ş. Dilan gibi Özgürlük Güneşine yönelik gelişen saldırıları görerek, kendilerini ruhsal ve bedensel olarak ateşten çemberin gürleştiren kıvılcımları yapmışlardır. Dünya tarihinin hiç bir evresinde bir Önder veya Peygamber için bu sayıda insan kendini feda etmemiştir. Uluslararası komplonun yaşandığı dönemde en az 80 insanımız Önderliği için birer kalkan olmak istemiştir. Bu fedai duruşlardan biri olan Şehit Rojbin aslen Hatay’ın İskenderun ilçesinden özgürlük arayışları güçlü bir Arap kızıyken, 1993 yılında savaşın kalbi Botan’da gerilla saflarına katılıp, 2 yıl pratik sahada kalmıştır. Bu zaman diliminde direniş efsanesi kokan Botan dağları ile insan ilişkilerinin en özlü ifadesi olan yoldaşlığını orada, o mekanda yaşadı ve yaşattı. Kürdün açığa çıkmamış özüne doğru yol alırken, yani Kürdistanileşirken esasında aradığı kendi özgür kadın ve Arap kimliğiydi de…
Önderlik gerçeğinde ve PKK’leşmede yol aldıkça özgürlük enerjisi sınır tanımıyordu adeta. 2 yıl sonrasında gittiği Önderlik sahası kendini toplumsal ve kadın kimliğiyle daha da tanımasını getirdi. Bu süre zarfında Önderlik gerçeğinin insanı ele alış biçimi, tarihsel ve toplumsal çözümlemeleri ve insanı tarihselleştiren bakış açısı Rojbin arkadaşın özgürlük militanı olmasındaki kararlılığını ve iddiasını güçlendirmişti. Daha önce ismi Arapça’da devrim anlamında ki, ‘Sewra’ iken Reber APO tarafından Rojbin olarak değiştirilmesi yani ‘Rojbuyin’ olması yeniden doğuşun sembolü niteliğindeydi. Bir anlamda Rojbin arkadaş Önderlik gerçeğiyle beraber özgür kadın kimliğiyle yeniden doğmuştu. Kendini ancak Önderlik gerçeğiyle bütünleştikçe var edeceğini hissediyor ve biliyordu. Anlam arayışına yeni bir sayfa eklenmişti. Bu öyle bir sayfa ki, bir kelebeğin, ateşin ışığına uçması ve o yakıcılıkta kendini var etme gerçeği kadar yakıcı hakikatlerle donatılması gereken bir sayfa.
Yeniden doğuşla beraber Önderlik sahasından gelen Rojbin yoldaş, bu defa Tanrıçalar diyarı Zağros eteklerine yöneldiğinde toprağa gömülen tüm tanrıçalaşan kadın şehitlerine cevap olmayı hedefliyordu. Zağros’un heybetli tarih kokan dağları ancak Önderlik gerçeğiyle buluşan bir savaş ve yaşam pratiğiyle karşılığını bulabilirdi. Nitekim Rojbin arkadaşın Önderlik, dağ, gerilla, kadın, yoldaş aşkı yüreğinden taşarcasına yoldaşlar topluluğuna akıyordu. Toplumda hep misafir ve gölge muamelesi gören kadın belki de ilk defa böylesi yoldaşların şahsında somut bir özgürlük abidesine dönüşüyordu. Attığı her adımda, yürüttüğü her çalışmada Önderlik gerçeğine olan bağlılığı pekişiyor ve kendini yarattıkça APOCULUĞU da yaşamsallaştırdığı bilincine varıyordu. Kendi ulusal kimliğini de yine Önderlik sayesinde tanıması ve kendi şahsında Arap ezilen halklarının da özgürlüğünü esas alması yükünü ve sorumluluğunu daha da arttırıyordu. Yoldaşları tarafından her zaman sevilen, çözüm gücü olan bir komutan, savaşta öncü rolüyle yoldaşlarına cesaret aşılayan kadın inceliğiyle ve etik ve estetiğiyle kadın yoldaşlarına yaklaşan, sınıf ve cins mücadelesiyle toplumsal cinsiyetçiliği aşma çabası içerisinde olan Rojbin yoldaş, esasında yaşarken de fedaileşen bir çizgideydi. Bu sebepleydi ki, Reber APO’ya karşı uluslararası komplonun devreye girmesiyle beraber başlayan ‘Güneşimizi karartamazsınız’ şiarına denk bir adımla gladyonun saldırılarını boşa çıkarmak için Önderlik etrafında oluşturulan ateşten çemberin bir halkası olmak istedi. Ve bu temelde öncesinde karar vermekle beraber Reber APO’nun Suriye’den çıkışıyla birlikte Berwar yoldaşla fedai eylem yapma kararlılığıyla harekete geçmiştir. Bu anlamda son an’a dek de tek bir tereddüt emaresi göstermemiştir.
Çünkü Rojbin yoldaş, tüm insanlık değerlerinin somutlaştığı Reber APO’nun etrafında yoğunlaşan saldırgan zebanilerin esasında insanlığın kök hücresine saldırdıklarının bilincindeydi. O, Önderlik gerçeğiyle var olmuştu. Bir kadın olarak yeniden doğmuştu ve ancak onun varlığı ve özgürlüğü temelinde yaşayabilir, nefes alabilirdi. Reber APO’suz bir yaşamın tüm kadınları ve halkları ne denli özgürlüksüz ve nefessiz bırakacağının bilincindeydi. Hakikat aşkı Önderlik gerçeğine duyulan aşktı. Bu aşka halel getiren eller kırılmalı, ocaklar söndürülmeliydi! Mektuplarında ve mesajlarında Önderlik gerçeğine, Arap, Kürt ve tüm halklara, YAJK militanlarına yönelik mesajları fedaisi olduğu özgürlük çizgisinin derinliğini yansıtmaktadır. Reber APO Kürt sorunun demokratik çözümü amaçlı gittiği Roma’dayken 17 Kasım 1998’de Gever ovasında hedefine doğru ilerlerken aklı ve yüreği Önderliğe olan bağlılığı ve hakikat aşkıyla dopdoluydu. Son bir defa Çarçela dağlarına baktığında çok sevdiği yoldaşlarına layık olmanın iç huzuruyla düşman askerlerine yönelmişti. Gitmeden önce yanında fotoğraf çektirdiği Sate Gölleri, kalan yoldaşlar için büyük ayrılıkların, büyük buluşmalara vesile olmasının mesajı idi.
Fedailikte kişi An’da tarih yaratır. Rojbin yoldaş da bu eylemiyle APOCU militanlığın hedefinde kilitlenen, özverili, özgür yaşamın tohumlarını bu kadim topraklara saçan özgür bir kadın militanı ve komutanıydı.
Nitekim Reber APO, Roma’dayken duyduğu Ş. Rojbin ve 24 Aralık 1998’de Wan’da fedai eylem yapan Ş. Berwar yoldaşlar üzerine yaptığı çözümlemelerle bu fedai yoldaşlar şahsında Zağroslarda nasıl ki, Ninhursag tanrıça kültürüyle toplumsallaşmanın, insanlaşmanın temeli atıldıysa, yine aynı coğrafyada tanrı dönemleriyle beraber dize getirilen, köleleştirilen kadın şahsında tüm toplumsal kesimler köleliğe mahkum edilmeye çalışıldığını ifade ederken, buna karşın PKK’deki kadın fedai duruşlarıyla tarihin başlangıcına dönüldüğü belirtmiştir. Yani bu eylemlerle kadın Zağroslarda, yine toplum nezdinde PKK ile beraber ve özellikle böylesine fedai eylemlilikleriyle başat rol oynayabileceği gösterilmiştir.
Günümüz itibariyle 16. yılına giren İmralı sistemine karşılık Reber APO geliştirdiği yeni paradigma ve ideolojik, siyasal hamlelerle uluslararası komployu büyük oranda boşa çıkardıysa da, biz kadın militanların her koşul altında Ş. Rojbin fedai ruhuyla, Önderlik gerçeğinin yaşamsal kılınmasından birincil derecede rolümüz olduğunu bir tek an bile unutmamamız gerekmektedir. Mevcut durumda bir İsrail yapımı olan kod adı JİTEM olan DAİŞ çetesinin temel hedefi Ermeni soykırımının yüzüncü yılına denk düşecek bir biçimde Kürt soykırımını gerçekleştirmek, Reber APO’nun, şehitlerimizin, halkımızın 40 yıllık emeğinin sonucu olan Rojava devrimine olan saldırılarla alternatif, özgürlükçü, halk demokrasisi modeli yok edilmek istenmektedir. Bunun yanı sıra soykırımlarla Kürdistan’ı Kürtsüzleştirme ve büyük İsrail devletine ulaşma hedeflenmektedir. Yahudi ve Ermeni lobilerinin uluslararası çapta harekete geçmeleri esasında Reber APO üzerinde uluslararası komplonun devamı niteliğindedir. Kobani şahsında somutlaşan bu savaş, bir anlamda Kürtler ve demokratik direniş güçleri açısından bir ölüm-kalım meselesidir. Bu anlamda gün, Ş. Rojbin fedai ruhuyla eylemleşen ARİN Mirkan yoldaş gibi Önderlik gerçeği ile bütünleşme ve zaferi garantileme günüdür. Kürt kadını ve tüm demokratik direniş halkları olarak bulunan her çalışma alanında Ş. Rojbin fedai ruhuyla katılım günüdür.
Kürt kimliği ve tarihi açısından beş bin yıl öncesinin Sami kökenli saldırılarından beri sürekli istila, gasp ve sömürülerle karşı karşıya olunduğu bir süreçte, Kürtler her ne kadar zorlansalar da öncesinde yaşadıkları kökleri derinlere inen anacıl kültür ve yaratıcı halk olmaları itibariyle bir bütünen fetih edilememişlerdir. Kürdün zaptu-rapt altına alınamayan bağımsızlıkçı duruşu, sırtını dağlara vererek ve yarı gerilla yaşam tarzıyla mutlaka yaşamanın bir yolunu bulmuştur. Buna mukabilen Kürdistan’ın jeo-politik durumu her zaman hegomonik güçler için iştah kabartıcı bir pozisyondaydı. Özellikle son dört yüz yılın Kürdistan’ın parçalanması ve son iki yüzyılda yaşanan isyan niteliğindeki çağdaş Kürt hareketleri, dönemin karakterini çözememe ve Kürt üst tabakasının büyük oranda işbirlikçi, iç çelişkili, iç ihanetçi karakteriyle bütünleşince, tüm Kürdistan Önderlik ile bir hareketin çıkışı mümkün olmamıştır. İngiltere liderliğindeki, kapitalist modernitenin böl-parçala- yönet politikalarıyla beraber 1945’lere kadar süren Kürt Serhıldanları başarıya ulaşamamış ve Kürt tarihi açısından bir hezimeti doğurmuştur. Reber APO’nun en son beşinci savunmasında “hiçbir dönem kapitalist modernite dönemi kadar Kürtleri umutsuz kılmamıştır” diyor. Ulusal birliğe nicel ve nitel anlamda en yakın olan Bedirxanilerin tasfiyesiyle beylik döneminin sona ermesi ve artık Kürdistan kavramının dahi tartışmalık duruma gelmesi yeni bir dönemi ifade ederken, Türkiye ulusal kurtuluş savaşında Türkler kadar kurucu rol oynayan Kürtlerin İngiliz politikalarının etkisiyle başta Kuzey Kürdistan olmak üzere, inkar ve imha siyasetine tabi kılmaları durumu açığa çıkmıştır. Şex Sait, Geliye Zilan ve Dersim’de yaşatılan soykırımlar ve Mahabat Cumhuriyeti’nin tasfiyesiyle Qazi Muhammed’in idamı, Kürt halkını umutsuzluk cenderesine itmiştir. Tüm bu baş aşağı gidişi durduran ve Kürt halkını toplumsal hakikatiyle tekrardan buluşturan PKK (Partiye Karkere Kürdistan)’ın 27 Kasım 1978’deki kuruluşudur. Sömürgeci zihniyet ve politikalarla parçalanmaya çalışılan toplumsal doku PKK hakikatiyle beraber yeniden bir filizlenmeye, örgütlenmeye ve eylemselleşmeye başlamıştır.
PKK, bir ÖNDERLİK gerçeği partisidir.
PKK, tüm kadınların özgürlük dergahıdır ve partisidir.
PKK, kaybedilen tüm insani ve ulusal değerlerin yeniden kazanılışıdır.
PKK, tüm ezilen halkların, mezheplerin, dinlerin demokratik ulus çatısıdır.
PKK, 40 bine varan şehidiyle en büyük değerler topluluğudur.
PKK, Reber APO’nun partileşme esaslarıyla özgürlük militanlarını donatan, meşru savunma çizgisinde savaştıran ÖNCÜ PARTİDİR.
PKK, tüm Ortadoğu ve dünya çapında en büyük hakikat savaşçısı ve öncüsüdür.
PKK, Reber APO’nun yüzyılları kapsayacak özgür yaşam ideolojisinin uygulayıcısı ve koruyucusudur. PKK, tarihsel toplum değerlerini çağdaş toplum değerleriyle güncelleyen bir özgürlük hareketidir.
PKK, uluslararası sömürgecilik karşısında vermiş olduğu amansız mücadelenin yanı sıra, sömürgeciliğin yarattığı geleneksel kişilik duruşlarına karşı da kendi içinde sınıf ve cins savaşımını da keskin yürüten bir harekettir.
PKK, kuruluşundan itibaren adalet, eşitçilik, ulusal kimlik, özgürlük ve ekolojik argümanlarla olay ve olguları ele alırken mevcut durumda da Reber APO’nun Demokratik, Ekolojik, Kadın Özgürlükçü paradigması ekseninde mücadele azmini yükseltmiştir.
PKK, kendi içerisinde yaşadığı değişim dönüşüm diyalektiğiyle ve tüm toplumsal sorunlara çözüm gücü olma kabiliyetiyle sosyalist parti modeli niteliğinde olup, mevcut durumda da kapitalist modernite karşısında Demokratik Modernitenin oluşmasının temel inşa gücüdür.
Kasım ayı itibari ile bir diğer husus ise; uygarlık tarihi boyunca kadına dair yaşanan trajedilerden biri olan 25 Kasım 38’li yıllarda Dominik Cumhuriyeti’nde Minella kardeşler diye anılan 3 kız kardeşin tecavüz edildikten sonra öldürülme olayı vardır. Uluslararası çapta kadına karşı her türlü şiddete son verilmesi vesilesiyle her yıl 25 Kasım günü, kadına karşı şiddet çeşitli protesto ve eylemliliklerle gündeme alınmaktadır. Yazımızın başında Marduk’un annesi Tiamat’ı paramparça ettiği zamanlardan itibaren kurumlaşan erkek egemenlikli tecavüz kültürü kendini bu minvalde tüm toplumsal dokulara sızmaya çalışmıştır. Kadının yaratımlarına saldıran eril zihniyet, ruhsal ve bedensel anlamda kadını çökertmeye çalışmıştır. Emperyalizmin sloganı “önce kadına vurun” dur. Kadın doğurganlığı ve toplumsallıktaki, rolü ile toplumun başat öğesidir. Erkek bunun eki konumundadır. Başlangıçta bu konuda sorun yoktur. Fakat zamanla analitik avcı kültürün çarpık şekillenmesiyle önce dışlandıklarını hisseden bir zümreyle, sonrasında ise hile ve bin bir dolapla geneli kapsayacak bir sistemle eril zihniyet kendisini bir sistem haline getirmiştir. Çoğalmanın en doğal hali cinsellik zamanla bu zihniyetin etkisiyle tecavüz kültürüne dönüşmüştür. Esasında bu tecavüz kültüründe amaçlanan tüm ruhsal, düşünsel, felsefik, bedensel yani bir bütünen kadın olmanın anlamına dönük bir tecavüzdür. Tecavüz kültürü devletçi zihniyetle ve kurumlaşmayla zirveleşmeyi yaşarken, Arapça’da kadınla ilk geceyi yaşamaya ‘devlet’ denmesi bundan ötürüdür. Öteden beri ve mevcut durumda en şiddetli saldırılara maruz kalanlar kadınlardır. Reber APO’nun belirttiği gibi “ilk ezilen cins, sınıf kadındır.” Namus adına yapılan “namussuzca” yapılan kadın cinayetler erkeğin devlet karşısındaki, kendini terapi eğilimidir. Yani devlet karşısında karılaşmış erkeğin kadına şiddet uygulayarak veya tecavüz ederek kendini tatmin etmesidir. Kendine en gelişmiş demokratik sistem diye ilan eden ABD’de kimi istatistiklere göre kimi 2, 6 saniyede bir, bir kadına tecavüz edilmektedir. Batılı ülkelerde şu veya biçimde şiddet gören, tecavüze uğrayan, ayrımcılıklarla yüz yüze kalanların sayısı tahmin edilenin çok çok üstündedir. Ortadoğu’daki şiddet sarmalına göre bundan en çok etkilenen kesim kadınlardır. Tüm bu dezavantajlı pozisyonlara rağmen Reber APO’nun demokratik ulus projesinin temel dayanağı da yine kadın olmak durumundadır. Ana emeğinin hiçe sayıldığı, recim edilen, mülkleştirilen, etnik ve mezhepsel ayrımcılığa tabi tutulan toplumsal katmanlarda en alt düzeyde ele alınan kadınların köleliği bir bütünen kabul etmemek kadar, özgürlüğün yolunun mücadeleden geçtiğini, gün geçtikçe daha iyi anlaşılmaktadır. Önderliğimizin “kadın özgürleştikçe toplum özgürleşir” belirlemesi hayati önemdedir. Çünkü erkeğin analitik zekası dünyayı uçurumun eşiğine getirmiştir. Ancak kadındaki, duygusal ve analitik zeka bütünselliği dünyadaki şiddet ve tecavüz kültürünü frenleyebilecek ve ortadan kaldırabilecektir.
Kadına dönük şiddeti önlemek sadece 25 Kasım nezdinde protesto etmek yeterli değildir. Kadın 24 saatin her saniyesinde sömürülmektedir. Buna mükabil yapılması gereken de kadın olarak örgütlü bir biçimde cins bilinci ve sevgisi temelinde 24 saat mücadele halinde olmaktır.
Şehit Sakine Cansız yoldaş için Reber APO’nun “Sakine’nin yaşamı kadın özgürlük mücadelesidir” tanımı yol gösterici niteliktedir. Kadın özgürlük hareketinin kadroları olarak önce kendi içimizde özgürlük mücadelesini doğru bir sınıf ve cins savaşımıyla vererek kendimizi yaratmalıyız. Ancak bu biçimiyle toplumdaki kadınların acısını, çektiği eziyetleri hissedebilir ve yol göstererek öncü olabiliriz. Yakın zamanda Şengal’de tecavüzcü vahşet çetelerinin Şengal’deki binlerce Ezidi Kürt kızlarının kaçırılmaları, sünnet edilmeleri, pazarda Ortaçağı aratmayacak tarzda satılmaları ve tecavüze uğramalarını kendimiz açısından bir hakaret olarak ele alıp, savaşımızı daha da keskinleştirmeliyiz. Son yaşananlar bir daha göstermiştir ki, öz savunması olmayan bir kadın, erkeğin zulmünden, vahşetinden ve dolayısıyla tecavüzünden kurtulamaz. Reber APO’nun feminizmi de aşan jineoloji’yi güçlendirmek, tüm dünya kadınlarını aynı ideolojik çatı altında ortaklaşmayı beraberinde getirecektir.
Rojava devrimi bir kadın devrimidir. Gerek demokratik Konton sistemiyle, gerekse meşru savunma savaşımıyla kadınlar bu devrimin öncül sahipleridir. Bunda belirleyici aktör Reber APO’nun “önce kadınları kurtarın, dünyayı kadınlar kurtaracak” belirlemeleridir. En son Sılav, Dicle, Rojda, Helin, Ruksen, Gulan ve Arin yoldaşlar şahsında tüm kadın şehitlerini saygıyla anarken, kadın eksenli yaşam için ödenilen bu eşsiz bedellere bağlılığımızı belirtiyoruz.