Özgür eş yaşam, Önderliğin bizlere sunduğu ideal yaşam kimliği olabilir mi? Bu kimlik evrenle aramıza giren özelliklerden kurtuluş, barışmak anlamına gelebilir mi? Sır olan kavram “barış” olabilir mi?
Çünkü insan ve doğa arasında çıkan savaş, insan ve insan arasında çıkan savaş, tüm canlılar arasında çıkan savaş, insan ve ahlak arasında çıkan savaş vb. bir barış gerekçesi değil mi? Belki de kendimizi tüm bu renkler içinde barındıran evrenimize böyle affettirebiliriz ancak. Bu savaşın adını, evren zincirini oluşturan halkaların kopmuş olduğunu ya da uyum sorunu veya denge sorunu olarak tanımlasak da aslında bir savaş açmış anlamına gelmiyor muyuz?
Evet, Jineoloji Bilimi bu barışı sağlamanın yol göstereni olacak diye bir sonuca götürdü bizi bu derste ve ancak Jineoloji bilimiyle evrenle barışmanın yoluna girmiş olacağız. Çünkü yüzyıllardır insanlık barış için mücadele veriyor. Ve doğal toplumdaki gibi insanların barış, huzurla yaşamasına hep bir özlemle yaşamış olduk. Jineoloji artık birikmiş olan bu özleme kavuşmanın zamanının geldiğini, olması gereken özgür yaşamla olacağını tekrardan anlamlandırıyor. Ve bu derste anladık ki yüzyıllardır barış için verdiğimiz mücadelenin soluğunda gizlidir, özgür anlamlı yaşam.
Bu felsefeyi oluşturan bilge insan ve bu felsefesinin zemini olan evrenin barışla olan bütünlüğünü, bizlere anlamlı bir çağrıda bulunması doğal değil midir zaten? Bu çağrı bir hakikat ışığıysa, bu ışığı meşaleye dönüştüren Jineoloji Bilimi değil midir?
Evet, bu meşaleyi Bilge İnsan, Tepedeki 45 kadına da armağan etmişti. Bu meşaleyi heyecanla, coşkuyla sahiplenmek isteyen her arkadaş, yolunu daha aydınlık görüyordu artık. Ve bu aydınlıkta her bir arkadaş da anlamlı bir adım atmanın yoluna girmişti. Bu yolla kendi anlamını da katmaya çalışan Pelşin arkadaş: “Kadın ve kadın arasına giren savaşı barışa çevirmek gerek” dedi. Rûken arkadaş ise “Çocuk, yaşlı ve gençler arasında çıkan savaşı barışa çevirmek gerek” dedi. Roza arkadaş da: “Savaşla parçalanmışlığı, barışla bütünleştirmek gerekir” dedi. Edessa arkadaş ise: “Evrenle aramızdaki dengesizliği yani savaşı barışa çevirmekten başlamamak bir savaş hali mi, barış hali mi?” diye sorular sorarak diğer kafalarda da soruların gelişmesine zemin hazırladı.
Belki de her bir arkadaş felsefenin taşlarını diziyordu meşalenin aydınlığıyla, yani Jineoloji Bilimi ile. Çünkü kadının öz bilinci ve ruhsal dünyasına has düşüncelerdi. Zaten sağ olsun Batufa arkadaş da bizlere Jineoloji unvanını verdi. Biz de teşekkür ediyoruz.
Şehit Edessa Cejna
Kadın Özgürlük Tarihini Dinleyebilmek
Devremizin son ayına doğru geliyoruz. Son derslerimizi gördüğümüzü söyleyebiliriz. Şu an derslerden Kadın Özgürlük Tarihi’nin 3. günündeyiz. Çözümleme derslerimiz ise 2 tanesi kaldı. Zaman hızla yoğunlaşmalarla yoğruluyor. Mekânı aşan güçlü bir enerjiyi topluyoruz yüreğimizde ve beynimizde.
Jineoloji dersinde yürüttüğümüz tartışmaları Ronahi ve Edessa arkadaşlar, günlüğümüze de yansıtmıştı. Batufa, Fidan Afrin, Avaşin ve Gulê arkadaşlar ise komisyon olarak dersin işlenmesini sağladılar.
Kadın Özgürlük Tarihinde; Önderlik Gerçeğini, Partinin Doğuşunu, 1990’lı yıllar arasını komisyon aktardı. Önderlik, Kadın Özgürlük Mücadele tarihini Şehit Sara arkadaşın tarihi olarak görüyor; “Sakine’nin mücadelesi kadın özgürlük tarihidir.” Heval Sara karşı kadın örgütü olarak borçluyuz. Özeleştiriler dile gelse de çok yetersiz kalıyor. Komisyon, Önderliğin şu sözlerini aktardı: “Ben yalnızca kadın komutan yaratmak istemiyorum. Kadının başkanını yaratmak istiyorum.”
Aslında Önderlik bu misyonu en çok Sakine arkadaşa layık görüyor. Fakat bir tarihimiz, örgütümüz, ordumuz olarak görmede yetersizlikler taşıdık. Heval Sara’nın dilinden, sesinden, duygu ve bakışından Kadın Özgürlük Tarihini dinleyebilmek isterdim. Bugün öğrendim ki ne kadın, ne de genel tarihimizi Sara arkadaş vermemiş. Bu bana dert oldu. Ateşten Tarih belgeselinde aktarımları var yalnızca bizlerde.
Önderlik 1987’de birinci kongremize şöyle bir mesaj yolluyor: “Umuyor ve inanıyorum bir sonraki kongremizi binlerce kadının katılımıyla özgür dağlarımızda yapacağız” der.
1990’lı yıllara kadar olan süreç de kadın açısından çok zor olup hep kadının önü alınmıştır. Kadın gülmesi dahi feodal ölçülere vurulup suç görülürdü. Kadının tek başına nöbet tutamayacağını demişler. Tepeyi salt kadın gücünde tutmamak gerektiğini söylemişler. Kimi kaba eşitlikçilik eğiliminde ve kimi inkârcıydı. Kimse kadının özgür düşünce ve iradesiyle kadının yazacağı destansı mücadele tarihini öğrenme farkındalığına ulaşmaz. Basit, kof erkek ve geleneksel yaklaşımlar daha kolaydır.
O dönem Mazlum Doğan arkadaşın kadına yaklaşımı ideolojiktir. Amed zindanından Önderliğe yolladığı notta kadın arkadaşların durumunu aktarır; “Düşman kadın arkadaşlara da yoğun işkencede bulunuyor. Coplu, copsuz tecavüzlerde bulunuyor. Buna karşın bir şeyler yapılmalı” der.
Agit arkadaş da Önderliği doğru anlayan, doğru uygulayan bir arkadaştır. Kadının kırsalda gerillalaşabileceğini, doğallaşabileceğini söyleyen ve kadına inanan bir yoldaştır. Öyle ki, Heval Agit’i tanıyan Lamia Baksi arkadaş “Heval Agit de şehit düştü, bundan sonra bizi de şehit edecekler” der. Ki Lamia arkadaş sorguluyor, eleştiren, gerilikleri kabul etmeyen iradeli bir arkadaştır ve şehadeti komployla gerçekleşmiştir. Çeteci, tasfiyeci çizgiyi gören ve uyaran bir arkadaştır.
Dersimizde birebir tarihi yaşayan, tarihin kendisini oluşturan, önemli dönemeç ve süreçleri yaşayan, nice öncü kadın militanla birebir kalan ve omuz omuza savaşan birçok arkadaş var. 1991-1992 katılımlı arkadaşlarla devrenin kolektif yoğunlaşması daha güçlü oluyor.
Kadının mücadele tarihinin derinliklerine indikçe, tanıyamadığımız nice arkadaşla ilke ve ölçülerin savunulmasının kıldığı özgürlükçü ve direnişçi ruhu daha güçlü yaşıyorsun. Tanrıça kültürünün devamcıları olan Azime, Rahime, Besê, Türkan, Binevş, Bêrîvan, Ronahî, Bêrîtan, Zîlan’ların devamcıları olmanın tutarlı mücadelecileri olmak istiyoruz. Bunun yoğunlaşma mekânı Şehit Zilan Akademisi oluyor.
Kadın Özgür Tarihi dersimiz; Delal, Edessa, Ronya, Gulçiya, Rûken Siirt, Lorin arkadaşlarla sürüyor.
Serkeftin