Düşünmenin erkeklere ait olduğu bir dünyada kadına ulaşmak çok zordur. Kadının düşünme yetisinin bile olmadığı anlayışının hakim olduğu bir dünyada düşünme işi ile uğraşmak ve kendini görünür kılmak elbette çok zor olacaktır. Bunun mücadelesi de kolay olmadı. Kendi bildikleri, hissettikleri ve güçlerinin yettiği kadar mücadele ettiler.
Felsefe sadece erkeklerin işi midir? Özgürlükçü kadın bakış açısıyla değerlendirdiğimizde tüm insanlar felsefeyle uğraşma yetisine sahiptir. Oysa egemenlikçi erkek zihniyetinin temsilcileri kadının felsefe yapamayacağını bunun nedenini de akıldan yoksun olmasına bağlayarak kadını tamamen dıştalar.
Özellikle dinde günahkar ve erkeğin kaburgasından yaratılmış olması bu düşünceyi daha da pekiştirir. Kötülüğün kaynağı, eksik insan yani eksik erkek olarak tanımlanmasının gücünü dinden alır. Bu bakış açısı cinsiyetçi bakış açısını her yönlü derinleştirir. Özellikle Antik dönem felsefesine öncülük yapan erkek filozofların düşünce yapılarında ve yaşamlarında bunu görmek mümkündür.
Antik dönem felsefesinde karşılaştığımız kadın felsefecilerin bazıları doğa filozoflarıdır. Daha çok doğal toplumda bilge kadının sahip olduğu bazı özellikleri kendilerinde yaşatmaya çalışırlar. İnsandan (erkekten) bağımsız olarak oluşan canlı-evren anlayışını yaymaya çalışırlar. Diğer bir özellikleri iyi eğitim görmüş babaların kızı ve kocaların eşleri olmaları. Yapılan araştırmalar sonucu kadın filozofların yaşamlarına ve onlara ait birkaç kitabe ve mektup dışında yazınsal-felsefi hiçbir yapıtın orijinali ele geçmemiştir. Ele geçen yazmaların çoğu yüzyıllar sonra yeniden yazılmış. Bu metinlerin çoğu kopya edilirken hem değiştirilmiş hem de bilinçli olarak silinmiş. Bu döneme damgasını vuran kimi kadın filozofları değerlendirmeye çalışalım.
KROTONLU THEANO (MÖ 550’ den itibaren); Yapılan araştırmalar sonucu ulaşılan ilk kadın filozoftur. Güney İtalya’da Yunan kolonisi olan Kroton’da doğdu. Aynı zamanda iyi bir matematikçi olduğu, felsefe ve tıp ile ilgili yazılarda yazdığı belirtilmektedir. Pythagoras’ın iyi bir dinleyicisi olan Theano, erdemi ve bilgisiyle filozofu etkileyerek onunla evlenir.
Ağırbaşlılığı ve ölçülülüğü esas alan bir yaşam sürdürür. Amaç ölümsüz ve ölümden sonra yeniden doğacak olan ruhu daha iyi anlamaktır. İnsan kendisi de canlı ve ilahi kaynaklı olan dünyanın bir parçasıdır. Ona göre hiçbir zaman sadece madde diye bir şey yoktur. Her şey her şeyle bağlıdır, hiçbir şey izole değildir. Dünya ve insan, doğası gereği uyum içinde yaşar, bu uyumu bozmamaya özen göstermek gerekir. Özellikle matematik ve müziğin olumlu etki yaptığına inanılır. Her ikisinde de sayı önemlidir. “Altın Kesit” denilen matematik teoreminin ona ait olduğu belirtilir. Bu teorem, bir çizginin, büyük parçanın bütüne oranı, küçük parçanın büyüğe oranı gibi olacak şekilde bir nokta ile bölünmesidir.
Theano’ ya ait olduğu söylenen kısa sözler ve ahlak öğütlerinden oluşan toplu anlatılara bir bakalım. Şöyle söylediği iddia ediliyor; “bir kadının görevi, mutlak surette kocasına sadık kalmadır. Erkek kendisini değiştirmemeli, kadın ona uyum göstermelidir.” Sözlerini yorumlamaya çalışalım. Dönemin etkili kadın filozoflarından olması itibariyle kadınları tamamen eve kapatma ve erkeğe teslim etme görüşünü temsil etmesi beklenemez. Çünkü kendisinin öğrencilerine yazdığı yedi mektuptan sadece üç tanesinin sahte olmadığı tespit edilmiş. Theano’ya ait olduğu söylenen bu sözlerin erkek egemen zihniyetin toplum üzerinde yaygınlaşmasını sağlamak amacıyla değiştirilmiş, çarpıtılmış veya erkek bir filozofun düşünceleri olabilmesi yüksek bir ihtimaldir.
MİLETLİ ASPASİA(MÖ 470-MÖ 400) yılları arasında yaşamış. İsmi, sevinçle karşılanan güzel anlamına gelmektedir. Kendisine ait bilgilere erkek filozofların eserlerinden ulaşıldığından Aspasia’ya ilişkin farklı farklı yorumlar var. Bilge, hekim şifacıdır. Şifacı olması onun doğayla bağını gösterir. İyi bir retorik hocasıdır. Hatta Sokrates’in Onun çok iyi bir felsefe ve retorik hocası olmasından kaynaklı, ona akıl danışır ve öğrencilerini Aspasia’ya gönderir. Bundan kaynaklı Sokrates’in öğretmeni olduğu söylenir. Önemli belirlemelerden biri de “Felsefe yapmada “Sokratik Yöntem” olarak bildiğimiz yöntemin, hakikatte “Aspasia’nın Yöntemi” olduğu ve onun öğrencisi olan Sokrates’in gençlik yıllarında ondan öğrenmiştir.
Atina’da ilk defa hem erkeklerin hem de kadınların katıldıkları bir kültür merkezi açar. Felsefeyi kamusal alana taşıyacak söylevlerde bulunur. Siyasi bilgisi, öngörüsü ve güzel konuşma yeteneği ile dönemin felsefecilerini ve siyasetçilerini etkilemiştir. Hatta toplum üzerinde de belli etkisi olmuştur. Kadınların görülmediği ve silikleştirildiği bir dönemde güçlü bir duruştur. Güzelliğini, aklını ve yeteneklerini doğru kullanır. Aspasia’nın yabancı ve “hetaire” olması onu, geleneksel olarak evli kadınları evine bağlayan yasal zorunluluklardan muaf kılar ve toplumsal etkinliklere katılmasını sağlamıştır. Hetairalar para karşılığında bedenlerini satan kadınlardır. Bunlar genellikle bilgi birikimleri nedeniyle büyük saygı gören çok kültürlü kadınlardır. Aspasia da iyi bir eğitim almıştır. Atina’ da bir Hetaira okulunu yönetiyor, ayrıca kentin en önemli erkeklerinin devam ettiği bir salon işletiyordu.
Tabii onun toplum üzerindeki etkisi ve kendi denetimi dışında olması, egemen erkek zihniyeti tarafından kabul edilmez. Derhal bir iftiraya uğratılması gerekir. Fahişelikle suçlanarak küçük düşürülmeye çalışılır.
MANTİNEALI DİOTİMA (MÖ 430- ) Diotima’nın gerçek bir kişi mi yoksa Sokrates ve Platon’da “sanatsal bir imge” mi olduğu yüzyıllardan beri tartışma konusudur. Ancak Poestion, antik yazarların onun varlığından kuşku duymadıklarını söylemiştir. Kanıt olarak da Lukian’ın Diotima hakkındaki bir sözünü alıntılıyor: “Diotima sadece Sokrates’in onda övdüğü şeylerde değil, bunlardan başka anlayış ve akıllılıkta da ona benziyordu.” Platon, “Symposion” adlı eserinde Diotima’nın, felsefeyi erkek ruhunun doğuşu olarak nitelediğini belirtir. Bu üzerinde tartışılması gereken bir noktadır. Diotima’nın felsefeyi “erkek ruhunun doğuşu” olarak betimlemesi, onun “erkekler arasındaki aşka bağlı” olduğunu ve böylece felsefenin, kadına yasaklandığını söylemesi bir çelişkidir. Çünkü Diotima hem bir kadın hem de bir filozoftur. Bu düşünce doğruysa onun da felsefeyle ilgilenmemesi gerekir. Bu iddiayı göz önünde bulundurduğumuzda, Platon’un kendi düşüncelerini Diotima’nın ağzından söylettiği yüksek bir olasılıktır. Platon’un felsefesine baktığımızda kadını değil erkeği yüceltmektedir. Ayrıca bir rahibe ve filozof olması, dolayısıyla döneminin etkin kadınlarından olması, onun Platon’un diyaloglarında yer almasında rol oynamış olabilir. Sokrates “Şölen”de geçen bir konuşmasında, Diotima için şunları söylemiştir: “…bir keresinde Diotima adında, Mantinealı bir kadından duyduğum bir konuşmayı anlatmak istiyorum. O, çok bilge bir kadındı. Bir kez vebaya karşı yapılan bir kurban töreni ile onu on yıl geriye itmişti ve bana aşk konusunda dersler vermişti” bu belirlemelerle Diotima’nın hem bilge hem de sağaltıcı yönüne vurgu yapar.
PHİNTYS (MÖ 400- ) Antik Yunan’da Sparta kentinde yaşadığına rastlanılmıştır. Pythagorasçı felsefesini benimsemiştir. Özellikle kadının ahlaki davranışına dair bir yazı yazmıştır. Bu yazıda her şeyden önce insanın kendisiyle uyum içinde yaşamasının, her şeyde ölçülü olması gerektiği ve hiçbir şeyi abartmaması gerektiğine vurgu yapmıştır. Kadın ve erkeği de felsefe yapmaya uygun görür. “ birçok kişi belki, at binmek yada halk meclisinde konuşmak gibi, felsefeyle uğraşmanın da kadına yakışmadığı görüşündedir. Oysa ben , bazı şeylerin erkeğe, bazılarının kadına özgü olduğuna” inanıyorum. “Erkekle kadın beraberce yürekli ve makul” olmalıdırlar. Onda felsefeyle uğraşmanın odak noktasını etik oluşturur.
PERİKTİONE (MÖ 4. YY ve MÖ 3. YY ) yılları arasında Atina’da yaşadığı söylenmekte. Periktione göre felsefenin anlamı bütün şeylerin temeline inmek, özünü kavramak, yani metafizik olduğunu söyler. Periktione, “Bilgelik Üstüne” başlıklı yazısında şöyle der: “İnsanlık, doğanın ilkesini bütün olarak incelemek için doğar ve yaşar. Bilgeliğin görevi, şeyler hakkında bilgi edinmek ve şeylerin amacını kavramaktır.” “Bütün olarak doğayı”, yani kozmosu, dünyayı incelemek, ayrıntılarla vakit kaybetmemek; felsefe budur. İnsanlar saati saatine, günü gününe yaşarlar, işlerini yaparlar, çocuklarını yetiştirirler, politika yaparlar, bayram kutlarlar, tarlayı işlerler, şunu bunu seyrederler, şu veya bu konularda fikir yürütürler. Fakat bu henüz felsefe değildir. Felsefe, ancak insan kendisiyle onu günbegün meşgul eden şeyler arasına mesafe koyduğu ve nereden gelip nereye gittiğini, bütünün anlamını kendine sorduğu zaman felsefe olur.
HYPATİA (MS 370-415) yılları arasında İskenderiye’de yaşamış felsefe ve matematikle (özellikle geometri) ilgilenmiş bir bilim insanıdır. Ünlü filozof, matematikçi ve gökbilimci İskenderiyeli Theon’un kızıdır. Kızının eğitimi ile yakından ilgilenir ve çalışmalarına katar. Doğa bilimleriyle de yakından ilgilendiği söylenmektedir. Felsefe alanında da Platon ve Aristoteles’in tanıtılmasında verdiği derslerin etkili olduğu söylenir. Özne-nesne zihniyetinin ve felsefesinin Atina’da önemli bir olgunlaşmayı yaşadığı, doğa ve kadın üzerinde tahakkümün geliştiği bir dönemde, Hypatia için doğayı keşfetmek, doğanın hakikatine ulaşmak bir erdemdir. Doğayı aşk düzeyinde sever. Doğayı, evreni ya da gökyüzü sistemini çözmek, ona her an özgürlüğe daha fazla yaklaştığını ve özgürlüğü tattığını hissettirir. Sevdiği kadar doğadaki işleyişe büyük bir hayranlık duyar. Hypatia pagan kökenlidir.
Mantığı ve bilimsel düşünceyi esas alan Hypatia, hem öğrencilerine verdiği dersler hem de halka açık verilen derslerle kilise varlığını daha doğrusu iktidar güçlerini ve zihniyetini boşa çıkarır. Rahipler bunun farkına varırlar. Kendi iktidarları önünde hiçbir gücün olmaması gerektiğini düşündüklerinden, Hypatia şahsında gerici dogmatik zihniyetin, bilime ve felsefeye karşı bir savaş dönemi başlatırlar. Hypatia bu gerçeği ve tehlikeleri bilmesine rağmen ısrarlı ve korkusuz bir biçimde çalışmalarına ve mücadelesine devam etmiştir. Ölüm fermanının bir nedeni büyücülük ve dinsizlik ise diğer nedeni de Hypatia’nın kurduğu siyasi ilişkilerdir. 415 yılında, dinin ileri gelenleri İncil’i kendi köhnemiş zihniyetlerine göre yorumlar ve ölümüne meşruiyet getirirler. Hypatia derhal öldürülmesi gereken tehlikeli bir cadı ve büyücü olarak ilan edilir. Öldürüldükten sonra bedeni sokaklarda sürüklenir, parçalara ayrılır ve kütüphanesi ile (eserleri ile) birlikte yakıldığı söylenir.
Ronahi Malatya