• KURDÎ
No Result
View All Result
Pajk - Kürdistan Kadın Özgürlük Partisi
  • Anasayfa
  • Önder APO
    • Önderlik Perspektifleri
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
    • Gerilla Anıları
    • Gerillanın Kaleminden
    • Amargi
    • zeynep kinaci
  • Araştırma-İnceleme
  • Galeri
    • Resim Galerisi
    • Video
  • Anasayfa
  • Önder APO
    • Önderlik Perspektifleri
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
    • Gerilla Anıları
    • Gerillanın Kaleminden
    • Amargi
    • zeynep kinaci
  • Araştırma-İnceleme
  • Galeri
    • Resim Galerisi
    • Video
No Result
View All Result
Pajk - Kürdistan Kadın Özgürlük Partisi
No Result
View All Result

TOPLUM ÖZGÜRLÜK AHLAKI İLE GÜZEL BİR YAŞAMA KAVUŞUR

24 August 2014
in DEĞERLENDİRME
A A
Share on FacebookShare on Twitter

Zînê AGİRΠ

Etik ve estetik değerleri tarih boyunca sürekli birbiriyle ilişki içinde olmuştur. Başlangıçta felsefe disiplinlerin içinde yer alan bu iki bilim dalı, daha sonra felsefeden ayrılarak kendi kavramlarını oluşturmalarıyla ayrı bir bilim olmuşlardır. İnsanların bir yaşamı tasarlarken, etik ve estetik kavramlarına başvurmaları da bu iki disiplinin yoğun birlikteliğini bize açıklamaktadır. Çünkü etik ve estetik değerler alanının bütününü oluşturur ve her ikisi de aynı kategorileri sorgular.

Örneğin; Etik, ‘eylem’, ‘en yüksek iyi’, ‘mutluluk’ ve ‘erdem’ gibi kavramları; Estetik ise, ‘doğru’, ‘güzel’ , ‘iyi’, ‘yüce’ gibi kavramları konu edinir. Etik ve estik kavramı birbiriyle birlikteliği kadar toplumla da ciddi bir birlikteliği vardır. Bu açıdan bakacak olursak, yeni bir toplumsal dönüşüme gidilirken ve bu toplumsal inşanın üzerine oturtulacağı temel tarihsel değerler bütünü ortaya konulurken, toplumu toplum yapan temel değer yargılarının neler olduğunun iyi tespit edilmesi önemlidir.

Toplum bir maddi ilişkiler bütünü olarak değerlendirildiğinde, hem toplumun algılanışı, hem de derinlikli bir dönüşüme uğrayacak olan yeni toplumun temelleri daha çok toplumun maddi ilişkileri üzerine oturtulur. Oysa toplumsallık, insanın bir arada olmasının farkındalığı ve bu bir arada olmanın kural- yasalarını oluşturabilme gücü anlamına geliyor. Toplumsallığı bilinçsiz ve kendiliğinden bir var oluş olarak ele alınırsa büyük hatta olacaktır. Tarih boyunca insana ilişkin yapılan bütün felsefi ve bilimsel tanımlamalar, insanın temel yönünün kendi eyleminin bilincinde olması olarak ortaya konuluyor.

Bunun sonucu olarak da, insan toplumsal ilişkilerde uyulacak davranış normlarını akıl yürüterek, tartışarak geliştirilmesi anlamına gelir, bu da toplumun kendi kendini yönetebilmesi demektir. Ancak uygarlık sisteminin gelişimi ile birlikte toplumsal yaşamın yozlaştırılmasında ilk olarak kadın-erkek ilişkisinin devamında da insan-doğa, insan- hayvan ilişkilerinde temel doku olan ahlakın çökertilmeye çalışılması, parçalanması, toplumsal yaşamda ahlakın ne kadar vazgeçilmez olduğunu da ortaya koymaktadır. Çünkü ahlâk insanın seçim kabiliyetiyle ilgili olduğundan özgürlükle de yakından bağlantılıdır. Bir toplum esas olarak ahlakı ile özgürlüğünü belli eder. Dolayısıyla özgürlüğü olmayanın ahlakı da olmaz. Ahlak toplumun bireyleri tarafından vicdan ve gönüllülükle benimsenen bir hal olduğu için özgürlükle ilişkisi vardır. Ahlak yasalar gibi üstten dayatılan değil toplumun kendi düşünme ve seçme kabiliyeti sonucu ortaya çıkarttığı kolektif değerlerden oluşur. Bu anlamda bir toplum çökertilmek istendiğinde en etkili yol olarak, o toplumun ahlâkla olan bağlantısı kopartılır. Ahlakın çözülmesinden doğan boşluk ise mahkûmiyet ve özgürlük yoksunluğu ile doldurulur. İşte bu durumda ahlâkın teorisi olan etik, temel felsefi problem olarak varlığı, giderek daha yakıcı hale gelmiş olan ahlakı incelemek ve yeniden esas rolüne kavuşturmakla görevlidir. Bu bağlamda önderliğimiz, “İşlevi doğru ortaya konulması gereken ahlâk, temel yaşam ilkesi haline gelene dek önemini yitirmeyen bir sorun olarak toplumdaki yerini koruyacaktır. Ahlâki ve politik toplumla bağlantısı olmayan tüm düşünce ekolleri ile bilim, felsefe ve sanat akımlarının sakat doğduklarını ve er ya da geç sakıncalara yol açacaklarını belirtmeye çalışıyorum. Bağlı kalınması gereken tüm yöntemlerin ve bilgi, etik ve estetik ürünlerinin mutlaka ahlaki ve politik toplumu esas almalarını ilk koşul olarak belirliyorum. Bu ilk koşul dışında oluşan tüm yöntem, bilgi, etik ve estetiğin güvenilmez ve sakat olduğuna, yanlışlıklarla yüklü, çirkin ve kötülüklerle dolu olacağına dikkatleri çekmek istiyorum. Bu hususların sadece şahsi kanı ve düşüncelerim olmadığını, hakikat yolunda temel norm değerinde olduklarını ısrarla açıklıyorum” diyerek ahlakın toplum yaşamdaki rolüne vurgu yapmaktadır.

Anaerkil kültüre baktığımızda, dünyayı al­gılamanın estetik, duyusal ve pratik yolları henüz birbirlerinden ayrılmamış ve bazı sıfatlarla da nitelenmediğini görebilmekteyiz. Ahlaksızlık, çirkinlik tanımlarında da bireylerin ölçüleri belirleyici olmamakla birlikte, toplumun kolektif vicdan ve aklı bir değer ölçüsü olmaktaydı. Bu da özgürlük ahlakıyla yaşamı güzelleştirmekti. Karşılıklı sorumluluk anlayışıyla yaşamı güzelleştirmek bir değer olarak kabul görülmüştü. Toplumsal ahlak da yaşamın değerlerine saygılı olmaktı. Oysaki daha sonraları iktidarcı-devletçi zihniyet ve ona dayalı gelişen mülkiyetçi yaklaşımlar, kadının(dolayısıyla toplumun) doğasını çarpıtmış, sanal yaşam ve yeni modeller empoze ederek etik ve estetik değerlerden uzaklaştırmıştır. Bu açıdan baktığımızda etik ve estetik kavramlarının beraber kullanılması tabi ki tesadüf olmayıp, birbirlerini tamamlama ilişkisi ve bağlantısına dayanmaktadır. Günümüzde kapitalist sistem yaşamının vardığı çirkinlik düzeyi, doğrudan baskıyla, sömürüyle, ahlaksızlıkla ilişkili yaşandığından, özgür yaşam inşasında özellikle temel olarak etik ve estetiği göz ardı etmemek önemli olmaktadır.

Bugün kapitalist modernitenin kozmetik ve moda endüstrisindeki yatırımcıları güzellik anlayışı temelinde, kadın bedenini kadavralara bölerek her parçasına bir değer biçmektedir. Zaten sistem kendisini imaj yaratan sistem olarak değerlendiriyor. Bunun için reklamcılık bu kadar iş görüyor. Biçimi iyi olsun, gerisinin kıymeti yoktur.  Filmlerde, televizyonlarda ve reklamlardaki görüntüler, etikten yoksun bir şekilde kadının bir meta olarak çirkince kullanımın sonucudur. Bunu da estetik, güzellik adı altında meşru kılmak amacıyla genelleştirmiş ve bir sektör olarak en fazla kar sağladığı bir alan haline getirmiştir. Bu şekilde toplumu, kendi belirlediği ahlaksızlık ilkeleri temelinde şekillendirme çabasını süreklileştirmektedir. Bu da fazlasıyla insanların ruh ve beden sağlığını bozmakta ve zayıf kılmaktadır. Yine zihniyette, kendisinin kadın güzellik algısını oluşturma amaçlı masallarda da bunu yapmaktadır. Masallarda kusursuz bir güzelliğe sahip olarak kurgulanan kadın imgesi vardır. Çirkinlik ve güzellik oldukça keskin hatlarla ortaya konulur. Yine toplumsal cinsiyet bağlamında geleneksel kadın rolü pekiştirilir. Örneğin masallarda “çirkin” olarak gösterilen kadınlar genelde büyücüler, cadılardır ya da “kötü” kalpliyse erkekler tarafından “seçilmeyen” ve beğenilmedikleri için “evde kalmış” kadın statüsünde ele alınırlar. Çirkin olarak tarif edilen bu kadın tiplemesinin aksine güzel olarak tanımlanan kadın ise beyaz atlı prensini beklemektedir. Bunun yanı sıra güzelliği sadece biçime indirgeyen bir yaklaşımla dıştan bir müdahale ile insan bedeni(özellikle de kadının) bir kadavra haline gelmiştir. Yoksa estetik cerrahinin dünya genelinde bu kadar yaygın bir sektör haline gelmesini başka nasıl açıklayabiliriz ki? Kesinlikle bunu da toplumsal cinsiyetçiliğin emperyalist yayılmacılığı olarak değerlendirmek gerekir. Bu eksende baktığımızda estetik cerrahi o kadar da masum bir güzellik arayışı olarak ele alınamaz. Çünkü bu alan, kadınların ataerkil cinsiyet rejiminin ideolojik normlarına göre yeniden yapılandırıldığı alanıdır.

Özgür yaşam için öncelikle kadınla yeniden karşılıklı bilgelikle, güç dengesi içinde güzellik, yücelik duygularının üretilmesi ve paylaşılmasının başarılması gerekiyor.

Bunun için, eğer sağlıklı bir toplumun sağlıklı bireyleri olmak istiyorsak öncelikli olarak; özgürlük ahlakında iyi ve kötüyü birbirinden ayırabilme gücünü yaratacak olan güzel düşünebilmeyi öğrenmeliyiz. Güzel düşünmenin kaynağı da felsefedir. Felsefe de, duygusal zeka ile analitik zekanın uyumlu ve dengeli birlikteliğini sağlayacak bütünlüğü ve esnekliğidir. Özgür yaşam için felsefenin sadece bilgi sevgisi değil, aynı zamanda güzellik kaynağı olarak tanımlanması bu anlamda önemlidir. Estetik bir algı oluşturmak istediğimizde, etik olarak da değerlendirir, sorgular, çelişkileri ortaya koyar ve bir arayışa gireriz. Kendi yaşantımızı şekillendirmek için etik ve estetikten yola çıkarak neyin iyi, neyin kötü olduğuna karar vererek yaşamımızı ideal olan ölçülerde kurmak isteriz. Özgür yaşamın formu olan ahlaki ve politik toplumun asıl öğesi olan kadın, bu ölçüleri oluşturmada hayati rol oynar. Fiziğinden tutalım düşünce güzelliğine, hitabından tutalım, ruhsal aydınlığına kadar bir estetik ilkeye bağlı olması gerekir. Kadının kendi doğallığına ve asıl tanımına kavuşabilmesi ancak tüm mülkleştirici anlayış ve yaklaşımlardan kurtulması ile mümkündür. Kadın kendi gerçeğine ve kimliğine değer verdiği oranda bu bağımlılıklardan kurtulabilir ve kendisini daha güçlü kılabilir. Kimlik bilinci temelinde etik ve estetik değerlerin işlevini daha iyi kavrayan kadın,  başta kendisi ile bir uyumu, dengeyi sağlar.  Kapitalist sistem gerçeğinde kadın için hep belirlenen ölçüler temelinde, birilerine göre bir kimlik oluşturulur. Daha doğrusu kadın diye bir kimlikten bahsetmek söz konusu değildir. Varlık olarak kadının doğası nedir, sorusunu sormayı unutacak kadar başka sıfatlar yaşanmaktadır.  Bunun sadece bir coğrafyaya özgü bir durum olmadığını okuduğum,  C. Perkinson Gillman’ın Kadınlar Ülkesi kitabında daha iyi anladım. Her ne kadar bir ütopyayı anlatsa da kitap, kadın ve erkeklerin birbirlerini nasıl algıladıklarını işliyor. Özellikle kadının güzellik anlayışı ile erkeğin bakış açısını anlatırken, estetik değerlerin nasıl birbirinden koparıldığını iyi ortaya koymaktadır. Bir tesadüf sonucu kadınlar ülkesine giden erkeklerin kadınların her hareketini kendilerine bağlı algılamaları varlık olarak kadını da yok sayan bir zihniyeti göstermektedir. Kadının yaşam coşkusunu, kendi toplumu ile olan ahengini görmezden gelerek, sadece fiziki olarak kendini süslemesini, kadını kendini erkeğe beğendirme üzerinden değerlendirerek mülkiyetçi bir yaklaşıma girer.

Özün biçim ile bütünleşmesi ve kendisini güzel düşünce, güzel söz ve güzel davranış halinde ortaya koyması kadın için en büyük hakikat arayışı ve mücadelesini ifade etmektedir.

Bu temelde düşündüğümüzde kendimize ait olma konusunda etik ve estetik değerlerin önemini bir kez daha fark ederiz. Bu anlamda Xwebûn aslında kadın eksenli ana kültür değerlerinin yaşandığı toplumun ahlak ve güzellik değerleriyle bütünleşme olmaktadır. Kölece bir yaşamda kadına akılsızlık, lalık, güçsüzlük ve çaresizlik dayatılıyor ve topluma öğretiliyor. Hep birileri için vardır, onun için yaşar algısı yaratılır. Oysa i özgürlüğün var olduğu yerde kadın kendisi olarak kendi toplumunun öncüsüdür, zekidir, yaratıcıdır, coşkuludur. Örnek vermek gerekirse, dağlarda özgür yaşam ahlakı olan toplumsallıkta insanların günden güne nasıl güzelleştiğini yaşayan herkes fark eder. Çünkü parçalanan yaşamı, dağlarda yeniden yaratıcılıkla değerlerle bütünleniyor.  İnsan, doğa, kadın, erkek arasında hükmetmenin olmadığı ilişki tarzı ile yaşam canlandırılıyor. Yine önderliğimizin ‘zeki olan kadın güzeldir’  sözlerinden de anlayacağımız üzere güzellik belli bir değerler sistemini ifade eder. Bunun dışında bir yaklaşımı çirkin olarak tanımlamaktayız. Yani güzellik ölçülerimizi belirleyen ahlakımız olmaktadır. Bunun içindir ki, kadınla eşit ve özgür temelde demokratik yaşam; yaşamın olmazsa olmazıdır. Ama bunun için çok derinliğe işlenmiş köle ahlakın ve çağdaş kapitalizmin baştan çıkarıcılığının özgürlük ahlakıyla ve güzel yaşamla aşılması gerekir.

Bu anlamda güzellik kavramının, kadın açısından tüm cinsiyetçi tanım ve sıfatlardan arındırılarak yeniden tanımlanması önemlidir. Çünkü özün biçim ile bütünleşmesi ve kendisini güzel düşünce, güzel söz ve güzel davranış halinde ortaya koyması kadın için en büyük hakikat arayışı ve mücadelesini ifade etmektedir. Bu mücadele de Jineoloji tüm toplumsal sorunları ele alırken, kadının konumunu çözümleyerek çözüme ulaşmayı temel yöntem almaktadır.  Kadının özgür yaşamdaki etik ve estetik değerleri temel bir ölçüt olup tüm alanlarda belirleyici olmaktadır.  Örneğin, ekonomi alanında kadının etik değeri olan komünal güç olmadan ekonomi gerçek karakterini kazanamadığından, bu değeri ne kadar taşıyorsa o kadar etiktir, o kadar uygundur diyeceğiz. Yine ekolojik boyutta bir hükmetme ilişkisi olmadan bir bütünlük içerisinde ne kadar doğa ile bütünleşiyorsa, doğa gözümüze o kadar güzel gelecektir. Bu tür örnekleri başka bilim dallarıyla da çoğaltabiliriz. Ancak hepsinde de göreceğimiz gibi kadın şahsında toplumu toplum yapan değerlere bir saldırı olmakla birlikte, aşılması da bu temelde esas değerler olan ana-kadın değerlerine dönüşle mümkün olacaktır.

Jineoloji tüm bu sorunlara eğilerek, öncelikle kadınla (dolayısıyla erkekle) doğru, yeni ahlak bilinci-

tavrı ve yeni estetik ölçüler kazandıracak, kadın etik ve estetik kuram ve örgütlenmeler temelinde çözüm gücünü de açığa çıkaracaktır

ShareTweetPin
  • Anasayfa
  • Önder APO
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
  • Araştırma-İnceleme
  • Galeri

©2020 PAJK Hemû mafên wê parastîne - Ji aliyê Pajk

No Result
View All Result
  • Anasayfa
  • Önder APO
    • Önderlik Perspektifleri
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
    • Gerilla Anıları
    • Gerillanın Kaleminden
    • Amargi
    • zeynep kinaci
  • Araştırma
  • Galeri
    • Video
  • Kurdi

©2020 PAJK Hemû mafên wê parastîne - Ji aliyê Pajk