Uğradığımız o büyük çığ felaketinden birkaç gün sonraydı. Yanıma gelen kadın arkadaşlar, büyük bir üzüntü ve hüzün içinde: “Cahide arkadaşın durumunun ağırlaştığını,” söylediler. Uzun süredir kronik böbrek hastası olan Cahide arkadaş, Herekol’un eteğinde, Ramuranda, Ocak ayında üç, dört metre kar altında, uçak ve kobra saldırıları karşısın da, Ramuran suyuna defalarca batıp çıkarak, gün boyu açık arazide ateşsiz kalınca, böbrekleri tamamen iflas ettiğinden, bir süredir mangasında hasta yatıyordu. Hemen Cahide arkadaşın yanına gittim. Cahide arkadaşın mangası, Ramuran suyunun kıyısında yükselen, üç metreyi aşkın karın dibinde açılmış bir naylon içiydi. Cahide arkadaş burada kadın arkadaşlarla birlikte kalıyordu. Mangaya ulaştığımızda, Cahide arkadaş bir battaniyenin üzerinde, sırtüstü uzanmış yatıyordu. Gün ortasıydı. Yukarıda gerili naylondan, kırılmak yerine ufalanıp ezilerek dökülen güneş ışınlarıyla içerisi, ancak kutsallık kavramıyla tanımlanabilecek, ruhani bir durumdaydı. Hemen diz kırıp, yanı başına oturdum.
Durumu ağırdanda öteydi… Beni görünce, Cahide arkadaşın gözleri ışıdı. Arguvan (leylak) ile ispirto mavisi bir renge bürünmüş dudaklarında beliren sıcacık gülücüğü, yüzüne yayıldı. Cahide arkadaş, ayrıcalıksız hepimizi, her zaman ve her koşul altında, sınırsız sevgili yüreğinden sağılıp gelen bu sıcacık gülücüğü ile kucaklardı. Düşmanın silahları, doğanın soğuğu karşısında hepimizin en güvenli en sıcak sığınağı, bilge anamızın güzel ruhlu, güzel yüzlü kızının bu sıcacık gülücüğüydü…
Yanında, bedenine paralel uzanan eliyle, benim dizimin üzerinde duran elimi tuttu. Bana bir şeyler söylemek istiyor fakat konuşamıyordu. Cahide arkadaş, bana söylemek istediği sözlerini, duygularını artık ancak sevgiyle ışıyan gözleriyle bakarak; bütün kıvrımları ihtiyaç duyan ve isteyen herkese yetecek kadar, katmer katmer sevgi ve şefkat yüklü dudaklarıyla gülümseyerek ve eliyle elimi tutup dokunarak ifade edebiliyordu. Bu iletişim yolu, bilge ananın, yerleşik yaşam uygarlığını yaratırken geliştirdiği ve daha sonra hiçbir dilin derinliğine ulaşamadığı, bizim ortak ve özgün, özgürlük dilimizdi. Bilge ananın güzel ruhlu, güzel yüzlü kızının orada, gözleri gözlerimde, elim elinde gülerek, bakarak ve dokunarak bana anlattıklarının tümünü bire bir anladığımı söyleyemem. Fakat onun orada bana bakarak, gülerek, dokunarak anlattığı her şey, daha sonraki mücadele yaşamım içinde, zihnimde ve ruhumda bir şifre gibi çözülerek, belleğimde parladı. Bugünde hala parlamaya devam ediyor ve artık kesinlikle biliyor ve inanıyorum ki, yaşadığım sürece zihnimde ve ruhumda onun orada bana bakarak, gülerek, dokunarak yüklediklerini anlayıp kavrayarak gelişeceğim. Cahide arkadaşın, beni görünce ışıyan gözlerindeki pırıltılar, onun Önder Apo’ya, partiye, dağ ve zindan direnişçilerine, halka ve insanlığa, cins biliçli inancının ve bağlılığının ifadesiydi.
Hastalığının sonucu olarak, ispirto mavisi- arguvan rengine bürünen dudaklarındaki sımsıcak gülücüğü bütünlükçü, paylaşımcı, ekelojik demokratik sisteme ve yaşama olan umudun göstergesiydi. Elimi tutan eli, o an orada Herekol’un eteğinde, Ramuran vadisinde, zemheri ayında olduğu gibi, her an ve her koşulda direniş çağrısıydı! Cahide arkadaş, parmaklarının tırnak uçlarını elindeki elimin içine, avucuma bastırarak, şahadetin sonsuzluğuna gitti…
Onun şahadete giderken, fersiz parmaklarının tırnak uçlarını, elindeki elimin içine, avucuma bastırması hiç kuşkusuz ki, bana, benim şahsımda bütün arkadaşlara, halkımıza ve insanlığa mücadele çağrısı temelinde bir vasiyetti. Elim elinde, tırnak uçları avucuma gömülü halde kenetlenmiş olarak şahadete giden, bilge ananın güzel ruhlu, güzel yüzlü kızının her zaman dik, onurlu başında sarılı kefiyesinin altından taşan ipek saçlarının arasında, ak teller vardı. Cins bilinçli özgür bir kadın olarak, her zaman dik duran, onurlu başını süsleyen ipek saçlarındaki bu ak teller, onun henüz hiç anlatılmamış, tanımlanmamış özgürlük mücadelesinin nişanlarıydı. Saçlarını özgürlük mücadelesinde ağartan Cahide arkadaş, aynı yolda canını da vererek, şahadetin sonsuzluğuna böyle gitti. Bilge ananın güzel ruhlu, güzel yüzlü bilge ve yiğit kızını; Bilge ananın yedi bölgeli Dılmın Komunda, Yerleşik Yaşam Uygarlığını yarattığı kutsal Kürdistan toprağına, Ramurandaki çığ şehitlerimizin yanında verdik. Cahide arkadaşın şahadete giderken bakışı, gülüşü ve dokunuşuyla anlattıklarından anladıklarımı, tırnaklarını avucuma bastırarak verdiği vasiyetinin içeriğini o günden bu yana, her geçen gün daha derinden anlayıp kavrasamda, benim bütün bunları sözcüklere dökecek dilim ve gücüm henüz oluşmadı…
Cahide arkadaşın vasiyeti, Önder Apo’nun insanlığı savunmalarıyla gerçekleşti! Savunmalarımızın üstünde ve ötesinde, bizim sözümüz ve eylemimiz olamaz. İşte bu yüzden ben, kesinlikle çok iyi anlayıp kavradığıma inandığım Cahide arkadaşın vasiyetini, burada söze döküp yazıya dönüştürmekten sakınıyorum. Bunun yerine şunları söylemekle yetiniyorum: Cahide arkadaş, yaşamda ve mücadelede, hiyerarşik olarak öne çıkmayan, bu anlamda görünmeyen sade, mütevazı bir kişiydi. Yaşamda ve mücadelede bizim asıl gerçek öncümüz o’ydu. Bütün birlik hepimiz, Cahide arkadaşa doğal, derin, köklü ve çok güçlü ama örtülü bağlarla sıkı sıkıya bağlıydık. Ben bu gerçeğimizi çok sonraları, zaman içinde hem kendimde, hem de öteki arkadaşlarda hayretle görüp anladım. O zamanlar belkide hiç birimiz, Cahide arkadaşla olan bu derin ve köklü bağlarımızın ve ona olan örtülü bağlılığımızın ayrımında bile değildik. Ona ne çok bağlı olduğumu, ondan ne kadar çok aldığımı, ona nasıl sığındığımı ve onun bana, sürekli her alanda ve hiç karşılıksız ne kadar çok verdiğini, şimdi geriye dönüp o günlere baktığımda daha iyi görüyor ve anlıyorum!
Cahide arkadaş, bizim yaşam eksenimizdi! O, bizim Kar Tanrıçamızdı! Biz ayrımında olmasakta, Kar Tanrıçamız mücadele yaşamımızın ekseni, çekim merkeziydi. Her türlü sorunumuzu doğrudan yaşamımıza girerek paylaşma temelinde çözmeye çalışırdı. Zihinsel, ruhsal ve fiziksel olarak içimizde, aramızda tam ortamızda sapasağlam, kararlı, sıcacık, candan duruşuyla hepimizi kucaklar, dengelerdi. Kar Tanrıçamız, bizim eğitimcimizdi: Eğitim denilince, bizde yaygın olarak anlaşılan teorik bilgi, ders verme, bu temelde öğrenim anlaşılmasın. Koşullar elverdiği sürece, sistemli olarak düzenlediği Türkçe’den Kürtçe’ye çevirmeli, teorik ders ve talimat, çözümleme öğretimlerinin yanı sıra, kar tanrıçamız bizi asıl yaşamda, doğrudan yaşamımıza girerek, her türlü sorunumuzu paylaşma temelinde eğitirdi. En keskin savaş koşullarımızın belirlediği, o en dişli yaşam ve mücadele ortamında, ihtiyaç duyduğumuz her zaman ve her koşulda, kendine özgü yaklaşım ve yöntemleriyle elimizden tutan, acılarımızı, sevinçlermizi, sıkıntılarımızı paylaşan, korkularımızı yatıştıran Kar Tanrıçamızın eğitimi, köklü ve kalıcıydı. Uçak ve kobra saldırıları altında, içine bandığı Barahincé-Ramuran suyunda saatlerce kaldıktan sonra, ateş yakmak için sırılsıklam ıslanmış halde, kar üstünde havanın kararmasını beklerken; üzerindeki giysileriyle birlikte, içinde donan böbreklerinin teneke yırtığı, cam ve jilet kesiği balkıyan sancılarına rağmen, Kar Tanrıçamızın güzel yüzünün bir kez olsun burkulup, somurttuğunu görenimiz olmamıştır. Hasta böbreklerindeki hançer saplantılı keskin sancılarını, ince sızılarını, canını dişine takarak yüreğine gömen Kar Tanrıçamız, ışıltılı bakışları, sıcacık gülüşleriyle hepimizi bağrına basarak, içimizi ısıtırdı.
Barahincê-Ramuran suları içinde, sırılsıklam ıslandıktan sonra, kar üstüne çıktığımızda, ateş yakmak için (görüntü vermemek için) akşamı beklerken; giysilerimizle birlikte içimizin, ruhumuzun bile buzkesip katılaştığı anlarda; ya da Ramuran suyunun içinde, gece boyunca saatlerce yürüdükten sonra, Herekol’un ağaç seviyesinde (1800 m. yüksekte) bir kayalıkta ısınmak için güneşin yükselmesini beklerken; herkes için sevgi üretebilmek ve onu herkesle paylaşabilmek, herkesin harcı değildi. Yaşam eksenimiz Cahide arkadaş, bunu doğası gereği kolaylıka üretiyor ve paylaşıyordu. Onun bu koşullarda bizi, hepimizi kucaklayan ışıltılı bakışı, sarıp sarmalayan sıcacık gülüşü bize yetiyordu. İhtiyacımız olan buydu. Dediğim gibi farkında olmasakta, hepimiz muhtaç ve bağlıydık Kar Tanrıçamıza. Kar Tanrıçamızla benim, çok özel bağlarım, ilişkilerim vardı. O zamanlar, okumayı biraz sökmekle birlikte, kendime yeterli okuryazarlığım yoktu. Buna rağmen bir yönetici olarak, Önderliğe ve üst yönetime raporlar sunmam, çevre birliklerimizin yönetimlerine, göreve giden arkadaşlara görev notları yazmam gerekiyordu. Her zaman ve her koşulda kalemi, kâğıdı olan Kar Tanrıçamızın yazılı ifade gücü yüksek, edebiyatı belagatliydi. İhtiyacım olduğu her zaman gönül rahatlığı içinde yanına gider, boynumu bir yanıma bükerek: “Heval Cahide, yazılması gereken bazı şeyler var,” derdim. Kar Tanrıçamız hemen kalemini, kagıdını çıkarır dudaklarında, bana her rapor ya da not yazımında beliren: “Hımm, söyle bakalım neymiş o bazı şeyler,” gülücüğüyle beklerdi. Bu koşullarda, ben raporumun ya da notun ana temasını izaha çalışırdım. O yazarken, her defasında havalarda uçuşan, sağa sola kaçışan düşüncelerimi, ifadelerimi derleyip toparlamak, eksiklerimi tamamlamak için: “Heval, şunu şöyle söylemek daha iyi olmaz mı? Sence de bu biraz ağır değil mi? Sen bilirsin fakat şunlarıda eklemekte yarar var,”derdi. Elbetteki her defasında, Kar Tanrıçamız ne derse, nasıl isterse öyle olurdu. Bilge anamızın bilge kızının dediği ve istediği her şey, benim için yerinde, kavratıcı ve kalıcı bir eğitimdi. Eğitimlerde, not yada rapor yazımlarında; Ramuran suyuna banıp iliklerimize kadar ıslandıktan sonra, ateş yakmak için havanın kararmasını, kar üstünde beklerken; gece boyu suda yürüyüp sabah güneşinin yükselmesini iple çekerken, kar tanrıçamızın beni ve bütün arkadaşları candan sevdiğini bilir ve bunu yüreğimde yaşardım. Dediğim gibi, o koşullarda herkes için sevgi üretmek ve bunu herkesle paylaşmak, herkesin harcı değildi.
Anlattığım gibi: Kar Tanrıçamız, elim elindeyken gitti sonsuzluğa. Benim elim hala onun elindedir. Yaşadığım sürecede onunla hep böyle, el ele olacağız. Yaşam eksenimiz, Kar Tanrıçamız Cahide arkadaşın, Ramuranda sonsuzluğa gidişinden sonra, zaman içinde bende bir alışkanlık peyda oldu. Kimilerine batıl gelsede olsun, söyleyeceğim: O günden sonra, ne zaman zora girsem, dara düşsem hiç ayrımında olmadan, kendiliğinden parmaklarımın tırnak uçlarını, onun elimdeki elinin içine, avucuna bastırırım. İşte o zaman zihnim ışır… İçim aydınlanır, yüreğim ferahlar, bilincim bilenir… Daha güçlü ve iyi olurum… Özgürlük hareketimizin cins bilinçli öncülerinden, Kar Tanrıçamız, yaşam eksenimiz Cahide Çelik arkadaşın, mücadele yaşamı ve kişilik özellikleri başlı başına bir eğitim konusudur.
Mücadele Arkadaşları