Umudun sesi olmak
Duygu ve düşüncelerimi size yazmak isterken, yazamamanın ağır sancısını yaşıyorum. Sizin yoğunluk kazandırdığınız duygu ve düşüncelerimi size layık yaşam ve dil gücüne ulaştıramamak ta en büyük yetersizliğim olduğunun kanaatindeyim. Duygu ve düşüncelerim kutsal bir yoldaş gibi kendi gerçeğinde yoğunlaşırken, ellerim ise dostluk kavramı içinde size ulaşmanın çabası içerisinde. Akıp giden bir nehir gibi duygu ve düşüncelerimiz. Aşkın, sevginin en yalınını, en insana yakışırını sana olan bağlılığımızda yaşarız. Her birimiz birer nehir gibi denizlerde buluşuruz, sana ulaşmak için. Birimiz olmaksızın diğerimiz, diğerimiz olmaksızın denizler olmaz biliriz. Köpüklü deniz dalgaları kıyılara vurdukça, acımasız bir ses kadın çığlığında, “açın kıyılar yatağımı, ben denizim sınır tanımam” dercesine deniz dalgalarının her kıyıya vuruşu.
Kimi zaman da beyaz yelkenli bir gemide çıkar geliriz. Sonsuz maviliklerin mutluluğunda kavuşmanın umuduyla. Oysa kıyılar bize sınır, vurdukça dalgalar üstümüze yürür. Tek bir söz bir kurşun, “geçit yok”, kıyılar her an hazır sınırlar gibi. Denizlerin sonsuz maviliklerinden çıkar geliriz. Oysa cennet bahçesine koşar adım. Ah bir duyabilseydik poyraz rüzgarıyla sesini, koklayabilseydik gül kokulu terini, görebilseydik güneşin gülümseyen yüzünü, parlayan gözlerini. Yaşamak o cennet dünyada özgürlük uğruna sizinle. Neler vermezdik ki? O zaman acılarımızı karlara yazmazdık, fırtınalar kapar götürürdü.
Kaç zaman oldu yüzünü görmeyeli, sesini duymayalı. Her biri bir asrın hikayesi bir gün, anlatır sizi bize nefes kesercesine. Dönüp baktığımızda kendimize, kaldıracak yürek gerekir deriz. Ve sizin yarattığınız cennet dünyası gerçekliğinize sığınırız. Gerçek sevginin aşkın kutsallığında. Bitmeye yüz tutsa da sayfalar belli sınırlar içerisinde, sınır tanımaz duygu ve düşüncelerimiz size karşı.
Sizi sevmenin, size bağlı kalmanın onuruyla yaşarız. Umutlarımız hep sizinle büyür bir çocuk gibi. Güneşin sıcaklığı, gülün kokusu rüzgarın sesiyle selamlıyoruz sizi.
Rojda Dersim
Dört duvarın da dört tarafı su olan bir adada bizi düşünüyorsunuz
Sizlere duygularımı nasıl ifade edeceğimi, kalemden boşanan mürekkebin geometrik çizgileriyle ne kadar yetersiz kalacağını düşünüyor ve zorlanıyorum. Sizi tanıyıp gören herkesin, eminim yaşadığı bir duygudur. Bir Türk olarak bunu iki sefer yaşıyorum. İnsanların çevrelerine çizilen, beyinlerine tohumlanan ve değerli savunmalarında önemle belirtmiş olduğunuz Sümer Rahip zihniyetiyle, insanların öz benliklerine nasıl yabancılaştığını, tanrının ve onun yeryüzü temsilcilerinin kelimelerin gücüyle kelam haline getirdikleri tanrı ve kul, imparator ve köle, kavim ve serf, milliyet gibi Sümerlerden günümüze bir silsile gibi devletin şemsiyesi altında beyinlere yerleştirilmiştir. Ve maalesef insanlık bir zaman kesitinden sonra geçmiş hakikati anlamakta ağır davranmaktadır.
Prometheus tanrılardan ateş çalıp insanlığa dağıtmak istiyordu. Spartaküs bir kölenin vicdanıyla bütün kölelerin adına efendilerine başkaldırıyor, İsa imparator Neron’un gaddarlığına karşı bir nefes olmak istiyordu. Hallac-ı Mansur, Şeyh Bedreddin, Pir Sultan gibi tarihi arkadaş kabul ettiğin insanların dostlarına karşı söyledikleri son sözleri cehalet ve hakikaten uzaklığın en büyük avı kaynağı olduğu, dostlarının düşmanlarının işkencesinden daha fazla acı verdiği sözleridir.
Sizlerin Türkiye’yi, Türk insanını bir Türk’ten daha fazla sevdiğinize derinden inanıyorum. Türk halkının açlık sınırlarında yaşadığı, devletinin, bölgenin en fazla siyasi kriz yaşadığı bu zengin topraklarda, sizi bunun bir sorumlusuymuş gibi demagojiyle halkı inandırmaya çalışmaları, hele hele bunu aydınların yapması, hakikat ve aydınlık karşısında en büyük yüz karalıktır.
Türk aydını, Türk devleti halk gerçeğine ve Türk insanına yabancıdır. Türklükle hiçbir alakaları yoktur. Demokrasiyi kaç yılda bir çaresiz ve çözümsüz partileri değiştirmekte gören bu zihniyet başta kendine yabancıdır. Sözüm ona kendilerini sol demokrasi ya da sol radikalizmi adına tanıtanlar bile Kürtlük denildi mi evrende olmayan bir mahlukat olarak görmeleri İmralı’daki cellatlardan çok daha cellat oldukları açık bir biçimde ortaya çıktı. Sümer rahipleri bile bir olgu karşısında bu kadar çaresiz değillerdi. Halkların kardeşliği barış ve demokrasi imkanları o kadar yaratılmışken, kendi menfaatlerine kapaklanan bu insanların Türkiye ve insanı sevme sözleri nerede kaldı. TV ekranlarında anaların gözyaşları, acı ve mutsuzluk, fakirlik gibi sahnelerle mutlu mu oluyorlar? Bu da bir çeşit çağdaşlık mı oluyor? Ya da bakınız İngiltere’de İRA, İspanya’da ETA ve hatta Amerikan askerlerinin acı ve hüzünlü bir anne karşısında oğlunu öldüren sahneler Türkiye’de de oluyor. Görüntülerle sizin seviyenizi yakaladık diyerek çağdaşlık mesajı mı veriliyor?
Hayat bir anlam gücüyse hayatın her şeyi sizinle anlam bulmuştur
Bir Türk olarak halkları birbirine kırdırtan, aralarına çizgi çeken, farklılaştıran, birbirinden uzaklaştıran anlayış ve zihniyetlere karşı mücadelenizi anlıyorum. Sizin İmralı süreci yarıda kalan Türk halkının demokrasi mücadelesini ve onun sorumluluğunda kaldırmanın ifadesi oluyor. Şu an Türk halkına en fazla lazım olan sizin perspektifinizdir. Türk halkının konumuz karşısında sessiz kalması en büyük tarihi hatadır. Kendinizi uzun yıllar Kürt davasına adadınız. Maddi yaşamınızı adeta dondurup kendinizi halka ve topluma mal etmenin en büyük örneğini sergilediniz. Şu an dahi düşündüğünüz, kendiniz değil bizleriz. Bizim için yaşıyorsunuz. Daracık bir yerde. Özel eğitilmiş bir taburun denetiminde dört duvar içinde. Dört duvarın da dört tarafı su olan bir adada bizi düşünüyorsunuz. Sorunlarımızla ilgileniyorsunuz.
İmralı’da olmanız yetersiz tedbir. Düşünmediğiniz, görmediğiniz bir sonuçtan kaynaklanmıyor. Yapamadıklarımızın bedeli oluyor. Orada olması gereken siz değilsiniz, çağdaş yasalar adına da olsa ilahi ve şer’i yasalar adına da olsa hiçbir şeyin kabul etmediği bir şeydir. Vicdani rahatsızlığımız vicdanımıza yapılan işkenceden dolayıdır. Cellatlar vicdanımızı kamçılıyor. Bütün bu olanlara rağmen bizleri an be an yaşamanız ancak tanrıların bağışlayıcılığında görebileceğimiz bir özlük oluyor.
Prometheus’un yanına giden dostları gibi olmayacağız. Düşüncelerinizle kendimizi yıkayarak temizleyeceğiz ve yeniden yaratacağız. Siz dünyanın en haklı ve doğru insanısınız.
Sizin yolunuzda yürümek, beden ve beynini fikirlerinizle nakşetmek gurur verici. Düşmanlarımız düşüncelerinizden ve yaşamınızdan korkuyor. Yaşamınızı bu topraklardaki her taşa her dağa, dağın kuşuna ve otuna yaşayan her canlıya anlatacağız. Bütün bunlar yeniden sizinle doğacaktır. İmralı adasının çözüm olmadığını ne yaparlarsa yapsınlar, düşüncelerinizi engelleyemeyecekler. Hayat bir anlam gücüyse hayatın her şeyi sizinle anlam bulmuştur.
Güneşe kimse düşmanlık edemez, güneşe düşmanlık demek kendine düşmanlık demektir. Bunu er geç anlayacaklardır. Anlamak zorunda kalacaklardır.
Çayan Koçgiri