Şevin GARZAN
Koca bir yalnızlık,
Ve soluk ışıklı kentlerden uzakta
Nergis kokulu bir baharın,
Kucak dolusu gülüşleri ortasındayım
Umut sevgi ve anlam dolu yıllara
Kadın binlerce yıllık tarım kültürü ile kendi toplumsallığını yaratmıştır. Mitolojik ve dini düşünce biçimlerinin gelişimiyle binlerce yıl toplumun hafızasını uğraştırmıştır. Öyleki dogmatizm ve kadercilik Ortadoğu yaşamının ayrılmaz bir parçası olmuştur. Bu anlamda denilebilir ki özgün ve yaratıcı düşünce uzun süre uykuya yatmış, ilahiyatın dile getirdiği belirlemeler kutsal tabu olarak ele alınmış.
Toplum içinde yaratıcı düşüncenin geliştiği buna bağlı olarak her bireyin kendini özgürce ifade edebildiği doğal toplum yaşam biçimi kadın eksenli yaşamın en güçlü ifadesidir. Bu dönem, kadının kabile içinde büyüyen, belirgin bir öncülüğü vardır. Aşiret içerisinde birleştiren, bütünleştiren rolde olan kadın, kendi iç yasa ve doğal tabularıyla topluluğa biçim veren, yaratıcı kılan, hoşgörüyü, sevgiyi geliştiren olma rolünü de uzun süre yerine getirmiştir. Öyleki erkek bu toplumsallık içinde daha çok savunma ihtiyacını karşılayan bir rol ile sınırlıdır.
Uygarlığın gelişmesiyle aşiret yapısı içinde kadın, etkinliğini yitirmeye başlanmıştır. Tali bir nesne durumuna doğru sürüklenen kadın karakteri karşımıza çıkacaktır.
Kürt aşiretlerinde kısmi bir öz korunmuş olsa da ağırlıklı olarak yaratılan kültürel kırılmanın etkileri daha fazla kendini sürdürecektir. Semitik Araplarda ise kısa sürede ataerkil egemen zihniyet tam bir hakim güç olarak karşımıza çıkmaktadır. Böylelikle kimi özgür, doğal özellikler, dini baskıların altında can vermiştir.
İslam dininin yayılmasıyla birlikte aşiret gelenekleri kadın için tam bir cendereye dönüşmüştür. Müslümanlığı kabul eden aşiretlerin dar dünyasının kalıplarını kırmaya artık kimsenin ne gücü yetecektir ne de buna cesaret edebilecektir. Ve aşiretler yapılarıyla birlikte Ortadoğu’da kadının özgürlüğünün kördüğümü halini alacaktır.
Toplumsal ahlak kuralları kadının namusunu sözde korumaya endekslenmiş görünerek özünde kadını tam denetimine alacaktır. Ve kadın, toplumsallaşmayı oluşturan temel öğe durumundan, rolü silinmiş, sesi kısılmış, varlığı gölge haline getirilmiş nesne haline getirilecektir.
Derin ezilmişlik, kendi olmaktan çıkarılan ve dolayısıyla köleleştirilen kadın her şeye rağmen erkeğin kadın üzerindeki güç ve otoriteyi tam olarak kabul etmeyecektir.
Ortadoğu’da kadının her köşe başında nöbetini tutan bir erkek vardır. Adeta üstü açık bir cezaevinde yaşar gibidir.
Oğlu, kardeşi, babası, kocası, ailenin erkekleri yetmezmiş gibi, aşiretin erkekleri, ümmetin erkekleri ve devletin erkekleri, bir bütün olarak kadının başında birer bekçi gibi bekler durumdadırlar. Öyle ki her kadın erkeklerin kontrolüne verilmiş, özel bir mülk, ezilme nesnesi haline gelmişti.
Bilindiği gibi Ortadoğu’da savaşlarda erkek ölümlerinin yoğunca olduğu söylenir. Bunu bir gerekçe yaparak erkeğe çok eşlilik hakkı verilir. Ve işin en acı yönü de bunun kadın tarafından da kabul edilmesidir. Kadın üzerinde yürütülmeye çalışılan bu yaklaşımın başka yönlü bir kölelik biçimi olduğunu kabul etmek mümkündür.
Her ne kadar Ortadoğu’daki bazı ülkelerde kadının seçim hakkı, karar alma hakkı, aday gösterme olmasa da bazı ülkelerde de yaşamın her alanında ve siyasette hakkı olsa da yine bunu kurumlaştırmış olsa da erkek zihniyetiyle kurulduğu ve böyle katıldığı için erkek taklitçiliğini aşmıyor, rengi yok, sesi yok, erkekten bir parça gibidir.
Kendi sesi ve rengi ile yaşama katılamayan kadın oluşturduğu kurumlarında da bir erkek temsiliyle karşımıza çıkıyor. Düşünce ve iradi olarak varlığı olmayan kadın erkek ne söylerse onu yapan konumu aşamamıştır.
Cinsel bir obje olarak kullanılan bir araç olan kadını, terbiye adı altında gerçekleştirilen sünnet olgusuna karşı güçlü bir karşı koyuş olmasa da kadın tarafından erkek egemenlikli sistemin güdülerine kadar kadını kendisine göre biçimlendirmektedir.
Erkeğin ölçülerine göre yaşama karşı gelen kadın aile içinde de ciddi bir şiddete maruz kalmaktadır. Ya erkek gibi yaşarsın ya da yaşam hakkını elinden alırım hala güçlü bir biçimde dayatılmaktadır. İçten içe kabul etmese de kadın, bunun dışında bir dünya görmediği için ve ümidini geliştiremediğinden kendini yakma veya intihar ile kendi varlığına son vermede tek çözümünü koymaktadır.
21.yy Ortadoğu’da hareketli süreçlere tanıklık etse de bu hala yeterli olmamaktadır. Kadın siyasete, toplumsal alandaki sorunlara yaklaşımda kendi örgütlüğünü kendi rengiyle sesiyle, iradesiyle hayata katılmaktadır. Bu çerçevede iradesine sahip çıkan yaklaşımlarıyla kurumlaşmalarda yer edinebilmektedir. Sorunlara çözüm olmaya ve kendini ayakta tutmaya çalışmaktadır.
Erkek egemenlikli sistemin yasalarını dönüştürme yine kadının toplumsallığını açığa çıkarma temelinde özünü açığa çıkarmada bir hareketlilik ve yaşamda umut olma yönlü bir çabası gelişmektedir. Emeğinin sonuçlarını kendinden gören Ortadoğu kadını, mücadeleci ruhunu yenileyerek kendi devrimini ve özgürlüğünü yaratma çabası ve güvenini oluşturmaktadır.
Önder Apo’nun dediği gibi “Ortadoğu’da kadın devrimi olmalıdır, kadın devrimi ancak bütün sorunlara çözüm getirebilir. Ortadoğu insanı ve kadını Ortadoğu’ya umut olabilir”.