Demokratik Ulus halkın birebir kendisini yönetmesidir. Paradigmamıza göre yerine getirmekle sorumlu olduğumuz görevler vardır, bunlar demokratik ulusu inşa etme görevleridir. Demokratik Konfederalizmi inşa etme, Önderliğin dokuz boyutta ifade ettiği toplumsallaşmanın yaşamsal ayaklarını oluşturma, geliştirme sürecindeyiz. Erkek zihniyetiyle yaratılan sistemin kırılması en esaslı inşa görevlerimizdendir. Bu bizim cins mücadelemizin en temel boyutudur. Bundan dolayı eğer güçlü bir cins mücadelesi yürütmez, isek Demokratik Ulusun dokuz boyutunu inşa ederiz ama bu inşa hangi zihniyete göre olur? Kadın zihniyetiyle, bakış açısıyla yaratabilir miyiz? Düşüncesinde hiyerarşik olan bir insan yaşamında da komünal olamaz. Cins mücadelesinde kadının toplumsallığının açığa çıkarılması, inşanın da kadın zihniyetiyle gerçekleşeceğinin garantisi olacaktır. Kadın toplumsal bir varlıktır bu yüzden onun toplumunda birey ön planda olmaz, devletçi mantığa yer yoktur, kolektif bir yaşam vardır. Bireyin toplumuyla birlikte kendini var ettiği bir sistemdir. Kolektivizmi içinde barındırmayan yapılanmalar, adı komün olur ama işlevli olmaz, öz yönetim oluşturulur ama demokratik zihniyet içerikli olmaz elit kalır. Bu anlamda ciddi hatalar ortaya çıkar, toplumsallığı güçlü yaratamayız. Cins mücadelesi inşa görevinde bu şekilde rol oynuyor, bu rolü doğru oynamamak cins mücadelemizin zayıflamasıyla bağlantılıdır. Bu zayıflığı nasıl aşacağız diye sormak gerekiyor.
İnsanlarda özgürlük arayışı varsa özgürlük bilinci ve cins bilinci gelişir. Özgürlük bilinci gelişirse bunun özgürlük mücadelesi de güçlenir. Mücadele ettiğinde kişilikte değişim dönüşüm gerçekleşir. Değişim dönüşüm gerçekleştiğin de öncülük rolü doğru bir temelde açığa çıkar. Öncülük rolü doğru bir temel de açığa çıktığın da, Demokratik Ulus toplumunun prototipi yaratılmış olur. Demokratik Ulus toplumunun prototipi olabiliyor muyuz? Bizim duruşumuz, toplumla kurduğumuz ilişkilerimiz ve yaşam tarzımız toplumdaki kadında cins bilinci geliştirebiliyor mu? Erkek ve kadında değişim-dönüşüm yaratmak ile birlikte toplumsal cinsiyetçiliği aşma konusunda adım attırabiliyor muyuz? Tüm bunları gerçekleştirme iddiasını kendimizde ne kadar oluşturmuşuz? Hâlbuki çok büyük emek sarf ediyoruz, fakat verilen bu emek doğru bir pratiğe kavuşmadığı için liberalizm ve denge oluşuyor. Yani yaşam tarzımız toplumda değişim ve dönüşümü yaratmıyor. Sorgulanması ve ele alınması gereken husus budur. Önderlik bu konuda “herkes emek veriyor hamallıkta yapıyor. Ama önemli olan bizim burada gerçekleştirdiğimiz doğru emeğin niteliğidir” diyor. Verdiğimiz emekle kendimizde ve toplumda nasıl bir nitelik oluşturuyor? Hiçbir şeye sığınmadan bazı soruları kendimize sorup cevaplamamız gerekiyor. Bizde özgürlük bilinci, cins bilinci ne kadar oluşmuştur? Bu özgürlük ve cins bilincine dayalı olarak ne kadar mücadele yürütüyoruz? Real sosyalizmin ve kapitalist modernitenin kişiliğim üzerindeki etkisi nedir? Erkek zihniyetine karşı güçlü mücadele etmememiz yoğunlaşmamızla, duruşumuzla ne kadar bağlantılıdır? İlişkilerimiz ne kadar örgütseldir? Ne kadar bize ne kadar çizgiye göredir? İdeolojik-politik güç nedir? Özellikle gerçekten ideolojik çözüm gücü, paradigmasal çözüm gücünden bahsediyoruz.
Alışkanlıklarımızdan, tecrübelerimizi kendimize sermaye yaparak onun üzerinden mi yürüyeceğiz? “Tecrübelerimiz bize bir statü kazandırıyor ve statü gibi kabul edilmelidir” mi diyeceğiz? Kendine özerk yaklaşmak için devrimi yapmak, zafer sahibi olmak gerekiyor. En önemlisi de Önderliğin önümüze koyduğu inşayı yapmak gerekiyor.
O zaman bize gerekli olan nedir?
1-inanç
2-Amaca hedefe bağlılık ve bunda zayıf düşmemek gerekir. İddia düzeyimizin bu noktada çok güçlü olması gerekiyor. Bu güçlü yoğunlaşma düzeyi pratiğe yansımasını değişim yönünde yapacaktır. Emek vererek ne kadar yoldaşlarımızın yoldaşı topluluğunu oluşturuyoruz sorgulamalıyız. Önderliğimizin dediği gibi, “hizmette ve yoldaşlıkta ben birinciyim.” Biz bu anlayışı ne kadar başardık? Bu eksende yoğunlaşma olmazsa var olan sorunların etrafında dönüp dolanırsak çözüm gücü olamayız. Bunları aştırdığımız oranda güç olmaktan bahsedebiliriz. Kadın nerede çözüm gücüyse ön açıcıdır çözümleyicidir. Bununla birlikte Demokratik ulusu inşa çalışmalarımız önemli bir düzeye geldi. Bu düzey inşa çalışmalarının gelmesi gereken düzey ile eş değer midir? Sorgulamamız gereken bu durumda somut pratikler olmalıdır.
Kendimizde bilinç ve güç edinmek çok önemlidir. Güçlü kadın, erkeği güç olarak görmez ve ona sığınmaz. Fakat toplumda kadının erkeği aşmasını istemeyen, erkeği güç gören bazı anlayışlar var. Bu anlayışları nasıl aştıracağız. Erkekte de Önderliğin savunmaları ve paradigması karşısında ciddi bir sorgulama, anlama, değişim dönüşüm çabası var. Bu değişimler, ortak özgür yaşamı geliştiriyor mu, devrimi yapmaya yetiyor mu? Ebetteki yeterli değildir. Toplumdaki kadın ve erkekte de bu değişimi yarattığımız oranda yeterlilikten bahsedebiliriz. Kadının erkek karşısında kendini savunabilecek konuma, iradesine müdahale gelişebilecek durumlara karşı cins bilinciyle doğru bir tarz ve anlayışla cevap verebilecek duruma getirebildik mi? Erkeğin kadının emeğini sömürerek üzerinden siyaset yapması, kadını küçük görmesi, demokratik ulus inşa alanlarını kendi iktidar alanı olarak görmesi, maddiyatçılık ve talanı geliştirmesi ve cinsiyetçi anlayışları karşısında ne kadar tavır sahibi oluyoruz? Bazı durumlarda erkek, kadın ve aile sorunlarına feodal namus anlayışıyla yaklaşıyor. Eşinden şiddet gören kadınlara “aile içerisinde böyle şeyler olur, eşindir hem döver hem de sever” mantığıyla çözüm sunuyor. Kadının cins bilinciyle müdahale etmesini engellemeye çalışıyor. Ya da kadın bu anlayışlar karşısında sessiz kalıp “kaderimdir” diyerek boyun mu eğiyor? Pratikte çıkan sonuçlara baktığımızda olması gerektiği gibi bir gelişim düzeyi olmadığını görüyoruz. Buda demek oluyor ki Önderliğin kadın özgürlükçü paradigmasını doğru uygulama ve uygulatma sorunlarımız var. Bununla birlikte toplumsal alanda ne kadar açılım yaptık? Önderliğin demokratik ulusu somutlaştırdığı dokuz boyutu ne kadar örgütledik, ne kadar ilerlettik? Topluma ne kadar mal ettik? Şiddet gören kadınların yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayabilecek alanların açılması, yine toplumdaki kadının ekonomik, sağlık, eğitim sorunlarına çözüm oluşturabilecek alanların açılması konusunda yüzeysel yaklaşımlarımız olmaktadır. Şüphesiz bu yaklaşım zihinsel darlık ve paradigmaya girmemeyle bağlantılıdır. Paradigmada kilitlenerek bu konuda çözüm üretebiliriz. Halka cevap olma konusunda daha güçlü bir duruş sergileyebiliriz.
“Devrimci kahramanlık ahlaki ve politik topluma yaptığı katkılarla anlam bulmalıdır. Bu anlamı taşımayan her tür eylem, çapı ve süresi ne olursa olsun, devrimci toplum kahramanlığı olarak tanımlanamaz. Toplumda bireylerin rolünü olumlu anlamda belirleyen, ahlaki ve politik toplumun gelişimindeki katkılarıdır.” Rêber APO
Şehit Zilan Akademisi