Rotinda Amed
Dünya ve ülkeler haritası bir kerede çizilir. Ama kadının tarihteki haritası egemenin eli ve beyniyle her yıl, yeni bir çizgiyle daha da bir yaşlandırılır. Kadının yaşadığı her an, yeni bir çizgi ve yeni bir iz olur. Maalesef geçmişinde yaşadığı, adalet ve eşitlik artık ondan çok uzaklarda bir yerlerde, bazı kalıntılarda keşfedilmeyi bekleyen cevherlerle doludur. Keşfini bekleyen kalıntılar gibi çığlıkları hisseden, tüm beyinlerde ve yüreklerde çınlamaktadır. Elbet bir gün o gerçekler keşfedilecek ve dünya, ne güzellikler yitirdiğini anlayacaktır. O günlerin mutluluğuna gelmeden, bu günlerin vahşetine şöyle bir bakalım mı?
Her yeni bir yıl, kadın için eskimiş yıla nazaran daha bir köhnemiş beyinlerde ve vicdanlarda yaşama dersi olmuştur. Çünkü her yeni yıl aslında onun için eskitilmiş tarih, yıpranmış yürek ve kaybedilmiş an’lar gibidir. Kapitalist moderniteye göre, her yeni yıl bir adım daha ileri demektir. Ama bu ileriye gidişte daha çok nelerin ezildiği çok önemlidir. Kapitalist modernitenin ilerlemesi demek, kadının köhnemiş zihniyette battıkça batası demektir. Çünkü bu zihniyet, bu canavarın beslendiği varlık, kadın ve kadın emeğiyle yaratılmış toplumun gün be gün sömürülmesiyle mümkün olan bir gerçek…
Evet, malesef gözlerimizin, beynimizin ve yüreğimizin tasavvur edemeyeceği kadar korkunçluklar dünyasında ve ülkesinde yaşıyoruz. Söz konusu kadın olunca maalesef ulus olgusu ortadan kalkıyor. Bir Kürt kadınıyım, ülkem sömürüldüğü için bende ezilmekte ve her türlü vahşete uğramaktayım. Ama bu vahşeti dünyanın her yerindeki kadın aynı ölçüde ve aynı vahşilikte yaşıyor. Nasılki Hindistan’ın yeni Delhi’sinde bir kadın bir grup tarafında toplumun gözleri önünde tecavüze uğruyorsa, Arjantin’de fuhuşa sürüklendiriliyorsa ve daha sayamayacağım tüm ülkelerde bunların aynıları yaşanmaktadır. Kadın, sadece ulusu için değil sadece ama sadece kadın olduğu için insan aklının alamayacağı, yüreğinin kaldıramayacağı ve dilinin dönemiyeceği derecede kadın olduğu için her gün yüzlercesi çeşitli şiddet biçimine maruz kalıyor. Bunun tek sorumlusu tabi ki erkek egemen akıldır.
Neden ilericilik ve gericilik sorusu önemlidir. Çünkü tüm dünyada toplumsal, siyasal ve ekonomik gelişim ve kalkınmaya göre ülkelerin ilericilik ve gericilikleri tartışılıyor. Ama en ilerici ülkelerde de, en gerici ülkelerde de yaşanan durum kadınlar açısından aynıdır. Ortak yan kadınlar için TACİZ-TECAVÜZ-ŞİDDET ve bunların toplamı olarak HER TÜRLÜ ÖLÜM…
Her ülkede kadının durumu bu ve sözüm ona ‘ilkel çağ, ortaçağ, feodal çağ, kapitalist çağ, çağ da çağ deyip geçilir. Ve yine sözüm ona, bu çağlar birbirini aşmış çağlar ve en iyi çağda kapitalist çağ olarak anlatılır. Ama tüm çağlar, birbirinden beter çağlar olduğu gibi en vahşi çağda şu an içinde yaşamış olduğumuz kapitalist çağdır. İlerici geçinip aslında kadına en büyük hileyi, oyunu ve ihaneti zirvede yaşayan çağ demek hiç de abartılı olmayacaktır. İşin kötü tarafı bu çağda kadına “sen ne kadar sen olmaktan uzaklaşırsan o kadar özgür olursun”kandırmasıyla en büyük kölelik senaryolarına kadınlarda alet edilmiştir.
İşte dünyanın hali kadınlar açısından böyle. Biraz daha kendi yakınımıza bakalım yani Türkiye’nin bu konuda ki, rekorlarını inceliyelim. Daha doğrusu AKP’nin son 10 yıldaki getiri götürüsüne bakalım. 2012’yi geride bırakıyoruz ve böylelikle bir yılı daha eskitiyoruz. 2011 yılı Dünya Ekonomik Forumu’nun raporuna göre kadın-erkek eşitliğinde, Türkiye 135 ülke arasında 132. sırada. Türkiye’de her 10 kişiden 4’ü şiddet görüyor ve her gün ortalama 5 kadın cinayeti işleniyor. Bu yıl yani geride bırakacağımız 2012 yılını düşünemiyorum bile. Çünkü AKP’nin son on yıllık şiddet bilançosu dudak uçuklatmaktadır. Yani dünyanın hiç bir yerinde 10 yılda %1400’lük bir artış yoktur. Ama Türkiye’de AKP hükümeti sayesinde maalesef durum bu olmaktadır. Bir de bu rakamlar sadece bazı yerlerde yürütülmüş istatistiklerdir. Yani istatistik bilgiler hiçbir zaman en doğru bilgi değildir. Hele söz konusu kadın olunca bu durum tamamiyle değişir. Yani kadınların %95’i yaşadıkları eşitsizliği, şiddeti dillendirmezler, çünkü yaşadığını sineye çekmesi her kadına doğduğu günden beri öğretilen en acımasız gerçektir. Sineye çekmeyen içinde bu toplumda, bu zihniyetle pek de başarı şansı tanınmaz. Örnekler çok, yani elimizde AKP gibi bir malzeme oldukça anlatacak olaylarında ardı arkası kesilmez. Bir iki örnek verelim. En basitinde bu eskittiğimiz yıl içerisinde ortaya atılan kürtaj meselesine bakalım. Bu konun esas kaynağı, tecavüz sonucu çocukların doğurtulması ve bunlara devletin bakacağı gerçekliğiydi. Bu; devletin ve hükümetin erkekler için şimdiye kadar gizli-saklı yapılan şeye yasa çıkarması demektir. “yani piç çocuklarına ihtiyacımız var çünkü bu ülkenin yararı için ölmesi gereken insanlar lazım, onun içinde ey erkekler siz tecavüz edin, çünkü bizim için tecavüz ayıp ve günah değildir!”demiştir bu hükümet. Ben böyle anlıyorum. Bunun lamı cimi yoktur. Yine şiddeti önleme adı altında ortaya atılan yasa paketi ve içindeki komik tedbirlerden biri olan ‘panik butonu’ faciasıdır. Hangi kadın kocası, sevgilisi, abisi, babası tarafından şiddete uğradığında “bir dakika bekleyin ben şu butona basayımda siz öyle dövün”der. Bu akıl tutulmasını yaşayan başka bir ülke tanıdınız mı?
Çözüm adına çözümsüzlüğü en iyi anlatan AKP ve bakanlarından oluşan saz ekibi, yarattıkları akıl almaz icraatları olmuştur.
İşte yaşananlar bu kadar gerçek ve bu kadar vicdansızcadır. Onun içindir ki, biz yeni yıllara giremiyoruz sadece var olan zamanı ve anı eskitiyoruz. Çünkü kadın her yıl, geçirdiği yılı arar duruma geliyor. Geçmiş bazen ona daha huzurlu geliyor. Aslında biraz da yaşadığı gerçeğe göre geçmişi daha iyi geliyor onu bu doğrudur. Evet kadına dair bir geçmiş var. Hem de o geçmişte yukarıda belirttiğimiz gerçeklikten eser yok. Ama o gerçeklik işte erkek egemen akıl tarafından kadından çalınmıştır. Onun için kadının hem yüzünde hem yüreğinde hem de beyninde silinmesi zor harita çizilmiş, çizdirilmiştir.
Özgür ve eşit dünyaya ulaşılması bu kadar imkansız mı? Tabi ki hayır! İmkansız olan hiçbir şey yoktur. Ama zor olan vardır. İşte kadına dair var olan geçmiş yani toplumsal hafıza hep vardı ve hep canlı kalmıştır. Yoksa kadın bu günlere bu güç ve dirayetle gelebilirmiydi. İşte en dipte, en büyük çirkinliklerde hatta bataklıkta biten lotus çiçeği gibi kadına dair özgürlük ruhu hep canlı kalmıştır. Ama onu güçlendirmek, örgütlemek ve yine esas gücüne kavuşturmak, bunu topluma yaymak, yine kadının vereceği mücadelerle başarıya kavuşacaktır. İşte bu hiçte zor değildir. İçinde bulunduğumuz ülkede az mı genç kız yarınların daha özgür olabilmesi için kendi yaşamından vazgeçti. Kürt kadını bu konuda örnek olabilecek potansiyeldedir. Bu gün Hindistan’da tecavüze uğramış bir kadın için toplum sokaklara dökülüp hesap istiyorsa bu yaşamda kadın vardır ve başat öğedir. Yine var olma, varlığını sürekli kılma kadının hakikatidir. Bu gün ülkemizde namus (!) cinayetine kurban birçok kadın bedeni yine kadınlar tarafından defnedilip, sahip çıkılıyorsa bu toplumsal değer yargılarına, kadına biçilmiş kadere bir cevaptır. Bu gün dünyanın hiç bir yerinde olmadığı kadar siyasette Kürt kadınları yer alıyorsa ve yine halkın dili olan sokaklara binlerce kadın akabiliyorsa demek ki bu tarihin ters dönen yörüngesine, yanlış çizilmiş yaşam haritalarına da kadınlar dur diyecektir.
Yılları eskitmemek için, yeni yıl diyebilmek için AN’lara ve yıla doğru anlam vermenin yolu kendini doğru örgütlemek, örgütlediğini iyi korumak ve örgütleyip koruduğun oranda güzelliğinle bu çivisi çıkmış dünyaya siz yön vereceksiniz ey TOPRAK ANA ve KUTSAL KADINLAR!..