Mücadele tarihimizin en büyük direnişlerinden biri olan 14 Temmuz direnişinin yıldönümünü yaşarken aynı zamanda içinde bulunduğumuz Temmuz ayı Reber Apo üzerindeki tecridin de bir yılını tamamladığı bir süreci ifade ediyor. Mücadele tarihimiz açısından Önderlik, halk ve gerilla güçlerimiz üzerindeki yönelimlerin en fazla derinleştiği süreçlerden birini yaşamaktayız. Düşman bu tecrit politikasıyla Önderlik ile hareket ve halk ilişkisi sınırlandırarak, halk ve hareket Önderlik perspektifinden yoksun bırakmak istediği gibi, bu habersizlik durumuyla tecridin halk ve hareket üzerinde psikolojik bir baskı aracı olmasını hedeflemiştir. Bu temelde halk ve hareket ideolojik perspektiften yoksun bırakılarak mücadele gücü kırılmak istenmiştir. Önderlik üzerindeki tecritle başlayan süreç, sonbaharla birlikte, gerilla güçleri üzerine yapılan yönelimlerle derinleştirilirken, kış boyunca gerilla kamplarına yapılan baskınlar ve yaşanan şahadetler ile düşman psikolojik üstünlüğü ele geçirmeyi hedefleyerek şahadetler üzerinden özel savaş politikalarını derinleştirdi.
Diğer taraftan devlet, Kürt siyasetçilerine yönelimlerini aralıksız ve giderek yoğunlaştırarak halkın özgürlük mücadelesini olabildiğince sınırlayarak, halkı örgütsüz bırakmak ve iradesini kırmayı hedeflemiştir. Halk içinde bir korku dalgası ve inançsızlık yaratabileceklerini hesaplayarak yaptıkları bu yönelimde, özgürlükten yana yaklaşım belirleyen herkesi sokaklarda şiddetle yıldırmaya çalışmak kadar tutuklanmak için Kürt olduğunu sahiplenmek yetmiştir. Tüm imha hedefli yönelimlere rağmen halkımız baharı 8 Mart ve Newrozu serhildanlarıyla karşılayarak Kürt halkının kazandığı irade ve örgütlülük düzeyinin öyle kolay kırılamayacağını, teslim alınamayacağını göstermiştir. Kürt halkı yönelim ne kadar artarsa artsın, özgürlük hedefinden taviz vermeyeceğinin azmini, mücadeleyi daha da güçlendirerek göstermiştir. Bu eylemlerin en önemli mesajı ise Kürt halkının Reber Apo’yu iradesi olarak kabul ettiği ve üzerindeki tecrite artık tahammülünün kalmadığının ifade edilmesi olmuştur.
AKP hükümeti Türkiye’de kendisini alternatifsiz, tek hakim güç olarak sistemleştirmeye ve kurumlaştırmaya çalışmaktadır. Bu hakim duruşuyla tüm Ortadoğu’ya model olabilecek bir ideolojik duruş ve devlet modeli oluşturarak tüm Ortadoğu’ya öncülük yaparak etkin olma hedefindedir. Bu AKP’nin kendi gücüyle yarattığı bir misyon değil, ABD’nin kendisine verdiği bölgesel sorumluluğun gereğidir. AKP hükümeti ılımlı İslam ideolojisini devletin tüm kurumlarında ve tüm toplumsal yaşam alanlarında kurumlaştırmak istemektedir. Tüm bu kurumları kendi çizgisine bağlayarak kendi ideolojik merkezleri haline getirmek istemektedir. Öyle ki, son süreçte AKP hükümetine karşı eyleme geçmeyen toplumsal kesim ve meslek grubu kalmadı. Sanatçılar, sağlık emekçileri, hava yolları çalışanları, öğretmenlerden kadınlara kadar tüm kesimlere karşı geliştirdikleri projeleri tepkiyle, protestolarla ve grevlerle karşılık buldu. AKP yaşamı kolaylaştırmanın ve geliştirmenin değil, kendi ideolojisini kurumlaştırmanın alt yapı hazırlıklarını yapmaktadır. Bu temelde AKP tüm topluma karşı ılımlı İslam temelinde ideolojik bir savaş açmış durumdadır.
AKP Türkiye Cumhuriyeti’nde ılımlı İslam’ı tamamen kurumlaştırabilmesi için öncelikle muhalif güçleri etkisiz kılması gerektiğinin farkındadır. Özgürlük Hareketimiz ise AKP siyasetinin ideolojik karakterinin gerçek yüzünü deşifre etme gücü olması, yine alternatif oluşturma temelinde halk içinde örgütlülüğünü yaratmış olması ve aktif mücadele yürütmesi itibariyle hükümet açısından en büyük tehlikeyi ifade etmektedir. Bu nedenle hareketimize ve halkımıza karşı yürütülen imha, inkar siyaseti, öncelikli olarak ideolojik olarak etkisizleştirme, içini boşaltma ve hedefsizleştirme temelindedir. Önderlik üzerinde bir yıldır süren tecrit her şeyden önce AKP’nin Reber Apo’ya karşı başlattığı bir ideolojik savaştır. Önderlik tecrit ile halktan ve hareketten uzaklaştırılacak, bu durumda halk içinde AKP kendi siyasetini yürütecektir. Tutuklamalarla halk psikolojik baskı altına alınarak, aslında haklın zihniyetinde tecridin bir kader gibi içselleştirilmesi hedeflenmektedir. Yani Reber Apo’nun tecridiyle gerilla, halk ve tüm özgürlük, demokrasi arayan kesimler tecrit edilmiş olacaktır.
Sistem, Özgürlük Hareketi’ni ideolojik olarak etkisizleştirme ile diğer tüm yönelimlerinin de sonuç alacağını hesaplamaktadır. Bu konuda AKP hükümeti kendi ideolojik kaynağını aldığı Fethullah Gülen’den, ortaklık temelinde maddi ve manevi olarak destek almakta ve örgütlenmesini Gülen cemaatinin desteğiyle sağlamaktadır. Diğer taraftan cemaat oluşturduğu kurumlaşmalarla aslında AKP’den daha derinlikli bir örgütlenme yaratmakta ve topluma nüfus etmektedir. Öyle ki AKP ve Erdoğan siyasi misyonunu tamamlayıp siyaset dışına atılsa bile, Gülen çizgisi ideolojik örgütlülüğünü kalıcılaştırmanın zeminlerini yaratmıştır.
Ilımlı İslam’ın ilk hedeflerinden biri eğitim kurumlarını tamamen ele geçirmektir. Bir insanın daha kendisiyle ve yaşamla tanışma süreci olan çocukluk aşamasında devletin belirlediği zihniyeti içselleştirmeyi hedefleyen bir eğitim planlaması bu nedenle gündemdedir. Yoğunca tartışılan 4-4-4 eğitim planlaması temelde çocuklara yaşam arayışlarının en fazla geliştiği yaşlarda hazır reçeteler olarak sunulacak zihniyetin kanıksatılmasıdır.
Geçtiğimiz Haziran ayında dil ve eğitim tartışmalarına Kürtçe’nin seçmeli ders olarak müfredata yerleştirilmesi öne çıkan tartışma konularından biriydi. Kürt çocuklarının en temel bir hakkı olan ana dilde eğitim hakkı ise, adeta bir lütuf gibi, seçmeli ders olarak okullara yerleştirilmek temelinde gündeme girmiştir. Dil, kişiliğin oluşmasında zihniyet ve psikolojik şekillenmede temel belirleyici etkenlerdendir. Çocuklara önce ana dili unutturulacak, Türkçe düşünme sistematiği ve devlet ideolojik zihniyeti içselleştirilecek, daha sonra verilecek Kürtçe dil eğitimi çocuğun zihinsel ve kişilik gelişiminde eklektik bir yer almaktan ileri gitmeyecektir.
Kürtçe diline yönelik yaklaşım böyleyken, geçtiğimiz Haziran ayında Türkçe olimpiyatları adı altında gerçekleştirilen organizasyonlar yine aynı zihniyetin ideolojik hakimiyet sağlama hedefiyle yürütülen çalışmalardır. AKP’nin Müslüman ülkelere öncülük etme misyonuna denk olmakla birlikte, bir de dil üzerinden şovenizmin körüklenmesidir. Bir taraftan Kürtçe, dil olarak sayılmazken Türkçe’ye dizilen övgüler aslında Türk milliyetçiliğini körüklemekten başka anlam ifade etmez. Yoksa her dilin kendine göre renkli, canlı bir karakteri vardır, bu anlamda farklı dilleri bilmek daha farklı toplumları, kültürleri yaşama bakış açılarını anlamak anlamına gelir. Şu anda dayatılan, dil üzerinden tahakküm kurmaktır. Nitekim bu etkinlikler esnasında hükümet yetkililerinin Fethullah Gülen’e minnetlerini sunması aralarındaki ortak siyasetin resmi ifadesi ve bu olimpiyatla hedeflediklerinin ifadesi olmaktadır. Öncelikle Bülent Arınç kendisini minnetle selamlarken, daha sonra başbakanın kendisine şiirler dizerek ülkeye dönüş davetiyesi çıkarması yürürlüğe konan yeni planlamaların göstergesi olsa gerek.
Devlet mahkemelerinde anlaşılmayan bir dil olarak geçen ve bu nedenle bir türlü ilerlemeyen KCK yargılamaları bir yana, aynı dili devlet basın alanında anlaşılır bularak bu dille tv açmıştır. Devletin bir kurumunda anlaşılamayan bu dille başka bir kurumunda TRT-6 adıyla yayın yapılmaktadır. Diğer taraftan Gülen cemaati yerel tv’ler olarak birçok Kürtçe kanal oluşturmuştur. TRT-6 ve bu yerel tv’ler Kürtçe yayın yapmanın ötesinde bir ideolojik savaş aracı olarak Kürt halkına sunulmaktadırlar. Hem halkın dil üzerine talepleri etkisiz kılınmak istenirken hem de bizzat Kürtçe ile ılımlı İslam’ın propagandası yapılmaktadır. Halkın dini duyguları istismar edilerek, halk en manevi yanından vurularak iradesi kırılmak istenmektedir. Temelde bu kanallar dinle falan bir alakası olmayan, münafıklık yayma merkezleridir.
2012 yılına girişle yaşanan Roboski katliamı sistemin Kürtlere dayattığı imha siyasetinin en kanlı bir örneğidir. Bu olayın tartışmaları geçtiğimiz Haziran ayında da yoğun olarak gündemde olan konulardan biridir. Oysa ki, hükümet tarafından ciddi bir yaklaşım olmadığı gibi başbakan bu insanları hiçbir kanıt olmaksızın gerilla ile bağlantılandırarak katliamı meşrulaştırma çabasındadır. Daha sonra ise Roboski ve kürtaj benzetmesiyle tam bir spekülasyon ve yeni bir gündem yarattı. Öyle ki, insanlar bu kadar aleni işlenen sivil insanlara yönelik toplu katliamın faillerini aramak yerine, kürtaj tartışmaları yürütmeye başladı. Başbakanın gündem saptırma yeteneği hayret verici, fakat yarattığı gündem daha beter kendisini tartışmalık yaptı. Özrü kabahatinden beter bir şekilde aslında Roboski’de bir katliama imza attığını kabul etti. Erdoğan, Roboski ve kürtajın aynı şeyler olduğunu belirtirken, asıl amacı kadınlara siz katilsiniz demekti, ama diğer taraftan kendi katil yüzünü itiraf etmiş oldu. Öyle anlaşılıyor ki, başbakanın kafası oldukça karışık. Her konuda baskın ve pişkin bir üslupla, hakim ve bilir kişi görünme edasıyla atıp tutuyor, fakat attıklarının nereye gittiği belirsiz ve daha çok kendisine dönüyor. Roboski katliamı ve sonrası hükümetin ve devletin tartışmalık hale gelmesi ile birlikte başbakanın bu son açıklamaları hükümetin iflas ettiğinin en somut ifadesi olmakta. Daha sonra ise genelkurmay başkanı, başbakanı tamamlayıcı bir iddia ile yine Roboski olayının sorumluluğunu kendi üzerlerinden atmak için, aslında bu kişilerin siviller değil içlerinde gerilla olduğu gibi bir açıklama yaptı. Madem gerilla vardı, bunu açıklamak için genelkurmay niye bu kadar bekledi ve kendisini tartışmalık yaptı. Bu açıklamanın en net yorumu devlet zihniyetine göre Kürt olmak terörist olmaktır, ölümü hak etmektir. Nitekim Roboski bunun en bariz örneği iken, Kürt halkına yöneltilen günübirlik şiddet bunun açık ifadesidir.
Geçtiğimiz ayda gündeme giren diğer bir husus da, AKP ve CHP arasında yapılan görüşmeydi. Bu görüşmelerin Kürt sorununa çözüm arayışları gibi bir misyonla yapıldığı yansıtılmak istense de, görüşmelerin ardından Kürt siyasetçilerine yeni bir yönelim dalgası gelişmiştir. Öyle görülüyor ki, Kürt siyasetçilerini nasıl tasfiye edip oluşan boşluğu kendi aralarında nasıl paylaşacaklarının hesabı üzerine anlaşmışlar. Kürt sorununa buldukları çözüm bu. AKP hükümeti geliştirdiği bu yeni tutuklama dalgasıyla gelecek süreçte gerçekleşecek seçimlere yatırım yapmaktadır. Adeta seçimlere aday olabilecek siyasetçi bırakmama temelinde bir yönelim izlenmektedir. İdeolojik, siyasi olarak sağlayamadığı hakimiyeti devlet yetkisini kullanarak gücünü gösterme ve halkı sindirme hedefindedir. Diğer taraftan CHP tersi bir siyaset izleyerek, yumuşak ve iyi adam rolüne soyunarak, oyları kendisine çekmeye çalışmaktadır. Somut bir projesi olmamasına rağmen, şimdiden Kürt oylarını toplamak için Kürt sorununa çözüm adı altında seçim hazırlıklarına başlamıştır. Bunlara paralel olarak kendi özüne ihanet halinde devlet zihniyetinden medet uman, devletin siyasetini Kürt ulusal kimliği adına uygulayarak devletten çıkar kazanabileceğini sanan kişilikler de Özgürlük Hareketi’nin değerleri üzerinden pay kapma niyetiyle harekete geçmişlerdir. Devletçi zihniyetin değişik versiyonları da olsa bu siyasetlerin ortak noktası Kürt halkını özgürlük mücadelesi çizgisinden uzaklaştırmaktır ve Kürt halkı tüm bunlara gerekli cevapları vermektedir. İdeolojik, siyasi, kültürel ve fiziki imha temelindeki tüm yönelimlere karşın Kürt halkının geleceğini kendi özgür iradesiyle yürüteceği mücadele belirleyecek ve tüm bu yönelimleri boşa çıkaracaktır.
Uzun bir süredir gündemde olan diğer bir husus da, ulusal birlik oluşturarak, Kürt halkını hedefleyen egemenlikli sistemin ve yerel temsilcilerinin yönelimlerine karşın Kürt halkının ortak iradesini yaratmak hususudur. Ulusal birlik gerekliliği Reber Apo tarafından gündemleştirilmesine rağmen, bu hususta da ulusal birlik arayışımız üzerinden komplolar geliştirilmek istenmektedir. Devletçi anlayış dayatmalarıyla birlik değil, oluşan halk iradesini, yaratılan özgürlük değerlerinin gasp edilip, sisteme en iyi kulluk edenlere sunularak, Kürt halkının sömürüye daha fazla açılmasının zemini yaratılmak isteniyor. Bu temelde sistem kendi işbirlikçilerini öne çıkarıp kendilerinin verdiği rol ve misyon temelinde, gündem yaratmaları için yararlanmakta, onlar aracılığıyla Kürt halkını denetim altına almaya çalışmaktadır.
Devlet tarafından uygulanan imha ve inkar siyaseti, Reber Apo’nun 4. stratejik sürecin mücadele karakteri açısından belirlediği “varlığını koruma, özgürlüğünü sağlama ve sürdürme” belirlemesinin nedenlerinin somutluğunu göstermektedir. Ulaştığımız süreçte Kürt halkı ve 35 yıllık mücadeleyle yarattığı tüm değerleri, askeri, siyasi, kültürel soykırımlarla yok edilmek istenmektedir. Buna karşı verilecek mücadele özgürlüğü zafere taşıma niteliğinde olmalıdır. Varlığını koruma, ancak özgürlüğü sağlamakla olabilir, özgürlüksüz varlık ya kendini inkar ve düşmana boyun eğmeye devam etmedir ya asimilasyon ile kendi gerçeğini unutmadır. Bu nedenle içinde bulunduğumuz süreç, tüm süreçlerin zirvesinde bir mücadele azmi ve temposunu gerektirmektedir. Nitekim mücadelemizin geldiği aşama, özgürlüğü yaratmanın koşullarını ve gücünü de açığa çıkarmıştır. Bu mücadeleyi yükseltmenin öncelikli gerekliliği ise sistemin ideolojik oyunlarını iyi okuyup güçlü çözerek boşa çıkarmak ve buna karşı ideolojik mücadele ve örgütlülüğü geliştirmektir.
İçinde bulunduğumuz Temmuz ayı parti tarihimizin en görkemli direnişi olan 14 Temmuz direnişinin yıldönümüdür. 14 Temmuz direnişi henüz örgütlenme aşamasında olan hareketimizi, bir nevi henüz halk içinde kitleselleşmeden, dağlarda gerilla mevzilenmesini sağlamlaştırmadan bitirme operasyonlarına karşı, PKK kararlılığı ve inancının yarattığı direniş destanıdır. Düşman Kürt Özgürlük Hareketi’ne yakınlaşan herkesi zindanlara doldurmuş ve işkencelerle, canlanmaya duran Kürtlük bilincini kırmak istemiştir. Buna karşı Kemal Pir, Hayri Durmuş, Akif Yılmaz, Ali Çiçek yoldaşlar canlarını gün be gün eriterek düşmanın oluşan özgürlük iradesini asla kırılmayacağının, özgürlüğe uyanan Kürt’ün asla teslim alınamayacağının sembolü olmuşlardır. Kendilerini gün be gün eriterek özgürlüğü kendi şahıslarında yaşamsallaştırmışlardır. Düşman zindanlarda Kürt iradesini kırmak isterken, kırılan devletin yıkılmaz göstermeye çalıştığı egemenliği olmuştur. 14 Temmuz direnişi PKK’nin yıkılmaz iradesinin somutlaşması olmuştur.
PKK tarihi 14 Temmuz direnişinin yarattığı inanç, kararlılık ve iradeyle eyleme yürüyenlerin büyüttüğü bir özgürlük yürüyüşüdür. Bu yolda kendini ateş topuna çeviren, uçurumlardan atan, düşmanın beyninde paramparça yaparak özgürlük kararlılığını gösteren direnişçi yoldaşlarımız 14 Temmuz ruhunun gittikçe büyüyen ifadesi olmaktadırlar. Bu ruh bugün de tüm görkemiyle fedai şehitlerimiz şahsında yaşamaktadır. İçinden geçtiğimiz süreç 14 Temmuz direnişinin geliştiği 12 Eylül darbe günlerini aratmayacak derecede faşist uygulamaların arttığı bir dönem olmaktadır. Özellikle Önderlik üzerinde Temmuz ayı ile bir yılı dolmakta olan tecrit, artık Kürt halkının tahammül sınırlarını aşmaktadır. Buna karşı Kürt haklı yediden yetmişe bir direniş geliştirmektedir. Öyle ki, henüz ömrünün baharındaki genç insanlarımız bu tecrit süreci içinde bedenlerini ateşe verdiler. Devletin politikalarına bedenlerini ateşe vererek isyan ettiler. Bu genç arkadaşlar özgürlük arayışının en sarsıcı ifadesi olmaktadırlar. Önderliğe olan bağlılık ve Önderlik üzerindeki tecrite karşı, Müslüm Doğan, Mustafa Malçok, Evrim Demir gibi arkadaşların Önderliğin ve hareketin benimsemediği halde, böyle bir eyleme başvurmaları düşmanın yönelimleri karşısında bir haykırış, tahammülün kalmadığının, Kürt halkının patlama noktasına geldiğinin ifadesidirler. Diğer taraftan Önderliğin özgürlüğü için zindanlarda açlık grevleri yürütülerek, 14 Temmuz ruhuna sahip çıkılarak Önderlik etrafında bir özgürlük çemberi oluşturulmuştur. Bu süreçte gerilla saflarımızda yaşanan şahadetler ise, gerillacılığın ilk yıllarından beri mücadelede olan, gerillanın örgütlenmesi ve mevzilenmesini geliştirmesinde başından beri içinde olarak gerilla tarihinin yaratıcısı olan, gerillacılıkla kendi yaşam akışlarını bütünleştirmiş arkadaşların direniş gerçeğidir. Rüstem, Çiçek, Alişer, Rozerin, Xebat, Ruken, Brusk arkadaşlar ve bu sürecin öncülüğünü tereddütsüz üstlenmiş olan bu tecrit sürecinde şehit düşen tüm yoldaşlarımız, Önderlik üzerindeki tecride karşı direnişin kahramanlık sembolleridirler. Son olarak Eriş ve Andok yoldaşlar, düşmanın metropollerde kendi hakimiyetini kurduğunu sandığı bir süreçte, gerillanın kendisi için her yerden vurabileceğinin ifadesi olmuşlardır. Eriş ve Andok yoldaşlarda somutlaşan Önderlik üzerindeki tecridi kırma temelinde 14 Temmuz direniş çizgisi ile büyüyen ve onlarca fedai yoldaş tarafından beslenen PKK fedailer çizgisinin yaşamsallaşmasıdır. Eylemleri her şeyden önce Önderlik çizgisine ve zafere olan keskin inancın ve buradan beslenen ideolojik netliğin ifadesidir. Bu inanç ve kararlılığın yarattığı iradenin eseri olarak gerçekleştirdikleri eylemleri devlet ve hükümet cephesinde yeni bir panik ve tereddüt yaratırken, gerillanın inanç kararlılık ve başarı kabiliyetini göstermişlerdir. Bu arkadaşlar, 2012 yılının mücadele karakterini kendi eylemlerinde somutlaştırmışlardır. Düşmanın tüm tecrit, baskı, özel savaş, soykırım ve ideolojik savaş yöntemlerine karşı ideolojik keskinlik, tereddütsüz cesaret, planlı çalışma ve hareket tarzı ile düşmanın hiçbir alanda yıkılmayacak mevzisi olmadığını göstermişlerdir. Eylemleri devletin halka karşı yürüttüğü özel savaşın iflasını açığa çıkarırken, özgürlük mücadelesinde kararlı olanların asla yenilmeyeceğinin göstergesi olmuştur. Ve Haziran ayına damgasını vuran, Zagros gerillasının Şitazın eylemi gerillanın tecride öfkesinin ifadesidir. Bu eylemde şehit düşen 14 yoldaş Reber Apo’nun özgürlüğü için gerillanın cesaret ve fedailiğinin sembolü olmuşlardır. Gerilla Reber Apo’nun özgürlük teminatıdır. PKK direniş kültürü birikiminin yaşayan ifadesidir. Bu rolünün bilinciyle Önderliğin özgürlüğü için mücadeleyi önümüzdeki süreçte daha da yükseltecektir.
Mücadelemiz tecride karşı direniş ve fedailik çizgisini yaratan yoldaşlar şahsında yeni bir ivme kazanırken, önümüzdeki mücadele sürecine daha güçlü adımlarla ilerlememizin önünü aydınlatan ışık olmuşlardır. 14 Temmuz’dan bugüne direniş ve fedailik çizgisini yaratan yoldaşlarımızın izinde yükselteceğimiz mücadeleyle 2012 yılını Önderliğimizin özgürlüğüyle zafere yürüyeceğimiz bir yıl kılma sözümüzü yineliyoruz.
Devrimci Selam ve Saygılar
Emine Erciyes
17.6.2012