Zozan Sima
Kürt kadınları ve Kürt kadın gerillalarının mücadele ve yaşamları bölgede ve uluslararası alanda giderek ilgi odağı haline gelirken bunun sanattaki yansımaları incelenmeye değer bir konu. Kürdistan özgürlük mücadelesi kırk yıllık direniş tarihinde ve güncel olarak da çok güçlü kahramanlık, savaş, trajedi ve devrimleri ve bunların hikayelerini barındırıyor.
Sanatsal anlamda tüm dünya kültürüne yön veren eserlere kaynaklık eden Fransız ve Rus devrimlerini kimi zaman kat kat aşacak potansiyeli olan Kürt özgürlük mücadelesinin bu hikayeleri henüz kendini sanatsal alanda yeterince ifadeye kavuşturabilmiş değil. Sadece gerilla anı ve günlükleri incelense içerisinden romanı-şiiri yazılması, sineması-tiyatrosu yapılması gereken o kadar çok olay, kişi ve tema bulunabilir ki. Bunun neden yapılamadığı ayrı bir tartışmanın konusu ki bu tartışmayı da yapmak ve geliştirmek gerekir. Ancak Türk sinemasında Kürt halkının ve özgürlük hareketinin nasıl yansıdığı yada yansıtıldığı değerlendirmeyi gerekli kılıyor.
Kürt sinemasında Yılmaz Güney, Halil Uysal’ın çizgisinde gelişme sancıları ve arayışları ile özgür Kürt sineması bir çizgi olarak var olmaya çalışırken, Türk sinemasında da Kürtlere bakışta değişimler yaşanıyor. Bunların ilk örneklerini Mem u Zin, Büyük Adam Küçük Aşk, Eşkıya gibi filmlerde pozitif anlamdaki adımlar olarak yorumlamak mümkün. Ancak son dönemlerde Kürtler üzerine yapılan filmlerde Kürtlerin acılarından, mücadelelerinden kendine rant sağlama yada Kültür Bakanlığı desteği alma adına manipülasyonu hedefleyen filmler giderek ağırlık kazanıyor. Kürt toplumunda mücadele ile yaratılan demokratik ulus değerlerini, oluşan yeni kültürü, Kürt kadınlarının yaşamın her alanında yakaladığı düzeyi ifade etmek yerine olumsuzlama yanı ağırlıkta olan hikayeler öne çıkıyor. Dünyadaki en güçlü kadın örgütlenmesine sahip olan Kürt kadınlarının hiçbir kazanım, başarı ve gelişim düzeyi yakalamadığının ispatlanmak istediği Kürt kadın karakterlerinden bolca örnek var son dönem yapılan filmlerde. Kürtlerin cehaletin kurbanı, kaba saba kırolar olarak dalga geçildiği, inşaat işçisi iken zengin kıza aşık olup sonra sanatçı olup sınıf atladığı tiplemeler artık fazla rağbet görmüyor. Kürt kadınlarının feodal baskıdan, okumamadan kaynaklı acınarak bakılan gizemli-asi ve çekici, sessiz, başına gelen tüm felaketlere boyun eğer yada zengin-şehirli adama inat modernleşerek kendini ispatladığı karakterler olarak yansıtıldığı dönemler de geride kalmışa benziyor.
Özgürlük mücadelesi yürüten Kürtleri görmezden gelen, dış güçlerin oyununa gelmiş terörist olarak yaftalayan söylemlerin yerini, bu mücadeleyi ve Kürt halkını kendi kurgularına göre şekillendiren yeni bir söylem ve onun sanatsal ifadesi geliştiriliyor. Bu yeni söyleme göre devletin “orantısız şiddeti” olmasa aslında Kürtlerin iş-aş dışında herhangi bir sorunu yoktu. AKP iktidarı ile birlikte artık o dönemler de geride kaldığına göre bu Kürtler artık kardeş kardeş sistem içinde erimelidir. Üstelik Kürtlerin özgürlük hareketine destek vermesi nedeniyle perişan oldukları, hayatlarını boş şeyler için heba ettikleri, yoksulluk, yıllarca tutuklu kalma ile karşı karşıya kaldıkları vurgulanır. Oysa uslu uslu otursalardı bir gün AKP gibi bir hükümet çıkıp zaten onların tüm haklarını verecekti.
Bu nedenle irade sahibi olan özgür Kürdün esamesi bile okunmaz bu filmlerde. Hele de özgür Kürt kadınlarının. Siyasette, toplumsal hareketlerde, kadın özgürlük mücadelesinde, kendi öz savunma gücüne sahip kadınlardan hiç bahsedilmez. Çünkü onlara “yenik” insanlar ve kadınların hikayeleri gerekir yeni asimilasyon politikasını sürdürmek için. Bu filmlerde gençlerin dağa gitmesinin gerekçesi kimliğin inkarı falan değil bu “orantısız güç” ve yoksulluktur. Yani bir devlet politikası değil, devlet görevlilerinin aşırıya kaçan uygulamalarıdır Kürtleri dağa çıkaran. Dağa çıkanların hepsi de pişmandır, geri dönmenin yollarını arıyorlardır. Bu nedenle kırk yıllık her anı kahramanlıklarla, direnişle dolu geçen mücadelenin hikayelerini işlemek yerine örgütten kaçanlar, örgütten kaçıp yaşamları alt üst olup karamsar ruh hali ile sistemde yozlaşanların hikayelerine odaklanmayı çok iyi niyetli çabalar olarak görebilir miyiz varın siz takdir edin.
Bu filmlerdeki kadın karakterler ayrıca incelenmeyi gerekli kılıyor. HÜKÜMET KADIN, BENİM VE ROZUN SONBAHARI, JİN, KÜÇÜK GÜNAHLAR filmlerinin kadın karakterleri bu konuda önemli veriler sunuyor;
Xate Ananın Kemiklerini Sızlatan Film: Hükümet Kadın
Şu sıralar sinemalarda ikincisi gösterime giren hükümet kadın filmi “Babaannem okuma-yazma bilmez, politikanın ‘p’ sinden anlamaz, her şeyden habersiz güneydoğunun ilk kadın belediye başkanı olacaktı” sözleri ile başlıyordu. Filmin başındaki bu sözler ilgimi çekti ve bu kez Kürt kadınlarının daha 1950’li yıllarda belediye başkanı olabildiğini göstererek Kürt kadın algısını kıracak bir film izleyeceğimi sandım. Sermiyan Midyat’ın çakma vizontele tarzındaki filminde kendi babaannesini vezir mi rezil mi ettiği belli olmuyordu.
Birinci film tutunca ilk filmde Xate ana ölmesine rağmen ikincisinde daha fazla para getirsin diye mezarından çıkarıp bir ilke imza atmış Sermiyan Midyat. Üstelik filmi tanıtan demeçlerinde de izleyenlerin bu ikinci filmde üç kat daha fazla mizah bulunabileceğini ifade etmiş. Yani özetle Kürt toplum yaşamını ve gerçekten de büyük anlam ve değer taşıyan Kürdistan’ın ilk kadın belediye başkanının hikayesini daha da sulandırarak filmin ikincisini çekmiş.
Birinci filmdeki kadın karakterler; askere aşık olan Gulê adının anlamı Kürtçede ‘gül gibi’ demek olmasına rağmen isminin anlamından habersizdir. Hatta annesi ve kardeşleri de. Kürtler kendilerine koydukları isimlerin anlamını bilmeyecek kadar rasgele ve cahildir demek istemiş Semiryan Bey. Yine bir Kürt kızı askere aşık olunca, kimliği yok sayılan Kürtler ile onların dilini, kimliğini yok sayan beyaz Türklerin birbirini anlayacağı ve aslında bir sorun olmadığı mesajı. Kız alıp vermişiz ya daha ne sorunumuz olsun değil mi?
Filmin diğer kadın karakterleri durmadan hakarete maruz kalan kör, topal, çirkin Fehime ve genç-güzel hizmetçi-metres Nebile. Bir de toplumsal mesaj vermek için Xate’nin intihar ve töre cinayetlerinden kurtardığı küçük kızlar. Yine bir felaket tablosu. Kürdistan kadınları cahil, çirkin, metres, töre kurbanı. Bol bol komedi malzemesi, Sermiyan beyin daha da semirmesi için kazanç kapısı.
Henüz hükümet kadın 2 filmini izlemedim. Muhtemelen birinciden daha korkunç bir tablo ile karşılaşacağız. Zaten ikinci filmin tanıtım sürecinde Sermiyan Midyat’ın bir akrabasının babaannesini rezil ettiği için ona dava açması ile gerçekler ortaya çıkıyor. Aslında Xate ana birkaç dil bilen, okuma yazması olan ve muhtemelen politikanın “p”sinden ve daha fazla şeyden anlayan bir kadınmış. Ancak filmi yapılsa bu kafalardaki Kürt kadın imgesini alt üst edecek bir kimlik olurdu herhalde. Hani Kürt kadınları cahil, töre kurbanı, kaderine razı yada yarı deli olmalı ya. Bu istisnai örneği işlemek yerine manipüle etmek daha fazla işlerine gelmiş olmalı.
Benim Ve Roz’un Yenik Kadınları
Benim ve Roz’un sonbaharı filmi de Hasankeyf’in korunması mücadelesi ekseninde Kürtleri ve Kürdistan’ı konu alıyor. Film bir miting görüntüsü ile başlıyor. Başarısızlığa uğrayan direniş sadece yerel bir gazetede baraj yapan şirketi teşhir eden Metin, kardeşi ve birkaç arkadaşının omzuna kalmıştır. Filmdeki kadınlar gerilladan kaçan Berfin, fuhuş yapan annesi ile sorunları olan yoksul Kürt kızı Rozerin, İstanbul’dan gelen ve eski bir dansöz olan Tijen hanım, Metin’in dırdırcı çaçaron annesi, elinde silahla bahçesini koruyan Tijen’in kuması deli kadın. Bakın şu Kürdistan’ın kadın profiline. Anlaşılan hiçbir pozitif örneğe rastlanmamış yada rastlanmak istenmemiş.
Kürdistan’ da yürüyen bir mücadele ve savaş gerçeğini es geçen film Irak’a ABD müdahalesini öne çıkarıyor. Irak’a müdahale esnasında güney Kürtlerinin mağdur olup sınırı geçmesi gibi bir durum olmamasına rağmen filmin sonlarında evlerini terk eden Hasankeyf yerlileri ile bu “savaş mağduru Kürtlerin” buluşması ile verilmek istenen mesaj nedir bilemiyoruz. Film boyunca Kürdistan semalarında Kuzey Kürdistan dağlarını bombalayan Türk savaş uçakları yerine Irak’a müdahale eden ABD uçaklarının verilmesi de Kemalist bakış açısının yansıması olsa gerek.
Kürdistan bir özgürlük mücadelesi olduğuna dair hiçbir emare yok filmde ancak gerilladan kaçan bir kadın var. Gerilladan kaçan Berfin mermi sesleri duyunca travma geçiren, uyumsuz, asabi ve yeni yaşamına alışmakta zorlanan bir kadın. “Dağda yaşadıklarının etkisi”ni atlatamadığını söyler sürekli kocasına. Dağda ne yaşadığı ise meçhul. Dağın insanları özellikle de kadınları vahşileştirdiği, yabanileştirdiği fikrinden hareketle Berfin’in aile bireylerine ve diğer insanlara dönük yaklaşımlarından bu soğukluk ve terslik çok bariz bir biçimde yansımış. Bu durum nedeniyle “kadınlık görevlerini” yapamayacak kadar soğuk hale gelmiştir. Fakat Hasankeyf’i koruma mücadelesinin kahramanı olan kocasının yaşadığı zorlanmalar karşısında kendini toparlayıp evinin kadını, çocuğunun anası olacak kıvama kavuşur yabani kızımız. Dağlarda toplumsallığın, insan ilişkilerinin ne kadar güçlü geliştiğinden habersizce gerillada kadınların yaşadığı değişimi kendi pozitivist, Kemalist, oryantalist bakışları ele aldıklarından bunu görmemiş film yapımcıları.
Filmdeki diğer bir kadın karakter kocası hapiste olan Roz’un annesidir. Film boyunca hep yatakta dostuyla birlikte yarı çıplak bir biçimde görüntüleniyor. Kürdistan’da böyle bir kadın tiplemeleri olabilir, ancak yaygın olduğu oldukça şüpheli. Kızı Roz ise ona dansöz olmayı, adabı muaşeret kurallarını, güzel Türkçe konuşmayı öğreten bir adamın üçüncü karısı olan Tijen tarafından eğitiliyor. Şehirli kadının onu evlat edinmesini isteyen anne bu durumdan memnundur.
Filmdeki tek direniş sahibi kadın çocuk yaştaki Roz. Bir yandan Tijen’in peşine kendisi takılıp, zaman zaman özentiyle makyaj yapsa da onun öğrettiği dansı, dili ve kuralları ret ediyor. Her ne kadar Arapça Mezdeke şarkısı ile dans etmeyi ret etsede film boyunca, filmin sonunda Kürtçe şarkı ile dans ediyor. Burada bir Kürt kızının ancak kendi ana dilindeki şarkı ile dans ettiği vurgulanmak istense de aslında Roz, Tijen’in öğrettiği dans figürleri ile dans ettiği anda yenilmiş oluyor. Eğer Roz Kürtçe şarkı ile Kürt kültürüne ait bir dansı tercih etse, örneğin halay çekseydi gerçekten de filmin tek direnen Kürt kadını olmayı hak edecekti. Özetle filmin Kürt kadın karakterleri filmdeki deyimle “yenik” karakterler. Yani on yıllardır Kürdistan’da yürütülen mücadelenin yarattığı kadın ve toplum yenik bir kadın ve toplum. Filmin sonunda Berfin topluma uyum sağlar, Tijen ve Roz suda boğulur, Hasankeyf mücadelesi başarısız olup köylüler evlerini terk eder ve güney Kürdistan’dan gelen savaş mağdurları ile buluşup dertlerine çare ararlar. Yine Kürdistan ve Kürt kadınları için çizilen tablo mağdur, yenilgili ve iradesizliktir…