Kadının MÖ 3000 ile başlayan ve Musa’nın çıkışına kadar olan süreç Birinci Cinsel Kırılma Dönemi’ni kapsamaktadır. Kadın etrafında şekillenen yaşama saldırı başlatılmıştır. Kadın kimliği saldırıya uğramaktadır. Tecavüzün bu dönemde başlaması da bu saldırı ile bağlantılıdır. Yine Tiamat-Marduk çatışması bu sürecin mücadele şiddetini ifadelendirmektedir. Mitolojiye göre Tiamat’ın oğlu olan Marduk, Tiamat’ın torunlarını ve diğer tanrıları belli şartlar öne sürerek Tiamat’ı öldürmeye ikna etmiştir. Bu şartlar içerisinde var olan tanrı sıfatlarının hepsinin kendisinde toplanması, tanrıların başı olarak görülmesi, kader ipinin kendisine verilmesi gibi öne sürdüğü talepler erkek ittifakının kadın karşısında içine girdiği ilk kapsamlı girişim olmaktadır. Fakat 50 tanrının özellikleriyle Tiamat’a karşı savaşan Marduk, yine de başarılı olamıyor. Çünkü Tiamat çok güçlüdür. Marduk kurnazlıkla Tiamat’ın özel güçlerine vurur. Oklardan bir tanesini beynine, bir tanesini karnına ve bir tanesini de kalbine saplar. Yani kadını, kadın yapan birikimlerine saldırır. Tiamat’ı öldüren Marduk, kadından duyduğu korkuyu gizlemeden onu parçalara ayırarak bir sürecin sonunu erkek lehine sonuçlandırmaktadır.
Bir Sümer icadı olan mitolojik anlatım, sınıflaşmanın oluşturulduğu yeni bir döneme de işaret eder. Mitolojinin arkasında canlı bir evren anlayışı vardır. Gılgamış destanı, tarihi Uruk sitesinin kuruluş destanıdır. Mitolojik anlatımda gerçeğin gizlenmiş hali vardır. Mitoloji bir yandan animizmle bağlantılıyken diğer yandan egemen tanrıların zihniyetiyle örülüdür. Anlatılan öykülerde gizlenmiş gerçeklik ile egemenlik ve hâkimiyet bulunmaktadır. Bu nedenle kadın tarihini ve gelişen özel savaş yöntemlerini anlamada önemli veriler sunmaktadır. Mitolojinin animizmden kopartılması ve erkek aklı ile dogmalaşması daha sonraları dinin doğuşuna kaynaklık etmiştir. Dinin doğuşu, kadın için ikinci bir cinsel kırılma anlamına gelmektedir. Yaratılış miti olarak üç kutsal kitapta geçen mitos, kadının bedenine ve iradesine müdahale, ele geçirme ve mülkleştirme üzerine kuruludur. Örneğin; yaratılış mitosunda Lilith, Adem’in bedenine müdahale etmesini ve egemenlik kurmasını reddeder. Kadının özgür birlikteliği ve kendi seçimi olan kutsal cinsellik yerine erkeğin belirlediği ölçü ve kurallarda kadın bedenini kendi arzuları için kullanması Lilith’in isyan gerekçesidir. Söylenceye göre Adem ile birlikte elma ağacına giden Lilith’e, Tanrının “bana ve Adem’e itaat edeceksin, yoksa günde 100 çocuğunu öldürürüm” söylemi tehditkar bir buyruktur. Lilith’in bu zulme ve baskıya karşı olan direnişi çarpıtılmış, çocuklarını yiyen bir canavar olarak gösterilmiştir. Lilith’in dağlarda, ovalarda, vadilerde saklandığı ve bir cin olduğu, çocukları yediği söylencesi yayılmış ve bir hurafe olarak insanlara benimsetilmiştir. Oysa bu kadınlar, savaşkan ve direngen kadınlar olarak egemen erkek sistemini kabul etmeyen kadınlardır. Lilith savaşçıdır. Yerin altına gömdüğü okunu ve yayını çıkartarak teslim olmamak için direnir. Gılgameş destanında Lilith yılan, canavar ve kötülük yapan bir kadın olarak tanımlanır, Hıristiyanlıkta tanrıya secde etmeyen kadın olarak, Kuran’da ise cinlerin insan kontrolünde olduğu söylemi ile Lilith’den bahsedilmiştir.
Havva-Adem mitosu ile teslim alınmış, kimliksizleştirilmiş kadın gerçeği anlatılır. Adem topraktan yaratılırken, Havva’da Adem’in kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Kadın ikinci cins ve sınıf olur. Tanrı, kadını yaratacak kadar değerli bulmuyor. Kadın, tanrıçalık-tanrısallık özelliğini kaybediyor. Teslim alınmış kadınlık oluyor. Kadın artık aklı ve bedeniyle zayıf ve eksiktir. İlk günahkârdır. Erkeği ve toplumu yoldan çıkartan bir suçludur. Lilith-Havva ikilemi bu otorite karşısında direnen ve teslim olan kadın tiplemeleri olarak yaşanan süreci özetlemektedir. Lilith boyun eğmeyen kadın iken, Havva ise teslim alınan kadın gerçekliğini ifade etmektedir.
Yunan mitolojisinde bu dönemde öne çıkan, ağırlıkta tanrıçaların erkek eliyle yaratımıdır. Bu dönemdeki kurnaz erkek aklı, kadını toplumdan tümden silmenin yolunu derinleştirmiş; kendisine benzeşen ve kendi çıkarlarına göre hareket eden kadınlar yaratarak, toplumun iradesini kadın eliyle teslim alma ve kadına yönelik saygının ve değerin ortadan tümden kaldırılmasını hedeflemiştir. Bu şekilde kadını kötülüklerin kaynağı olarak göstererek silikleştirip kimliksizleştirilmesini sağlamaya çalışır. Bundan da anlaşıldığı üzere erkek aklı duygusal zekâdan koptukça analitik zekânın canavarlaşması ve kendi değerlerini yok etmesi süreci hızla gelişmektedir. Bu, kadın kimliğinin erkek aklıyla yaratılması-oluşturulması sürecidir. Örneğin; Athena, Zeus’un alnından ok, yay ve kalkanla bir savaşçı olarak yaratılarak sistemin savaşçısı niteliği verilir. Zeus, baldırından çocuklar doğurur. Bu kadının rahmini önemsizleştiren, doğurganlık özelliğini elinden alan bir girişimdir. Zeus kadının yaratımlarına el koyarak, bunları erkek-tanrı sıfatıyla dünyaya yayar. Kurnazlığı burada gizlidir. Kadının yarattığı değerlere el koyma ve bozarak kadın eliyle uygulama yöntemini sinsice geliştirir. Kadını bir cinsel obje olarak kullanır. Sekiz Tanrıça ve toplumdaki diğer yirmi sekiz kadınla evlenir. Bununla birlikte kılıktan kılığa girerek birçok kadına tecavüz edip tecavüz kültürünü meşrulaştırır. Bu dönem, kadının tecavüz yolu ile aşağılanması ve onursuzlaştırılması dönemidir. Kadının buna karşı direnişini, tecavüzden kurtulmak için siyah bir taşa dönüşen Tanrıça Kibele şahsında görmekteyiz. Onurunu koruyan, ancak mücadele etme gücünü kaybeden bir duruş ortaya çıkmıştır. Zeus’un insanlıktan çaldığı ateş yani özgürlük, Prometheus tarafından geri alındığı için Prometheus, Zeus tarafından Kafkas dağlarına zincirlenir ve öldürülür. Zeus’un hazırladığı kutu, Pandora adlı kadın tarafından Prometheus’un kardeşini kandırma amaçlı kullanılır. Pandora kutusu olarak bilinen kutu, günümüzde kadın eliyle doldurulmuş ve açılmış kötülükleri temsil eder. Bu kötülüklerin babasının ise Zeus olduğu dile getirilmez. Bu nedenle kadın kötülüklerle dolu kutuyu açan ve dünyaya kötülük yayan cins olarak tanımlanır. Tıpkı Adem’i baştan çıkararak cennet meyvesini yemesini sağlayan Havva gibi kadın burada da kötülüklerin kaynağı olarak gösterilmiştir. Bu sebeple günahkâr ve suçlu ilan edilen kadının, insanlık karşısında kefaretini ödediği algısı meşru kılınmıştır. Erkekliğin toplumsal kuruluşu böylece gelişmiş ve bu zemin üzerinden sınıflaşma ve devletleşme geliştirilmiştir.
Erkek lehine sonuçlanan bu süreci kısaca özetlersek şunları ifade etmek mümkündür; toplumsal yarıklarda kurnazlar, her zaman tuzak ve komplo peşinde koşmuşlardır. Avcılık kültürünün esası da diğer canlılara karşı tuzak ve komplo yöntemleri ile gelişir. Avcıların pratik tecrübeleri sonucu kazandığı kurgular, onları sinsiliğe ve kurnazlığa itmiştir. Avcı erkekte gelişen savaş tecrübesi, şaman aklının ideolojik-düşünsel birikimi ile buluşmuş ve hâkimiyet oluşturma yolunda önemli hamlelerin geliştirilmesine yol açmıştır. Bu stratejilerden bir tanesi artık ürüne el koymak, diğeri ise kimliksizleştirdiği kadın eliyle toplumu düşürmek için zigguratı ideolojik bir karargâh haline getirmek olmuştur. Bu karargâhta fikirler üretilmiş, yeni ideolojinin iktidarcı karakteri geliştirilmiş, insanlar bu tabakalaşma ve bölünmeleri tanrı vergisi olarak kabul etmişlerdir. Maddi ve manevi birikimler hileyle ve kimi zaman ikna kimi zaman ise zor yoluyla ele geçirilmiş ve böylelikle hâkimiyet için güç biriktirilmiştir. Bu durum, avcı erkek ile yaşlı şaman arasında yapılan ittifakla kadına karşı yapılan ilk darbe niteliğindedir. Erkek lehine süregelen ataerkil sürecin oluşumunda etkili olmuştur. Şaman bunu nasıl başarmıştı? İncelenmesi gereken süreç, burada saklıdır. Yeni bir zihniyet yaratan şaman, bunu gizil güçleri kullanarak yapmıştı. Gizil güçleri ana tanrıçadan öğrenmiş ve çalmıştır. Ana tanrıçanın yaşamsal olan canlı ve dinamik gücünü yeryüzünden silmek için gökyüzünü tanrının yeri olarak tespit etmiş, kendisini de tanrının elçiliğine soyunmuş bir aracı olarak göstererek saygınlık ve yeni bir statü kazanmıştır. Bilinmeyeni tanrı algısı ile izah eden, korkuyu tanrının cezası olarak gösteren, bununla itaat kültürünü geliştiren şaman; kadına ait birikimleri mitlere dönüştürerek erkek egemen zihniyet algısını oluşturur ve Uruk kent sisteminde olduğu gibi bunu pratikleştirir. Pratikleştirdiği, hiyerarşik-sınıflı toplumun nüveleridir. Özel mülkiyetin gelişimidir. Şamanların kurnaz aklı, hileli yollar bulmalarına yardımcı olur. Gizemli kıldıkları tapınağın üst katı, tanrıyla görüşme yeri olarak benimsetilir. Bu adım şamana önemli bir ayrıcalık sağladığı için, gerisi düzenleme ve yeni kurallarla kadını ve toplumu yürütme yasalarını geliştirmedir. Yanına aldığı güçlü erkeklerle bu kurallara uymayanları, mücadele edenleri de fiziksel şiddet ve saldırı yöntemleri ile ezmiş ve sistemine dahil edebilmiştir. Bir diğer kullandıkları yöntem ise, tanrıça kültüründen kalan tüm değerleri ve birikimleri erkek lehine hiyerarşik-iktidarcı bir yapı oluşturmak için değerlendirmedir. Kut törenlerini, bayramları, bilgeliği ve şifacılığı kadından çalıp kendilerine mal ederek toplumsal yaşamı düzenlemişlerdir. Kadına ait sistemi reddetmeden içine sızma ve sistemi ele geçirerek kendi adına meşrulaştırma yöntemi de şamanların kullandığı önemli bir yöntem olmuştur. Ayrıca dönemin üretim araçları toplum yararına ortak kullanıldığı için, şamanın tapınakta biriktirdiği ve el koyduğu araç ve gereçler dikkat çekmemiş, kendi amacını gerçekleştirmek için insanları karın tokluğu politikası ile kandırmış ve kullanmıştır. Tapınakta toplanan ürün fazlası, yıl boyunca insanların başvuracağı temel gıda olduğu için çok önemli bir etkisinin olduğu anlaşılmaktadır. Şamanın öngördüğü yönetim modeli ile hiyerarşiler, bu hiyerarşide güce göre katmanlar oluşturulmuş ve bir proto-devlet modeli ziggurat içinde inşa edilmiştir. Yedirilmiş kölelik, ziggurat sisteminde en fazla kadın şahsında bir model olarak ortaya çıkmıştır. Kadının tanrıça olarak girdiği tapınaktan bir fahişe olarak çıkması, bu sürecin bir özeti niteliğindedir.
Önderliğimiz şamanların geliştirdiği yeni egemenlikçi sistemi şöyle tarif etmektedir: “İdeolojik karargâh olan zigguratlarda ekonomi, siyaset ve savunma işleri düzenlenirken bu çalışma ekonomidir, bu da siyaset ve savunmadır, demiyorlardı. Bunları birbirinden de ayıramıyorlardı. İnsanlar çalıştırılıyor, üretim alanları savunuluyordu. Siyaset planlaması da yapılıyordu. Tarz çok somuttur. Hepsi bütünlük içindedir. Zigguratı inşa etmeden ekonomi, siyaset ve savunmanın olabileceğini herhalde zihinlerine bile getiremiyorlardı. Ziggurat öncelikle bir ideoloji üretim merkezidir. Burada kavramlar ve inançlar inşa edilirdi. İnsan bireyi ve toplumu, zihniyet ve inanç toplumudur. Zihniyetsiz ve inançsız insan toplumu hiç olmamıştır. O halde zihniyet ve inanç öncelikli konudur. Bu yönde başarılı olmadan toplum çalıştırılamaz. İdeolojik yaratım bu öncelikli görevi başarıyor. Sümerli ideologların icatları biliniyor. Ana-tanrıçalı dinden baba-tanrılı dine, yerdeki totemden gökteki tanrıya, her kabilenin tanrısından kent tanrısına, kentlerin birliğini temsilen yerin ve göğün genel tanrılarına doğru bir dönüşüm geçerlidir’’. Bu sistem günümüze kadar değişmeden yayılmış ve derinleşmiştir. Karakteri ise çıkar-eşitsizlik ve özel mülk üzerine kuruludur. Tarihte yapılan bu ilk komplo ile zihniyet dünyasının toplumlar üzerindeki yönlendiriciliği sağlanmış ve artan bir kurumsallaşma ile süregelmiştir. Sonuçta özel savaş tanımları arasında yönlendirme, manipülasyon, güç ve otorite için doğruyu yanlış, yanlışı doğru gösterme gibi bilinç çarpıtmaları bulunmaktadır. Bu anlamda özel savaş sanatının ustaları olarak şamanları ilk örnek olarak göstermek abartılı bir yaklaşım olmayacaktır. Özel savaş toplumun tümünü hedeflediğine göre, yine toplum kırım toplumsal var oluşu, dayanışma ve bütünlüğü dağıtma, parçalama ise, o halde ilk yaşlı şaman ve avcı erkek arasındaki ittifakın günümüz özel savaş rejimine kaynaklık yaptığını ifade etmek gerçekçi bir değerlendirme olacaktır.
Sonuç olarak; ilk savaş, erkeğin kadın karşısındaki egemenlik savaşıdır. Kadını egemenliği altına alma ve köleleştirmesidir. Kadını egemenlik altına aldıktan sonra sınıflar, kentler ve devletlerarası savaşlar ortaya çıkar ve gelişir. Savaşın ilk çıktığı günden beri ona paralel olarak kadına karşı da özel savaş sürdürülmüştür. Bu özel savaş yöntemleri ile kadın baskı ve hâkimiyet altında tutulmuştur.
Ş. Zeynep Kınacı Özgür Kadın Akademisi
Ş. Medya Mawa Devresi