Tıpkı şahadetin kendisi gibi, şehitlerin ortaya koyduğu birçok tespit ve belirleme, tarihi inşa eden ve yaşamın anlamını aydınlatan yol gösterici, pusula hükmündedir. Çünkü çıktığı kaynak; gerçekliğe sadakat, hakikate bağlılıktır. Şahadet kavramı, “Şahitlik etmek” anlamındadır. Herkesin yaşamadığı, yaşayacakların da henüz deneyimlemediği bir hakikate şahitlik edendir, şehit. Şehit neyi deneyimlemiştir, nasıl deneyimlemiştir? Deneyimlerken nasıl duyumsayıp düşünmüştür? Hepsi sırdır, gizemdir. Ancak, tahmin edilebilir ya da en fazla yorumlanabilir. Asla tümüyle bilinemez. Çünkü şehit; şahitliğini, şahadet ettiğini kendisiyle birlikte sonsuzluğa taşımıştır. Tıpkı ateşin sırrına eren dördüncü kelebek gibi. Bu hakikat nedeniyledir ki Önderlik hep şehitlerin incelenmesini, şehitlerden öğrenilmesini söyler. Kendisi de her şehidi, her şahadeti bu temelde ele alır. Çünkü şehitlik ve şahadet aynı zamanda bir diyalekttir. Bir yaşam ve hakikat çizgisidir. Şehit bu çizginin somutlaşmış, yaşam bulmuş halidir. Bu anlamda şehidi öğrenmek, şehitten öğrenmek, şahadete götüren hakikat yolunu da öğrenmek demektir.
Şubat ayının bize hatırlattığı ilk gerçeklik, uluslararası komplo ve onun soğuk, karanlık gerçekliğidir. Komplonun, Önderliğin fiziki esaretinin bize hatırlattığı ilk yakıcı deneyim ise; 26 yıl boyunca komploya karşı gerçekleşen fedai eylemler, şahadetlerdir. Her biri nice romana, destana konu edilecek, edilmesi gereken şahadetlerdir. Bu şehitleri tanımak, anlamak aynı zamanda komplo gerçekliğini, Kürt Halkının uçurumlar yaşayan özgürlük umudunu, Önderlik hakikatini tanımak ve anlamaktır. Şehitler her biri kendi renginde, biricik ve evrenin özetidirler. Bu şehitlerden biri de 17 Şubat 1999 yılında fedai eylem gerçekleştiren Serpil Polat ( Rêdar) arkadaştır.
Her birimiz Serpil Arkadaş’ı farklı alanlarda, farklı zemin ve zamanlarda tanıdık. Kimimiz fabrika çarklarıyla boğuşurken, kimimiz Aliağa-Petkim direnişlerinde birbirimize şahitlik ettik. Kimimiz Apê Musa alanının güzelliklerini seyre dalarken ya da yeni savaşçıların sıkı eğitimi sırasında tanıdık. Kimimiz partili olduk, kimimiz dost ya da mevzi arkadaşları. Fakat hepimiz Heval Serpil’e karşı benzer şeyler duyumsadık. Bir biçimde ona dair benzer duygular ve benzer gözlemler biriktirdik. Çünkü hepimizin duyguları, gözlemleri onun duruşuyla ilgiliydi. Onun istikrarlı, devrimci, oldukça çekici olan kişiliğiyle ilgiliydi.
Heval Serpil, Maraş Elbistan’lı, bir Kürt kadınıydı. Metropollerde büyümüş, küçük yaşta çalışmaya başlamış, erkenden proleter bilinç kazanmış, sömürüye karşı öfkeyle bilenerek yetişmişti. İşçi direnişlerinde yer almanın yeterli gelmediğini gördüğünde, Türkiye devrim saflarına katılmıştı. Özgürlükçü karakterine denk gelişen tercihi, onu Kürdistan Özgürlük Hareketine yakın zeminlere taşımıştı. Bu süreç onun için, Özgürlük Hareketini tanımanın yanısıra ulusal kimlik ve toplumsal tarihini tanımanın da fırsatı olmuştu. Özgürlük Hareketinden kopup itirafçılaşan birinin ifadeleri nedeniyle tutuklanan Heval Serpil, zindan zeminini yeni bir mücadele alanı olarak değerlendirerek, özgürlük bilincini daha da derinleştirdi.
Heval Serpil doğal bir tiyatrocuydu. Gruplarla çok uyumlu bir şekilde çalışma yürütebildiği gibi, tek başına bütün dikkatleri üzerinde toplayacak düzeyde, profesyonel tiyatro oyunları sergileyebiliyordu. Öylesine gerçekçi ve yürekten oynuyordu ki, zindandaki anneler olayı gerçekmiş gibi yaşıyor ve etkileniyorlardı. Heval Serpil’i her açıdan seven ve benimseyen Kürt anneleri, başka bir örgütten olmasını yadırgıyor, bunu ona söylemekte sakınca görmüyorlardı. Heval Serpil, annelerin hangi duyguyla yaklaştığını bildiğinden, anneleri uyaran arkadaşları durduruyor, yürekleri fetheden üslubuyla annelere; “Ne fark eder ki anacığım, hepimiz devrimciyiz ve hep omuz omuza mücadele edeceğiz.” diyordu.
Aynı davadan yargılandığı arkadaşlarının yanına gitmek için sevk istemesi, başta anneler olmak üzere beraber kaldığı tüm yoldaşlarda hüzün yarattı. Fakat biliyorlardı ki, bu sadece fiziksel bir ayrılıktı. Serpil arkadaşın, arkadaşlıkları, yoldaşlığı mekanla sınırlanamayacak kadar derin ve köklüydü. Nitekim Sakarya zindanına sevk olduktan sonra, onları hiç habersiz bırakmadı. Hep yazdı, paylaştı. En önemlisi de anneleri hiç unutmadı. Onlara birlikte geçirdiği güzel, komik anıları hatırlatarak onları bazen duygulandırdı, bazen güldürdü.
Uluslararası komplonun gerçekleştiği süreçte daha sık yazdı. Dostlarını, siper yoldaşlarını çok merak ettiğini hep hissettirdi. 23 Ekim 1998’de Midyat zindanında Rotinda ( Aynur Artan ) ve Kurdê hitap ederek, “Mutlaka yolumuz kesişecek’ diyordu. 15 Şubat 1999 Uluslararası Komplodan iki gün sonra, yani 17 Şubat 1999’da Serpil Polat Yoldaş; “Devrimci Önderler Yargılanamaz” şiarıyla fedai eylem gerçekleştirdi. Geride bıraktığı mektubu bu şiarla başlıyordu. Yolu, Rotinda ve Kurdê Arkadaşlarla erkenden kesişmişti. Heval Serpil eylemini PKK’ li dostlarına, “Bu eyleme artık son verin!” çağrısıyla gerçekleştirmişti. Bununla da Önderliğin çağrılarına destek olma çabasında olduğunu ama aynı zamanda, fedai eylem gerçekleştiren Özgürlük Hareketi militan ve yurtseverlerini anladığını da belirtmiş oluyordu.
Devrimci dayanışmayı, siper yoldaşlığını, en samimi hakikati yaşayan Serpil Yoldaş, salt duygusallıkla hareket etmeyecek denli, devrimci bilince sahip bir militandı. Şüphesiz kadın kimliği, Kürt ulusal kimliği ve bunun yarattığı toplumsal bilinç kararlaşmasında önemli bir yol gösterici etmen olmuştur. Bununla birlikte pratikleşmeye başlayan uluslararası komployu ve komplonun Ortadoğu halkları için yarattığı tehlikeyi erkenden duyumsadığını belirtmek yanlış olmayacaktır. Diğer yandan Önderlik üzerindeki tehlikeyi böyle hayati düzeyde duyumsaması ve bu konuda fedai duruş geliştirmesi de sahip olduğu derin duyuşun ve öngörü düzeyinin kanıtıdır.
Kürdistan Halkının, Arap Halkının, Türkmen Halkının, Süryani Halkının ve daha nice halkın fedai çocuklarını Tişrîn barajında ve diğer mücadele alanlarında omuz omuza uğurladığı bugünlerde, Serpil Heval’in kapsayıcı devrimci duruşu, bu enternasyonalist çizginin ön gerçekleşmesi olarak daha da anlam kazanmaktadır. Heval Serpil; “Ben bu çizgide zaferi görüyorum. Türk Halkının kurtuluşu, Kürt Halkının kurtuluşundan geçer.” diyen Kemal Pirlerin yankılanan sesini izliyordu. “Yanı başımda bir devrim gerçekleşiyorken, onu yaşamazsam olmaz.” diyen Paramazların yolundaydı. Halkların birleşik devriminin, henüz harekete dönüşmemiş ruhunu taşıyordu. O da Heval Rotinda gibi, kadının özgürlüğünü varlık gerekçesi görüyordu. Bu hakikatiyle tüm kadın yoldaşlarının yüreğinde sevgi ve güzelliğin timsali olarak yer etti.
Rêdarlar, hakikat pusulası olarak yolumuzu aydınlatmaya devam ediyorlar.
Baran Avdırrehman