Sakine Serhat
Kıran kırana yaşadığımız bu savaşın ortasında Zin yoldaş gibi yiğit Kürt evlatlarını anlatmak, yaratılan destanı dillendirmek hem gereklilik hem de bir sorumluluktur. Ancak ben Zin yoldaşı yazmayı, onu anlatmayı hep erteledim. Onu yazmam, anlatmam gerektiğini biliyordum. Her yıl şahadet tarihi yaklaştığında hep bu sorumluluğumu yerine getirmemenin acısını yaşadım. Yeni bir şahadet yılını böyle bir acı ile karşılamak istemedim.
Ama acılarımız bitmiyor, kendisi gibi yaşamı da destan olan yoldaşlarımızın acısı ha bire eklenmeye devam ediyor. Bu anlamda acılarımız köklü ve bitimsiz… Ama biz yine de acılara anlam biçerek yol alıyoruz. Zin arkadaşı anlatmak geçmişe, anılara dokunmaktır. Anılara dokunmak yüreğime dokunmaktır. Dokunmak, acıtmak, kanatmak ancak anlamı yeniden yeniden büyütmek içindir. Bir şeylere dokunmamak, onu hissetmemek zaten canlılığını yitirir ya da başka bir anlama dönüşür. Ancak sizdeki anlamından eminseniz her dokunuş aynı zamanda bir hissediş, bir yenilenmedir. İçimde dolup taşan bir duygu, yüreğimde dağ, taş dolaşan bir özlem, içimden hep yükselen sestir Zin yoldaş. Hayatın her anını onunla karşılıyorum. Ruhum tüm bedenim onunla yıkanıyor. Böylesi anlar arınma anlarıdır. İçimi yakan özlem genzimi de yakıyor ve özlem damla damla olup süzülüyor yanaklarımdan. Varsın aksın damlalar, ağlamak aynı zamanda kendimize en fazla dokunduğumuz anla oluşur.
Zin yoldaş acı, sevda ve kavga ile yoğrulan Serhat topraklarının çocuğudur. Serhat tıpki kendi halkı, tarihi gibi derin acılara, direnişlere, destanlara, yitik aşklara sahiptir. Acıları kadar güzelliğini Şakiroda dillendirir, direnişini Ararat ile resmettirir. Ve Van gölü yaşam kadar sevdanın da adı olur. Nice dostluklar, kardeşliklere beşiklik etmiş bu topraklar. Bundandır ki bereketli toprakları kadar zengindir ruhu. Tarihin bu zengin ruhu bu mekânda saklıdır. Bu mekânda büyüyen her çocuk Şakiro ile kulaklarını hayata açar. Her çocuk Gelye Zilan, Ağrı isyanı, Otuz üç kurşun direnişleri ile büyütülür. Her çocukta bitirilmeye çalışılan bir tarih, bir kimlik, bir kültür devam ettirilmeye çalışılır.Zin yoldaş da dünyaya geldiği Kars’ın- Pertik(Yaylacık) köyünde bu hikâyeler, isyan yüklü, aşk yüklü türküler ile büyüdü. 1978’de doğan Zin yoldaşın, doğduğu gün şimşekler üst üste çok çakıyor, bardaktan boşalıncaya yağan yağmur sonrası etrafı dolular sarıyor. Dolular taştıkça taşıyor ve sel oluşuyor. Gökyüzünün yenilenme eylemine denk bir kadının rahminde bir yenilenme meydana geliyor. Yeni bir yaşam gerçekleşiyor. Evren kendi döngüselliğini bir de bu temelde devam ettiriyor. Zin yoldaşın gözlerini dünya açtığı bu anı çevrede kimileri, “sanki hayırlı olmayacak” diye yorumlarken, dedem onlara kızarak“öyle konuşmayın, bu çocuk çok hayırlı biri olacak, o bize bereket getirdi, hayatımızı bereketlendirecek, bundandır gökyüzü onu kutsuyor” diyor. Dedemin bu sözünden sonra etrafta bulunanlar onu onaylıyorlar. Çünkü dedem binyılların emek ve acılarından süzülüp gelmiş bir yaşam bilgesiydi. Onun bilgisi ile çevre aydınlanır, herkesin derdine mutlaka bir deva bulurdu. Dedem Zin yoldaşı kucağına alarak onu öper, “ben de seni kutsuyorum, tıp ki gök anamız gibi, gelişin bize uğur, bereket, yenilik getirsin” der.Zin yoldaş evimize üçüncü çocuk olarak gelir. Ondan sonra da iki kardeşim daha oldu. Üç kız iki erkek olmak üzere beş çocuklu bir evde büyüdük. Zin yoldaş iki yaşındayken aile İstanbul’a taşınmak zorunda kalır. Aile devam eden kan davası aynı zamanda başta aile olmak üzere çevrede gittikçe yayılan PKK etkisi ile Türkdevletinin süreklileşen saldırıları nedeniyle göç ediyor. PKK alanda ilk başta okuyan aydın kesim içinde bir örgütlülüğü geliştirerek, bunu gittikçe topluma yayma çabası içindeydi. PKK’li her yoldaşı gören halk büyük bir etkilenmeyi yaşar, hiç tereddütsüz çalışmalara katılmaya çalışırdı. Herkes büyük bir sırrı paylaşmanın güzelliği ile sabah birbirlerini gözlerindeki anlamı yakalamaya çalışırlardı. Çünkü akşam arkadaşlar köye gelmiş ve toplantı yapmışlardı. Katılan ya da katılmayan bunu bilirdi ancak kimse bunu dile getirmez, sevincini yüreğinde ve gözlerinde taşırdı. Artık bu halk sahipsiz değildi, hem tarihin hem güncelin acılarının hesabı sorulacaktı. Buna inanç tamdı. Bu atmosferin baskın olduğu bir ortamdan ayrılmak, kendi yurdundan uzak kalmak her ne kadar Zin arkadaşın ailesini zorlasa da metropol yaşamında hep kendine ait değerleri korumayı, sahiplenmeyi bildi.
Zin yoldaş İstanbul’ da büyüdü, orada okudu. Çocukluğu hep ülke özlemi ile geçti. Hep merak ettiği o efsanevi insanları sorar, onların izini sürmeye koyulurdu. Amcası, büyük bir ciddiyetle Zin yoldaşa, bizlere kahramanlarımızı anlatırdı. Zin yoldaş tüm bu hikâyeleri büyük bir ciddiyetle dinler, çocukluk hayallerini bununla süslerdi. Ve o bu hayallerinin takipçisi oldu. Okulda zeki bir çocuk olduğu için öğretmenleri onu çok severdi. Her zaman geniş bir çevre ile ilişkilenirdi. Mahallede onu tanımayan yoktu. Her gün yeni bir arkadaşını getirip, tanıştırdı. Arkadaşları ile ilgilenir, onların derslerine yardımcı olurdu. Liseye kadar her zaman geniş arkadaş grupları ile sürekli tartışan, kendini eğiten birçaba içinde oldu. Lise yıllarıZin arkadaş açısından hayata kendi tercihleri temelinde yaklaşım belirleme süreçleriydi. Bu arada yurtsever gençlik çalışmalarına katılmış, büyük bir istem ve kararlılıkla katılım göstermeye çalışır. Ailede ablasının ve amcasının oğlunun katılımı Zin arkadaşın arayış ve çabalarını güçlendirir. Aslında bu üç insanda sürekli birbiri ile tartışan, birbirini güçlendirerek büyüten bir ilişki ile yol alan arkadaşlardı. Üçü çalışmalara katıldıklarını birbirine söylemez. Ortak eylemselliklerinin dışında her üçü de çalışmalarını büyük bir illegalite temelinde yürütür. Zin yoldaşla ilişkilerimiz güçlü bir arkadaşlığa dayalıydı. Onun çalışmalarda olduğunu biliyordum, “ben katılırsam belki katılmaktan vazgeçer” diyordum. Yaşamın acıları kadar bitimsiz güzelliklerini paylaştığım bu insanla ayrılacağım son gün diğer kızkardeşimin bana hediye ettiği yüzüğü kendisine verdim:“Ben arkadaşlarla buluşmaya gidiyorum, bu sende kalsın” dedim. Yüzüğü aldığı andan itibaren yüzünde derin bir hüzün belirdi.“Öyle değil ama öyle olsun” deyip bana sıkı bir şekilde sarıldı. Ne ben ne de o gidişimi birbirimize açık söyleyememiştik. Ama ikimizde niçin, neden gittiğimizi biliyorduk. Çünkü hayatımızda kendimize başka seçenek tanımadık. Son görüşümüz ve son sarılışımızdı. Her iki katılımdan sonra Zin yoldaş çok zorlansa da kendisini çalışmalaradaha fazla katar. Yanında sürekli Önderlik çözümlemeleri taşır, okuyarak anlamaya, kendisini bir kadın olarak geliştirmeye çalışır. Fiziki zorlanmaları, hastalıkları olmasına rağmen onunla çalışan arkadaşlar bunu asla bir sorun haline getirmediğini, her zaman dış alanlara tedavi amaçlı gitmeyi reddettiğini belirtirler. Çalışmalara tutku düzeyinde bir yaklaşım sahibi olur. Onun olduğu alanda halk hep onu sorarmış. Halka sevgi, çaba ile sarınca halk bu temelde kendisine sarılırmış. Onu tanıyanlar“o bir sevgi pınarıydı, insan içtikçe doymak bilmiyordu” derlerdi. Ailede, çevre ve çalışmalarda en temel özelliği sevgiye dayalı olmasıydı. Hayatın mayası, dünyanın dengesi sevgi değil miydi? Sevgi en güçlü öğretmen ve o her zaman bu alanda iyi bir öğrenci oldu. Zin arkadaş metropol çalışmalarında aynı zamanda büyük bir gizlilikle hareket eder. Arkadaşlar, “o kadar çok kılık ve yer değiştirirdi ki ona yetişmekte zorlanırdık” derlerdi. Hem büyük bir çalışma disiplinine sahip hem de illegaliteyi esas alan bir insan. Çalışmaları büyük bir örgütlülükle geliştiren Zin yoldaş Dersim eyaleti ile örgütsel bağlarını geliştirir. Artık çalışmalarını bu eyalette sağladığı ilişki üzerinde yürütür. Eyalet yönetimi Zin arkadaşı Marmara sorumlusu olarak görevlendirir. Ve Zin arkadaş bu göreve layık olma çabasını hep güçlendirir.
Zin yoldaşın mücadele yaşamında Sema arkadaşın eylemi bir dönüm noktası olur. Sema yoldaşın eylemi onu sarsar. Kendini bir ateş topuna çeviren bu kadının hakikatini anlamaya çalışır. Ondaki hakikati anlamaya çalıştıkça ona daha güçlü yol alır. “Bu eyleme mutlaka cevap vermek gerekir” der. Hem içinden geçilen bir süreç var, Önderliğe dönük geliştirilen saldırılar var hem de bunun önünü almaya, mücadeleyi radikalleştirmeye çalışan Sema yoldaşın eylemi var. “Eğer bizler sürece cevap olsaydık Sema arkadaş böyle bir eylem yapmazdı” der. Bir grup arkadaşla neler yapılması gerektiğine dönük tartışmaları gelişir. En son fedai eylem yapma kararına ulaşırlar. Kimin yapacağında netleşmedikleri için bir arkadaş; “kura çekelim kim çıkarsa o yapsın” der. Zin arkadaş, bunu kabul etmeyerek kendi önerisinde ısrar eder. En son grubu ikna etmeyi başarır. Önder Apo’yu tanımaya başladığı süreçten itibaren Zin yoldaşın hayata akışı bir başka olur. Onda dile gelen aşkı, hakikati kavradıkça kendini geliştirmenin, yetkinleştirmenin mücadelesini güçlü vermeye çalışır. Onun en büyük hayali güçlü bir Kürt kadını olabilmekti. Kadın kimliğini Önder Apo’nun özgürlük öğretisi sonucu tanımıştı. Bu kimlik Sema yoldaşta zirveleşmişti. O da tıpkı Sema yoldaş gibi arınma ve başarma eyleminin sahibi olmak istiyordu. Eylem biçimi farklı olsa da özü itibariyle aynı gerçekliklere, amaçlara sahipti. Sema yoldaşın mektuplarının her bir mısrası yüreğine işlenmişti. Artık gözünü uyku tutmuyordu ve Semalarla buluşmaya hazırlanıyordu. Aslında Zin yoldaşın fedai eylem düşüncesi Zilan yoldaşın eylemi ile birlikte gelişiyor. Zilan onun kendisiyle güçlü buluşturan eylem oluyor. Zilan yoldaşla artık hayatı hakkında kararlığı, tercihi kesinleşiyor. Artık onun için tek bir hakikat var o Zilanlarda dile gelen hakikat oluyor. Onda oluşan bu zemin Sema yoldaşın eylemi ile birlikte artık bir kararlılığa dönüşüyor.Zin arkadaş bu eylemini Taksim’de yapmaya karar verir. Böylelikle Taksim’in direniş tarihine de bir cevap olunacaktı. Artık eyleminin hazırlık çalışmalarını yürütmeye çalışır. Büyük bir tutku ve gizlilik ile bu çalışmalarını sürdürür. Ancak Zin yoldaşın eylem yapmadan önce bir isteği var. Hep hayalini kurduğu o Kürdistan dağlarına gitmek, gerilla kıyafetini giymek, yoldaşlarla o atmosferi solumak ister. Orada bulunan arkadaşlar bu önerisine katılırlar. O süreçte ulaştığı Erzurum eyaletine hem yapacağı eylem hakkında bilgi verir hem de oraya gelme konusunda öneri yapar. Eyalet yönetimi onun bu önerisini kabul eder. Önerisinin kabul edilmesi Zin arkadaşı sevince boğar. Artık yatağına sığmayan bir nehir gibidir, taştıkça taşar. Dört arkadaş olarak Erzurum eyaletine gitme hazırlığına başlarlar. Artık dağlara gitme zamanı gelmişti, her şey hazır ve yola çıkacaklardı. O gece randevu yerini belirleyip ayrılıyorlar. Zin arkadaş o gece uyuyamıyor. Yüreğinde hasret bitecek, büyük özleminin ve aşkının diyarına ulaşacaktı. Randevu yerine giden Zin yoldaş ilk kendisinin geldiğini fark eder. Daha sonra biri kadın diğeri erkek olan iki arkadaşı da gelir. Gelmesi gereken son arkadaşı beklemeye başlarlar, gecikince merak ederler. Kadın arkadaş telefon kulubesine gider ve o arkadaşın ailesini arar. Telefonu açan anne onlara hemen oradan ayrılmalarını, evlerinin basıldığını söyler. Daha annenin sözleri bitmeden sivil polisler kulübenin etrafını sarar. Yaka-paça kadın yoldaşı almaya çalışırken, Zin ve erkek arkadaş bir an erkeklerin bir saldırısı olarak algılar ve müdahaleye giderler. Ancak sivil polis olduğunu anlayınca iş işten geçer. Üçü de yakalanır ve karakola götürülürler. Bir ay boyunca sürekli işkenceye tabi tutulurlar. Başta ayakları olmak üzere vücutlarının her tarafında sigara söndürürler. Her türlü işkence karşısında üçü de büyük bir direniş gösterir. Bir ay boyunca ifadeleri değişmeyince son bir işkence daha yapıp onları boş bir araziye atıyorlar. Oradan geçen yaşlı bir adam onlara yardım ediyor ve İstanbul’a geri gelmelerine yardımcı oluyor. Bir yurtseverin evinde kalıp, yaralarını iyileştiriyorlar. Zin yoldaş sağlık açısından çok zorlandığı ve en fazla da onun ayaklarını yaktıkları için arkadaşları onun gelmemesi için çok ısrar etseler de Zin yoldaş, hiçbir şeyin onu bu yolculuktan alıkoymayacağını belirterek arkadaşları ile birlikte Erzurum’a yol alıyor.
Zin yoldaş dağlara gelince yüreğindeki büyük özlemi gidermek için her anı değerlendirir. Tüm arkadaşları tanımak, hikâyelerini dinlemek, dağ patikalarında yol almak için âdeta zamanla yarışır. Bir isteği de Şerefdin’e çıkmaktı. Arkadaşlar bu önerisini hemen kabul edip ona yolculuk edecek arkadaşları ayarlayıp, gönderirler. Şerefdine çıkınca dağların özgürlük, isyan, aşk olduğunu daha iyi anlar. Dağlarımız büyük aşklara, büyük kavgalara tanıklık etmiş. Burada aşkın ve isyanın çocukları ile yol almak Zin yoldaşın en büyük hayaliydi ve bu hayali gerçekleşmişti. Bunun yarattığı anlamı derinden yaşar. Bunu ruhunun ve yüreğinin derinliklerinde hisseder. Artık o Ararat kadar mağrur ve diktir. Van gölü kadar duru ve derin. Kürtlerin sevda ve kavga mekânı olan dağlar Zin yoldaşın yüreğinde büyük bir aşka, anlama sahiptir. O bu mekânda kendisini gerçekten Zingibi hisseder. Ama ZinMem’den ayrıdır. ZinMem’e kavuşmak ister. Artık Beko’lardan hesap sorma zamanıydı.
Önder Apo’nun uluslararası komplo ile esir düşürülmesi her onurlu Kürdün ruhunda ve yüreğinde derin izler bırakmıştır. Zin yoldaş da bunlardan birisidir. Artık bir an önce bu alçak komploya cevap vermek, Rojbinlerin, Berwarların, Şahrıstanların direnişini taçlandırmak gerektiğini söyler. Arkadaşlar eylem hazırlık çalışmalarını başlatır. Eyalet yönetimi eylem yeri için Bingöl’ü belirler. Zin arkadaş ise İstanbul’u daha iyi tanıdığını ve burada eylemini gerçekleştirmesinin daha iyi olacağını söyler. Ancak yönetim ısrar edince kabul etmek zorunda kalır. Bingöl merkeze gelir, burada hazırlıkların, örgütlenmenin çok yetersiz olduğunu anlar. Yanına malzemelerini alarak kendiinisiyatifiyle İstanbul’a gider. Gelmeden buraya gideceğini ve eylemini burada gerçekleştireceğini eyalet yönetimine bildirir. İstanbul’a gelir ve büyük bir gizlilikle hazırlıklarını tamamlar. Ve Zin yoldaş 27 Mart’ta faşizmde patlayan bomba olur. Bedenini tüm karanlıklarda patlatmak için bir bombaya çevirir. Bu özgürlük militanlarının büyük aşkı kadar öfkesinin de ifadesi olur. Aşkın, hakikatin ve özgür yaşamın adı ve eylemi olur. Gitmeden yazdığı mektubun başında “ÖNDER APO İLE BULUŞAN ZİN OLMAK İSTİYORUM” diye yazar. Zin artık gerçekten Zin olmuştur. Parçalanan bedenin her bir parçasında kendisini yeniden yaratmıştır.
Zin, yaşamın en duru sesi, rengi ve kokusudur. Suyundan kana kana içilen bir sevgi pınarıdır. Yüreğimize ve ruhumuza akan bir gülüştür. Hiç bitmesini istemediğimiz, hep sürmesini istediğimiz bir gülüş… Zin, aşktır, yoldur. Ve Zin benim yüreğimdir. Hep seninle aktım zamana. Baharı karşılamaya çalıştığımız Amed dağlarında bir radyo haberinde duydum eylemini. O güzel çocuk, o inatçı çocuk, o zeki kadın, o güzel kadının tüm parçalarını yüreğimde bütünleştirdim. Zin, yüreğimin en derin yerinde hep varlığını korudu. O eylemi ile bu varlığına yeni ve büyük bir anlam katmıştı. Bana kalan anlamak ve bağlı kalarak yol almaktı.Zilanların, Semaların ardılı olarak Tanrıça Anamızın soylu evladı olan Zin yoldaşın izinde yürüyorum. Tüm yaşamı boyunca hep başarıya kilitlenen bu kadının yol göstericiliğinde yol alıyorum. Ve devrim yolunda başarılı olan bu militanın yoldaşı, kardeşi olduğum için kendimi onurlu, gururlu hissediyorum. Yolun yolum, sözün sözümdür yoldaş.