Günümüzün Bilim Ve Tekniğe Dayalı Sömürü

0Shares

Kaos toplumunu aşarken bilim ve sanat en çok dayanacağımız zihniyet temelleridir. Üniversitelerden ilkokullara kadar dayatılan resmi eğitimler öz ve biçim olarak bireye, topluma ve çevreye yabancılaşmış devlet ve hiyerarşi güdümlü insan oluşturmayı esas aldığından, bu tip eğitim ve öğretimin tuzaklarını ve aldatmacalarını aşıp, insanı ve toplumu tarihsel gerçekleriyle tanıştıran, anı özgür kılarak geleceğe taşıyan yeni bir bilim ve sanat anlayışı “paradigması” öncelikli olarak ve bir zihniyet devrimi esprisi içinde özümsenip yaşamsal kılınmalıdır.

Kapitalist toplum ahlakın yadsınması temelinde oluştuğundan, demokratik cinsiyet özgürlüklü ve ekolojik toplumu inşa ederken, teorik-etik ve pratik-ahlak olarak hareket etmek vazgeçilmez bir ilke ve tutumdur.

Duyguların dayanılmaz gücünü dengeliyorum. Büyük özgürlük kişiliğinin, özleminin sonuçlarının ne olduğunu anlamak müthiş bir şey. Mezopotamya kökenli bilinen ve bilinmeyen mitoloji, din, siyaset, felsefe, hukuk, askerlik halen çok etkileyici. Orada halk sanatının doğuşu büyülüdür. Bunu duyumsuyorum. Özgür yaşamın doğuşu kutsal bir ürperti ve heyecanı sürekli veriyor. Savaşınızın yanlışlık ve doğruluk yanının çözümünü, bundan gerekli sanatsal ürün çıkarmanızı, yeni bir felsefi ve ahlaki yaşamın gereğini daha vazgeçilmez görüyorum. Yaşanan trajediye daha fazla girmek istemiyorum. Kayıp yakınlarının çocuklarına, genelde kadın ve ihtiyarlara, tüm yoksullara ve yardıma muhtaç olanlara, acı çekenlere, özlü ve haklı olanı isteyenlere, güzelliklere, benden yana istemlerine yanıt olursanız çok memnun olur, hepinizi tarif edilmez özlem ve sevgilerimle kucaklarım. Sonuna kadar hepinizin, herkesin istediği kadar onların olduğumu belirterek selamlıyorum.

Günümüzün bilim ve tekniğine dayalı sömürü ve baskı düzenlerinin devasa boyutlara ulaşmasının en temel nedeni, şüphesiz işkenceli yöntemden ziyade, esasta bilimin yapılış ve kullanılış tarzıyla bağlantılıdır. Bilim ve bilimin temsilcileri bu durumdan kesinlikle sorumludur. Bunların Sümer rahiplerinin Sümer devleti ve uygarlığından sorumlu olmaktan daha fazla sorumlu tutulmaları büyük önem taşımaktadır. Çağımızda başta iki dünya savaşı olmak üzere tüm savaşlarda, yoksulluk, çevre kirliliği, cinsler arası eşitsizlik, nükleer dehşet dengesi, nüfus fazlalığı, teknoloji çıldırması gibi konular esas olmak üzere, ortaya çıkan ağır sorunlarda bilim yapma tarzı ve temsilciliğinin sorumluluğu politikacı ve askeri komutanlardan daha az değil, daha fazladır. Bu gidişata bilim rahipleri geçit vermişlerdir. Günümüze doğru üniversiteler, Sümer ve Ortaçağların tapınaklarından daha az olmayan, tutucu ve bencil anlamda çağa karşı büyük sorumsuzluk içine düşmüşlerdir. Bol bol ilkçağları ve ortaçağları suçlayıp kendini vaftiz etmek, hem de bunu ‘bilimsel yöntem’ suyuyla gerçekleştirmek, herhalde fazla temizleyici ve arındırıcı bir değere sahip değildir. Bu bir abartma değildir. Tüm kıyaslamalar, 20. yüzyılın insanda gerçekleştirdiği imha, işkence, açlık ve hastalıkların diğer tüm yüzyılların toplamından fazla olduğunu göstermektedir. Bununla şu kanıtlanıyor: Eğer gerçekten tarih ve toplum karşısında sorumluluk duyuluyorsa, çağımızın temel paradigmaları, dayandıkları yöntemler, ortaya serdikleri eserler, bilim tarzını ve özellikle uygulanmasını köklü bir özeleştiriden geçirilmek zorundadır. Bu görev başarıyla yerine getirilmedikçe, hiçbir rahip veya büyücü sınıfın kötülüklerinden daha az bir kötülüğe yol açmadıkları suçlama ve yargılamasından kurtulamayacaklardır.

Bunun için en başta yapılması gereken şey, tarihsel ve toplumsal yaklaşımın doğrultulması ve temel derslerine, etik, ahlâki sonuçlarına mutlaka bağlı kalınmasıdır. Aksi halde kontrolden çıkan bir büyü ve sapkın tarikat, bir Çernobil’den ve Hiroşima’dan daha yıkıcı ve acı veren durumda olmadığı gibi, bir büyücü ve din adamı da bir bilim adamından daha tehlikeli değildir.

Bilimci softalığından ciddi kuşkularım var. Kendimi yanlış anlamamanızı dileyerek belirteyim ki, üslubum biraz peygamberce veya bilgecedir. Şunu demek istiyorum: Mitolojik, felsefi, dini, bilimsel ve estetik-ahlaki realiteyi iç içe vermeyi daha insancıl buluyorum. Çağımız bilimi korkunç ölçüde kadavrasaldır. Sınırsız parçalayarak incelemeyi ahlaken de tehlikeli buluyorum. Bana göre insanlığın kuruluş geleneği sonuna kadar belirleyici olmak durumundadır. Bu yüzden totemik, mitolojik anlatımı küçümseyemeyiz, küçümsersek kökünden koparılmış insanı kabul etmiş oluruz. Bu tehlikelidir. Kutsal Kitabın “Kur’an da dahil” insanlık öyküsü günümüz bilimince rahatlıkla çürütülebilir. Fakat ondaki asla saygısızlık edilmemesi gereken yanı, geleneğe iman derecesinde değer vermesidir. Gelenekten şunu anlıyorum: Evrensel oluşumun insanlaşmasına ve oradan günümüze kadar yaşanan her şey aynı zamanda KAOS aralığına, yani özgünleşme, yaratıcılık olgusuna da inanıyorum. Yani geleneği değiştirebiliriz. Tanrısallığın özü de budur. Bu tanrısallığın yaratıcı insan olduğu açıktır. Toplumsal anlamda bu sözcüğü kullanıyorum.

Şunu demek istiyorum: Tahribe yol açan ve acı veren her gelişmenin arkasında moral değerden çoktan kopmuş, neye ve kime hizmet ettiğini sorgulamaksızın kabul eden bilim adamının masasında gerçekleşen bir plan ve program vardır. Bunun da arkasında büyük yanlışlıklar, ölçüsüzlükler ve adaletsizlikler yatan sakat bir tarih ve toplum anlayışı bulunmaktadır. Bilim bu büyük sorunları çözmeden, bu ağır suçlamadan ve eleştiriden kurtulamayacaktır. Çünkü var olan gerçeklik haklı eleştirinin ta kendisidir.

Önder Apo
(Bu yazı savunmadan, görüşme notlarından ve çözümlemelerden derlenmiştir)

Attachment