Girêhirmo’nun muhtarı kim diye soracaksınız şimdi. Gerçi arkadaşlar yakışıklı da diyorlar. Her ne kadar heval Zana bu her iki ismi de sevmese, arkadaşlar ona takılmadan edemiyor. Ama arkadaşlar onu çok sevdikleri için takılıyorlar. Her neyse esas konuya geçelim.
Esas konumuz insan iradesi, insan olan üst bir güç olmanın da ötesindedir. Fakat insan bile bunun farkında değil. Çünkü bu gücünü ortaya çıkaramıyor ve işlevli kılamıyor. Fakat bu gücü ve iradeyi açığa çıkaran Önder APO, yani Apocu ruhudur. Bu ruh gizli bir güçtür. Eğer ki ortada bir amaç, bir hak ve özgürlük olmasa bunca şeye katlanmak içten bile değil. İşte Apoculuk bu bilinçle yaşamaktır. Apoculukla anlam bulan ve kendini yaratma mücadelesi veren bir irade güçtür bu. Apocu mücadele uğruna yüzlerce insan bedel vermekten çekinmeden, hiç gözünü kırpmadan bedenlerini ateşe verenler, bedenini bombayla süsleyenler, bedenleri patlayıp parçalanırken ve cayır cayır yanarken beden ve yürekleri özgürlük haykırışlarıyla “Bijî Serok APO” sloganıyla yürüdüler…
Yürüdüler yanan beden ve yürekleriyle yürüdüler bu yolda özgürlüğe bir nefes kadar yakınlaştılar. Hiçbir güç Önder APO’nun yarattığı inanç ve gücü yıkamaz, sarsamaz…
Bu inanç böylesine güçlü olmasa bu dağlarda ve böylesine acımasız bir düşmana karşı böyle iradeli ve inançlı bir duruşu kim sergileyebilirdi ki!
Normal koşullarda bir insan yaralandığında ya da hastalandığında aylarca hastanede kalıp tedavi görür. Ama gelgelelim ki PKKli bir militanı örnek verelim. Mücadele, inanç insana güç ve irade kazandırır. Böyle olunca da her yara ve zorluğa ilaç gibi gelir. Evet heval ZANA da bu süreçte kahpe düşmanın acımasız ve adres sormayan kurşunundan yaralandı. Böylesi bir yara en az üç ay en iyi yöntemlerle tedavi görmesi gerekir. Ama onun inancı ve yaşama olan iddiası ve iradesi en büyük tedavi yöntemi oluyor. Heval Zana yaşamda hiç yerinde durmuyor, hep canlı ve çalışmayı çok seviyor, coşkuyla katılıyor. Böylesi özelliklere sahip olan birine yaralanmak işkence gibi gelir herhalde. Zaten heval Zana’yı yerinde tutamıyoruz. Dur deyince de sanki işkence ediyoruz ona. Aslında onu anlayabiliyoruz. Ama onun sağlığı için zor da olsa yerinde zorbela tutuyoruz. Zana arkadaş genel takımda çok sevilen, saygı duyulan bir arkadaştır. Hele bir de yaralandıktan sonra onu el üstünde tutmaya çalışıyoruz. Fakat o buna çok kızıyor ve izin vermiyor. O yaralı haliyle bile yerinde hiç durmuyor. Oradan oraya koşturup duruyor. Ama uzak görevlere gidemediği için içten içe kahroluyor. Hep noktada kaldığı için arkadaşlar ona muhtar diye takılıyorlar. Ama o her şeye rağmen performansını koruyup yaşama capcanlı katılıyor. Sanki yaşama katıldıkça ona ilaç gibi geliyor. Her ne kadar bazen bizi kızdırsa da kendisini fazlasıyla yorup yarasını incitse de bu onun yaşama olan sevgisinden ve canlılığındandır.
Ne düşmanın kahpe kurşunu ne de zor koşullar yaşama olan istemini ve coşkusunu kıramaz. Tam tersine, aslında düşmanın yönelimi, bizleri yoldaşlığa ve yaşama daha çok bağlıyor, katbekat çoğaltıyor. Çünkü yaşamda bir arkadaşın tırnağı kanasa herkes aynı acıyı hisseder. Ve kendi canıymış gibi, hatta canından öte korur onu. İşte Apocu ruh ve yoldaşlık yaşam değeri bu denli önemlidir.
Hiçbir güç Apocu’nun yarattığı inanç kadar büyük ve anlamlı olamaz.
Hiçbir güç Apocu gücü kadar insanı geliştirip yüceltemez.
Bu her şeyiyle ispatlanmıştır.
Apoculuk demek; kahramanlık, fedakarlık, inanç, sevgi demektir…
Not: Yukardaki yazı heval Zana yaralandığı zaman yazılmış. Zana arkadaş gidip tedavi oldu. Kolu tam olmadı. Yarı sakat kalmasına rağmen yine Cudî’ye döndü. Zana arkadaş hiçbir zaman o heyecan ve coşkusunu yitirmedi. Tekrardan Cudi’ye dönmesi bizim için moral oldu. Aradan geçen zamanın özlemini arkadaşla olma birlikteliğiyle ve Cudi’de gideriyordu. Cudi’yi zatan Zana arkadaşsız düşünemezdik…
“Sosyalistler devrimi kurtarmak için hiçbir fedakarlıktan geri durmayacaktır” Lenin
Güneşi özledim
Özledim Torosların ardından doğan Güneşi
Munzur’da akan suyun akışı olsa Güneşin bağrına aksa bütün özlemler.
Nupelda Dersim