Kendini tanımayan, anlamlandırmayan yaşıyorum diyebilir mi? Yaşıyorum diyorsa da esasında kölece bir yaşamı yaşıyordur. Önderlik, Jin ve jiyan’ın kadın ve yaşam olmaktan çıktığı koşulların toplumun çöküş ve çözülüşünü yansıttığını belirtir. Toplumun özgürleşmesi istendiğinde kadının yaşamı ve konumu değişmek zorunda. Kapitalist modernitenin kendi kar hırsı için özelde kadın üzerinde genelde toplum üzerinde her türlü sömürü, yozlaşma ve çürümeyi geliştirir. Kadını adeta kölece yaşamın kök hücresi haline getirir. İktidarcı devletçi eril zihniyet sistem ağlarını, bağlarını kadın etrafında örerek Jin ile Jiyan arasına nifak tohumları ekerek sanki kadın ile yaşam birbirine zıtmış gibi bir algı oluşturdu. Bu zihniyet geliştirdiği algı ile yaşamın kadın etrafında değil de erkek etrafında gelişmiş (zihniyet olarak da biyolojik olarak da) olduğunu yaydı. Kadın şahsında hakikatin tam da ters yüz edildiği ve her şeyin anlamsızlaştırıldığı noktadır. Bu gelişen durumun kadının kaderi olduğu belirtilerek hem kadın hem de toplum inandırıldı.
Kader olarak ona sunulan esasında onun gerçekliği değildir. Kendisi değildir. Ona kendisi olarak tanıtılan ataerkil zihniyetin yarattığı kadındır. Yani erkek tarafından yaratılan erkeğe göre olmak onun için yaşamak zorundadır. İnsan başkası tarafından yaratılan yaşamda kendisini tanıyamaz. Hakikat kadından saklanır. Erkek tarafından kurnazlıkla, yalanla dolanla oluşturulan bu yaşama kadın da inanarak kabul eder bu halini. Aslında kendisi olmayan yaşam anlamsızdır. Kendisine yabancılaşan kadın kendini neden tanımak zorundadır?
Kadın ve yaşamın birlikte anıldığı, büyük anlam yüklenilen dönemin açığa çıkarılması için kadının önce kendini tanıması gerekir. Önce şu soruların cevabını bulmak gerekir. Bir dönem özgürlüğün kök hücresi iken kadın ölümle anılır duruma nasıl geldi? Kendisi de bunu sorgusuz sualsiz nasıl kabul eder duruma getirilmiştir? Kuşkusuz ataerkil zihniyet tarafından getirildiği bu durumu doğru çözümlediği oranda gerçeği de açığa çıkararak hakikate ulaşabilir. Toplumsallaşmanın öncüsü olan kadın ilk olarak kendine yabancılaştırıldığı yerden başlar kendini tanımaya. Eril zihniyet tarafından yaşamdan ilk koparıldığı andan itibaren kendisiyle birlikte doğa da toplum da tahakküm altına alınır. Yabancılaşmanın gelişmesiyle birlikte kölelikte derinleşir. İktidarcı, devletçi eril zihniyet günümüze kadar kurumlaşmasını ve sistemini kadın şahsında hakikati ters yüz ederek geliştirir. Kadın varlığının yok edildiği, varlık olarak bile kabul edilmediği ve yaşamının anlamsızlaştırıldığı, kendisinin bile bunu benimsediği konuma getirilir. Doğal toplum döneminde yaratan, üreten konumdan uygarlık sisteminde artık erkek tarafından yaratılan konuma getirilir. Uygarlığın temsilcisi olan kurnaz erkek her şeyi kendi yararı ve çıkarı için planlar.
İktidarcı, tahakkümcü erkek tarafından yaratılan kadın, erkeğe göre şekillendirilir. Bu açıdan kendi yerine başkası için yaşar. Doğduğundan itibaren yaşamı başkasına göre belirlenir cinsiyetçi toplum tarafından. Nasıl yaşayacağı, nasıl hareket edeceği, nasıl düşüneceği erkeğe göre uyarlanır. Çünkü kadın başkasına aittir o hiçbir zaman kendisi olmamalı fikri her zaman yaşam bulmalı.
Kadının kendini tanıması demek özgür düşünceye ve fikre sahip olması demektir. Kendi bilincini oluşturarak, var olma mücadelesi yürüterek erkeğin prangalarına takılı kalmaktan kurtulur. Egemen erkek sisteminin kadının yokluğu üzerinde kurduğu sistemi temelden sarsar. Varlığı bile tartışılır konumdan kendini oluşturarak, tanıyarak yaşamda hak ettiği yerde yer alır. Özgürlük yolunda hakikati açığa çıkarmak için örgütlenerek büyük mücadele yürütür. Kadın kendinde yarattığı değişim ve dönüşüm sonucu erkeği de toplumu da dönüştürür. Önderliğin, ‘özgürleşen kadın, özgürleşen toplum’ belirlemesinin pratikleşmesi için öncülük yapar. Kadın kendini tanıdığında, bilincini ve örgütlülüğünü oluşturduğunda ortada kölelik kalmaz. Her yer mücadele alanına dönüşerek değişim dönüşüm yaşanır. Kendi değişirken erkeği, toplumu özcesi yaşamın her alanını değiştirir.
Kadın kendini tanıyıp xwebûnlaşmayı gerçekleştirdiğinde yaşam çok renkli, canlı, üretken olur. Adeta yaşamın her alanı bahara döner. Çiçekler açar, ağaçlar meyveye durur, ırmaklar coşar, her yere bereket yayılır. Adeta her şey canlanır, renklenir ve kendisi olur.
Sonuç yerine, kendini bilmek, kendini tanımak kendi özü ile buluşmak, kendi kökleri üzerinde kendini yeniden yaratmakla eş anlamlıdır. Özcesi xwebûnlaşmaktır. Özgürlüğü elinden alınan kadın, kendi doğasını keşfederek, tanıyarak ve anlamlandırarak bilincini oluşturur. Ataerkil zihniyet tarafından kadın kimliği üzerinde yürütülen bütün yalanların, dolanların ve kurnazlıkların deşifrasyonunu yapar. Zihinsel ve ruhsal güçlenmesini sağlayarak kendini yeniden inşa etme iradesini geliştirir. Kadın kendini tanımaya başladığında üzerindeki ölü toprağı atarak özgür yaşamla buluşur. Hiyerarşik devletçi eril zihniyet tarafından getirildiği bu durumu doğru çözümleyerek hakikati açığa çıkarır.
Ronahi Malatya