KADININ KALEMİNDEN
Nasıl ki bir ağaç topraktaki iletişimi kopartıldığında yaşam şansını yitiriyorsa, işte biz Kürtleri de emperyal güçler köklerimizi benliğimizden, özümüzden, irademizden, kültürümüzden, bilincimizden hatta insanlığımızdan her şeyi ama her şeyi çalmak için her türlü yol, yöntemi resmen reva görüyorlardı. Ancak bunu kabullenmeyen Reber APO, tekrardan köklerimizi benliğimizle, özümüzle, kültürümüzle buluşturabilmiştir. Bundandır ki Özgür İnsan yedi yaşından itibaren hakikat yolunun keşfine çıkmıştır. Aslında tüm uluslararası komplucu güçlerin, Önderliğimizi hedef almalarının temel nedeni de tüm hakikatleri deşifre, daha doğrusu tüm hakikatleri gün yüzüne çıkardığı için, tüm dünyayla iletişimi kesilerek tekrardan kendi hilebaz, karanlık ve de insanlıktan nasibini almayan yüzlerini hortlatmaya çalışmaktadırlar. Nasıl ki hakikatler ne kadar inkar edilmeye çalışılsa da inkar edilemiyorsa, işte bu realitenin tersi olan karanlık yüzler her ne kadar kendilerini gizlemeye çalışsalar da kendilerini gizleyemezler.
Çünkü hakikat adeta berrak, saf, duru su gibidir. Berrak suda da tüm çöpler, her türlü kir ve de berraklığın doğasına aykırı tüm maddeler ayna rolünü gören suda olduğu gibi tüm çıplaklığıyla meydana çıkarlar. Aslında burada şöyle bir benzetmeye gidersek abartılı olmayacaktır. Yani berrak suyu hakikate, suyun rengini, doğasını bozan çöpleri de insanlıktan nasibini almayan komplocu, faşist, emperyalist ve egemen zihniyetlere benzetebiliriz.
Her ne kadar bu söz Önderliğimize ait olmasa da ama bir gerçek var ki o da Önderliğimizin bu sözden yola çıkarak bugün tüm dünyayla mücadele etmesidir. Daha dorusu var olan yanlış hayatın yaşanmayıp, yeni duru hayatın keşfine çıktı. Hem de ilk yola çıkanların felsefeleri bir lokma bir hırkaydı. Çünkü özgür yaşam onlar için ekmek ve sudan daha önemliydi.
Önderliğimizin de ilk gurup arkadaşları tıpkı İsa’nın havarilerini insana çağrıştırmaktadır. İsa’nın da havarileri yeni bir ideolojiyi, yeni bir felsefeyi halkın kurtuluşu için yaymakla görevlendirilmişlerdi. Hani denilir ya tarih hep tekerrür eder. Bir kez daha tarih bu gerçeklik karşısında tekerrür etmektedir. Neden, çünkü Önderliğin ilk ideolojik gurup arkadaşları da yeni yaşam hakikatini tanıtmakla ve yaymakla görevliydiler. Neydi bu yeni yaşam hakikati; özgür yaşam hakikatiydi. Bundandır ki Önderliğimiz “Hakikat Aşktır Aşk Özgür Yaşamdır” dedi.
Reber APO, yeryüzündeki Tanrıların hakikat deyip de yanlış, hilekar, asimilasyoncu, soykırımcı, komplucu kısacası hakikat dışında var olan tüm yalanları hakikatmiş gibi topluma entegre etmeye çalışıyorlardı. Özgür İnsanda sürüleştirilen, iradesizleştirilen, köleleştirilen, körleştirilen, insanlıktan çıkarılmak istenilen toplumun da, yeryüzündeki Tanrıların gerçekleri maskeleyen adaletsiz, yanlış hayatın sistemde yaşamın olmayacağı hakikatini tüm dünyaya bütün çıplaklığıyla göstermiştir.
Hal böyleyken hakikat serüveninde yolcu olmamak mümkün mü?
Adaletin, özgürlüğün, eşitliğin, iradenin, paylaşım, kolektif yaşamın olmadığı yalancı, kurnaz ve egemen sistemde olsa olsa bir piyon, nesne olunur. Özgür insanın tüm yaşam mücadelesi de pas tutmuş zihinleri, kör olan gözleri görür hale getirip, lal olan dilleri konuşturur hale getirmek değil midir? Bunun neresi insanlık suçudur? Bir kere insanlıktan nasibini alamayanlar nasıl oluyor da Özgür bir insanın yargılamasını yapıyorlar? Adaletin olmadığı, adına sistem dediğimiz aslında sistemsiz olan düzende yapılan yargılama da ancak adaletsiz yargılama olur. Zaten daha fazlasını böyle düzensiz bir zihniyetten beklemek kendini kandırmak olur.
Bugün olduğu gibi tarihte de birçok filozof, aydın ve düşünürler egemen zihniyetlerin çıkarına ve yaşamlarıyla bütünleşmedikleri için ya tutuklanmışlar ya idam edilmişler ya da faili meçhul bir şekilde ortadan kaldırmışlardır. Onlar kendi yanlış hayatlarını dayattıkça, Önderlik de yaşanacaksa bir yaşam ya özgür bir yaşam ya da asla dedi.
Aslında bugün Özgür İnsanın neden İmralı Adası’nda olduğunu en iyi şekilde kendisi şu belirlemeye daha yalın şekilde cevap vermektedir.
“Benim farkım şuradadır ki, ben bu trajik tarihin bir kader kurbanı olmanın ötesinde rol oynamak istediğim için de, bu dolapların başıma çevrildiğini çok iyi biliyorum. Onun içindir ki, bu davamın sloganını “özgürlük kazanacaktır” biçiminde belirledim.”
Önderliğin de belirlediği gibi temel neden yukardaki belirlemede iken bir diğeri ise hepimizin başını çektiği yetersiz yoldaşlığımızın oluşudur. Yetersiz yoldaşlığımız, Önderliği tek hedef haline getirdiği için uluslararası komplucu güçleri cesaretlendirmiş ve Önderliğimizi yalnız bırakarak, emperyalist, faşist güçlerin insafına bıraktık.
Oysa Önderliğin emek ve çabasının karşılığı olarak İmralı Adası’nı değil de, hiç bir düşman güçlerinin kokusunu dahi alamadıkları güvenlikli ve sağlıklı, Önderliğin de yıllarca hasretini çektiği Cudi tepesini armağan edecektik.
Şimdi neden Önderliği yazmakta bu kadar güçlük çekiyoruz? Çünkü Önderliğin yoğunca harcamış olduğu emek ve çabaya karşılık yetersiz yoldaşlığımız kendisini açığa çıkardı. Bu süreçte adaletin yerini bulması için sadece bir şey var, o da zihniyet ve vicdan devrimini yapmamızdır. Kaldı ki bu eylemi yapmamızın yol ve yöntemlerini, dört duvar arasında hazırlamış olduğu savunma materyalleriyle insanın gerçekleştiremeyeceği hiçbir şey yoktur. Yeterki nerede, nasıl ve niçin yaşadığımızın biliciyle hareket etmesini bilelim.