Yüzyıl önce Kürdistan coğrafyası nasıl Kürt halkının iradesi hiçe sayılarak 4 parçaya ayrılmış ve de katliamlar, göçertmeler, asimilasyon her türlü inkar ve yok etme politikaları uygulanmışsa, günümüzün koşullarında da faşizan Ulus Devlet sistemi ikinci yüzyıl propagandasıyla daha da derinleştirilmiş bir parçalanma, talan- yağma hesaplarını yapmaktadır. Küresel düzeyde yaşanan sistemsel kriz durumu Ortadoğu’ya yapılan müdahale ile aşılmak istenmiş ve bu süreç önder APO’ya yapılan uluslar arası komplo ile başlatılmıştır. Bu Kürtlerin tarihsel gerçekliği içinde ikinci Lozan’dır. 1639 Kasr-ı Şirin antlaşması ile ikiye parçalanan Kürdistan 1.Dünya savaşı sonrası kirli hesap ve çıkarların kurbanı olarak 1923’te dört parçaya bölünmüş ve Kürtlerin kendi coğrafyaları üzerinde yapılan bu haksız paylaşımda Kürt ve Kürdistan coğrafyası insanı, toplumsallığı görmezden gelinmiştir.
Her ne kadar inkar edilse de Türkiye kurtuluş savaşı Kürt halkının emek ve katkılarıyla kazanıldı. Atatürk ve ekibi Kürdistan’dan yola çıkarak güç getirilebileceğinin farkında ve o zamanın Kürt ileri gelenleriyle görüşmüş, anlaşmışlardır. Fakat egemen sermaye dünyasının aklıyla Kürtlere yaklaşım beklendiği gibi, nasıl olsa ‘DAĞLI HALKTIR’ istediğimiz gibi öteler, görmezden geliriz siyasetini aşmamıştır. Bu da yetmezmiş gibi Kürtler sistematik katliam mı dersiniz, yok etme mi dersiniz, varlığını inkarla birlikte derinleştirilmiş asimilasyon politikaları mı dersiniz, ölümlerden ölüm beğen siyasetine mahkum kılınmıştır. Önder APO’nun 1972 yılından başlayarak yaratılan değerler toplamı, direniş geleneği dalga dalga yayılarak ruhuna el Fatiha okunan ölü Kürt’ten özgürlük ateşi sürekli büyüyen güçlü bir mücadele birikimi ortaya çıkarmıştır.
Kürtlerin 1923’ten günümüze kadar Türkiye halklarıyla birlikte yaşamak ve kendi iradesinin tanınmasından farklı hiçbir talebi olmamıştır. Yaşanan ağır tahribat ve yıkıma rağmen bu duruşundan asla vazgeçmemektedir. Bu toplumsal duruşun en iyi ifadesini Kürt ana ve babaları yansıtmaktadır. Evladının cenazesini bulamamış ya da cenazesinden kalanların bir torbada verildiği o tanrıça duruşlarını yansıtan analar yine de barış, kardeşlik demekten geri durmamaktadır. Bu kesinlikle Kürtlerin binlerce yıldır gelen toplumsal hafızasının yansımalarını taşımaktadır. Tarihsel kimi süreçler izlendiğinde Kürtlerin özünde ortak yaşam ve kültürel zenginliklerden güç alan, geliştiren, besleyen özellikleri daha fazla yansımaktadır. Buna karşı Kürtlerin halk ve toplumsallığı ‘terörist’ girdabında boğdurulmak istenmektedir. Kürt halkı her nerede olursa olsun ortak yaşam, birlikte barış içinde yaşamı savunurken karşısındaki faşist, militarist güçler varlığını terörizm saymakta, dünya halkları içerisinde yer bulmamaları adına ellerinden geleni yapmaktadırlar.
Yadırgamak anlamında belirtmiyoruz tabi dünyanın bir ucunda adı varlığı bilinmeyen bir klan toplumsallığı dahi bir anlam ve hakikat ifade ederken, binlerce yıldır insanlığı her anlamda beslemiş, büyütmüş Kürtleri daha ne kadar İNKAR edeceksiniz? Sorusunu egemen şer odaklarına sormak gerekiyor.
Bu inkarın bir yansıması olarak 27aydır Önder APO’dan hiçbir şekilde haber alınamıyor. 24 yıl 27 aydır bir halkın umudu, varlığı, özgürlük ifadesi ve iradesi savaş cellatları tarafından engelleniyor. Haber alınmasına hiçbir şekilde izin verilmiyor. Bu kararı uygulayanlar bırakın yıllarca bu tür bir tecridi yaşamayı bir gün dahi yaşamdan yalıtılmış bir yere alınsınlar asla ayakta kalamazlar. Bu yaşanan tecrit durumu o çokça övünülen Avrupa hukuk ve demokrasisinin de ne kadar savaş siyasetine hizmet eden kurmaca kurumlar olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır. CPT denen işkenceyi önleme komitesi denilen kurum aslında işkenceyi gizleme komitesi olarak düzeltilmelidir. İnsanlık tarihine karşı büyük suç güçleri olarak geçeceklerdir. Suçludurlar. Kürt halkına karşı ve insanlığa karşı hesap vermeleri gerekmektedir. Önderliğin gücünün farkındadırlar ve bundan büyük korku duymaktadırlar. Değerlendirme ve tahlillerinden çözüm gücünden faydalanmakta, fakat Önder APO’nun sesinin, düşüncelerinin dışarıya ulaşması önünde sürekli engeller oluşturmaktadırlar. Önder APO’nun düşüncelerinin yansıdığı SAVUNMALARI incelendiğinde, egemen tarihin ezilen halkları sürekli yok saydığı ezilen halkların ise birlikte ve ortak yaşam anlayışıyla direniş tarihinin somutlaşması muhteşem bir dille anlatılmaktadır.
Kürdistan dört parçaya ayrıştırılmakla kalmadı hangi devlet hizaya getirilmek istenmişse Kürtler bir tehdit kartı olarak masaya sürüldü, sürülmeye devam etmektedir. Türkiye, İran, Irak, Suriye üzerinde kimin ne planı siyaseti varsa Kürtler üzerinden sonuç almak temel bir politika haline getirilmiş durumdadır.
Ne güzel dünya değil mi? Hem Kürtleri sürekli öldürecek hem de siyasetinin kozu halinde kullanacaksın? Türkiye’de yapılan alavere dalavere seçim ‘aman Kürtler öcüdür bizi yiyecekler, bölecekler’ edebiyatının bir kez daha kazandığını göstermiş oldu. Türkiye’nin değerli halkları daha ne kadar bu savaş- saltanat- saray tüccarlarına hizmet edeceksiniz, üstelikte bırakın yoksulluğu açlık sınırına dayanmış bir halde cahilliğin tükenmişliğinde yok olacaksınız. Şimdi bu Erdoğan size biraz yardım dağıttı fakat size kaşıkla verdiğini misliyle her gün sizden alacaktır.
Ezilen Halklar tarihi büyük yazılmamış acılarla doludur bu halklardan biri olan Kürtlerin de yüzyıldır yaşadıkları acılar düşmanı bol ve kimsenin duymak, görmek, bilmek istemediği bir coğrafyada yaşandı, yaşanıyor. Kürt halkını anlama, hissetme konusunda yetersiz kalındığı aşikardır. Buna rağmen Kürtler doğamızı, insanımızı, toplumsallığımızı, kültürel zenginliklerimizi yok eden kendisi gibi olmayana yaşam hakkı tanımayan bu egemen eli kanlı cellatlara karşı birlikte mücadele etme elini uzatmaktan asla vazgeçmeyecektir. Evet bir yüzyılı daha Kürtler Katliam kıskacından kurtulmanın mücadelesini vererek geçirebilirler bu anlamda Lozan Kürtler açısından hükmünü kaybetmiştir. Ve de kazanan Bilimsel Sosyalizm ışığında Kürtler olacaktır.
Özgür Tolhildan