Ronahi Beytüşşebap
Ararat’ın, Ela dağların, Bazitin kızıydı. Serhatlar her zaman onun dilinde, yüreğinde bir destandı. Serhat’a ve görkemli dağlarına o kadar bağlıydı ki yüreğinde bir ezgi gibi sürekli memleketine nameler mırıldanırdı, birde Gerilla olan kardeşine yani Baran’a. Bir Serhat’ı da Baran’dı onun. Serhatlar kanı, yüreği ve her şeyiydi, Baran’sa onun için Serhatlardı. Aynı süreçte birbirinden habersiz aynı davaya sevdalanmışlardı. En yakın arkadaşı olmasına rağmen paylaşmamıştı bu sevdasını. Oysa ikisi de birbirini o kadar çok hissederdi ki, bilirlerdi derinlerde yaşananları. Ayrı ayrı ancak aynı süreçlerde dağlara vurdular sevdalı yüreklerini, aşkına kavuşmak isteyen bir mecnun gibi.
2005 yılında canlı kalkan olarak dağa gelmişti Ezda. Yıllarca legal alanda kadın çalışmalarında ve sivil toplum örgütlerinde çalışmış ancak bu yöntemlerle sistemi değiştirmekte yetersiz görmüştü. Kendini her gün bombalar, uçaklar ve tankların gölgesinde büyüyen çocuklara siper etmek istiyordu. Barışa bir çağrı olmak için, Barış ve Özgürlük Tugaylarına katıldı. Ancak Türk ordusunun yoğun yönelimleri ve askeri operasyonlarına karşı halkını savunmak için yoldaşlarıyla birlikte HPG ye katıldı. Yeni Savaşçı eğitiminden sonra hemen pratik alanlara geçen Ezda yoldaş, her zaman en önde oldu.
Uzun boylu, iri yapılı, ela gözleriyle tam bir Serhat kızıydı. Öyle kendine has bir güzelliği vardı ki, dağlı bir kadının tüm sadeliğini hissederdiniz bakışlarında. Bakışları bir isyan, bakışları bir çığlık, aynı zamanda bakışları barış özlemiydi. Gerillacılığa, dağlara, savaşa çok yakışıyordu. Gerilla elbiseleri içinde çok heybetli görünüyordu. Asi dağların, asi toprakların çocuğuydu. Toprağı gibi asi ve isyancıydı. Mücadeleye derin bir tutkuyla bağlıydı. Dağlara gelir gelmez Serhat’a gitmek için öneri yaptı. En büyük istemi doğduğu topraklarda gerillacılık yapmak, kadınlarının binyıllardır sessizce haykırılan çığlıklarına cevap olmaktı. Dağlara geldiğinde yaşadığı büyük zorlanmalara rağmen çok güçlü bir gerilla olmayı başardı. Dağlara erken alıştı, dağlar da ona. Asi bir direniş ruhu vardı onda. İçinde büyümek istemeyen haylaz bir çocuk barındırırdı. O çocukluk hayallerini yaşıyordu ve o çocuğun yüreğini sakladı içinde. Bazen arkadaşlar ona ‘Kocaman büyümemiş bir bebeksin’ diyorlardı. Kaygısız ve doğaldı. Yoldaşlarının zorlanmalarına dayanamazdı. Her zaman herkesin bilinçli olmasını isterdi. Bunun için de ne gerekiyorsa yapmaktan çekinmezdi.
Olduğu yerde varlığıyla ortamı o kadar doldururdu ki, yokluğu hemen fark edilirdi. Neşesi ve moralli yapısıyla ilk girdiği ortamlarda bile sanki yıllardır ordaymış ve orda yaşamış hissi uyandırırdı. Derin bir sıcaklığı, içten bir gülüşü vardı. Ortama erken girer, ısınırdı, güven yaratırdı. Yoldaşlarının gönlünü kırmamak için canını vermekten çekinmezdi. Yoldaşlarının istemlerini yerine getirmek için büyük uğraşlar içine girerdi. Gerillacılık ömrünün büyük bir kısmını Zagroslar’da geçirdi. Her zaman en önde olmak ve en zorlu alanlarda kalmak isterdi. Yüreğini zorlukların ateşinde korlaştırarak güçlendirmek için. Büyüktü ve güçlüydü o yürek. Gerillada tüm çalışmalara, görevlere severek katılırdı. Alışmıştı Zagros’a, Zagrosların yoldaşlığına bağlanmıştı. Onun hızı, yaratıcılığı, hiperaktifliği moral verirdi etrafına.
Bir keresinde hava karanlıktı yağmur yağıyordu. Herkes soğuktan yerinden kımıldayamıyorken, o gidip su getirdi. Yatacak yer hazırladı ve tüm arkadaşlara su dağıttı. Bir o yana bir bu yana koşarak yapılması gereken işleri yapıyor bir yandan da etrafı kontrol ediyordu. En zor anlarda fedakârlığıyla herkese güç ve moral veriyordu. Fedai bir duruşa ulaşma düşüncesi vardı. Daha genç yaşta omuzlarına büyük sorumluluklar yüklenmişti. Savaş alanında komutanlık yapmıştı. Savaşında çok güçlüydü. Büyük bir cesareti vardı. Korkusuzluğu ve fedakârlığıyla, savaşta yoldaşlarının sırtını dayadığı dağ olmuştu.
Çele’nin Geliyê Tiyarê alanında 2011 yılında 36 yoldaşın katledildiği operasyondan sonra tek sözü yoldaşlarının intikamını almak olmuştu. Yıllarca birlikte mücadele yürüttüğü, aç kaldığı, savaştığı ve yol aldığı yoldaşları hunharca katledilmiş, parçalanmıştı. Onun yüreğinde yalnızca o yoldaşlarının hesabını sormak vardı. Onları anlatmak için yazılar yazmış, yüreğinde kaynayan özlemi ve hasreti bir nebze olsun hafifletmek istemişti. Ancak hiçbir şey içinde yanan ateşi söndürememişti.
Çele şahadetlerinden sonra yoldaşlarının intikamlarını almak için kendini bomba yapıp hainde patlatmaya hazırlamıştı Ezda yoldaş. Kendini karanlıklarda bir ışık olmaya adamıştı. Şıtazan eyleminde saldırıya gitmeyi dayatması bu nedenleydi. Eyleme gireceği anlarda gözleri pırıl pırıl parlıyordu. Yoldaşlığının sıcaklığı yüreğinin heyecanı herkese yansıyordu. Duygularının toplamı yüzünün gülücüklerini sarıyordu. Özgürlük sevdasını anlamak için gözlerindeki umudun büyüklüğüne bakmak yeterliydi. Çünkü onlar her şeyi anlatıyordu.
En son eyleme gideceği zaman bana istemlerini haykırmıştı, gözleri dolmuştu. Yüreğinde kararlılık vardı. Dolan gözlerle, iddialı bakışlarla bana bakarak konuştu benimle; “Bu yıl Sümbül’de güçlü, başarılı bir pratik geçirip sonbaharda PAJK eğitimine gideceğim. PAJK eğitiminden sonra da Amed’e gideceğim. Şu ana kadar özgün bir alanda kalmadım. Özgün bir eğitim görmedim. PAJK benim için çok anlamlı, çok farklı, gitmek benimde hakkım. Hem kuzeye gideceğim bir daha PAJK’a gitme fırsatım olmaz” dedi. Bütün bunları anlatırken gözleri doldu, boğazı düğümlendi, yanaklarından yaşlar süzüldü. Sonra bizleri üzmemek için gözlerini sildi. Geri geleceğini söyledi. “Eylemimiz başarılı sonuçlanacak, çok yankılanacak, Önderlikle görüşme olacak ve ben, sen, Axin, heval Rojin, heval Haki hep birlikte Cilo’ya gideceğiz. Arkadaşları göreceğiz, onlarla birlikte çok güçlü bir pratik geçireceğiz. Hepsini ne kadar özlemişim…” Ekin, Zinarin, Şafak arkadaşlardan bahsedip “Şayet olur da geri gelmezsem, benim yerime hepsini kucakla, kucak dolusu sevgilerimi, özlemlerimi, selamlarımı götür” diyerek son sözlerini söyledi. Vedalaşırken hepimizle fotoğraf çektirdi. Heval Rojin’e sımsıkı sarıldı. Ona “Seni kimse benim kadar çok sevemez” dedi. Onu büyük bir sevgiyle öptü ve vedalaştı. Benden heval Rojin’e iyi bakmamı istedi.
Heval Rojin’in tüm şehit yoldaşların toplamı olduğunu söylüyordu. Şehit Rojin Gevda arkadaşın onun için yaptığı bir askeri kefiye vardı. Heval Ezda bu kefiyeyi annesine yollamak istiyordu. Annesine kendinden bir anı bırakmak istercesine.
Atığı her adımında arkasına dönüp bizlere bakıp bakıp heyecanla, yürek dolusu gülüşüyle el salladı.
Özgür ruhuyla, ülkenin huzuru için, halkının mutluluğu için yürüdü sonsuzluğa.