1- LEYLA AGİRİ: Devletçi-iktidarcı sistem ilk ortaya çıkışıyla birlikte geliştirdiği toplum kırım politikasıyla toplumsal alanda köklü sorunlara kaynaklık etmiştir. Toplumu toplum yapan tüm değerlere ve güçlere bu yönlü bir yönelim, politika içinde olan iktidar ve sermaye tekelleri toplumu toplum olmaktan, dolayısıyla insanı insan olmaktan çıkarmayı esas almaktadır. Önder Apo, Kapitalist Moderniteyi“İnsanlıktan Düşme” olarak ele almış, bu temelde günümüz toplumunu ve insanını tanımlamıştır. Kapitalist Modernitenin en temel araçları olan cinsiyetçilik, dincilik, milliyetçilik ve bilimcilikle toplum kırımı bugün en üst seviyede gerçekleştirilmektedir.
Kadın, toplumun ilk inşa gücü olduğundan bir toplumsal kimlik olarak ele alınmaktadır. İktidar ve sermaye tekelleri, kadına yönelirken en temelde kadın şahsında somutluk kazanan toplumsallığa yönelmektedirler. Güçlü ve kurnaz erkek, aklı ve eli ile kadın üzerinde geliştirilen kapsamlı operasyonlarla kadının korkunç sindirilmesi, baskı altına alınması ve tecavüz kültürü temelinde iradesizleştirilmesi esas alınmıştır. Toplum kırımı gerçekleştirme temelinde kadın üzerindeki operasyonla, kadın ilk başta bir ev kölesi haline getirilmiştir. Egemen erkeğin özel mülkiyeti haline getirilerek, üzerinde öldürme de dâhil her türlü söz ve karar hakkı erkeğe verilmiştir. Kapitalist Modernitenin“modernleştirme” politikaları sonucu bir seks aracı olarak, her zaman ve her mekânda kadın, genel-özel ev kadını haline getirilmiştir. Kadın en büyük meta haline getirilerek, tüm kadınlık değerleri ayaklar altına alınmıştır. Kadın emeği, değerleri hiçe sayılarak, kadının ücretsiz, karşılıksız emekçi konumuna düşürülmesi gerçekleştirilmiştir. Bu anlamda kökleri uygarlık tarihi kadar köklü olan kadın köleliği, en kapsamlı toplum köleliğine yol açmıştır. Ahlaki ve politik toplum yapılanmasından intikam alan kurnaz erkek, geliştirdiği toplum kırım yöntemleri ile erkek egemen tanrılı düzenleri inşa ederek, toplumu özgürlükçü, demokratik yapılanmasından uzaklaştırmıştır.
Günümüz toplumunda kadın etrafında oluşan ve toplumun en eski kurumu olan aile, yine kadın etrafında ancak bu sefer tam bir çözülmeyi yaşamaktadır. Aileyi çözen iktidar ve sermaye tekelleridir. Toplumun temel hücresi olan ailenin çözülüşünü gerçekleştirerek toplumun çözülüşü hedeflenmektedir. Kadın-erkek ilişkisindeki kaotik durum günümüz modernitesinin kaotik durumunun göstergesidir. Kapitalist Modernitede evlilik ve boşanmaların bu kadar yaygınlaşması bu çelişkinin ve kaotik durumun sonucu olarak yaşanmaktadır. Gezegenimiz ve toplumumuz açısından gittikçe tehlikeli hal alan demografya sorunu da bunun sonucu olarak gelişmektedir. Nüfus çoğalması cinsiyetçi toplum yapılanması sonucu gelişmektedir. Cinsiyetçilikle kadın,ulus-devlet, toplum yapılanmasında sürekli düşürülürken, erkek de sürekli iktidar anlamında büyütülmektedir.
Toplumun neredeyse genlerine kadar işlemiş cinsiyetçi gelenekler ise kadınlara yönelik şiddet ve katliamların bir bahanesi haline getirilir. Militarizm, çatışma ortamı, ekonomik kriz, feodal kültür ya da dinsel tutuculuk gibi etkenler bu durumu daha da ağırlaştırır. Kadınlar özellikle savaş ve çatışma dönemlerinden en fazla etkilenen kesimdir. Bu tür dönemlerde ev içi şiddetin düzeyi artar ve kadınlar bu tür dönemlerin zorluk ve gerilimleri karşısında daha fazla sorumluluk üstlenmek zorunda kaldıkları gibi, başkalarıyla kıyaslanmayacak oranda şiddetin mağduru konumuna gelirler. Bu tür dönemlerde yaygınca yaşanan ve ‘namus’ adı altında gerçekleştirilen katliamlar, ataerkil kültürün yaygınlık derecesine, bu kültürü besleyen ideolojik, politik ve sosyo-ekonomik etkenlere göre ortaya çıkar. Tarihin en sistemli, adı konulmamış köle ve namus adına kadına yaşattırılmaktadır. Günümüzde hızından ve özünden bir şey kaybetmeden devam eden kadın katliamları bu temelde gelişmektedir. Özellikle Ortadoğu’da Üçüncü Dünya Savaşı olarak tanımlanan çatışmalı ortam, en fazla kadını vurmaktadır. Başta tecavüz olmak üzere kadına yönelik her türlü şiddet ve yaklaşım iktidarcıİslamadayalı yapılanmalar temelinde gelişmekte ve meşrulaştırılmaktadır. Kadınlar tekrardan cinsiyetçi çemberin içine kıstırılmak, düşüncesi, duygusu ve davranışı ile erkeğe ait kılınmak istenmektedir. Kadın şahsında toplumun tüm farklılıklarına, güzelliklerine, değerlerine çirkince bir yönelim söz konusudur. Dinci ve milliyetçi yapılanmalarla tekrardan şahlanışa çeken cinsiyetçilik kadını kuşatmaya almıştır. Bu cinsiyetçi çemberler, bu kuşatılmışlık kadınlar açısından ciddi tehlikeleri içermektedir. Kadınların etnik, inanç ve kültürel kimliği ne olursa olsun, karşı karşıya olduğumuz sorunlar, tehlikeler ciddidir. Sorunların ortaklığı çözümlerin de ortaklığını gerektirmektedir. Bu temelde bir bilinç, örgütlenme içinde olmak hayatidir.
2-Kadının yaşamın merkezi olduğu ve merkezi bir rol oynadığı tarihsel gerçekliğe bakılarak da ifade edilebilir. Yedi bin yıllık erkek egemenlikli iktidarboyunca kadın merkezi rolün dışına yavaş yavaş itildi ve günümüz gerçekliğinde tamamen bir nesne konumuna indirgendi. Bu konum kadın şahsında toplumsallık açısından ne tür durumlara yol açtı?
LEYLA AGİRİ:Toplumsallık insan olarak var olmanın en büyük ve en anlamlı eylemidir. Kadın öncülüğünde geliştirilen Neolitik Devrim öz itibariyle özgür toplumu inşa etme devrimidir. Aynı zamanda bir kültür devrimi olarak uygarlığın gelişimi için maddi ve manevi kültür unsurlarını yaratmıştır. Gelişen uygarlığa Neolitik kültür değerleri ışık tutar. Neolitik kültür, bu açıdan kök kültürdür. Bu kök kültürün başat öğesi kadındır. Tarımcılık, hayvanları evcilleştirme, alet yapma, barınma yerleri geliştirme, ilk evcil düzeni yaratma, giysi yapma, ahlakı, sanatı, bilimi ve dili geliştirme tüm bu icatlar kadın öncülüğünde geliştirilmiştir. Tüm bu yaratımlara damgasını vuran kadındır. Yaratılan bu değerlerle, Ana kadın etrafında gelişen bir toplum, toplumsallık oluşuyor. Ana kadın toplumsal bir olgudur. Toplumsal bir güçtür, çünkü toplum onun etrafında oluşuyor. Kadın öncülüğünde gelişen bir sistem söz konusudur. Bu sistem özgürlük sistemidir. İçinde adaletin, özgürlüğün, kardeşliğin, sevginin, emeğin, erdemin olduğu bir sistemdir. Böylesine ahlaki güzelliğe ve büyüklüğü sahip bir özgürlük sistemini oluşturuyor. Ahlak, toplumu bir arada tutan kurallar bütünüdür. Bu kuralları yaratan ve geliştiren kadındır. Dolayısıyla ahlakı geliştiren kadındır. Bir toplumsal güç olarak oluşturulan kurallar ve geliştirilen sistemle kadın, ahlakın oluşumu kadar temsilini de gerçekleştiriyor. Kadın akıl ve duygu birlikteliğine dayalı, ahlaki ve politik toplumu inşa ediyor.
Ataerkilliğin gelişimi ile birlikte artık toplum da bir baş aşağı gidiş süreci başlıyor. Kadının köleliğiyle toplum köleliği iç içe gerçekleştirilir. Yaşlı erkek, asker ve Rahip’ den oluşan üçlü klikle ataerkil zihniyet kendini talan, aldatma ve zorbalıkla Kutsal Ana değerleri üzerinde yaratmaya çalışır. SümerZigguratlarına, Tanrıça olarak giren kadın artık tapınakta fahişe olarak çıkar. Sadece kadının emeği, yarattığı değerler değil, bedeni de sömürüye tabi tutulur. Bu tapınak fahişeliği, tek tanrılı dinler süreci ile birlikte cariyeliğe dönüştürür. Kadının erkeğin kaburgasından yaratıldığını dile getiren Sümer mitolojisidir. Tek tanrılı dinlerde bu anlayış öz ve biçim alır. Üçlü tekel eliyle toplumun köleleştirilmesi ve bunun meşrulaştırılması geliştirilmeye çalışılır. Tek tanrılı dinler de buna hizmet eder. Hiçbir düşünce yöntemi din kadar kadın köleliğini ve erkek egemenliğini yaygınlaştırıp, meşrulaştırmamıştır.
Cinsiyetçilik üzerinden gelişen milliyetçilik, dincilik ve bilimcilikle kadın şahsında tam bir toplum kırımı gerçekleştirilir. Toplum üzerinde kurulmaya başlayan sermaye ve iktidar tekelleri ile üretilen toplumsal değerler sömürüye tabi tutulur. Toplum tahakküm altına alınır, devlet yönetimin kuralları olan hukuk kuralları da en fazla bu sömürüyü meşrulaştırır. Özgür toplumun örgüsü ahlak, sermayeci ve iktidarcı tekellerle bir çözülüşü yaşar. Kadın artık her yerde efendisi erkeğin malı olarak görülür. Özel mülkiyet haline getirilen kadının varlığı artık efendisi olan egemen erkeğin istem ve tercihlerine bağlıdır. Greko-Roman uygarlığında sadece ev işlerinin kölesidir. Politikada yeri yoktur. Eğitim hakkında muaf tutulanlar arasındadır. Varlığı egemen erkek tarafından en büyük tehlikedir. Egemen erkek bu tehlike karşısında duyduğu korkuyla kadını daha iradesizleştirmenin yaklaşımını ustalıkla geliştirir. Kadın köleliği ile toplumun karılaştırılması sağlanılır. Kadın kapitalist sistem uygarlığında erkeğe sözleşme ile bağlanmış cinsel objedir. Kapitalist Modernite, kadını yaşamın her alanında bir meta haline getirmeye çalışır. Liberalizmin aldatıcı özgürlük tezleri ile kadın köleliği modernleştirilerek, yaygınlaştırılmıştır. Hiçbir sistem kapitalist sistem kadar kadın değerlerini dibe vurmamıştır. Kadın şahsından toplumun tüm değerleri çiğnenmiştir, yok sayılmıştır. Gelişen tarih bu anlamda tam bir cinsiyetçi yapı kazanmıştır. Artık tarih erkek olarak geliştirilmeye başlanmıştır. Bu tarih, kadınların yok sayıldığı, inkâr ve gaspla yüklü bir tarihtir.Dolayısıyla egemenlerin tarihidir. Asıl tarih kadının yitirilişinde gizlidir. Yitirilen kadını aramak ve bulmak, özgür insanı, özgür yaşamı ve özgür sistemi aramak ve bulmaktır. Kadının gücü de bu yitiriliş de gizlidir. Bu yitirilişi çözdükçe, aydınlatıp yorumladıkça, kendimize ve yaşama daha fazla anlam vereceğimiz kesindir. Bunu gerçekleştirebildiğimiz orandabizlere dayatılan binyıllık köksüzlük aşılacak, hakikat daha fazla görünür kılınacaktır. Kadın şahsında toplumun hakikatini daha fazla görünür kılmanın çaba ve uğraşı içinde olmak önemlidir.
3-Sayın Öcalan kadın ve erkek arasındaki ilişkiler kavranmadan, toplumsal ilişki ne kavranabilir ne de çözümlenebilir demektedir. Bu tespitten yola çıktığımızda toplumsal sorunların kaynağını kadın ve erkek ilişkilerinde soruna dayanıyor diyebilir miyiz? Kadın ve erkek ilişkilerindeki soruna ne kaynaklı etti, bu sorunlar nelerdir, açımlayabilir misiniz?
LEYLA AGİRİ: Uygarlık tarihi boyunca ister kültürel, ister sınıfsal isterse de ulusal anlamda olsun yaşanan tüm çelişkilerin kaynağını cins çelişkisi oluşturmaktadır. Bu anlamda bu çelişki tarihsel-toplumsal gelişimi diyalektiği içinde ele alınıp, çözülmeden hiçbir çelişki de çözümlenemez. Yirmi birinci yüzyıla temel çelişkiyi oluşturan cins çelişkisi ve onun üzerinde şekillenen kültürel, toplumsal çelişkiler, bunun yol açtığı büyük ahlaki çöküntüler ile giriyoruz. Tüm bu toplumsal çelişkiler kadın varlığı üzerinden temellenmiştir. Kadının kaybedişi bu anlam da çok köklü ve varlıksaldır. Kadının düşüşü ile birlikte başlayantoplumsal yarılma yaşanmıştır. İktidarcı-devletçi sistemin temel beslenme kaynağı olan toplumsal cinsiyetçilik, kadınlara rağmen kadınları belirleyemeye devam ediyor. Egemen düzenin sürdürülmesi, kadının ilk ezilen ve sömürülün cins, sınıf ve ulus olarak mevcut konumunun sürekliliğine bağlıdır. Kadının üretim ve üretkenliğini mülkleştirilmesine dayalı gelişen egemen tarih, bu düzeni sürdürmenin temeline özel mülkiyet olgusunu koydu. Kadını özel mülkiyeti olarak gören egemen zihniyet, kadının sömürgeleştirilmesi üzerinde kendi düzenini geliştirmeyi esas aldı. Düzenin devamı ve gelişimi için kadınları ataerkil sistemin denetiminde tutulmaları ve kontrol edilmeleri şart göründü. Ve böylelikle kadınlar üzerinde ölümcül kontrol mekanizmaları yaratılmış oldu. Böylelikle kadının bedeni ve cinselliği aile, eğitim, hukuk, tıp, dil ve din başlıca olmak üzere tüm toplumsal kurumlar yoluyla sürekli gözlem ve denetim altında tutulması sağlandı. Bu zihniyetle kadınlar büyük katliamları yaşadılar. Ve halende bu zihniyet kadınları katletmeye devam ediyor.Bedeninden ruhuna, ruhundan duygusuna, duygusundan düşüncesine kadar egemen ağlarla kuşatılan kadın ölüm cenderesine kıstırılmıştır. Bugün insanlığın yaşadığı sosyal krizlerin ve bunalımların temel nedeni uygarlık sisteminin yarattığı kadının krizli kimlik gerçeğidir. Bu krizli kimlik gerçeği toplumda cinnet düzeyine varan büyük ahlaki bunalımlara, çöküntülere neden olmaktadır. Kadını kuşatan bu egemen ağlar günlük olarak da kadını, erkeğin çıkarları temelinde bir sömürüye tabi tutarken, yaşam ve ilişkilerde açığa çıkan taciz ve tecavüz karakteri ile kadın daha da sindirilmek istenmektedir. Uygarlık tarihi tecavüzcü karakteri ile kadını maddi olduğu kadar da manevi anlamda büyük bir sömürü gücü haline getirerek kendi varoluşunu sağlamakla birlikte, kendini güvenceye de alıyor. Uygarlık tarihi bu anlamda gasp, yalan ve karanlıklar tarihidir. Bugün kadın, dünyanın dört bir tarafında iktidarcı-devletçi sistem içinde şiddete maruz kalmaktadır. Kadınlara yönelik şiddetin açık bir göstergesi olarak, tecavüz ve cinsel tacizi de içeren cinsel şiddet evrenseldir, devlet sınırlarını ve kültürlerini aşmaktır. Kadınlara yönelik şiddetin bütün biçimleri, cinselliklerini şiddet, korku ve sindirme yoluyla kontrol altına alarak kadınlara boyun eğdirmenin ahlaksızca yöntemleri olarak iş görmektedirler.
İktidar ilişkilerinin ilk ve temel olarak kadına karşı kurulması, kadının toplumsal rolünden gelmektedir. Bu anlamda kadın bir yerde hertürlü iktidar ilişkilerinin oluşum ve aynı zamanda aşılmasının da ölçütüdür. Kadının bu bağlamda anti-iktidarcı, anti-tekel, her türden iktidara karşı, onu hedeflemeyen hertürlü örgütlenmesi ve kurumlaşması, aynı zamanda özgür toplumsallığın ölçütü olmaktadır. Kadının toplumsal yaşama kendi öz örgütlülüğü, öz erki ve kurumsallaşmasıyla demokratik katılımı, politik ahlaklı toplumun gelişiminin önünü açan, garantiye alan temel bir etkendir. Gerçek anlamda demokratik özerkliğine kavuşmuş toplum, aynı zamanda Ekolojik ve Cinsiyet Özgürlükçü Toplum olma özelliğindedir. Kadın –erkek ilişkisi tüm toplumsal ilişkilerin kaynağını oluşturur. Özgür toplum ancak kadın- erkek ilişkisinin özgürleştirici temelde gelişimiyle mümkündür. Özgürleştirici ilişki, geleneksel kadın-egemen erkek ikilemini aşan eşit ve özgür birlikteliktir. Demokratik ailede birbirini mülkleştirme yaklaşımı yoktur, aksine özgür bilinç ve iradeye dayalı geliştiği için tarafların, birinin kararı üzerine bu birlikteliğe son noktayı da verebilirler. Aile, ahlaki ve politik ilkeler ile bir dönüşümü gerçekleştirerek demokratik toplumun hizmetinde olur. Özgür birliktelikler toplumsal hakikate ulaşma, özgür bilinç, irade ve aşka dayalı birlikteliklerdir. İktidarcı-devletçi zihniyet aşılmadan, doğru ve özgür bir birliktelik mümkün değildir.
4- Tüm bu sorunları ele alıp değerlendirdiğimizde siz kadın hareketi olarak, bunları aşma yolundaki çabalarınız nelerdir ve kadının yaşadığı bu sorunlar karşısında nasıl bir çözüm projesine sahipsiniz?
LEYLA AGİRİ: İnsanlık tarihi boyunca kadın etrafında oluşan ilişki ve çelişkiler düzenini ve bugüne kadar gelen biçimlerini çözümlemeye ve yeniden inşa etmeye ihtiyaç vardır. Şimdiye kadar ki tüm uygarlık sistemlerinin insanı, tarih ve toplumdan kopuk olarak inceleyen zihniyet ve yöntem yanılgılarını özgürlük adına yola çıkan kadın hareketleri de aşamadı. Özellik Kapitalist Modernitenin tüm ütopyaları ve alternatif felsefe, zihniyetleri kendi liberalizminde boğma gücünü kadın hareketleri aşamadılar. Kadın köleliğini ve bu temelde inşa edilen toplumu köleleştirme düzeyini bütünlüklü ilişki içinde ele alamadılar. Sonuçta gerek sosyalist mücadele zemininde gelişen kadın hareketleri, gerekse dünyanın dört bir tarafında gelişen feminist hareketler ideolojik, zihinsel ve sistemsel olarak alternatif üretemediler. Kadın mücadelesi açısından çok önemli bir direniş gücü ve kazanımları geliştirmekle birlikte alternatif bir zihniyet ve yapılanmayı güçlü geliştiremediler. Bunun gelişebilmesi için öncelikle kadın zihniyeti, duygusu ve bedeni üzerinde inşa edilen köleliği aşılması gerekiyordu. Bunu aşacak bir kadın bakış açısını ve sistemini geliştiremediler. Tüm bu nedenlerden dolayı kadın kimliğine özümsetilmiş köleliği aşabilecek bir özgürlük tanımına felsefi ve ideolojik olarak ulaşmaya ihtiyaç vardır. Erkeğin kadın üzerindeki ideolojik tekelini, hegemonyasını, zihinsel, düşünsel, ruhsal ve eylemsel olarak yıkmak gerekir. Bunu yıkarken alternatif olarak demokratik ve özgürlükçü paradigma inşa edilmelidir. Erkek egemenlikli tüm sistemlerin, ideolojik saldırılarına da ancak kadın özgürlük ideolojisi ile yanıt verilebilir. Bizler, yani kadın özgürlük hareketi olarak böylesine bir gelişim diyalektiğine, bakış açısına sahibiz.
Kadın cinsinin düşürülmesi, kaybedişi salt bir cins sorunu değil. Aynı zamanda bir toplumsal sorundur. İktidarcı-devletçi sistemde yaşanan sorun, kadın ve erkek cinsinin bölünmesinden öte bir bütün insanın bölünmesidir. Düşünce ve duygusun bölünmesidir. Dolayısıyla, bölme, parçalama ve taraflaştırma, bir bütün olarak toplumun düşünsel diyalektiğine köklü işlenmiştir. Doğa, toplum ilişkisinde bile bir tamamlayıcılık, birbirini bütünleme var iken, bunun yerine çatıştırıcı düalist paradigma esas yaklaşım olarak hakim kılınmıştır. Oysa kendisi olarak düşünen, eylem gücüne karar verebilen, örgütlü bütünlüğünü oluşturan bir insan asla yönetilemez.
Toplumsal sorunların temel kaynağını iktidarcı-devletçi zihniyet ve ona dayalı yapılanmalar oluşturur. İktidarcı-devletçi tüm yapılanmaların aşılması için, ahlaki ve politik yapılanmalar hayati bir ihtiyaç durumundadır. Toplumsal ahlakın yaratıcı ve geliştirici gücü olan kadın, ahlaki ve politik toplumun da icra gücüdür. Demokratik toplum ahlakını evrenle girmiş olduğu ilişkiler bütününden oluşturur. Ahlaki ve politik toplumsallıkla, farklılıkların, özgünlüklerin gözetilmesine dayalı birliktelik ile birbirini besleyen, karşılıklı bağımlılık ilişkisini gelişimin ve özgürce inşanın başat ilkesi olarak ele alır. Öz bilinç ve öz örgütlülükle kendisini geliştiren, yapılandıran kadın, demokratik toplumun asıl öğesini oluşturur. Bu temelde toplumun tüm kesimlerinin bilinçli, iradeli ve örgütlü gelişimini ve katılımını esas alır. Toplumu oluşturan tüm bireylerle karşılıklı duygu, düşünce ve ortak çıkarlara dayalı bir bağımlılığı, paylaşımı ve dayanışmayı gerçekleştirir. Kürdistan Özgür Kadın Hareketi olarak toplumsal sorunlara bakış açımız ve çözüm yöntemimiz bu temelde gelişmektedir.
Önder Apo,Newroz ilanı ile birlikte geliştirdiği Demokratik Ulus ve Özgür Yaşamı inşa hamlesi genelde olduğu kadar, kadın özgürlüğü açısından da yepyeni bir süreç olmaktadır. Devasa bir yeniden kuruluş, yeniden yapılanma, kalıcı-yaygın ve kadının toplumsal kurumlaşmasını esas alacak özgün, örgütsel yapıların oluşturulması; kısacası yapısallık kazanacak bir özgün, özerk kadın toplumsallaşmasının inşa sürecidir. Bunun ahlaki ve politik bilincini geliştirmek kadar, sosyal-bilimsel esaslarının ve doğrultusunun güçlü bir şekilde araştırılarak, demokratik özerklik temellerinin sağlam atılması; akademik sosyal-bilim çalışmalarının güçlü ve doyurucu bir şekilde örgütlendirilmesini gerektirmektedir. Bu anlamda Kadın Siyaset Akademilerinin hem aydınlanma, ama özelde de sosyal-bilim veya jineoloji merkezleri gibi ele alınarak, bu misyona denk bir şekilde örgütlendirilmesi ve işlerlik kazandırılması, önümüzdeki temel görevler arasında yer almaktadır. Demokratik Ulus perspektifi temelinde, teorik-kuramsal çerçevenin ayrıntılarda somut uygulama perspektifine ve gücüne kavuşma önemlidir. Bu konuda kapsamlı ve derin hazırlık çalışmaları gerekmektedir. Kadın hareketi olarak bu yönlü güçlü hazırlık çalışmalarını geliştirmekteyiz.
İçinde geçtiğimiz inşa sürecinde kadın hareketi olarak, Demokratik özerk sistemimizi yerelden evrensele doğru geliştirmeyi esas almaktayız. Bu temelde, baştaekonomi, sosyal, kültürel, politik her alandaki toplumsal faaliyetlere bütün örgütlü gücümüz ile her düzeyde katılım sağlamaya çalışmaktayız. Bununla birlikte kadınların kendi ihtiyaçlarını, kimlik ve yaşam sorunlarını, özgürlük sorunlarını her alanda tartışacağı, çözümlerini kararlaştıracağı ve uygulama gücünde olacağı kalıcı kurumlaşmaları geliştirmekteyiz.Toplumsal sorunların tartışılması ve çözümü, buna sağlayacağı katkı ve kapsama gücü kadar, aynı zamanda onu aşan tamamen kendisini varetmesi ve gerçekleştirmesi anlamında teorik, felsefik, akademik çerçeve kadar aynı zamanda demokratik komünalitede kendi öz gücünü açığa çıkartacağı, kendisini tanımlayarak, kimliklendireceği özgün özerk bir yapılanmaya da gereksinim vardır ve bu gereksinimi karşılama temelinde bir örgütlülük içindeyiz.
Bu yeni inşa süreci kadın açısından aynı zamanda yeni ve çok kapsamlı bir kendini aşma sürecidir. Kadın hareketi olarak gittikçe daha fazla toplumsallaşıyoruz. Bu temelde büyüyoruz. Bu büyümeye cevap olacak örgütlenmeler içinde olmak önemlidir. Hem örgütlülük, kurumsallıkhem kapsam hem de perspektif olarak bir anlamda her alanda kadın meclisleşmesinin gelişmesi gerekmektedir. Kadınlar olarak kendi kurumlaşmalarımızı ihtiyaçlar doğrultusunda gerçekleştirerek ve sorunların çözümünde kendi karar organlarımızı geliştirmekteyiz.Kadın meclislerinin her alanda özgün-özerk örgütlendirilmesi, içerikte nitelik kazandırılması ve işlevli hale getirilmesi; başta köylerde, sokaklarda doğrudan katılımı sağlayabilecek meclis örgütlenmelerinin geliştirilmesi sürecin temel görevidir. Bu konuda yer-yer iskelet haline gelebilmiş yapılarımızın bir sistem dâhilinde ete-kemiğe büründürülmesi ve bir anlamda çatı olarak parça kongresine veya meclisine kavuşturulması önemli olmaktadır. Kadın Özgürlük Hareketi bu temelde bir örgütlenme ve yapılanma ile kadın toplumsallığını geliştireceğiz. Ahlaki ve politik bilinç temelinde geliştireceğimiz kadın toplumsallığı ile kadın şahsında toplumu özgür ve demokratik bir yapılanmaya kavuşturacağız. Bu temelde Kadın hareketi olarak başlattığımız ÖZGÜR KADINLA DEMOKRATİK ULUSA hamlesi temelinde başta zihinsel anlamda devrimi geliştirmek temelinde yaygın bir eğitim örgütlenmesini geliştirmek kadar, siyasi, ekonomi, sosyal alanda kalıcı ve yaygın örgütlenmeleri geliştireceğiz. Özgür kadın, özgür toplum ve özgür gelecek perspektifi temelinde bir örgütlenme ve pratikleşme bizler açısından esastır. Kendi önceliklerimizi bu temelde doğru ve güçlü belirleyerek, kendimizi bu temelde örgütlenmenin çaba ve mücadelesi içinde olarak süreç ve görevlerimize başarı temelinde yükleneceğiz. Demokratik ulus inşası aynı zamanda kadın zamanı ve mekânıdır. Kadınlar olarak kendi zamanımıza ve mekânımıza sahip çıkacağız. Yaşanılır bir dünya, özgür ve eşit bir birliktelik ve demokratik bir toplum ve yapılanma temelinde yol alacağız. Kadın özgürlük hareketi olarak yaklaşan bir 8 Martı da bu bilinç, ruh ve örgütlülük ile karşılamaktayız. Tüm kadınlarla özgürlük ve demokrasi yolunda buluşmanın, ortaklaşmanın ve bunu kalıcı örgütlenmelere dönüştürmenin çabasını derinleştirerek, Kadınlar olarak Demokratik Güç Cephesini geliştireceğiz. Ortadoğu’ da büyük özgürlük devrimini bu temelde geliştireceğiz.