Hindistan-Pencap, Harappa ve Mohejandaro Uygarlıkları:
Harappa ve Mohejandaro uygarlıkları, bugünkü Pakistan’da İndus ırmağı yakınlarında kurulmuşlardır. Pencap’ın bir bölümü günümüzde Hindistan toprakları içerisinde, bir parçası da Pakistan toprakları içerisinde yer almaktadır. İndus ırmağı ise Çin-Tibet’te başlayarak Hindistan’a, oradan da Pakistan’a ulaşıp Umman Deniz’ine dökülür. Pencap, Harappa ve Mohejandaro uygarlıkları bu ırmağın etrafında kurulmuşlardır. Bilindiği gibi Pakistan esasında Hindistan’ın bir parçasıdır, 1947’ye kadar da Hindistan’ın bir parçası olarak kalmıştır. Bu nedenle kültürler, dil yapısı ve köken birdir. Hint uygarlıkları olan Pencap, Harappa ve Mohejandaro uygarlıkları ise Aryen dil ve kültürüyle şekillenmiştir. Neolitik kültürün M.Ö. 4000’lerde Hindistan’a ulaşması toplumun Aryen dil ve kültürü temelinde gelişimini getirmiştir. M.Ö. 2000-1500 yıllarında burada neolitik kültür etkilidir.
Yaklaşık olarak M.Ö. 1000’lere doğru ise gelişen kentleşmelerin ardından bu üç uygarlık açığa çıkmıştır. Önderlik bu uygarlıkların bir ihtimalle Sümer kolonileri de olabileceğini koymaktadır. Pencap, Harappa ve Mohejandaro uygarlıklarının oluşumunda Hindistan toplumunun rahipleri olan Brahman rahipleri öncülük etmiştir. Brahman rahiplerinin uygarlığa geçiş öncesinde, hatta daha 1500’lerde hazırladıkları ‘Vedalar’ adı verilen kitapları bulunmaktadır (‘Veda’ kelime anlamı olarak bilgi, farkına varmak anlamına gelir). Günümüzde de Hint inancında kutsal sayılan bu kitap, esasında tanrılara saygı ve şükrü işleyen, rahip sınıfının tanrısallığını anlatmaktadır. Bugüne kadar da Hindistan’da devam eden kast rejiminin temeli bu kitapla oluşturulmuştur. Bu uygarlıklar, tıpkı Sümerlerdeki rahip-hanedan çekişmelerine benzer şekilde M.Ö. 1000’lerde brahman rahipleri ile racalar arasında iktidar kavgasına sahne olur. Racalar siyasi-askeri güç sahibi prenslerdir. Brahmanlar dini bir sistem oluşturmak isterlerken, racalar krallığa dayalı politik bir sistem oluşturmak istemektedirler. Bu nedenle her iki iktidar gücü arasında sert çatışmalar yaşanır. Tam anlamıyla bir kast sistemi oluşur ve buna göre kastlar: rahipler+racalar (devlet yöneticileri)+çiftçiler ve zanaatklar+paryalar biçiminde olur. Paryalar en düşük sınıfı temsil etmektedir, hayvanlardan bile daha aşağıda görülür, dokunulması bile günahtır.
Ayrıca Hint uygarlıklarında dinsel inanç oldukça renklidir, birçok tanrı ve tanrısal varlık vardır. Mitolojileri, Vedalardan beslenmektedir. Mitolojiler tek düze değil, çok farklı gelenek, sınıf, felsefe ve coğrafyaya ait öykülerin bir araya gelişini temsil etmektedir.
Buda:
Hint uygarlıklarını dile getirirken Buda’yı ele almadan geçmek olmaz. Gerçek ismi Siddharta Gautama olan Buda, M. Ö. 500-400’lü yıllarda, yani Hint uygarlıklarının geliştiği, iktidar odakları arasında çatışmaların yaşandığı, toplumun uygarlığın derin krizleriyle yüz yüze kaldığı bir dönemde ortaya çıkmıştır. Buda, kelime anlamı olarak ‘aydınlanmış’ anlamına gelmektedir. Esasında Buda’nın bir prens olduğu, halkın acılarıyla karşılaştığında saraydan ayrıldığı, inzivaya çekildiği ve 6 yıldan sonra aydınlığa kavuştuğunu belirterek Buda ismini aldığı, ardından Hindistan’ın her yerini 80 yaşında ölünceye kadar dolaştığı, toplumu aydınlatmaya çalıştığı belirtilir.
Buda aydınlanarak ulaştığı gerçekleri katı dogmalar olarak topluma aktarmaz, sunmaz. Öncelikle öğrettiği, aydınlanma yöntemini öğrenmektir. Böylelikle insanın kendi çabasıyla gerçeklere, yani hakikate ulaşmasını ve eylem ve davranışlarıyla doğrulamasını öngörür. Bu nedenle Buda öğretisinde mutlak hakikat yoktur. Herkes, kendi aydınlanma yöntemiyle hakikate ulaşma gücündedir. Felsefesi hakikati öğretmekten çok hakikate ulaşma yöntemiyle uğraşır. Aydınlanmanın temel ölçütü de dogmatik bir inanç değil, kişinin kendini bulmasıyla bağlantılıdır. Öğretisini ezbere ve inanca dayalı olarak değil, kişinin doğruluğu nasıl keşfedebileceği üzerine oturtur. Doğruyu arayan ve ulaşmak isteyen kişi kendi iç aydınlanmasıyla buna ulaşabilir. Bu nedenle de aydınlanmak için tanrıya ihtiyaç yoktur. Hakikati aramada ve ulaşmada herkesin çabasının ve eyleminin belirleyici olması insan iradesi ve aklının gücünü açığa çıkartmaya çalışmakta, egemen sistem tarafından hiçleştirilen insanın aklı ve iradesine güven duyması gerektiğini öğretmektedir. Aynı zamanda felsefesinde tanrıya yer olmadığı gibi doğayı da esas almaz. Çözüm aradığı esas sorun acılı dünya gerçeğidir. Bu öğreti, temel toplumsal özellikleri açısından bir ahlak felsefesi, ahlak reformudur.
Öğretisinde mutlak yasalar değil; esaslar, yüce gerçekler ve aşılması gereken asi yollar vardır. Yaşanılan sorunların ve acıların kaynağı arzular, korkular ve cehalettir, arzular ve istekler bırakılırsa acılar da son bulacaktır. İsteklerini, korkularını ve cehaletini aşan kişi Nirvana’ya ulaşabilecektir, Nirvana’ya ulaşabilmenin yolu ise yoghi’dir (yoga). Yoghi insanın kendisini fiziksel ve düşünsel denetim altına alması, kontrol edebilmesi, kendi içinde birlik oluşturabilmesidir. Yani bilgiyle aydınlanmaktır. Öğretisi bir nefs terbiyesi ve vicdani sorgulama öğretisidir, nefsini terbiye edebilen vicdani bir rahatlamayı da yaşayacaktır.
Nirvana, kendini her türlü tutkudan arındırarak mutlak dinginliğe ulaşma, acının ve bilgisizliğin ortadan kalması, maddi yaşam istemlerinden, arzu ve isteklerden vazgeçerek gerçek bilgeliğe, mutlak özgürlüğe ulaşarak mutluluğa erişmesidir.
Buda felsefesi tam bir ahlak felsefesidir. Ahlaki olana bu kadar yönelmesi ve ahlaki olanı öne çıkartmaya çalışması, toplumdaki ahlaki çözülüşler, çöküntüler ve yaşanılan sorunlarla bağlantılıdır. Toplumun baş aşağı gidişinin kaynağının bu olduğunu görmektedir ve öğretisiyle toplumu bundan çıkartmaya, maneviyata yöneltmeye çalışmaktadır. Zerdüştlükten de etkilenmiştir. Özellikle felsefesinde koyduğu aşılması gereken yollara baktığımızda, Zerdüştlüğün “iyi düşün, doğru söyle, güzel yap” öğretisi, Buda da aşılması gereken yolların ilk üçünde “gerçek bilgi, doğru zihniyet, doğru, doğru söz” olarak ifadelendirilmektedir. Ardından “doğru yaşam biçimi, gerçek çaba, gerçek dikkat ve gerçek uyanık” gibi yolların katledilmesi ve aşılmasıyla özgür yaşama ulaşma dile gelmektedir. Dogmaya ihtiyaç duymadan ve toplumu gönüllü ahlak kurallarıyla bir araya getirmenin mümkün olduğu bir sistem hedeflemiştir.
Berfin Zînê
Devam edecek