Dünya Emekçi Kadınlar Gününün 126. Yılına girerken başta Özgür Önderliğimizi, bu yolun en görkemli yürüyüşünü ve Önderlik ile doğru yoldaşlığı geliştiren Sara Yoldaşı, Sara Yoldaş şahsında tüm özgürlük şehitlerini, direnişlerini büyüten ve bizi bu günlere getiren tüm gerilla yoldaşları, aynı şekilde gerillanın etrafında kenetlenen, gerillanın mücadelesini toplumsallaştıran tüm yurtsever ve değerli kadınları, halkımızı, Kadın Kurtuluş İdeolojimizi evrenselleştirenleri ve tüm dünya kadın hareketlerini, şahsiyetlerini, bireylerini, kurumlarını, yine özgürlük kadınlar ve toplumlar için olmazsa olmazını savunan Kadın Hareketini en içten duygularım ile selamlıyorum.
Özgürlük bir yaşam manifestosu, bir yaşam ahlakıdır. Özgürlük, ahlaki ve politik toplumun can damarı olduğu gibi bugün vesilesi ile hem kutluyor hem anıyor hem de bu mücadelenin bundan sonraki en zorlu sürecine girdiğimizin bilinci ile içinde bulunduğumuz süreç, bunu bizlere bir kere daha göstermektedir. 1800’lü yıllardan beri başlayan bir kadın direnişi var, bir kadın mücadelesi var. Bu mücadele tabii ki her zaman şunu esas alarak yürüdü; o dönemin koşulları, ihtiyaçları yine istem ve taleplerini “Kadın da insandır, Kadın da bir varlıktır, kadın da eşitlik ve özgürlükte yerini almalıdır, kadın da bu toplumun öncüsüdür” diyerek mücadele ettiler. Bu ve buna benzer eşitlik ve özgürlük, eşitlik ve adalet arayışlarıyla hep bunun bir mücadelesini vererek günümüze kadar bu kadın direnişi gelmiştir. Önderliğimizin tanımı ile; “Kadın hep vardı. Hep varlığı uğruna da mücadele edendi. O yüzden ilk ezilen, ilk sömürülen, ilk köleleştirilen bir ulustur.” Elbette ki biz Kürt Kadın Hareketi olarak varlığımızı ve mirasımızı bu direnişe dayandırdık. Bu direnişe dayandırdığımız için de bu kadar köklü bu kadar toplumsal, bu kadar ısrarcı ve bu kadar özgürlükte kendini yapılandıran bir hareketiz. Aynı zamanda da özgürlük olmazsa, yaşamın bir anlamı olmayacağını kendi yürüyüşümüzle göstermeye çalıştık. PKK’nin doğuşu ile 50 yıllık bir mücadele yürüyüşümüz var. Önderliğimizin ilk çocukluk hayalleri ile yine çocukken ilk temas kurduğu kadın, ilk oynadığı kadın, ilk sevdiği kadın ve “kadın da bu oyunların içinde olmalıdır” mücadelesini vererek günümüze kadar Kadın Hareketini yapılandırdı. Bu anlamda Özgür Kadın Hareketi olarak, belki her birimiz bu özgürlüğe katılırken çok ciddi bir kadın bilincimiz yoktu. Var olan bilinç Ulusaldı, toplumsaldı, ülkeydi, vatandı. Bunlar yanlış kavramlar değildi bugün de yanlış değildir. Önderliğimizin tüm devrimleri incelemesi ile bu devrimlerde temel eksikliğinin ne olduğunu gördükçe, bu devrimlerin asıl hedefine ulaşmamasını fark ettikçe, Kadın Hareketinin olmazsa olmazını göz önünde bulundurarak Sara Yoldaş ve o dönemin ilk katılan kadınlarından Kesire’nin şahsında “Kadın örgütlenmek zorundadır, Kadın bilinçlenmek zorundadır, kadın varlığını geliştirmek zorundadır” diyerek, kadının mücadele yürüyüşünü başlattı. Aynı zamanda “Kadın olmazsa Toplum olmaz” diye devrim ustalarının belirledikleri vardır. “Kadın olmazsa Toplum olmaz, Toplum olmazsa kadın olmaz ya da özgürleşmez” diyerek çeşitli belirlemeler yapmışlardır. Elbette ki bu temel bir ilke ama Önderliğimizin farkı, Önderliğimizin hakikati ilkeleri toplumsallaştırmasıdır.
Kadın Kurtuluş İdeolojimiz evrenseldir
Önderliğimizin kadına yaklaşımı hep stratejikti. Önderliğimizin farkı kendinde oluşturduğu düşünceyi, bilinci, özgürlüğü yaşayarak ve hissederek bunu kadınla temas kurulması ile mümkün olacağını esas almasıydı. Bu yüzden de ilk kadın oluşumları olan; “Silahlı propaganda birlikleri, toplum örgütlenmesi” geliştirilmiştir. Şuna dikkat çekmek gerekir; daha partileşmeden önce Sara Arkadaş şahsında Kürdistan’ın birçok şehrinde kadın toplantıları yapılıyor. Tarih günümüz ile ne kadar bağ kuruyor, tarihin canlılığı, tarihin birbirini tamamlayan özelliği yine tarihin bugün bu kadar kendisini dayatması asıl tarihte ilk atılan nüvelerdir. Dile getirdiklerimiz soyut değil bir tek kelimelerden ibaret değildir. PKK böyle bir varlıktır. Tohum ekildi, tohum toprağı ile buluştu, tohum hep sulandırıldı, tohum hep güneşi gördü ve gerçekten büyüdü. Bu büyüyen çiçekler, ağaçlar, meyve ağaçları müthiş bir şekilde bu coğrafyaya kök saldı. Kendi coğrafyasını aşarak da bölgeselleşti, evrenselleşti. Bunlar eskiden bize hayal gibi gelirdi, söylerdik ama bunu çok öngörmezdik. Söylemlerimiz vardı; “Kadın Kurtuluş İdeolojimiz evrenseldir” diye. Bugün bunu yaşıyoruz, bizler de büyük bir heyecan uyandırıyor, büyük bir moral kaynağı oluyor ve kazandığımızın zaferini hissettiriyor bizlere.
Bu tohum nasıl ekildi? Tohum nasıl beslendi? Tohum nasıl korundu? Bu çok önemli çünkü tohuma hep müdahale edilmek istendi. Tohum hep toprağından kopartılmak istendi. Hep güneşten karanlığa götürülmek istendi ve hep susuz bırakılmak istendi. Fakat Tohum bilincini oluşturmuştu. Önderlik şuna vurgu yapmakta; “Bilinç, Varlık ve Form” diye. Bilinci olduğu için tohum tüm bu yönelimler karşısında hep bir varlığını koruma mücadelesi verdi. Bunlar çok basit, çok sıradan, bir tek felsefesi yapılan değildir. Felsefe de bir varlığın dile getiriliş halidir. Bir şey varsa onu tanıma kavuşturursun, bir şey varsa onu forma kavuşturursun. Önderlik nasıl “Kürt vardır ve Kürdistan Sömürgedir” dediyse ki bu bir kelime olabilir fakat özü ifade etmektedir. Onun varlığını ifade ediyor, onun olması gerektiğini ifade ediyor, o olmazsa diğer halkalar da bir eksiklik olduğunu dile getiriyor. Önderlik Kadını da hep Kürdistan sorununa benzetti. Çünkü Kürdistan’da sömürgeleştirilen, inkar edilen ve bastırılandı. Onların deyimi ile “Toprağa gömülen ve üzeri betonlaştırılandı.” Kadın da öyle, kadının Kürdistan’dan daha ağır yanları vardır. Çünkü tüm dünyada kadın bu biçimi ile ele alınmakta ve varlığını kendisine bağlatarak “Kadın erkeğin uzantısıdır, hizmet edendir, bir ektir, bir yamadır, bir makinadır, bir çocuk büyütendir, olsa da olur olmasa da olurdur”. Kadın binlerce cinsiyetçi tanım ile ele alındı. Önderlik “Bir toplumsallık varsa, o toplumsallığı da var eden kadın ise kadın bu biçimi ile ele alınmaz” dedi. Bu yüzden de beş bin yıllık erkek egemen sistemin tüm şifrelerini, tüm akıl ürünlerini, tüm aşağılayıcı söylemlerini bir bir Önderlik ele aldı. Çünkü Önderliğin şöyle bir diyalektiği vardır; Toptan hepsini ortadan kaldırmak mümkün değil onunla bin yıllara dayalı inşa edilmiş çok örgütlü bir iktidar vardır. PKK ve Özgür Kadın Hareketi olarak Önderliğimizin hep dile getirdiği; “Kürdistan’da ve Ortadoğu’da örgüt olmadan bir yaprak bile kıpırdamaz. Çünkü devlet çok örgütlüdür, iktidar çok örgütlüdür, sömürgecilik çok örgütlüdür ve toplumsal cinsiyetçilik çok örgütlüdür. Örgütlü güçler karşısında örgütlü halklar, örgütlü toplumlar ve örgütlü kadınlar geliştirilmelidir” belirlemeleri çok önemlidir. Bu cümleler ile bilince ağırlık verdi.
“Özgürlük bir ışık hızıdır”
Önderliğimiz ilk kadın çözümlemelerini 1987 yılında kadın ve aileden başlayarak yapmaya başladı. Çünkü aile yok edilmişti, iktidar ve devletin bir kurumu haline getirilmişti. O ailenin içerisinde de kadın yok edilmişti. Önderlikte bu kadar derin bir sorunun, bu kadar güçlü bir örgütlülük ile aşılabileceğinin bilinci vardı. Önderliğin diğer bir çok önderliklerden farkının esası, belirleyici olanı ve en özgür kılanı buydu. Çünkü ilk insanlığın gelişimi ve toplumsallaşmasıyla birlikte onu temsil eden, varlığını sürekli büyüten, özgür, eşit, demokratik bir sistemde yaşatan kadının kendisidir. Bu şimdiye kadar elde edilen tarihi nüvelerden, heykellerden, anıtlardan ve daha bir çoğu da gün yüzüne çıkacak olanlar bize bu gerçekliğin göstergesi oldu. Örgütlü olursan başarırsın, örgütlü olursan uzun soluklu yaşayabilirsin, örgütlü olursan beş bin yıllık örgütlü iktidar ve devlet aygıtına karşı hep ayakta kalabilirsin ve bu örgütlülüğe dayalı olarak hep kendini büyütebilirsin. Bu anlamda Önderlik ilk örgütlülüğünü toplum içerisinde geliştirdi. İlk YJWK örgütlülüğünü oluşturdu çünkü bir devrim hareketi, özgürlüğü savunan bir hareketin toplumdan kopuk olması mümkün değildi. Yalnız kadrolardan, yalnız partiden, yalnız onu oluşturan araç ve gereçlerinden ibaret değil onu amaca da ulaştırmaz. Bu tüm dünyada gelişen tüm ulusal kurtuluş hareketlerinde de görülen bir husustur. Bu yüzden de PKK’nin ilk çıkışı ve Kadın Hareketinin de ilk çıkışı toplumdur. Toplum varsa sen varsın, toplum varsa sen örgütlüsün, toplum varsa mücadelede başarı elde edersin. Toplum yoksa senin de bir var oluşun yoktur. Kürt toplumu olmasaydı biz var olmazdık. Kadınlar vardı ama eziliyordu, sömürülüyordu, inkar edilip yok sayılıyordu ve biz Kürt Kadın Hareketi olarak çıktık. Diğer kadın hareketlerinin de dayandığı husus odur. Bu anlamda o günden günümüze kadar uzun soluklu, inişli çıkışlı ve gerçekten de çok şiddetli bir mücadele oldu. Şiddeti bir tek dağda olan savaş değildi, beş bin yıllık erkek egemen sistem karşısında savaşmak çok şiddetlidir. Onun üstesinden gelmekte çok ciddi bir irade, bilinç, ısrar, iddia, kararlılık ve donanım istiyor. Önderlik, bunları bizlerde adım adım oluşturdu. Nasıl ki bir yaşamı örmeye başlarken bir insanı yetiştirmeye başlarken (bir insan ana karnında 9 ay nasıl kendini oluşturmaya başlıyorsa ve zamanı geldiğinde doğum yapıyor, doğumdan sonrada ana ona nasıl büyük bir titizlik, özenle ve aşkla bakıyorsa bunun büyük bir sevincini de yaşıyor) bizim doğuşumuzda böyle oldu. Bugünden baktığımızda bunu daha derin hissediyor ve yaşıyoruz. Bu bizlere büyük bir gurur da vermekte, oturup kalkıp diyoruz ki; “İyi ki PKK vardı, iyi ki bizler PKK’liyiz ne mutlu bizlere” diye. Biz bunun coşkusunu yaşıyoruz çünkü elde ettiğimiz başarılar, kazandığımız mevziler ve oluşturmuş olduğumuz bir toplumsal hakikat dün de bugün de bu Hareketi ortadan kaldırmaları artık mümkün değil. Çünkü, artık Özgür Kadın Hareketimiz “Bilinç, Varlık ve Forma” kavuşmuştur. Bitmiş mi? Hayır. Form kendisini yapısallaştırmış bu yapısallaştırmayı ortadan kaldırmaları mümkün değildir. Bilincini oluşturmuş bir varlık olduğunun farkına varmış ve artık yaşaması gerektiğini özgürce demokratik bir toplumda kendisini var etmesi gerektiğinin formuna kavuşmuştur. Formülü nettir. Bizim de 1987 yılından tabi bu yürüyüşün öncüsü büyük insan, özgür insan Önderliğin yoldaşı Sara arkadaştır. “Hep kavgaydı yaşamım” tanımını gerçekten de Kadın hareketinin de yaşamı olarak ele almalıyız. Hep yaşamımız bir kavga, bir kavga halindedir. Yaşamımız, yaşam uğruna yürüyüşümüz özgürlük içindir. Bir kadın olarak duygularımız, düşüncelerimizle bizi biz eden varlığımızla bunu temsil eden Sara arkadaştı. Önderlik Sara arkadaşı hep yetiştirdi, onu kimsenin yenemeyeceğini ne içteki ve dıştaki geleneksellik ne de dıştaki sömürgecilik ve faşizmin ona baş eğdiremediğini onu teslim alamadığını, ona geri adım attıramadığını gördü. O bizim tarihimizin sözcüsü, o bizim hakikatimizin öncüsü. Sara arkadaşın etrafında Önderlik kadın hareketini ördü. Tarihi canlılığın içinde, bütünsellikle ele aldığımızda Sara arkadaş bunun ifadesidir, bunun öncüsüdür. Özgür kişiliklerin hiçbir hesap ve kitabı olmaz, kaygı ve dengeleri olmaz. Önderlik diyor ya; “Özgürlük bir ışık hızıdır”. Bizler de kendimizi ona yetiştirmemiz, o engelleri tanımaz, engebeleri tanımaz, düşse de kalkmasını bilir çünkü onda hep bir özgürlük aşkı vardır. O özgürlüğe ulaşmak için mücadele eder. İşte Sara arkadaşın yolculuğu, mücadelesi bizim Özgür Kadın Hareketimizin yürüyüşü ve mücadelesidir. Tek tek bireyler olarak kendimizi ele aldığımızda ona ulaşabildik mi? Çok ciddi yetersizliklerimiz var. Ama hep bir yoldaş olmanın da istem ve talepleri var. Önderlik de nasıl bir hakikat, yolunda, felsefesinde, ideolojisinde nasıl buluşmak istiyoruz Sara arkadaş bunu temsil etti. Önderlik Sara arkadaşa diyor ki; “Sen de benim düzeyimdesin, ben senin düzenlemeni yapamam” diye. Önderlik bunu yaptı, genelde şehit arkadaşların resimlerini asarız fakat Önderlik daha Sara arkadaş yaşıyorken onun resmini masasının üzerine koydu. Bu gerçeklik Önderliğin Sara arkadaşa biçtiği misyondu. Önderliğin Sara arkadaşta gördüğü, Özgür kadındı. Özgür kadının da düşüşleri vardır, kalkışları vardır. Önderlik Kadın Hareketine hep şunu söyledi; “Tüm yaşadığınız sorunlar Özgürlük sancılarıdır, öyle ele alın ki sorunlar altında boğulmayasınız, sorunlara teslim olmayasınız, sorunlara mahkum olmayasınız” Sara arkadaşta hep bunları söylüyordu. Yine bizlere hep “Niye bu kadar moralsiz olmuşsunuz, sorunların altında kalmışsınız, teslim olmuşsunuz bizim bu kadar büyük birikim, tecrübe ve büyük amacımız var” diyerek bizi mücadeleye çekmeye çalıştı. Bunlara kilitlenilirse, esas alınırsa diğer sorunlar bir mücadele olduğunun farkına varır, onunla mücadele edersin. Biz bazen sorunların altında ezilebiliyoruz. Sorunlar karşısında çaresiz kalabiliyoruz, sorunlar karşısında gerçekten teslim olabiliyoruz ve geleneksel kadın tek tek kendisini gösterebiliyor. Sara arkadaş bunlardan müthiş rahatsız oluyordu. Geleneksel, köle, kendisi olmayan kadından hem nefret ediyordu hem de büyük öfke duyuyordu. Öfkesi öyle çıkışlar yapıyordu ve sonunda diyordu; “bu senin özün değil”. Öz tüm toplumlar için bir tek kadın için değildir. Onu da bütünlüklü ele almak lazım ilk insanlık özgürdü, toplumsaldı, eşitti, adalet vardı orada, toplumsallığa müdahale edildikçe orda kölelik, egemenlik, iktidar kendini kurumlaştırarak onun ahlaki ve politik yapısına müdahale etti. Oysa ki ahlaki ve politik toplum asla ortadan kalkamaz ve yok edilemez. Bunu en somut bir şekilde 20. Yüzyılda ve içerisinde bulunduğumuz 21. Yüzyılda da Kürt Halkı ispatladı. Demek ki bir şey varsa yok edilemez. Önderlik ideolojisini de, felsefesini de tarihi ve hakikati de buna oturturdu. Kürt var o zaman varlığın mücadelesini, kadın var o zaman özgürleşmesi gerektiğini diyalektik bir biçimde tarihsel bağı yine onun özgürlüğüne ulaşması için araç ve gereçlerin ne olması gerektiği çok önemlidir. Tespitler doğru olabilir ama araç ve gereçler o doğruluğa hizmet etmiyorsa, yanlışa götürür. Dünyadaki ulusal kurtuluş mücadelesinin de amacı doğruydu ama reel sosyalizm şahsında gerçekleşen ne oldu 70 yıl sonra çözüldü. Bu kapitalizm çok güçlüydü diye çözülmedi. Reel sosyalizm kendi içinde ahlaki ve politik nüveleri geliştirmedi, özgürlük ahlakını toplumsallaştırmadı esasen de kadını eşit, özgür ve ahlaklı ele almadı bu yüzden de çözülüşü orada başladı. “Bir devrim gerçekleştireceksek ve bu devrim toplumsallığa dayanıyorsa o zaman o toplumsallığın yarın tekrardan kaybetmemesi için işte kadına strateji” dedi. Kadın ilk grup aşamasında ilk daha partileşmeden önce içinde yer aldı. Sağlamlılığı buradadır. Tarihi doğru tanımlamak ve anlamak bizi geleceğe taşır ve sağlam taşır. Bu yüzden Önderlik “Kendini bil” dedi. Kendini bil ilkesi, tarihini bilme ilkesidir. Bugünü var etmektir, oluşturmaktır. Var ama o varlığı bugün oluşturmamız lazım. Bu Özgür Kadın Hareketinin kendisidir. Bu anlamda YJWK’den, dağlara geldik, dağlarda bin bir zorluğun içerisinde hep mücadele ettik, hep ayaklarımızın üzerinde nasıl yürümemiz gerektiğinin çabasını verdik büyük bir emek verdik. Önderlik tam bir kadın toplumsallığının o zamanlar dağda örgütlenmesi gerektiğini söyledi. Bin yıllardır hep ordu eşittir erkek, ordu eşittir şiddet, ordu eşittir yenen ve yok edendi.
Önderlik bir tek Orta Doğu ve Kürt coğrafyasında bunu yapmadı, ilkleri yaptı Önderlik. “Genel ordu varsa niye kadının olmasın” diye Önderlik vurgu yaptı. Çünkü kadın daha çok duygusal zekaya sahip, kadın daha fazla toplumsal öze sahip, kadın daha çok öngörüye sahip. O şiddetin gerçekten önene geçebilecek, o şiddeti öz savunma düzeyine getirebilecek bunun daha kapsamlı ideolojik ve felsefik yanı var o da kadın ordulaşması. Tabii o zamanlar verdiğimiz bedeller, çektiğimiz zorluklar, Ş. Beritan’ın direnişi, onun başkaldırısı ne içteki gericiliğe ne de dıştaki ilkel milliyetçi ihanet çizgisine teslim olmadı, mücadele etti. Bu bir duruştur. Duruş derken soyut, çok tekniki değil; duruş bir ideolojinin ifade düzeyidir. Bizde ideoloji toplumsallaştı. Kendimizi sorguluyoruz her birimizde daha ideolojik bakış açısı daha ideolojik duruş, ölçüler, ilkeler ve yaklaşımlar olmalı diye. Kapitalist Modernite diyor ki “dünyada ideolojilerin sonu gelmiştir”. Dünyada ideolojilerin sonu gelmemiştir, ideolojiyi tek, kuru ilkelerden ele alırsan evet tükenir. Ancak Önderlik diyalektiğinde bu tanım da aşılmıştır. Önderlik ideolojiyi tarihselleştiriyor ve sosyolojikleştiriyor. Jineolojiyi niye gündemimize koydu? Bu anlamda Özgürlük hareketimizin gelişim seyrini ordulaşmayla, YAJK’la geliştirdi. Tarih ne kendini tekrarladı ne de benzeri oldu. Hep bir büyüme hali, hep bir gelişim hali ve hep bir değişim halinde. Bu yüzden de birbirinin halkaları haline geldi. Birbirinden koparılmadan, kadın partileşmesine kadar geldi. Önderlik ilk kadın kurtuluş ideolojisi, kadın partileşmesi dediğinde, biz militanlar olarak hem şok olduk hem anlamakta zorlandık. Önderlik ilk ordulaşmadan beri bize hep şokları yaşattırdı. Önderlik ilk oluşumundan günümüze kadar hep ezberleri bozdu. Toplumsal cinsiyetçiliğin bizlerin zihniyetinde oluşturdu formları, şifreleri bir bir kırdı. Kırdıkça bizler biraz daha kendine güvenen, iradeli, hiçbir engeli tanımadan yürüyüşünde iddia sahibi olduk. Her zaman şunu da tanımlıyoruz, Önderlik de böyle ele alıyor; kadını dağla buluşturdu, dağ neyi ifade ediyor? Orta Doğu halkları açısından, Kürdistan halkları açısından da her zaman özgürlüğü dağlarda bulmuşlardır ya da aramışlar. Bu çok ciddi bir bağı ifade ediyor. Kadını da hep dağda var etti. Onun heybeti içinde, onun zirvesi içinde, onun engin yolları içinde, onun evreni içinde fakat bizim anlama düzeyimiz günümüze kadar anlamak için bunun mücadelesini veriyoruz. Anlamak için kafa patlatıyoruz ve Önderlik tekrardan vurgu yapıyor diyor ki; Kölelikten Özgürlüğe yürüyüşünüz büyük sancılar ile oldu ve büyük bedeller verdiniz. Hep bedeller vererek, bu Orta Doğu kaderi midir, bu Orta Doğu gerçekliği midir? Önderlik bunu da savunmalarında çok kapsamlı ele alıyor. Önderlik diyor ya; Orta Doğuya verilen kader öl ve öldür hep kendi çıkışını ölümün üzerine yürüyerek yırtmıştır, bunun da değişmesi lazım. Değişim gelişim seyridir, gelişim onu aşma düzeyidir. Çünkü o da bir kader olarak Ortadoğu’ya verilmiştir. Yoksa Orta Doğu coğrafyası böyle değildi ki. Dogmatizm kendiliğinden gelişmedi ki, bunları tabii ki geniş kapsamlı ele almak burada vurgulamak gerek. Bu ve bunlar özgürlük yürüyüşüydü, bu özgürlük yürüyüşü devam ediyor büyüyor ve büyüyerek devam ediyor. O yüzden de Kürdistanı aştı, bölgeselleşti, evrenselleşti.
Evrenselleşen bir ideolojinin görev ve sorumluluğu daha da ağırdır. Önceleri yalnızca dağlardaydık, Kürdistan’daydık, biz bizeydik, ne kadar etkili olursak o kadardık. Ama Önderlik hep bizi, dağdan topluma çünkü diyor ya; “sizler o topraklarda bir düzey oluşturdunuz.” Bu düzey öyle çok sıradan bir düzey değil. 40 yıl boyunca bu dağlarda hep onun mücadelesini vermek, müthiş bir bağlılıktır. Şimdi bu bağlılık bir yerlere akmalı, akış yatağı da toplum olmalı yoksa nasıl dağlar doğru bir ifadeye kavuşabilir. Dağlar nasıl kendisini özgürlükle buluşturabilir. Dağların da bir dili var, bir hissi ve bir duygusu var. Bu anlamda Özgür Kadın Hareketi olarak, içinden geçtiğimiz süreç bizim tarihsel gelişim ve değişimimizin artık daha zirveye çıktığının günüdür. En son Önderliğimizin başlattığı Barış ve Demokratik Toplum inşası, toplum oluşumu biz kadın hareketinin de temel esas alması gereken ve kendisini bunda yapılandırması gerekendir. Yapılandırma bir bilinç işidir, yapılandırma bir düşünce işidir, yapılandırma gerçekten tarihini anlamaktır. Önderliğin çok derin belirlemeleri var. Önderlik şuna vurgu yapmakta; “Kadının kölelik tarihi yazılmadı, özgürlük tarihi de yazılmayı bekliyor”. Kim özgürlük tarihini yazacak? Tabii ki de Kadın Hareketi olarak bizler yazacağız. Bu yürüyüş bir Özgürlük tarihidir. Eksiklikleriyle sancılarıyla, yetmezlikleriyle, düşüşüyle, kalkışıyla tam bir direniş ve özgürlük tarihidir.
Bu hareket, bir ilkler hareketidir. Kim bunları yazacak? Bu süreç, şimdiye kadar yaptıklarımızın toplamını gün yüzüne çıkartarak, daha zirveye kavuşturarak bunu daha fazla büyüterek yapmakla karşı karşıyayız. Önderlik bize; “Daha cesaretli eleştiri ve özeleştirileriniz, şimdiye kadarki cesaret düzeyinizde, katılım düzeyinizde, fedakarlık düzeyinizde bunu ispatlamıştır, bunu göstermiştir. Bundan sonraki süreci şimdiye kadar büyüttüğünüzün daha fazla katlayarak büyütebileceğinize inanıyorum” dedi. Çünkü biz özgür bir toplum uğruna mücadele ettik, bireyler olarak değil. Hep şunu söyledik; “Niye diğer toplumlar özgürdür de Kürt özgür değildir.” Halbuki diğer toplumlarda özgür değildi ama Kürt varlığı da inkar ediliyordu. Kadın da böyledir. Dünya Kadın Hareketlerinin mirasına dayanarak daha örgütlü hale getiren Özgür Kadın Hareketidir. Düz ilerlemeci bir bakış açısıyla bakmıyoruz, Önderlik dedi ne devrim öncesi ne de devrim sonrası diye bir şey yoktur, toplumsal varlık hep var olduğu sürece devrim hep vardı. Devrim hep kendini yenileyendir. Birilerini yıkan, yerine birilerini kuran değildir. Marksist, Leninst teori değişti, diyalektik materyalizmdeki zıtların birbirini yok etme ilkesi değişti. Çünkü bu şimdiye kadarki tarihi süreç içinde ispatlanmış, kanıtlanmış, denenmiştir. Zıtlar birbirini yok edemez, zıtlar birbirini küçültebilir, zıtlar birbirini etkisiz kılabilir ama zıtlar karşılıklı birbirlerinin iradelerini tanıyarak da var olabilir. Bunlar hem ideolojik hem felsefik anlamda hem de tarihselliği sosyolojikleştirme anlamında bir hakikati ifade etmektedir. Özgür Kadın Hareketi olarak da şimdi tüm Kadın hareketi tarihini nasıl bu mücadeleyi sürdüreceğiz, bu mücadelenin asıl zorluklarına gireceğiz ve bunun öncüsü olacağız? Önderlik bunun önceden tedbirlerini, söylemlerini, yapmamız gerekenleri söyledi. Kadın Hareketi olarak ordulaşmada da örgütlenmede de çok ciddi bir tecrübe sahibiyiz ve partileşmede de çok ciddi bir tecrübe kazandık. Militanlar öncü, onun beynidir. Önderlik önceden de söyledi; “PKK ve PAJK çekirdek kadrosunu yani beyin kadrosunu, öncü kadrosunu oluştursun.” Demokratik Konfederal sistem bunun ifadesidir, Kürdistan’da, Orta Doğu’da ve dünya da aynı misyona sahiptir. Örgütlülük düzeyimiz daha büyüdü, artık biz bize değiliz. Tüm renklerle, tüm farklı düşünce ve eğilimleri ile olan bir sistemin içinde birlikte yürümenin ciddi zorlukları var. Bu düzeyde bilinç, bu düzeyde doğanın demokratik kültürü olmalıdır. Demokratik kültür deyip geçiyoruz. Şimdi eğer dünyada demokratik sistemler olmuş olsaydı, (Demokratik sistemler halkın kendi bireysel iradesi, bilinci ve ihtiyacıyla oluşan bir sistemdir. Kendine aittir.) Bir şeyi kendine ait görürsen onu savunur, onu korur, onu büyütür ve onu geliştirirsin. Biz Kürdistanı kendimize ait görerek hep Kürdistan için mücadele ettik. Demokratik kültür böyle bir kültürdür. O yüzden sabır isteyen, büyük bir hoşgörü isteyen bir bilinç işidir bunlar. Çünkü kapitalist modernite de bunların karşısında büyük bir argümana sahiptir, onun da ciddi bir tecrübesi var. Önderlik bunun için şuna vurgu yapıyor; kapitalist modernite deyip geçmememiz lazım. Bu iki eleştiri yapma işi değil, onu dönüştürme işidir. Bir kişiyi dönüştürmenin ne kadar büyük bir çaba istediğini hepimiz yaşamışızdır. Ama bir kişiyi yok etmek kadar kolay bir şey yoktur. Var etmiyorsun, yokun üzerinden varlık oluşmaz, inkarın üzerinden varlık olunmaz. Fakat varlık da müdahale edilmiş, kirletilmiş, inkar edilmiştir ama önemli bir oluşuma ulaşmış olsa da yetersizdir.
“PKK Hareketine, PKK bir kadın hareketidir” Önderlik hep bunu söylemiştir. PKK bir kadın oluşumudur. Biz bu oluşumu, bu varlığı elbette ki anlayarak geliştirmeliyiz. Tabii ki de biz Kürdistan’ı anladık, dağlara çıktık. Özgürlük ile biraz tanıştık ve onun için de mücadele ettik. Tek tek bireyler nasıl bizi zorluyorsa onun için Önderlik örgütlülüğü oluşturdu. Ciddi bir tecrübe ve birikim sahibiyiz. Bu anlamda Önderlik diyor ya; PKK kendisini tarih ile ispatladı. Şimdi ispatlayanın daha büyük değişimlere ulaşması gerekir. Değişim onun özüne dayanarak büyümesidir. PKK diyalektiği hep böyle oldu. Önderlik sembolleri de değerlendiriyor elbette ki sembollerin de bir anlamı vardır, ama her şey değildir. Kelimeler, kavramlar da doğru tanımlanırsa yerini bulur, orada buluşma olur. Biz PKK’yi nasıl tanımlıyoruz, varoluşumuzun ideolojisidir diye. Ama PKK’yi büyütmemiz gerekiyor. PKK nedir? bir felsefedir, bir yaşamdır, bizde ahlaki ölçüleri oluşturandır. İradeyi, örgütlülüğü, bilinci bizler de oluşturandır. Hep burada kalacak, böyle olacak demek büyük bir hakarettir. Biz 18 yaşında olabilir miyiz? Biz hep büyüdük, hep geliştik, geliştikçe kapsamlılaştık, kapsamlılaştıkça görev ve sorumluluklarımız da arttı. Hep şunu söylüyoruz ya biz eskisi gibi katılamayız. Ne eskisi gibi yaşam ne de eskisi gibi savaş. O zaman PKK eskidi değil, PKK büyüdü. Bizler büyüyen bir Hareketin öncüleri olacağız. Bu yüzden PKK bir ruhtur, biz böyle PKK’lileştik. PKK bir ruhtur, ruhu büyütmeliyiz. Neredeysek orada bu ruhu büyütmeliyiz. Kadın kurtuluş ideolojisinde ne kadar kendini yapılandırmışsan, onu o kadar geliştirebilirsin. Sen ne kadar özgürlük ile buluşmuş, teneffüs etmiş, onsuz olunamayacağının bilincini oluşturmuşsan hep özgürlük uğruna mücadele etmesini de bilirsin. Örgütlülüğü günümüze kadar olmazsa olmaz olarak görmüşsen onu büyüterek mücadele etmen gerektiğini de bilirsin. Bu Demokratik konfederal sistemdir. Demokratik Konfederal sistemde öz savunma var, kadın partileri var, kadın dernekleri var, kadın formları var. Bireyler de var yani toplumsallığı ifade eden tüm renkler var. Önderlik bizim geriliklerimizi, bekleyerek bir şeyler geliştirmiyor. Her zaman önümüze hedef koyuyor ve diyor ki sen bu hedefe ulaşacaksın. Demiyor bu gücün, bilincin var mı, hazır mısın diye. Önderlik bir de bu gerçekliğe sahiptir. Barış ve Demokratik toplum olmazsa olmaz dedi, demokratik sosyalizm için de demokratik kültür var, demokratik toplum içinde ahlaki ve politik toplum nüveleri var. Demokratik toplum bunun ifadesidir. Demokratik toplum, özgür toplumdur. Demokratik toplum tüm kimliklerin kendilerini ifadeye kavuşturduğu toplumdur. İnkarı yoktur, ötekileştirileni yoktur, yok edileni yoktur. Bizim felsefemizde demokratik toplumu inşa etme sistemidir. 20 yıldan fazladır Önderlik demokratik toplumu gündemimize koydu fakat bizim yetmez yaklaşımlarımız zamanında anlama ve uygulamamızın önünde engel oldu. Önderlik artık bu yetmezliklerimize kendini mahkum etmiyor. Bu 8 Mart vesilesini şu ifadeye kavuşturalım. Önderlik hep böyle ele aldı bizde Kürt Kadın Hareketi olarak evrenselleşen bir Hareket olarak kadına tek bir günü vaat etmeyi de aşmalıyız. Anlamlı bir gün ama tüm günleri 8 Mart coşkusu, morali ve bilincinde olmalıdır. Özgürlük hissettiğin, anladığın, farkına vardığın, toplumsallaştırdığın oranda özgürsündür. Özgürlük bir an’a, bir mekana, bir zamana ait değildir. 8 Mart’ın da böyle bir misyonu ve görevi vardır.
Önderliğimizin 26 yıllık İmralı esaretinde hep özgürlüğü oluşturdu. Hep özgürlüğü yaydı, özgürlüğün tüm insanlığın temel bir ihtiyacı olduğunu bilerek bunu oluşturdu. Bu düşünceleriydi Önderliğin, yazdığı kitaplar, özgürlük Önderlik şahsında hep yaşıyor. Özgür insan zapt edilemez, Özgür insan yok edilemez, bastırılamaz, Özgür insan hep bir yolunu bulur. Hep bir düşüncesini oluşturur. Bu yüzden Önderlik diyor; iki zıt şimdi karşı karşıyadırlar. Bu elbette ki çok zor bir mücadeledir. Devrim olayı riskleri göze alma olayıdır. Bunda büyük başarılar elde etmek için Önderlik döne döne bilinçlenmek, varlığının bilincinde olmayı hem donanımlı olmak hem tarihsel birikime sahip olmayı dile getiriyor. Bahçeli için Önderlik diyor ya; Bahçeli’nin Tarih bilinci gelişkin mi? Diye. Bu önemlidir, tarihi bilinç insanı bu yöne evriltiyor. İnsanı yaşatacak olan, var edecek olan o bilinçtir. 8 Mart’ı bilmek bu yönlü de 8 Mart’ı bilmeye yöneltiyor. Kendi tarihimizi de bilmemizi gerektiriyor. Bilmek, oluşumu, varlığı ve mücadelenin bilincini oluşturuyor. Kendimizi bilmemiz gerekiyor. Bilmek budur. 8 Mart tüm dünya devrim süreçlerini de katarsak, milyonlarca özgürlük uğruna bedel vermiş, başarmış başarmamış tüm diğer devrimler ama inandığı düşünce uğruna bedel vermiş bu görkemli bir şeydir. Önderlik; “Marks ve Lenin’in tamamlamadığını ben aşarak tamamlayacağım.” dedi. Kürt Özgür Kadın Hareketi olarak biz de böyle bakmalıyız. Tüm Kadın liderlerinin isimlerini sayıyoruz bunlar çok önemlidir. Bu şahsiyetler kendi dönemlerinde önemli bir mücadelenin sahibi oldular. Bugüne kadar gelmemizi de bilerek gerçekten onların yoldaşları olarak hayallerini, amaçlarını gerçekleştirmeliyiz. Kadın da bu dünya da bir ulus olarak, bir kadın olarak olmalı mücadelesini hep verdiler. O zaman bizler de onların yoldaşları olarak onları temsil etmek ile hareket etmeliyiz. Bu anlamda bizim sorumluluğumuz çok ağırdır. Tek bir birey olarak kendimize ait değiliz. Biz bir halka, bir devrime biz bir özgürlük yürüyüşüne aitiz. 8 Mart büyük bedellerin, mücadelelerin sonucunda kabul edildi. Kapitalizmin 365 günün bir günü kadınındır diyerek olmaz. Sanki o bizlere vermiş gibi bir yaklaşım var. Erkeğin, egemenliğin üslubunda bugün de bu var. “Kadının geldiği düzeye saygı duyuyorum, kadının geldiği konuma saygı duyuyorum vb. “diyen yüzeysel yaklaşımlar var. Öyle bir düzeye geldik ki bunlara karşı karnımız toktur. Önderlik erkeğe hep şunu söyledi; “Saygı duyacağına engel olmaktan çık,”. Engel olmaktan çık demek neyi ifade ediyor; yani kendini özgürleştir! Erkek özgürleştikçe bunu aşabilir, kuru kuru söylemle olmuyor. Önderlik bizlere Kopuş teorisi, erkeği öldürmek, eşit özgür yaşam, sonsuz boşanma diye. Bunlar ile yaşayacağız.
8 Mart ne dün ne bugün ne de yarın bu direnişi büyüterek geliştireceğiz. Tüm günler kadın günleri olmalı, tüm günler özgürlük günleri olmalı. Tüm günler kadının kendini özgürleştirme günleri olmalı. Bu bir ufuktur, bu bir amaçtır. Hayalimiz budur, özgürce yaşamaktır. O yüzden özgürlük uğruna hep mücadele ettik ve hep bedellerini ödüyoruz. Bu bedellere büyük sahip çıkarak bu direnişi büyütmeliyiz. Binlerce şehidin bize bıraktığı hayalleri var. Binlerce şehitlerimiz ile paylaştıklarımız var. Binlerce şehidimizin görmesi gereken özgür bir ülke var. Biz yaşayanlar olarak asıl görevimiz şimdiden sonra daha ağırdır. Her birimiz bu şehitleri toplumsallaştırmalıyız. Biz şehitler partisiyiz. Biz şehitler ile yürüyen militanlarız. Bu anlamda onlara aşk düzeyinde bağlılık, sevgide hiçbir şey esirgemeyen, onlarında görmek istediği özgür Önderlik, özgür Kürdistan hayalini gerçekleştirmeye koşmalıyız. Hayali yaşadığın oranda somutlaştırıyorsun.
Bu anlamda bugün vesilesi ile başta Özgür Önderliğimize, tüm özgürlük savaşında onurluca şahadete ulaşan fedai ve bizi biz eden şehitlerimize, bu şehitlerimizi ve gerillayı bağrına basan kadınlara ve geleceğini gerçekten de özgür kılacağımız çocuklara kutluyorum. Ve ne pahasına olursa olsun bir kadın şerefi ile bu davayı kazanma iddiasındaki sözümüzü yineliyorum. Bugün tüm kadınlara kutlu olsun, özgür olsun.
AYTEN DERSÎM