Katliamın tarihi çok eskilere dayanmaktadır. Beş bin yıllık ataerkil tarihi kadın katliamı ve toplum katliamı ile doludur. Ana tanrıça kültürüne yönelik yazılı olarak kayda geçmiş olan ilk katliam yaratılış efsanesi olan Enuma Eliş’te tasvir edilir. Yaklaşık olarak MÖ 2000 yıllarında Tanrıça Tiamat şahsında bu katliam gerçekleşir. Bütün Tanrıların ortak desteğiyle oğlu Tanrı Marduk tarafından katledilir ve vücudu paramparça edilir. Vücudunun parçalarından dünya yeniden yaratılır. Katliamcı eril zihniyet tarafından yaratılış mitolojisi olarak günümüze kadar insan zihinlerine empoze edilir. Marduk şahsında Tanrıça Tiamata karşı yapılan katliamla erkek iktidarını garanti altına alır. Bundan sonra Ana tanrıçanın yaşamda hiçbir gücü, rolü ve ona ait yaşam değeri bırakılmaz. Artık kadını yaratan ve onun vücudunu bile kendi istediği gibi kullanan bir zihniyet ve sistem kendini yaşamın en ince noktasına kadar bir ağ gibi örer.
Canlıların doğasına ters olan savaşların etkili olduğu dönemlere bakıldığında kadına karşı şiddet, baskı, sömürü ve katliamların daha fazla geliştiği görülür. Buna karşı kadın cephesinden de direniş, bilinçlenme ve örgütlenme de en üst seviyeye ulaşır. Özcesi kıran kırana bir mücadele gerçekliği ile gelişen 21.yüzyıl kadın lehine devrimsel bir çıkışla tarihe mal olacaktır. Bu mücadelenin kolay ve bedelsiz olmayacağı bir gerçekliktir. Ataerkil iktidarcı zihniyet kadının yürüttüğü devrimsel direniş karşısında katliamcı politikasını daha da derinleştirmektedir. Sistemini, zihniyetini ve kurumlarını kadın köleliğinin derinleşmesi üzerine kurmuştur. Erkek egemen ideoloji kurulu düzenine bir şey olmasın diye kadın devrimi karşısında da katliamcı ruhunu daha da yaygınlaştırmaktadır. Acımasızlığını özel politikalar üreterek tecavüz kültürünü ve katliamcı zihniyeti her daim diri tutarak özellikle öncü kadınlara karşı geliştirir. Özelde kadınlara genelde toplumda öncü devrimci ve direniş ruhu olan herkese gösterir. Amaçları daha fazla itaat ve boyun eğdirmek olduğundan her türlü katliamcı sistematik uygulamalarının pratikleştirir.
Kapitalist ulus devletler faşizan politikaları en fazla kadına yöneliktir. Erkek evde, sokakta yaşamın her alanında kadına yönelik uygular. Esas olarak devletin uyguladığı katliamcı politikalar ile erkeğin yaşamda uyguladığı her türlü baskı, sömürü, şiddet ve katliam paralel bir şekilde gelişmektedir. Bu durum şunu açığa çıkarıyor, devletlerin neden kadına yönelik yapılan katliamlara, şiddete, tacize ve tecavüze göz yumduğunu. Bunu şiddet bombası olan erkeğe hafif cezalar vererek geçiştirmeye çalışır. Kadına yönelik geliştirilen katliam ve saldırılara bilinçli olarak ceza verilmemesi teşvik etme amaçlıdır. Katliamcı ruhlu erkek, kapitalist sistemin bel kemiğidir. Her bir erkek cinsiyetçilikle, milliyetçilikle zehirlenerek kadın düşmanı ve katili haline getirilmeye çalışılmasının esas amacı kendi çıkarı içindir. Uygarlık sisteminin köşe taşı olan erkek sevgisi, aşkı uğruna kadına uygulanan namus cinayetleri adı altında kadını katletmesi boşuna değildir. Bu da tüm alanlarda kadınlara yönelik gelişen uygulamaların bir politikanın ürünü olarak devreye konulduğunu göstermektedir. Küresel kapitalist güçlerin özellikle Ortadoğu’ya müdahale ve işgal operasyonlarında da tamamıyla tecavüzcü ve en vahşi erkek karakterli örgütleri ve yapılanmalarıyla saldırıya geçmesi, bunun en somut örnekleri olmaktadır. Bu saldırılarla başta kadınlar olmak üzere topluma korku salarak iradeleri teslim alınmaya çalışılır. Aynı zamanda sistemin tecavüzcü karakterini en zirveye çıkartıp toplumun-insanlığın değerleri yok edilerek teslim alınmak istenmektedir. Faşist milliyetçi örgütlerin üretilip topluma ve kadınlara saldırmaları ataerkil zihniyetin ürünüdür. Günümüzde gelişen cinsiyetçi, tecavüzcü kültür ve politikalar tarihin hiçbir döneminde bu kadar açık ve somut bir şekilde ortaya çıkmamıştır.
Kapitalist modernite tarihi kadın özgürlük mücadelesi yürüten kadın öncülerinin katliamlarıyla doludur. Dünya devletlerinin kadın katliamlarına sessiz kalmasının temel nedeni kendi çıkarlarına karşıt görmelerindendir. Devrimsel mücadelelerin en fazla geliştiği dönemlerde iktidarcı faşist hegemon güçler devrimin öncülerine yönelmişlerdir. Özellikle öncü kadınlara karşı yapılan katliamlarda amaçlanan özgürlük mücadelesine güç veren devrimci kadın ruhunu ve devrimin kök hücresini yok etmektir. Direnenlerin mücadelesini kırmak ve her anlarını korkuyla doldurmak.
Beş bin yıllık erkek egemen zihniyeti kendi kuram ve kurumlarını kadın katliamı üzerine inşa etti. Ataerkil devletçi zihniyet kadın katliamını reva görmesinin temelinde kendi iktidar ve sistemine karşı alternatif görmesidir. Çünkü ataerkil devletçi zihniyet kadının yaşam değerlerine ve emeğini zorla ve kurnazca zapt ederek kendini inşa etti. Gerçeğin ve hakikatin açığa çıkmaması için her türlü katliam ve sömürüyü hak görmektedir. Özellikle direngen ve öncü kadınlar ilk hedefleridir. Kendi sistemlerine alternatif olarak gördüklerini ya komplo ile tutsak etmekte ya da katlederek yok etmektedir.
Yine esas olarak kadın devrimcilerin hedeflenmiş olmaları, kadın özgürlük ideolojisine ve özgür yaşama yönelik birer saldırıdır. Demokrasinin merkezi olduğunu iddia eden Avrupa’nın Paris gibi bir kentinde ve herkesin gözü önünde gerçekleştirilen katliamın amacı derindir. Adeta tüm demokrasi, özgürlük ve adalet arayışında bulunan insanlığa göz dağı vermek amacı güdülmüştür. Katliamı gerçekleştiren katiller gücünü soykırımcı zihniyet ve siyasetten almaktadır. Katliamcı olarak seçilen kişiler genellikle psikolojik sorun yaşayan kişi gibi gösterilerek toplumdan gelebilecek tepkilerin önüne geçme hedeflenir. İktidarcı güçler tarafından genelde bu kişiler tutuklanıp gizli olarak desteklenir. Amaç bir kişinin meselesi gibi göstermek ve eril devletçi iktidarların katliamcı yaklaşımlara karşıtmış gibi yansıtarak kendini aklamaya çalışmaktadır. Toplum karşısında egemenlikçi zihniyet böyle pratiklerle kendi katliamcı yönünü her zaman saklamaya çalışır. Örneğin dijital medya, TV ve gazete vb. yerlerde erkek tarafından kadına dair uygulanan şiddet, katliam haberleri eksik olmaz. Erkeğin kadın üzerinde uyguladığı şiddet ve katliam haberlerinin bu kadar yaygınlaştırılmasındaki temel nedeni irdelemek gerekir. Neden normalleştirilmeye çalışılıyor ve tekil olaylarmış gibi yansıtılmakta? Yaşanan ve yansıtılan katliamların bir zihniyetin bir sistemin ürünü olduğu saklanmaya çalışılmakta.
Sonuç yerine, ataerkil zihniyet uygarlık tarihinin başlangıcından günümüze kadar katliam ve şiddete tabii tuttuğu kadın üzerinden kendi sistem ve kurumlaşmasını sağlamaya çalıştı. Amaç kadının direngen yönünün açığa çıkmasını engelleyerek mücadele etmesinin önünü almaktır. Her ne kadar yapılan katliamlarla gerçek ters yüz edilmeye çalışılsa da özgürlük ideolojisiyle tanışan kadın asla boyun eğmemektedir. Hakikatin açığa çıkması için mücadelesini süreklileştirerek direngen damarın yaygınlaşmasını sağlayarak eril ideolojinin sisteminde gedikler açmıştır. Özelde kadının genelde toplumun özgürlüğü için her şeyi göze alarak özgürlük tohumunu dünyanın dört bir yanına serpmiştir. Özgürlüğüne sevdalı olan kadınlar, katliamcı zihniyeti deşifre ederek, hesap sorarak hakikat yolunda çoğalarak Jin Jiyan Azadi tılsımlı sözüyle kadın devrimine doğru yürüyor.
Ronahi Malatya