–25-30 kişiden oluşan kan bağı halindeki topluluklardır. Anne, dayı, teyze ve çocuklardan oluşur. Kadının kan bağlarından oluşan topluluk biçimidir.
–Kadın belirleyicidir, ana belli olduğundan bütün çocuklar ananındır.
–Baba kimliği belirsizdir.
–Dayı-teyze kimlikleri belli bir role sahiptir.
–Klan geçimini toplayıcılık ve avcılıkla yapar.
–Klanın bir diğer temel özelliği ilkelere dayalıdır. Hiç kimse bu ilkeleri ihlal edemez. Klanın kendisi bir kimlik olduğu için ‘ya hep ya hiç’ ve aynı zamanda ‘birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için’ kuralları geçerlidir.
–Klan yaşamında herkes yaşama, gücü oranında katılmak zorundadır.
Örneğin bunun çok çarpıcı bir örneği 1992 yılında bulunan bir cesetle ortaya çıktı. Ozon tabakasının delinmesi ve küresel ısınma sebebiyle Alp dağlarındaki karların bazı yerlerde erimeye başlaması gerçekleşmektedir. 1992 yılında Alp dağlarında tatil yapan bir çift tesadüfen karların altında bir insan cesedinin olduğunu fark ederler ve hemen gerekli yerlere haber verirler. Ekipler gelip inceleme yaptıklarında, cesedin eski çağlardan kalmış olduğu anlaşılır ve soğuktan dolayı bozulmamış olduğu görülür. Bu nedenle Alp dağlarının soğukluğuna denk gelecek bir yer hazırlanarak ceset buraya taşınır, fakat ceset bulunduğu doğal soğuma ortamından çıkartıldığı için bozulmaya başlar. Hızlandırılarak yapılan araştırmalarda, bu cesedin hem yapısından hem de üzerinde bulunan aletlerden paleolitik dönemden kalmış olduğu tespit edilir. İlginç olan ise cesedin bulunduğu Alp dağları yakınlarında hiçbir yerleşim yerine bugüne kadar rastlanmamış olmasıdır. Araştırmacılar bu adamın tek başına böylesi bir yerde ne aradığını merak eder ve araştırmalarının sonucunda şöyle bir kanaate varırlar; adam yaşadığı klanın ilkelerini ihlal etmiştir. Bu nedenle de klandan cezalandırılarak kovulmuştur, belki de kendisini yeniden kanıtlayarak kendi kılanına geri dönmenin çabası içindedir veya başka bir klanın kendisini kabul etmesi için farklı bir yola başvurmuştur.
Bu olaydan veya varsayımdan da anlaşılmaktadır ki klanın gerçekten katı kuralları vardır. Klanın bu kadar katı kurallara sahip olmasının nedeni, yaşam koşullarının çok zor olmasından kaynaklıdır. Koşulların zorlu olması yaşamın çok keskin ilkelere bağlanmasını getirmektedir. Aslında bu biçimiyle klan yaşamı çok ilkeli bir yaşam tarzıdır. Esasında toplumun ilk yaşam ilkelerinin oluştuğu örgütlenme biçimi yine klan tarzı yaşamdır. Bu ilkeler yaşamın ahlak kurallarını oluşturur. Bu biçimiyle ahlaki yaşamı ifade eder. Bu ahlaki ilkeleri aşındıran, ahlaki yaşamın dışına çıkan klan üyesinin zaten bu klan içerisinde yaşama hakkı kalmamaktadır. Toplum veya topluluk halindeki yaşam tarzının temelinde yatan zaten beraber yaşama, örgütlenme ihtiyacıdır. Çünkü insan tek başına güçsüzdür. Koşullara tek başına karşı durabilecek ve yaşayabilecek güçte değildir. Bu örgütlenmenin dışına çıkan yaşayamaz, bu nedenle de en büyük ceza topluluğun dışına atma, kovmadır, yani bir nevi aforozdur.
Zaten klandan kovulan bir kişi kolay kolay gidip başka bir klanın üyesi olamaz. Başka bir klana üye olabilmesi için çok büyük bir şey yapması, kendisini o topluluğa kabul ettirebilecek bir başarıyı sağlaması lazım. Çünkü klanlar kan bağı üzerinden bir araya gelen topluluklardır. Başka bir klana üye olabilmesi için örneğin bir klanın çok ciddi bir şekilde beslenme, kendini doyurma sorunu varsa, bu soruna cevap olabilecek büyük bir şey yapması veya klan üzerinde bir tehlike varsa o tehlikeyi bertaraf edecek bir eylemde bulunması lazım. Başka bir klana katılabilmesi veya kendi klanı tarafından af edilip yeniden klan yaşamına katılabilmesi için de tüm klanın onayı gerekmektedir. Klanın içinden tek bir bireyin kendi başına birisinin klana katılması veya atılması konusunda karar verme hakkı yoktur.
Klan Biçimleri:
Fratri: Birkaç klanın bir araya gelmesiyle oluşur. İç ilişki (kadın-erkek) yoktur. Ana soyludur.
Trübi: İki fratrinin bir araya gelmesiyle oluşur. İç ve dış ilişki vardır. Köy toplumunun oluşumuna kadar süren örgütlülüktür, ihtiyaç temelinde yeniden ayrılabilirlerdi. Kabile tarzı örgütlenmelerin başlangıç, ön aşamasını oluşturur.
Totem: Klanın inanç sistemidir, toplumsal inançların ve dinlerin ilk temelini oluşturan totemik düşüncedir. Genelde dokunulması, zarar verilmesi ya da kullanılması yasaklanmış, bir hayvan türü veya bitki ya da saygı duyulan herhangi bir şey totem olabilirdi. Yaşamsal ihtiyaçları gören veya çözümlenmemiş, korku duyulan şey totemdir. Buna dokunulduğunda afetlerin geleceği ve klana zarar verileceğine inanılır.
Totem klanın kimliğidir. Hala Kürdistan’da birçok sülaleye, aşirete ismini veren bu totemlerdir. Kendi kimlik farkını ortaya koyma, kimliğini belirleme, kendini tanımlama ilk bu totem kimliklerinde başlıyor. ‘Ben kimim, neyim?’ sorularının cevabı totem kimliğinde yanıt buluyor. Topluluğun, insanın kendini anlamlandırması, kendini tanımlaması, kimliğini bulması gelişiyor. Bu, daha sonraki etnik ve kavimsel kimliklerin oluşumunun da temelini ifade etmektedir.
Yine bu dönemde oluşturulan inanç sistemi halen güçlü yapısını koruyor. Belirttiğimiz gibi tüm dinlerin, inanış biçimlerinin temelini oluşturur. Özellikle Ortadoğu’da bunun çok güçlü izlerine rastlamak mümkün. Örneğin; halen bazı bitkilerin kutsal sayılması, kedilerin öldürülmesinin, kedilere zarar verilmesinin toplumda çok büyük uğursuzluk getireceğine olan inancın halen sürmesi de yine bu dönemden kalmadır. Suyun kirletilmesinin, ateşin söndürülmesinin yasaklanması bu dönemin oluşan inanç sistemleriyle bağlantılıdır. Bu tür inanışlar halen devam etmektedir.
Totemin oluşturduğu kendi farkına varma, kimlik kazanma olgusu ve ortaya çıkardığı inanç sistemi, topluluğun ilk kez kendini tanımasını ve kendini bu inanç sistemi üzerinden yürütmesini getirmiştir.
Tabular: Tabular, esasta klan yaşamı içerisinde konulan ahlak kurallarını, yasakları ifade eder.
Yemek Tabusu: Olgunlaşmamış meyve, bitki, süt ve ürün veren hayvanlar ile yeni doğmuş, küçük hayvanlar yenilmez. Et yiyen hayvanlar da yenilmez. Günümüzde Kürdistan’da halen bazı yerlerde kadın ve erkek aynı sofraya oturmaz, bunun fedoalizmin, dinlerin bir etkisi olduğu düşünülür, elbette ki dinler bunu alıp farklı biçimde örmüştür, ama esas olarak aynı sofraya oturmama kültürü bu yemek tabusuyla bağlantılıdır. İlk insan topluluklarında kadının erkeğin yediği bazı yiyecekleri yememesi uygarlık süreci içerisinde farklı anlamlara bürünerek bugüne kadar gelmiştir.
Kan Tabusu: Klanın içinden birinin öldürülmesi klana zarar verir. Ayrıca kadının öldürülmesi tamamıyla yasaktır. Kürdistan’da hala kadınların bir kavgada araya girmesiyle kavganın, kanın durması da bununla bağlantılıdır. Bu geleneğin bir devamıdır. Ayrıca kan kardeşlik bu dönemden kalmadır. Farklı klandan olanların kardeşlik anlaşmasıdır. Kan kardeş olanlar birbirlerine karşı her koşulda sorumludur ve birbirlerini savunurlar.
Cinsel İlişki Tabusu: Klanın kendi içinde ilişki yasak, erkek dışarıdan gelir. Daha sonra iç ilişkiler gelişir, bu ilişkiler ise trübi tarzı örgütlenmelerin oluşumundan sonra gelişir. Ayrıca kadın regl dönemlerinde ilişkiye girmez. Kadının regl kanamaları onun kutsal sayılmasını da getirir, ayrıca hem korku hem de saygı uyandırır. Bu saygı ve korkunun altında yatan temel neden de doğayı izleyerek vardıkları sonuçlardır. İnsanların veya hayvanların yaralanmaları veya kan kaybetmeleri sonucu öldüklerini, fakat kadının regl dönemlerine rağmen yaşadıklarını görmeleri korku ve saygının oluşmasını getirir.
Animizm: Doğal toplumun felsefik düşüncesidir. Tüm doğa canlıdır, her şeyin bir ruhu vardır. Taşın, toprağın, suyun, ağacın her şeyin bir ruhu vardır. Canlı-cansız ayrımı yoktur. Özne-nesne ayrımı yoktur.
Bu düşünce sistemi her şeyi anlamlandırmayı getirir. Yaşama, yaşamdaki her şeye anlam katmayı sağlar. Bu aynı zamanda insanın kendi farkına varmasını da getirir. Çünkü kendisini doğanın dışında değil, içinde bir varlık, onun bir parçası, bütünleyeni olarak görme vardır. Bu nedenle de animist düşünceden kaynaklı doğal toplum için organik toplum, daha sonrasında gelişen uygarlık sistemi içinse inorganik toplum değerlendirmesi yapılır.
Animist felsefe daha sonra gelişen doğa felsefesinin de temelidir. Animist düşünce özünde bir doğa felsefesidir. Bu düşünce tarzıyla doğaya kişilik kazandırma gelişmektedir. Doğaya kişilik, kimlik atfediliyor. Bu anlamlandırmayı, anlam kazandırmayı, anlamlı bakmayı ve anlamlı yaşamayı getirmektedir. Her şey bir anlam bütünlüğü içerisinde var olmakta ve yaşamaktadır. Ağaçların kesilirken çığlık attığı, derin bir inleme sesinin kesilen ağaçtan yükseldiği şeklinde hâlâ Kürdistan’da dile gelen inanç, bu animist düşünceden gelmektedir. Yani ağacın canlı bir varlık olduğu ifade edilmektedir.
Bir taşın, toprağın, doğada bulunan her şeyin bir anlamının olması, kişiliğinin olduğu düşüncesi ahlaki bir bakış açısını da oluşturur. Anlam biçme ahlaki-etik anlayışı geliştirir. Örneğin; suyu kurutur, kirletir vs. yaparsam yaşamım kurur, kesilir veya ağacı kesersem yaşamım sekteye uğrar yaklaşımı vardır. Bu hem bir saygıyı hem de ahlaki bir anlayışı oluşturur. Doğadaki, evrendeki hiçbir şeyi birbirinden kopartmama yaklaşımı vardır. Her şey birbiriyle bir ilişki ve etkilenme içerisindedir.
Örneğin; buna çok güzel bir örnek Anadolu düşünürlerinden Şeyh Ahlati’nin felsefesinde açığa dile gelmektedir. Şeyh Ahlati ‘bir çiçeği kökünden çıkartıp sallayın, tüm evrenin sallandığını göreceksiniz’ demektedir. Bu söylem, evrendeki ve doğadaki hiçbir şeyin birbirinden bağımsız olmadığının ifadesidir. Animist düşüncede aslında bu görüş hâkimdir, diyalektik düşünce vardır özünde. Hiçbir şeyin birbirinden kopuk olmadığı, her şeyin birbirini etkilediği ve etkileşim içerisinde olduğu görüşü vardır. Bir canlıya zarar gelmesi, tüm canlıların zarara uğramasını getirir. Bu nedenle tüm canlıların, doğadaki her şeyin yaşama hakkı vardır. Animist düşüncede süreklilik ilkesi vardır, yaşam sürekli bir akış içerisindedir, bu nedenle de canlıcılık ilkesi öne çıkmaktadır.
Berfin Zin
Devam Edecek