Önderliğimizin yürüyüşü Bakûr’dan başladı. Bu yürüyüşe zamanla milyonlarca insan katıldı. Bakûr’da filizlenen mücadele ülkemizin büyük bir ormanı haline geldi. Her mevzi büyük bir direniş cephesine dönüştürüldü. Heval Egîd’in ilk kurşunuyla da halkımızın savaşı başladı. İşgalcilerin yüreğine, beynine isabet eden o kurşunun üzerinden 40 yıl geçti. Bugün binlerce Egîd 15 Ağustos’u aynı mücadele ruhuyla karşılıyor. 52 yıl önce özgür yaşam tohumu Kurdistan’a atıldı ve o tohum bugünkü direnişçi toplumu yarattı. Yıllardır işgale karşı her mevzide son nefesine kadar savaşan Apocu komutanlar ve militanlar bugün Kurdistan’ın ordusudur.
Halkımız da bu kutsal topraklar uğruna ödenen bedellerin, dökülen kanların bilincinde ve “Bu toprakları için kanımızı döktük bu yüzden artık geri adım atmayacağız. Ölüm bin kere de olsa bu topraklarda olsun” diyor. Doğrudur, Bakûr’un doğası da, halkı da, toplumu da serhildanlar döneminde ve sonrasında yaşanan acılara şahittir. Ancak halkımız tarihlerinin birçok döneminde özgür yaşamın tadını aldılar. Dolayısıyla halkımız özgürlüğün verdiği tadı unutmuyor. Kimse artık halkımızın direnişinin önünde duramaz. Bu nedenle en ünlü romancılar, yazarlar bile Bakûrê Kurdistan’daki savaşı ve direnişi kolaylıkla roman olarak yazamaz. En ünlü yönetmenler bile yaşanan savaş gerçekliğini, direnişi ve mücadeleyi her yönüyle bir filme aktaramaz. Şairlerin gücü de bu onurlu yaşamı şiire dökmeye yetmez.
Hegemonik güçler Türk devletinin vahşi saldırılarına göz yumdu
Bakûr’daki son durumu ele aldığımızda; halkımızın tüm isyan, mücadele ve direniş tarihi bir yana, PKK’nin çıkışı ile silahlı savaşımız bir yana ve son 8 yıldır süren savaş bir yana. Bu sadece Bakûrê Kurdistan için geçerli değil. Bu tüm alanlarımız ve örgütümüz için aynıdır. Son 8 yıldaki savaş, tarihimizde savaşın farklı bir aşamasıydı. Son 8 yılın en zorlu savaşının Bakûrê Kurdistan’da yaşandığı kesindir. Aralıksız ve daimi bir savaş yaşanıyor. Dönemin en ileri teknolojisine karşı verilen bir savaştır. Savaş ahlakını bilmeyen bir düşmana karşı mücadele ediyoruz. Bu saldırılar Rêber Apo’ya yönelik komplo ile başladı ardından özellikle 2016 yılından bu yana hareketimize ve halkımıza yönelik tüm vahşi saldırılara hegemonik güçler göz yumdu.
Fakat bu güçler de Rêber Apo öncülüğünde örgütlenen halkımızı ve özgürlük hareketini teslim alamayacaklarını gördüler. Bu nedenle işgalci Türk devletine saldırıları için tüm kapıları açtılar. Aynı zamanda dönemin tüm imkanları ve teknik gücü Türk devletinin hizmetine sunuldu. Bir taşla birkaç kuş vurmak istiyorlardı. Önce Bakûrê Kurdistan’da ve tüm gerilla alanlarında özgürlük gerillaları şahsında hareketimizin ve halkımızın örgütlü iradesini kırmak istediler. Ancak hedef sadece hareketimiz ve halkımız değildi. Bu hedeflerine ulaşabilmek için yıllarca Önderliğe de işkence yaptılar, tecrit altına aldılar. Aynı zamanda PKK-PAJK gerillaları şahsında özgürlükçü halkın iradesini ve umudunu kırmak istediler. Jin Jiyan Azadî felsefesiyle özgürlük yürüyüşüne başlayan Kürt kadınları öncülüğünde kadınların iradesini kırmayı hedeflediler. Halkı alternatifsiz ve kapitalist sistemin pençesine bırakmak istediler. Bu nedenle Rêber Apo’nun özgür yaşam felsefesinin yarattığı değerlere var gücüyle saldırdılar. Hem de büyük bir nefret, öfke ve intikam duygusu ile saldırdılar.
İşgal planı birkaç adım üzerinden yürütülecekti
En çok saldırıya uğrayan bölgenin Bakûrê Kurdistan olduğu bir gerçektir ve durum hala da öyledir. Türk devleti halkımızı yok etmeye yönelik geniş ve uzun vadeli bir planla saldırılarına başladı ve hala aynı strateji çerçevesinde saldırılarını sürdürüyor. Asıl hedefleri Bakûrê Kurdistan’ı gerillasız bırakmak. Bu yüzden bundan birkaç gün önce ikinci Hitler olan faşist Erdoğan, bu yıl içerisinde Bakûrê Kurdistan’a yönelik 38 binin üzerinde operasyon gerçekleştirdiklerini söyledi. Ancak bu durum sadece 2024 yılı ile sınırlı değil. Bu durum 8 yıldır böyle. İşgal planı birkaç adım üzerinden yürütülecekti. Birincisi, Önderliğimizi ağır bir tecrit altına aldılar, hareketimizi ve halkımızı perspektifsiz bırakmak, hareket olarak stratejik hatalar yapmamızı ve geleceğimizi doğru görmememizi istediler.
İkincisi, Bakûrê Kurdistan alanının tamamında özellikle de gerillaların bir araya buluştuğu bölgelerde 12 Eylül darbe dönemindeki gibi OHAL ilan ettiler ve durum hala aynı. Dolayısıyla tutuklayarak, öldürerek, toplumumuzun değerlerini çiğneyerek örgütlü halkımızın gözünü korkutmak, iradesini kırmak istediler. Bu nedenle de Türkiye cezaevlerinde 330 binden fazla siyasi tutuklunun bulunduğu ve bunların yüzde 99’unun PKK-PAJK-KCK davasından tutuklu olduğu söyleniyor. Ya da özgürlüğü için savaşan Kürtlerdir. Üçüncüsü Kurdistan’ın tüm tepelerini, karakollarla, kalekollarla doldurmak istiyorlardı. Bu nedenle Dersim ve Cudi’den başlayıp yavaş yavaş Bakûrê Kurdistan eyaletlerinin tamamını kapsayarak buralarda karakol ve kalekol yaptılar. Önce halkla gerillalar arasındaki bağı kopartmak istediler, bundan dolayı yaptıkları karakolları ve kalekolları sabitlediler. Daha sonra eyaletler arasına hat çekip kapattılar. Daha sonra eyaletlerde bölgeleri ayırıp her bölgenin gerillasını halktan koparmak istediler.
Bu adımları tamamladıktan sonra, her an tüm dağlarımızı, alanlarımız izlemek için ulaşamadıkları noktalara da yer ve gökyüzü tekniğini kullanarak yerleştirdiler. Yıllarca keşif uçakları ve ajanları olmalarına rağmen dağlarımızda, coğrafyamızda hala egemenlik kuramadılar. Gerillalar onlara her durumda eylem yaparak ağrı darbeler vurdu. Bu nedenle tamamı internet merkezlerine bağlı ve an be an takip edilen ileri teknolojiye önem veriyorlar. Her yere mobese, fotokapan ve farklı gözetleme cihazları yerleştirdiler. Zaten keşif uçakları her saat uçuyor. Dördüncü aşamada Bakûr, Rojhilat ve Rojava sınırları arasına duvar ördüler. Bakur ve Başûr sınırlarını operasyonlar için genişlettiler. ‘Pençe Kilit’ adını verdikleri operasyonla bu sınırı 40 kilometre kadar genişletmek, yüzlerce kontrol noktası ve karakolla korumak istiyorlardı. Bundan dolayı bu bölgelerde 8 yıldır süren savaş ve direniş tüm zorluklarıyla devam ediyor.
Halk tüm saldırılara rağmen boyun eğmedi
Türk devleti tüm imkanlarına rağmen gerilla karşısında başarıya ulaşamayınca son 8 yılda özellikle Bakûrê Kurdistan toplumunu çürümesini hedefledi. Bu yüzden yüzlerce ajan ve kontrayı öne sürerek özgürlük gerillalarına karşı savaştılar. Kontraları Bakûr alanlarında adım adım gerillaların izini arıyor. Maalesef bu durum ülkemizdeki ihanet tarihinin tekrarıdır. Bu nedenle son 8 yıldır çok büyük bedeller ödemek zorunda kaldık. Halkımız büyük bir zulümle karşı karşıya kaldı. Ama tüm bunlara rağmen halkımız onurundan taviz vermedi, değerlerini, Önderlerini ve davasını savundu.
Türk devletinin tanklarla, uçaklarla, kimyasal silahlarla yaptığı tüm vahşi saldırılara karşı gerillalar her alanda olduğu gibi Bakûrê Kurdistan’da da direndi. 2024 yılında da bu direnişler yaşandı. Erdoğan’ın 38 bin operasyon gerçekleştirildiğini söylemişti. Bu operasyonlarda ağır bedeller ödedik. Bu vesileyle büyük komutan Bêrîtan Nûrhaq, Berwar Dêrsîm, Şêxmûs Milazgîr, Axîn Gabar, Herekol, Brûsk Kato, Benda Amed ve Hebûn yoldaşlarım şahsında 2024 yılının tüm şehitlerini saygı ve minnetle anıyorum. Onlar halkımızın onurunu savundular. Her birinin yaşamı, savaşı ve mücadelesi başlı başına bir destandır. PKK’nin savaş ve direniş tarihi sayfalarında en üst sıralarda yer aldılar. Aynı zamanda halkımızın mücadele tarihine de adını altın harflerle yazdırdılar.
Elbette sadece 2024 yılında değil, geçtiğimiz 8 yılda Bakûrê Kurdistan’daki direniş ve onur savaşında pek çok efsane komutanımız şehit düştü. Bu 8 yıl boyunca heval Delal, Berçem, Azad, Şevîn, Leyla, Yılmaz, Axîn, Berwar, Şêxmûs, Hewraman, Rizgar, Azê, Medya, Diljîn, Rojbîn ve Egîd Civyan gibi çok değerli yüzlerce fedai komutan büyük bir direniş sergileyerek şehit düştü. Bakûr’da her alanda yüzlerce şehidimizin kanı bu kutsal topraklara döküldü. Dersim’den Serhat’a, Botan’dan Amed’e, Garzan’a, Erzurum’dan, Van’a, Mardin’e kadar hala büyük bir savaş veriliyor. Bakûrê Kurdistan’daki direniş ve mücadele yeni yöntemlerle devam ediyor. Özgürlük gerillaları, dağlarda Türk devletinin işgalci ordusuna karşı amasız bir mücadele veriyor. Eşi benzeri olmayan bir direniş yaşanıyor, gerilla işgalci ordunun gücünü, iradesini kıracaktır. Ancak devrimci halk savaşıyla bu mücadele daha da güçlenecektir. Artık gerilla ve halk gücünü birleştirmeli ve her yeri direniş alanı yapmalıdır.
YJA Star Merkez Komutanı Batûfa Çekdar