Atina Uygarlığı: Troya’nın düşüşünden sonra Ege kıyılarında şehirleşmeler başlar. Hâlbuki M.Ö. 700’lere kadar Grek’te ciddi bir uygarlık yoktur. Krallar yerine kabile şefleri egemendir. M.Ö. 600’lere gelindiğinde yavaş yavaş Atina doğar ve M.Ö. 500-400’ler gelindiğinde Atina görkemli çağını yaşamaya başlar. Öncesinde Atina kendi içinde kapalı bir konumdadır. Atina’nın yükselişe geçmesinde, Med-Pers İmparatorluğunun Ege kıyılarındaki Frigya ve Lidya uygarlıklarına yönelik saldırılarının sonucunda bu uygarlıkların Atina’ya doğru kaymaları da etkendir. Esas olarak ise felsefe ve düşünsel alanda yaşanan gelişim Atina’nın hızla yükselmesini getirir.
Atina, Sokrates, Aristo, Platon gibi tarihe damga vuracak onlarca filozofun çıktığı merkez olur. Aristo ve Platon gibi filozoflar daha çok devlet sisteminin gelişimine yönelik düşünceler geliştirirken; Sokrates özgür insan, özgür kimlikle insan hakikatini açığa çıkartmaya çalışır. Sokrates öncesi filozoflar doğa felsefecileri olarak anılırken, Sokrates’le birlikte ağırlıklı olarak toplum felsefecileri açığa çıkmıştır. Toplum felsefesinin gelişmesi sınıf, kent, ticaret ve devletle bağlantılı sorunların gelişmesiyle ilgilidir.
Diğer taraftan Atina’nın gelişim sağlamasındaki temel etkenlerden biri de, ticaret yolu üzerinde bulunmalarıdır. Atina’nın konumu hem düşünsel, hem ticaret hem de kentleşmeler anlamında gelişmesini sağlar. Sistematik biçimiyle ve kavramsal olarak tanımlanmasıyla demokrasi örneği ve yurttaşlık sistemi Atina’da çıkar. Tabii bu yurttaşlık veya demokrasi herkesin değil, üst kesimin yurttaşlığı ve demokrasisidir. Buna daha çok erkek ve egemen tabaka yurttaşlığı da diyebiliriz. Fakat yurttaş olarak kabul edilen herkes görüş belirtebilir, kararlara katılabilir. Bu anlamıyla uygarlık tarihi süreci içerisindeki ilk doğrudan demokrasi örneğini oluşturmaktadır.
Atina devletinin toplumsal ve siyasal örgütlenmesi, mitolojilerinde de yansımasını bulmaktadır. Atina kent devleti nasıl ki meclis örgütlenmesine sahipse, inandıkları tanrıların da meclis sistemi vardır. Bu anlamıyla Tanrılar Panteonu, yani tanrılar meclisi öne çıkar. Yine Apollon, Artemis, Athena gibi çok ünlü tapınakları bulunmaktadır. Birçok tanrı ve tanrıçaları bulunmaktadır. En büyük tanrı, tanrılar panteonunun başkanı, insanların ve tanrıların babası, göklerin, şimşeklerin ve gök gürültülerinin tanrısı Zeus’tur. Mitolojiye göre Zeus tahtı için her şeyi yapmakta, eşi Metis’i yutmuş, Prometheus’u kayalıklara zincirlemiş, tüm zamanların en iyi savaşçısı olarak tabir edilen Aşil’in annesi ve su tanrıçası olan Thetis’i bir ölümlü ile evlendirmiştir.
Mitolojiler yoluyla dile gelen sistem savaşını daha iyi anlayabilmek için Yunan mitolojilerini biraz inceleyelim. Örneğin; Thetis ve Zeus mitolojisine bakalım. Mitolojiye göre önce hem Zeus hem de kardeşi denizler, depremler ve atlar tanrısı Poseidon’un Thetis’le evlenmek istemektedir. Fakat buna rağmen Zeus Thetis’i bir ölümlüyle evlendirir. Karar değiştirmesinin sebebi bir kâhinin Thetis’e bir çocuğu olursa bu çocuğun babasından çok daha üstün olduğunu bildirmesidir. Zeus, kendisinden üstün bir çocuğu olursa kendisini alt edebileceğini düşünmüş, bütün tanrılar da bu kehanetten korkmuş ve böylelikle tanrıça Thetis bir ölümlüyle evlendirilmiştir. Görünen o ki, Thetis güçlü ve hatta sınıflı uygarlık toplumu içerisinde üst tabakadan gelen bir kadındır. Erkekler Thetis’in gücünden ve tekrardan ana-kadın toplumuna dayalı bir sistemi canlandırmaya yönelik bir girişimde bulunmasından korkmuş ve bu şekilde onu cezalandırmış, doğacak çocuğunun iktidarı ve sistemi etkileyebilecek bir konumda olmamasını sağlamaya çalışmışlardır.
Prometheus öyküsünde ise tam bir başkaldırı ve direniş görülmektedir. Öyküde Prometheus’un da öteki kardeşleri gibi tanrısal düzene kafa tutup başkaldırdığı söylenmektedir. Öteki kardeşlerinin tümü tanrısal düzene yenilmişlerdir, fakat Prometheus insanı yaratarak ve onlara ateşi (yaratıcılığı ve bilimi) vererek var olan düzeni değiştirmeyi başarmıştır. Zeus’a ve diğer tanrılara kin beslemektedir, dedelerinin intikamını almak istemektedir (dedeleri titanlardır, titanlar Yunan mitolojisinde bir dönem dünyayı yönetmiş olan güçlü tanrı ırkıdır). Titanların tanrılara karşı olan isyanlarında tarafsız kalmış, böylelikle Zeus’un gözüne girmiş ve Zeus, Prometheus’u Olimpos’taki ölümsüzlerin arasına almıştır. Prometheus dedelerinin intikamını almak için kendi gözyaşlarıyla yoğurduğu balçıktan insanı yaratmış, güçlendirmek için de tanrıların ateşinden bir kıvılcım çalarak insanlara hediye etmiştir. Bundan kaynaklı da Zeus, Prometheus’u 30000 yıl sürecek bir cezaya çarptırarak Kafkas Dağlarında zincire vurmuş, tanrıların görevlendirdiği bir kartal da sürekli olarak kendini yenileyen karaciğerini her gece kemirmektedir. Prometheus’u Zeus’un yarı tanrı oğlu Herakles kurtarır ve cezanın uzamasını engeller. Prometheus “Zeus tahtından düşmedikçe benim işkencelerimin sonu yoktur” der. Mitolojinin sonunda Prometheus her gün karaciğerini yiyen kartalı öldürür ve ciğerlerini yer, Zeus onu affederek tekrar ölümsüzler arasına alır.
Bu mitolojiden anlamaktayız ki, Prometheus neolitik, ana-kadın toplumu savunuculuğunu yapan bir direniş kültüründen gelmektedir. Uygarlık sisteminin insanları hiçleştiren, nesneleştiren ve özgürlükten saptıran uygulamalarına karşı durarak insanların yeniden hakikat arayışına yönelmelerini ortaya çıkarmaya çalışmaktadır. Zeki ve güçlü bir karakter, geleceği görme yeteneği olan biridir aynı zamanda. Tüm bunlardan kaynaklı da Zeus kendisinden korkmuş ve cezalandırmıştır. Tekrardan ölümsüzler arasına alması da, yenemeyince bir dengede yürünmeye başlandığını göstermektedir. Prometheus, aynı zamanda Zeus karşısındaki özgür erkek kimliğini, karakterini temsil etmektedir. Tam anlamıyla tanrılaşmaması, yarı tanrı olması demek, tamamıyla erkek egemenliğine teslim olmadığı anlamına gelmektedir. Zeus’a karşı insan özgürlüğü için savaşmıştır, tanrılar arasında ilk kez biri insan için savaşmaktadır, bu bile diğer tanrılardan farkını ortaya koymaktadır.
Zeus her yerinden doğumlar yapan bir tanrıdır. Zeus’un doğum yapabilme özelliğine sahip olmasının dile gelmesi esasında kadının doğurganlığının tanrıya atfedilmesini ifade ettiği, gibi aynı zamanda iktidarcı düşüncenin yayılımının da bir ifadesidir. Bu anlamda Athena’nın annesi olan eşi Metis’i yutması hikâyesi de oldukça ilginçtir. Metis, ilahi bilginin, kutsal aklın ve hikmetin tanrıçasıdır. Zeus’un ilk eşi ve Athena’nın annesi olarak bilinir. Zeus, Metis’in hamile olduğunu öğrenir, kendisinden daha güçlü ve tahtını sarsabilecek bir çocuk doğurabileceği korkusuyla Metis’i yutar. Böylelikle Metis, Zeus’a ömrü boyunca iyi ve kötü hakkında bilgi verir. Hikmet öğretir. Zeus tarafından yutulduğunda hamile olduğu için akıl ve sanatın tanrıçası olan Athena’yı Zeus başından doğurur. Athena zırhı ve silahlarıyla doğar.
Athena’nın Zeus’un kafasından doğmasının dile gelmesi, erkek düşüncesi ve iktidar zihniyetiyle kadının şekillendirilmesini anlatmaktadır. İşbirlikçileşen, erkekle ortaklaşan, iktidar ve güç için özgür kadın doğasına ters düşerek erkeğin hizmetinde hareket eden kadını anlatmaktadır. Egemen erkek sistemi için mücadele eden, gerektiği yerde savaşan ve savunuculuğunu yapan, fiziksel olarak kadın fakat düşünsel, zihinsel olarak erkekleştirilmiş kadını ifade etmektedir.
Yunan mitolojisinde tanrıça Artemis ise özgürlükçü bir tanrıçadır. O da Zeus’un kızı, Apollon’un ikiz kız kardeşidir. Doğa, avcılık, okçuluk ve ay tanrıçasıdır. Annesinin acılarını gördüğü için bakire kalmaya yemin etmiştir, erkekle beraber gördüğü kadınları da okuyla vurarak öldürmüştür. Hiçbir erkek ne kendisine ne de avcılarına yaklaşamamaktadır, yaklaşan tüm erkekleri ya tavşana veya geyiğe çevirerek cezalandırmıştır. Artemis’in erkeğin mülkleştirmesine, kadının erkeğe kölece bağlanmasına karşı bir duruş içerisinde olduğu anlaşılmaktadır. Doğal toplum kadın özelliklerini koruyan ve taşıyan bir tanrıça olduğu görülmektedir. Bu anlamıyla sistemin içerisinde olmasına rağmen sistemle bütünleşmemiş ve egemen erkek sistemini kabul etmemiş bir tanrıça olduğu sonucu çıkmaktadır.
Apollon ise savaş ve ok tanrısıdır. Savaş taktiklerini çok iyi bilir ve aynı zamanda toplumun özgürlüğünü korur. Aynı zamanda müziğin, sanatın, güneşin, hekimliğin, ışığın, ateşin ve şiirin, gerçeğin, bilginin tanrısıdır. Kehanette bulunma yeteneği vardır. Asla yalan söylemez, gerçeği ve aydınlığı esas alır. Apollon’da da olumlu özellikler öne çıkmaktadır, bu da ana-kadın toplumunun etkilerini hala taşıdığını göstermektedir.
Yunan mitolojisindeki en dikkat çeken ve önemli tanrıçalardan biri de Afrodit’tir. Afrodit aşk ve güzellik tanrıçasıdır. Afrit zaten güzel kadın demektir, kadınlar için Türkçe’de ve Kürtçe’nin Soranca lehçesinde kullanılan avrat, afret sözcüklerinin kaynağı da afritten gelmektedir. Afrodit son kuşak tanrıçalarındandır, artık tanrıçalık sisteminin, kültürünün tümden yok olmayla yüz yüze olduğu dönemin tanrıçasıdır. Ayrıca ilk Zeus kuşağından sonra ortaya çıkan bir tanrıça olması da Afrodit inancının temelde bir Yunan inancı olmayabileceğini görüşünü de geliştirmektedir. Afrodit’in daha çok İştar ve İnanna kültlerinin Fenikeliler aracılığıyla Yunanlılara taşınmış olabileceği görüşleri de vardır. Troya savaşında Troyalıların yanında yer alması da dikkat çekicidir, Anadolu’da sevilen, kendisi için tapınaklar ve adına birçok kent yapılmış bir tanrıçadır. Afrodit için yapılan kentlere Afrodisyas denilmektedir. Bu kentlerin en ünlüsü Türkiye’de Ege kıyılarındaki Aydın’ın Karacasu ilçesindedir. Afrodit’in denizin köpüklerinden doğduğuna inanılır. Önderlik Artemis’i son çırpınışlar, Afrodit’i ise son çırpınış olarak değerlendirmektedir. Kadın sisteminin artık can verdiği, ama hala direndiği zamandır. Afrodit aynı zamanda estetik tanrıçasıdır, Önderlik bu nedenle “kadın diğer şekilde yapamıyorsa en azından Afrodit tarzında yaşamalı” demektedir. Yani bundan kasıt düşünsel, ruhsal anlamda estetikli olmak, erkeğin çizgisine girmek değil, erkeği kendi çizgisine çekmektir. Afrodit’in temel özelliği erkeği kendi çizgisine çekmesi, erkeği terbiye etmesidir. Bugün Afrodit ismi çok saptırılarak dile getirilir, en olumsuz kadınlar için kullanılır. Ama esasta özgürlüğü, güzelliği temsil eden son tanrıçadır. Hera için Önderlik “inek kadın” diyor, çünkü tamamıyla Zeus’un etkisindedir. İhanetçi, işbirlikçi kadını temsil eder. Ama Afrodit’te dile gelen kadının güzellik arayışının, erkeğe teslim olmayışın direnişidir, özgürlük ruhudur.
Yine Medusa vardır, Zeus’a ve Athena’ya karşı baş eğmeyen bir tanrıçadır, tıpta, bilimde oldukça gelişkindir. Güzelliğiyle de nam salmıştır, Athena tapınağında yaşarken Athena’nın eşi Poseidon’un dikkatini çeker ve Athena bunu fark eder. Kıskançlığından Medusa’yı lanetlemiş, yılan başlı bir canavara dönüştürmüş, dahası Medusa’ya bakan herkesin taşa döneceği bir lanet de yağdırmış. Böylelikle kim Medusa’ya bakarsa anında taşa dönecektir. Dahası öfkesi hala geçmeyen Athena, bir süreden sonra üvey kardeşine Medusa’yı öldürmesini istediğini söylemiş ve Medusa kafası kesilerek öldürülmüş. Bu mitolojide bir kadın olarak Medusa, hem erkeğin şiddeti ve ihanetine hem de erkek zihniyetine sahip, iktidarla ortaklaşan ve iktidar için savaşan kadının ihaneti ve geleneksel duruşuna maruz kalmıştır. Bu mitolojiden en temelde çıkartılması gereken sonuç; erkek artık sadece kadını kırmakla yetinmemekte, kadını aynı zamanda erkek zihniyetiyle şekillendirdiği kadınla da kırmaktadır.
Grek mitolojisi, aslında kadın ve erkek sistemleri arasındaki savaşları çok net bir şekilde ortaya koyar. Hem kadın sisteminin son çırpınışlarını yaşadığı hem de erkeğin kadının bir daha eski gücüne ulaşmaması için ne tür komplolar, entrikalar, savaşlar ve yöntemler kullandığını çarpıcı şekilde mitolojik bir dille ortaya koyar. Aynı zamanda Atina döneminde geleneksel inanç değerini giderek yitirir.
Diğer açıdan ise Atina, agora (pazar yeri), kilise (meclis yeri), tiyatro, stoall (gölgeli gezinti caddeleri), jimnasyum (stadyum) ve saraylarıyla ünlüdür. Büyük bir nüfusu sahiptir. Yazılı edebiyat ve tiyatroda oldukça gelişkindir. Günümüze kadar da gelmiş İlyada, Odessa gibi ünlü destanları vardır. Ayrıca antik Yunan denizcilik sanatı, ticaret, mimarlık, heykelcilik, kabartma sanatında da gelişkindir. İlahi, destan, aşka dair çok çeşitli müziğe sahiptir. Grek kültüründe lir önemli bir müzik enstrümanıdır. Fakat Atina’da oğlancılık da çok gelişkindir. Üst sınıf mensubu erkeklerin hemen hemen tümünün oğlanları vardır, hatta Soktares gibi bir düşünür bile bundan uzak değildir. Bu da Grek-Atina uygarlığının karakterini çok iyi vermektedir.
Bir diğer Grek uygarlığı ise Sparta’dır. Sparta’da Atina’nın aksine eski krallık geleneğini hâkimdir. Daha çok despotik bir rejime sahiptir. Savaş taktikleri ve savaşkan yönleri öndedir. Sparta aşırı disiplinli askeri bir örgütlenmeye sahiptir. Kadın ve erkeklerin rolleri bu toplumda belirlenmiştir. Erkekler birer askerdir. Kadınlar ise devlete asker yetiştirmekle yükümlüdür. Sparta’da kadın ve çocuk eğitimleri çok özeldir, kadınların Sparta Devleti için iyi yurttaş yetiştirebilmesi, çocukların da iyi birer yurttaş olabilmesi için eğitime çok önem verilir. Bu anlamda kadınları savaş, edebiyat, bilim, felsefe vb. konularda özel eğitirler. Kadınların da altı yaşına kadar çocuklarını büyütmek, yetiştirmek gibi sorumlulukları vardır. Altı yaşından itibaren ise çocuklar devletin özel eğitimlerine alınır ve tam bir asker olarak yetiştirilirler. Ticaret, kolonileşme ve artan nüfus nedeniyle Atina’yla çatışmalıdırlar. Avrupa ve Mısır’a kadar ticaret kolları oluşturmuş, ticaret evleri kurmuşlardır.
Sparta’nın kölecilik sistemi de farklılık göstermektedir. Helot adı verilen köleler devlete aittir, bağlı bulundukları toprak sahiplerine de belli bir pay vermek zorundaydılar. Toprak sahipleri köleleri öldürme ve işkence etme hakkına sahip değildir. Ayrıca Sparta’nın yönetim biçimi de değişiklik gösterir. Devlet iki kral tarafından yönetilir, her iki kralın da saygınlıkları aynıdır ve çok yüksektir. Aynı zamanda krallık babadan oğula geçmektedir. Diğer taraftan devlet yönetimiyle ilgili kararlarda yer alan ve etkili olan meclis sistemi vardır, meclis sistemleri ise ikili meclis sistemidir. Devlet yönetimiyle ilgili kararları 60 yaş üzeri erkeklerden oluşan İhtiyarlar Meclisi üyeleri alır, bu kararları sonuca bağlamayı ise 30 yaş üzeri erkeklerin oluşturduğu diğer bir meclis yürütür.
Grek uygarlığı 330’da Büyük İskender döneminde Makedonlar tarafından ele geçirilir ve bağımsızlığını yitirir. Makedonlar da Yunandır, aynı kökendendirler. Fakat yine de Makedonlar tüm bu uygarlıkları kendi hükümranlığı altına alır. Böylelikle de M.Ö. 330-M.S. 250 Büyük İskender ve Helenizm dönemi yaşanır. Yine bu dönemde birçok yeni krallık kurulur.
-Sokrates:
Anlatım içerisinde kısmi değinmişsek de biraz burada Sokrates’i ele almak lazım. Antik Yunan çağının en önemli filozoflarından olan Sokrates’in M.Ö. 497-339 yılları arasında yaşadığı tahmin edilmektedir. Bilginin yaşamda nasıl kullanılacağını öğreten en büyük düşünürlerden biridir. Aynı zamanda eleştirel yöntemi de kullanmıştır. Diğer filozofları bilginin yaşamsallaştırılmasıyla uğraşılmaması ve eleştirel yöntemi kullanmamaları konusunda eleştirmiştir. Felsefesinde iyi, doğru, hakikatin ne olduğunu sorar. Diyalog yöntemini de bu soruları cevaplandırma üzerinden geliştirmiştir.
Sokrates, Antik Yunan’ın ilk toplumcu ahlak filozofudur. Özellikle toplumsal sorunların çoğaldığı, felsefeyle dogmalar yıkılırken aynı zamanda ahlaki çöküntülerin baş gösterdiği, Sofistlerin özgürlüğü bireyin toplumdan kendini kurtarması olarak sunduğu ve bilgiyi bireysel yaşama olanak sağlayıp imkân sunduğu oranda değerli bulduğu bir ortamda Sokrates, tüm bunlara cevap olabilecek hakikatin ne olduğuna yönelik insanı sorgulatır. Bu nedenle Sokrates Yunan felsefesinde bir milat olarak kabul edilir. Milat olarak ele alınmasının temelinde de bilgiye olan yaklaşımı vardır. Diyalog yöntemiyle insanın özündeki bilgiyi açığa çıkartırken, aynı zamanda “tek bildiğim hiçbir şey bilmediğimdir” ve “kendini bil” söylemleriyle hem Sofistlerin bilgiyi pazarlaması ve yarıştırmasına karşı bir tavır sergilemekte hem de insanın kendine dönmesi, kendi hakikatini tanıması gerektiğine vurgu yapmaktadır.
İnsan her şeyden önce kendini bilmeliydi ve tüm bilimler de insanı konu almalıydı. Çünkü Sokrates insanın, evrenin ve doğanın toplamı olarak tüm bilgileri kendisinde barındırdığını ve tek bilgi kaynağının esasta insanın kendisi olduğunu dile getirmektedir.
Sokrates felsefesinde insanın erdemli olması gerekir. Erdeme ulaşmış insan toplumla barışık yaşayabilir ve aynı zamanda erdemi öğretebilir de. Erdemli olmak, ahlaklı olmaktır. Bu nedenle bir konu veya iş hakkında bilgisi olmayanların o konu hakkında konuşmaması ve o işe girişmemesi gerekir. Bilmediği bir konu hakkında konuşması ve bilmediği işi yapması ahlaki değildir. Bu nedenle yaşamdaki bozulmaların, toplumsal sorunların nedeni bilgisizliktir.
Sokrates felsefesinin temelinde yöntem sorunu vardır. Bu nedenle sorunlara yaklaşımında “nasıl” sorusu ön plana çıkmakta, nasıl yaşamalının arayışını geliştirmektedir. İnsanlarla geliştirdiği diyaloglarda sorduğu sorularla doğruyu açığa çıkartmakta, “nasıl”ın cevaplarını insanların kendilerinin vermelerini sağlamaktadır. Bunun yanı sıra Sokrates, yaşamdaki her şeyin bir anlamı olduğunu ve buna göre kullanılması gerektiğine dikkat çeker. Dolaysıyla kendini bilmek de kendi anlamına kavuşmakla mümkündür. Ahlaklı ve erdemli yaşam da bu şekilde gerçekleşebilir. Ayrıca Sokrates, diyalektik yöntemi ve diyalog yöntemini felsefesinin temeline yerleştirmiştir.
Berfin Zinê
Devam edecek