Günümüz koşullarında aşırı kar mantığını güden kapitalist modernite endüstriyalizmle doğayı yaşanamaz hale getirir. Ekonomiyi, ekoloji karşıtı ilan etmiştir. Oysa aralarından kopmaz bir bağ vardır. Kapitalizmin ideolojisi olan endüstriyalizm ekonominin esas gücü olan kadının ve ekolojinin baş düşmanıdır. Doğal toplum döneminde komünal ekonominin yaşam bulmasını ve toplumsallaşmasını sağlayan kadın kapitalist modernite döneminde tamamen ekonomiden dışlanmıştır. Eve kapatılarak en zor olan ev işleri sırtına yüklenmiş ve bu işler değersiz görülmüştür erkek tarafından. Ataerkil zihniyet tarafından evin dışındaki bütün işlerin para ile bir karşılığı varken ev işlerinin, yemek yapmanın ve çocuk bakmanın hiçbir değeri ve karşılığı yoktur. Aslında en zor işler olmasına rağmen sadece kadının işleri olarak görülmesi ve değersiz kılınması toplumda cinsiyetçiliğin derinleşmesini ve gelişmesini sağlar. Diğer bir yön ise kadın üzerinde köleliği daha da derinleştirmektedir. Özelde kadın üzerinde derinleştirilen kölelik genelde toplum ve doğa üzerinde de derinleştirilir kapitalizmin ideolojisi olan endüstriyalizm tarafında.
Her zaman ki gibi kapitalizm her şeyde olduğu gibi endüstrinin de yaratıcısının kendisi olduğunun algısını ve bilgisini oluşturur. Oysa tarihin derinliklerine yaptığımız yolculukta her döneminde endüstrinin var olduğuna rastlarız. Önderlik, ilk taş yontma işlemini bir endüstri veya sanayi olduğunu belirtir. Kadın tarafından devrim niteliğinde olan tarımın bulunması, zanaatçılığın gelişmesi örnekleri verilebilir. Üretimle ilgili her yeni araç, bilgi ve yöntem endüstride bir gelişmedir. Bunun her bilgisine, pratiğine neolitik dönemde rastlarız. Her şeyin ilkleri bu döneme aittir. Yani kadın öncülüğünde gelişen dönem icatlarıyla devrim niteliğindedir. Kar mantığı gütmeyen, tekniğin teknolojinin doğayla uyumlu henüz parçalanmanın yaşanmadığı bütüncül bir bakış açısı etkilidir. Özne-nesne ayrımının, kır-kent çelişkisinin, efendi-köle sömürüsünün gelişmediği bir zihniyet yapılanmasının etkili olduğu bir yaşam.
Özellikle Endüstriye sadece kar kaynağı olarak bakan endüstriyalizm her şeyi paramparça yaparak aşırı kar elde etmeyi amaçlar. Bu ideolojik yaklaşım komünalliğe dair, ekonomiye ve canlılığa dair her şeyi yok etmeyi esas alır. Özellikle kır-kent çelişkisini derinleştirerek kırı yok etmeye çalışır. Kent yaşamını kır yaşamına karşı daha üstün göstererek modernleşme adı altında kenti çekim merkezi haline getirir. Öyle bir algı oluşur ki insanlar kente ulaşmak için ellerinde bulunan toplumsallığa ve komünalliğe ait her şeyi bırakarak gönüllü köleliğe koşar. Oysa kent bireyciliğin, betonlaşmanın, makineleşmenin kısacası endüstriyalizmin odağı olmuştur. Şu an kentler aşırı nüfus patlamasının yaşandığı, sürekli tüketimin ve çöp üretim merkezlerine dönüşmüş durumdadır.
Endüstriyalizm yaşam-çevre ilişkisine saldırarak ekolojik dengeyi bozarak adeta doğadan, kadından intikam alırcasına yok etmeyi esas alır. Önderlik, “kent daha çok içten toplumu kanserleştirirken, endüstriyalizm bir bütün yaşam çevresine saldırır” diye belirtir. Kentlerdeki sağlıksız yaşam ve bireyde gerçekleşen aşırı tüketim ve her şey benim olsun hırsı, robotlaşan bir yaşam, adeta kanserin yaygınlaşmasını sağlayan bir zemini oluşturur. Örneğin, insanların kendi aralarında iletişimi sağlamak amaçlı üretilen telefonu ele alalım. Kapitalizm aşırı kar elde etme adına her dönem yeni model ve yeni marka telefonlar üretir. Reklamını çok iyi bir şekilde yaparak (daha çok kadını kullanır reklam malzemesi olarak) insanların ihtiyacı olmamasına rağmen elindeki telefonu yeni modelle değiştirmeye yönlendirir. Birey, alım gücü yoksa bile kredi çekerek borçlanır, buda daha fazla çalışmasına yani emek sömürüsünün derinleşmesini sağlar. Diğer bir yandan çevrede dağ gibi çöp yığının oluşması kanserin yaygınlaşması demektir. Çöp, hırs ( her şey benim olsun), emek sömürüsü kanserin yaygınlaşmasına neden olur. Kanser yaşamın her hücresine kadar yayılarak zihnen ve bedenen hastalıklı bir toplumun oluşmasını sağlar. Hastalıklı birey ve toplum yönlendirilmeye, sömürülmeye açıktır. Aşırı kar mantığı çerçevesinde üretilen ve kullanılan diğer teknolojiler açısında da geçerlidir. Burada insan şu soruyu sormadan geçemiyor. Öyleyse yaşadığımız çağa damgasını vuran teknolojiyi ret mi edeceğiz? Burada kabul etmememiz gereken şey nedir? Cevabımız, ahlaki ilke olarak da belirleyebileceğimiz, toplumun ihtiyacına ve yararına, doğayla uyumlu teknolojinin esas alınmasıdır. Yani kar mantığı gütmeden toplum ve doğa yararına.
Yukarıda da belirtildiği gibi teknoloji, ne zaman kar amaçlı kullanılmaya başlandı kanserleşme, işsizlik, yoksulluk yarattı. Özcesi toplumsal ve ekolojik sorunların yaratılmasını sağladı. Aşırı kar mantığını esas alan endüstriyalizm, parçacılığı ve tek tipleşmeyi geliştirir. Kendi denetiminde olmayan ve kar getirmeyen alanları toplumun yararına olsa bile yok etmeye çalışır. Bir avuç tekelcinin çıkarı için milyonlarca yıllık evrimin sonucu olan doğal kaynaklar kısa bir sürede tüketilir. Petrol, deniz, orman ve maden politikaları kârlılık nedeniyle çevreyi bir ölüm-kalım alanına dönüştürür. Büyük bir çevresel felaketle karşı karşıyayız bu zihniyete karşı alternatif oluşturulmadığı sürece.
Önderlik “endüstriyalizm analitik akıl için süper bir zafer, fakat duygusal aklın da feci bir yenilgisidir. Dünyanın tüm canlılarını insanın hizmetine sokan en eski tanrısal vahyin hortlamasıdır endüstriyalizm. İnsan hizmeti demek yanlış oluyor; bir avuç kapitalistin kâr hırsı uğruna tüm canlılar kurban ediliyor. Bu durumda bizzat insanın kurban olarak sunulması bir zaman meselesi haline gelmiş demektir. Kutsal Kitaplardaki ‘kötülük’ tarifine uygun hiçbir örnek endüstriyalizm kadar emsal teşkil etmez.” bu alıntı da belirtilenler endüstriyalizmin yarattığı vahameti gözler önüne seriyor.
Sonuç yerine, yaşanan tüm sorunların kaynağında aşırı kar ve sanayii ilişkisi vardır. Yani endüstrileşmeye kar dayatılınca yaşam yaşanılmaz hale geldi. Bunu yaratan endüstriyalizmdir. Yaşamı çölleştiren bir canavar, beslendiği ideoloji, beş bin yıllık erkek egemen zihniyet. Doğal olana karşı hep bir anti üretmiştir. Örneğin doğal tohuma karşı GDO’lu tohum üretmiştir. Bir daha kendi kendisini üretemiyor, kullanılan kimyasal maddeler toprağı zehirliyor. Daha fazla ürün elde etme adına. Hem doğurgan toprak zehirleniyor, hem binlerce yıl kendisini günümüze taşıyan kültür yok ediliyor hem insanlar her yıl tohum satın almak zorunda kaldıklarından tekellere bağımlı kalıyor. Toplum hiç olmadığı kadar tekelcilerin tahakkümü altına giriyor.
Kapitalist modernitenin endüstriyalizmine karşı, demokratik modernitenin kar gütmeyen ekolojik teknolojiyi esas alan endüstri anlayışı kadının, toplumun ve doğanın gerçek dostu olacaktır. Ekonomiden ve yaşamdan dıştalanan her kesimin güçlü mücadelesi ve örgütlenmesiyle gerçekleşir. Özellikle ekolojik bilince dayanan ekonomik birimler gelişkin teknolojiye dayanarak toplumun hizmetine kendini sunar. Önderlik: “Endüstriyalizmin hizmetindeki teknoloji köleliğe ve yıkıma götürürken, ekonomik ve ekolojik toplumun hizmetindeki teknoloji daha fazla özgür ve demokratik yaşama götürür.” diye belirtir.
Ronahi Malatya