• KURDÎ
No Result
View All Result
Pajk - Kürdistan Kadın Özgürlük Partisi
  • Anasayfa
  • Önder APO
    • Önderlik Perspektifleri
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
    • Gerilla Anıları
    • Gerillanın Kaleminden
    • Amargi
    • zeynep kinaci
  • Araştırma-İnceleme
  • Galeri
    • Resim Galerisi
    • Video
  • Anasayfa
  • Önder APO
    • Önderlik Perspektifleri
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
    • Gerilla Anıları
    • Gerillanın Kaleminden
    • Amargi
    • zeynep kinaci
  • Araştırma-İnceleme
  • Galeri
    • Resim Galerisi
    • Video
No Result
View All Result
Pajk - Kürdistan Kadın Özgürlük Partisi
No Result
View All Result

UĞRUNA ÖLÜNECEK BİR NAMUSUMUZ VAR, YA BİZE NAMUSSUZLUĞU DAYATANLARIN UĞRUNA ÖLÜNECEK NELERİ VAR?

4 May 2020
in Gerillanın Kaleminden
A A
Share on FacebookShare on Twitter

Aza ROJİYAN

Uzakta değil görülmesi gerekenler, yanı başımızda, duymak isteyenler için, görmek isteyenler için bir bakış yakınlığında ya da dokunmak isteyenler için bir kalp atışı yakınlığındadır acının çıldırtan kimsesizliği. Çığlık çığlığa bir insanlık hakikati. Utanmanın ayıpsandığı, utanılacak bir yanlızlaşmanın dayatıldığı bir kimsesizlik…

Şengal, kimsesizliğin toprakları. Paramparça edilmiş bir hakikat hüzmesi… Bir dokunsan bir zerresiyle bütünleşeceksin ve belki de seni insanlığına taşıracak, seni anlamlandıracak ama canını acıtacak bir anın, zamanın var oluşu.

Yolların, yalın ayak, aç, susuz bir yürüyüşün çaresizliğinde, yüreklerin çığlık çığlığa parmaklıklar arasına sürüklenişinden, kellesi uçurulan bir yanlızlık öyküsü, gerçekliği… Yürekleri varlığa, insanlığa duyarsızlaşmış, beyinleri anlam yoksunu bir çekirge sürüsünün gazabından sonrası varılan bir vatansızlık durağı. Duraklarda dinlenir yürek ama yolların sızısı, acısı her an canlanır, tazelenir. Hafifletmez hiçbir acıyı, sızlarken nasırlı ayakların acıyan, geçmek bilmeyen anılarını.

Şengal’in göçmeyen, göçemeyen yanlızlıklarının sokak aralıklarında, dile gelemeyen acılarının içerisinde yaşanmışlıklarından birkaç parça anıyla anlamak onları… Duyumsanmayanı bir sözde, bir bakışta, bir damla gözyaşında ya da buğulanmış gözlerin derin bakışlarında duyumsamak… Ağıtı henüz yakılmaya fırsat bulunmamış bir insanlık gömütü… Şengal’in tüm cenazelerini yüreklerine gömmüş insanların arasında olmak, matemin soğuk acısını doldurur zamana.

Xımşe Casım, kaç sürgünü, kaç katliamı yüreğinde direnç kılmış bir kadın. Gözlerinde yolların uzayıp giden çizgileri, kan çanağı gerçeklikler çökmüş gözlerinin akına, gerçekliklerin dondurduğu bir anı gibi duruyor karşımda. Kafasındaki beyaz kofisiyle yılların umudunu taşır gibi dimdik duruyor. Karşı karşıya oturuyoruz. Ben daha bir şey sormadan o anlatmaya başlıyor yaşadıklarını. Anlatıp kurtulmak istiyor sanki. Acıların yükü ağır geliyor sanki artık yaşlanmış ama yaşlanmayan acılarıyla bu kısa ama uzun ömründe. Kaçırılan kızlardan, katledilen yüreğinin parçalarından bahsediyor. “Kızım, kızlarımız vardı ay parçası, bakmaya dokunmaya kıyamadığımız. Kaçırdılar ömürlerimizin umutları, hayalleri gibi. Onların hayatlarını çaldılar, hayallerini sattılar” diyor gözyaşlarıyla. Akan her gözyaşında bir kadını yüreğine gömüyor, acısını akıtıyor sanki okyanuslara ki geçsin tüm anılar ondan. “Kızımı kirlettiler namusumuzu, toprağımızı kirlettiler. Kan bulaştırdılar kutsallarımıza, şimdi nasıl yaşayalım? Bir kızımız vardı, kaçırmışlardı, on gün sonrasından kurtarıldı ve eve geldi. Herkese yalvarıyordu beni öldürün diye. Kimse yaşadıklarına rağmen onu öldürmeye kıyamıyordu. En son o kendisini Şengal’de uçurumdan attı. Kaldıramadı yerlerde sürünen bu utanmazlığı. Birçok kadın ele geçmemek için kendisini öldürmek istedi, babalarına, kardeşlerine yalvarıyorlardı” diyordu da anlatırken zamanımızdan göçüp yaşamın yaşanılmaz kılındığı o anlara dönüyordu.

Xımşe Ana, torununu kucağına almış, ondan koparacaklarmış gibi ona sımsıkı sarılmış. O kadar çok insan kaybetmişti ki, artık kaybetmek istemiyordu,  yaşlı yüreği buna dayanır mıydı?

Xımşe Ana, kaçırılan kızlarının acısıyla uzaklara dalıyor, sonra sanki hiç susmamış gibi, konuşmasına devam eder gibi “kızlarımızı satıyorlar, her gün onlara tecavüz ediyorlar. Onların o hallerini düşünmek… Hangi insan yüreği buna dayanır. Bu halimizi izleyenlerde yürek var mı?” derken gözyaşları yine ırmaklar gibi yüzünün deltasında akmaya başlıyor. Sözcükler boğazına düğümlense de boğazındaki düğümü, düğümlenen tüm acılarını çözmek istermiş gibi zorla da olsa konuşmak istiyor. “Bunlar Müslümanız diyorlar, Müslüman olan başkalarının namuslarına göz diker mi? Onlar Müslümanlık karşıtı, din karşıtı, insanlık karşıtıdır. Bizim uğruna ölünecek bir namusumuz var, bize namussuzluğu dayatanların uğruna ölünecek bir namusları var mı acaba?” derken öfke doluyor gözleri. Ellerini yumruk yapıp sallıyor havada, karşısında onlar varmış da onların yüreklerini dövüyormuş gibi. Öfkesi de yüreğinde biriktirdikleri kadar büyük, inancı kadar büyük. Uğruna ölümü göze aldıkları namusu kadar büyük öfkeleri. Onun sözleri dudaklarında savrulurken, ömürlük hayallerin üzerine belki de toprak atıyordu, gömüyordu onları da yüreğinin kimsesizler mezarına.

Kürdistan, bir halkın yaşam çığlığıdır şimdi? Peki bunu duyan var mı? Bir kadının direnç, acı çığlığına dokunmak…

ShareTweetPin
  • Anasayfa
  • Önder APO
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
  • Araştırma-İnceleme
  • Galeri

©2020 PAJK Hemû mafên wê parastîne - Ji aliyê Pajk

No Result
View All Result
  • Anasayfa
  • Önder APO
    • Önderlik Perspektifleri
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
    • Gerilla Anıları
    • Gerillanın Kaleminden
    • Amargi
    • zeynep kinaci
  • Araştırma
  • Galeri
    • Video
  • Kurdi

©2020 PAJK Hemû mafên wê parastîne - Ji aliyê Pajk