• KURDÎ
No Result
View All Result
Pajk - Kürdistan Kadın Özgürlük Partisi
  • Anasayfa
  • Önder APO
    • Önderlik Perspektifleri
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
    • Gerilla Anıları
    • Gerillanın Kaleminden
    • Amargi
    • zeynep kinaci
  • Araştırma-İnceleme
  • Galeri
    • Resim Galerisi
    • Video
  • Anasayfa
  • Önder APO
    • Önderlik Perspektifleri
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
    • Gerilla Anıları
    • Gerillanın Kaleminden
    • Amargi
    • zeynep kinaci
  • Araştırma-İnceleme
  • Galeri
    • Resim Galerisi
    • Video
No Result
View All Result
Pajk - Kürdistan Kadın Özgürlük Partisi
No Result
View All Result

‘Sürecin Önündeki Riskleri İradeli Bir Duruşla Ortadan Kaldırmalı’

1 May 2013
in Genel
A A
Share on FacebookShare on Twitter

Hazırlayan: Roza Amed

Değerli okuyucular KCK Yürütme Konsey Üyesi olan Sülbüs Peri arkadaş ile gelişen süreci konu a­lan bir röportaj yaptık. Bunu siz değerli okuyucularımızla paylaşıyoruz.

R.A:: 2013 Newroz’undan bu yana yeni ve ta­rihi bir sürece girmiş bulunmaktayız.  Bu yeni sü­reç hangi koşullarda gelişiyor? Genel anlamda bu süreci nasıl tanımlıyorsunuz?

Sülbüs Peri: Sizin de belirttiğiniz gibi Önderliği­miz İmralı’dan Amed Newroz’una vermiş oldu­ğu mesajda girilen süreç için; “yeni ve tarihi bir süreç” değerlendirmesini yaptı. Kürt sorunun de­mokratik, barışçıl, yasal yollarla çözümüne il­i­şkin başlatılmış olan bu tarihi hamlesel süreç, daha yoğunlaşmış, ete kemiğe bürünmüş biçimiyle ve kendi içerisinde daha yeni taktik ve st­ra­tejileri barındırması temelinde gelişirken, köke­ni çok öncelere dayanan bir süreç olarak tanım­lanabilinir. Bu yeni bir düşünce değildir. Da­ha önce de çeşitli yıllarda bunun pratik adımla­rı atıldı. Fakat maalesef, sonuca götürme de ba­şarılı olunamadı. Önderliği takip eden herkes bi­lir ki 1993 ten bu yana Kürt sorunun demokratik, barışçıl yol-yöntemlerle çözümü ve Türkiye’deki tüm kesimlerin, gerek etnik gruplar olsun gerek dini mezhepsel gruplar olsun ezilen her­kesini sorunlarının Türkiye’nin demokratikleş­mesi temelinde çözümü için büyük çabalar ser­gilenmiştir. Türkiye’nin demokratikleşmesinin en temel adımı ve aynı zamanda atılması gere­ken ilk adımı Kürt sorununun çözümüdür. Tür­kiye’de ki anti-demokratik yaklaşımların, öz­­gürlük alanlarının daraltılmasının temel kayna­ğı Kürt sorununun çözülmemesidir, Kürtlerin ta­nımamasıdır, Kürt kimliğinin inkârıdır. Yani Kürtlere karşı kültürel ve fiziksel soykırım politi­kası demokratikleşmenin önündeki en büyük en­geldir. Bu nedenle Önderlik sorunu kaynaktan tutarak çözmeye çalışıyor. Sorunun ana kaynağını etrafında şekillenen tüm sorunları bu kapsamda bir çözüm yoluna koyma hedefi amacı vardır. Önderliğin bu amaç doğrultusunda at­mış olduğu hiçbir adıma cevap bulamadığı için çok da yaşamsal olamadı ve hayata geçirilemedi. 1993 teki ateşkesten bu yana toplam sekiz kez Önderlik bu amaçlar doğrultusunda ateşkes i­lan etti. Bu ateşkeslerin teorisini ve bunun haya­ta geçirilmesi için gerekli olan kapsamlı yol ha­ritalarını ortaya koydu. Türkiye devleti, o dönemlerin hükümetleri bu adımları hiçbir zaman st­ratejik olarak gündemlerine almadılar, çözüm konusunda her hangi bir niyetleri, amaçları olmadı ve bu noktada her hangi bir pratik adım at­ma­dılar. Bu nedenle atılan adımlar özgürlük hare­ketimizle başladı ve bizimle de sonlandı. Bu gün de Önderliğimiz aynı mantık üzerinden aynı amaçlar doğrultusunda yeni bir süreç başlattı. AKP hükümeti başa geldiğinden bu yana Kürt so­rununu yok sayarak özgürlük hareketini benzer tasfiye yaklaşımlarıyla tümden tasfiye etmek is­tedi. Bu politikasının temeline de Önderliğin tec­ridini koydu. Önderliği, hareketten halktan ko­pararak, teşhir ederek, bir bütünen hem düşün­sel hem de pratik uygulama gücünden yoksun bırakarak, hareketi tasfiyeye uğratmak istedi.  Topluma karşı yoğun baskılar uygulama, tutuk­lama, sindirme yani devlet terörü uygulayarak, hareketin öncü kadrolarına ve geneline yönelerek çok yoğun ve farklı yöntemlerle kapsamı bir tasfiye geliştirmek istedi. Aslında hareket olarak son yılların en büyük savaşıyla karşı karşıya olduk. Son yılların en yoğunlaşmış savaş hü­kümetiyle karşı karşıya geldik. Askeri siyasi, diplomatik, psikolojik, örgütsel ve daha birçok yönlü savaş taktikleri uygulandı. Ama hiçbiri başarılı olmadı. Çünkü Özgürlük hareketimiz Ön­derliğimizin arkasında oldu. Önderliğin İmralı’daki duruşu büyük bir direniş haline geldi, etrafında bir direniş halkası oluştu. Hareketimiz bunun üzerine kendi iç örgütlülüğünü, ahengini, uyumunu güçlü tutarak gerileme ve tasfiye olmak bir yana süreçten çok daha güçlenerek çıktı. Bu nokta da çok önemlidir. Bu gün Önderliğimizin çözüm yaklaşımı, halkımızın ve hareketimizin önderliğimizin çizgisine olan bağlılığı birçok alanda yeni mevzilerin oluşmasına ve var olan özgürlük mevzilerinin güçlenmesine yol açtı. Ortadoğu bölgesinde yaşananları ve özelde Suriye’de yaşanan gelişmeleri halkımızın örgütlü yapısıyla karşılayabilmesinin ve alternatif olmasının altında bu ideolojik-siyasal güç yatmaktadır. TEV-DEM öncülüğünde Rojava’ da halkımızın öz iradesiyle örgütlenmesi, kendi statülerini oluşturması ve her türlü saldırıya karşı büyük bir direniş içerisinde olması bunu en güzel örneklerindendir. Buna daha birçok örnek ve­rilebilir ki, artık yok sayılamayacak inkâr edile­meyecek bir gerçektir. Rojava’daki Kürtler a­çı­sından Önderlik çizgisinde ve PKK deneyimlerine dayanan bir gelişmedir bu durum. Bu nok­tada artık Önderliğin eli daha da güçlenmiştir. Her ne kadar AKP hükümeti Önderliği tüm gü­cüyle tecrit edip bitirmek istediyse de bunu ba­şaramadı. Tersine Önderlik çizgisi etrafında da­ha da bir kenetlenme oldu.

Önderliğimiz bu dayanaklar temelinde kendi kapsamlı yol haritasıyla, çözüm yöntem projeleriyle kendini çok net bir biçimde ortaya koydu. Ye­ni bir süreç başlattı ve AKP’yi de bu sürecin i­çine çekmeye çalışı. AKP‘nin kesinlikle tümden inkar, imha ve tasfiye planlarının tutmaması ar­dından en azından başkanlık seçimlerine kadar bu durumu beli bir dengede tutmaya, dizginlemeye, halkı rahatlatmaya ve desteğini almaya çalışmaktadır. Bu anlamda aslında AKP’nin yak­laşımı süreci ateşkesle sınırlı tutmaktı. Önderlik bunu bildiği halde Kürt sorununa ateşkeslerle değil köklü çözümler geliştirme yaklaşımını geliştirdi. Türkiye ulus-devlet sistemine, zihniyetine ve anlayışına dönük yeni bir projeyle demokratik çözüm sürecini başlattı ve AKP’yi de bu sürece dahil olmaya, girmeye mecbur bıraktı. Önderliğimiz bu süreci demokratik çö­züm, özgür yaşamı inşa süreci olarak adlandırdı. Bu sürecin temel mimarı, öncüsü, yürütücü gücü Önderliktir. Elbette ki hareketimizde her koşulda önderliğimizin izindedir.

Geçmişte de çözüme yönelik hareketimizle bazı diyaloglar gelişti. Bunlardan biri Oslo görüşmeleri idi. O süreç, taraflar arasında sınırlı yürüyen bir süreçti. O süreçte de AKP hükümeti sorunu kökten çözmeye, stratejik bir planla girmiş de ğildi, taktiksel bir yaklaşım vardı. Bir boşluk, hata bulup tasfiye planlarını devreye koyma peşindeydi. Tartışmalarda bir zayıflık bulup en asgari düzeyde anlaşma sağalama ve silah bıraktırma düşüncesindeydi. Tüm bu yaklaşımlar diyalogların tıkanmasına neden oldu. Silah bıraktırma konusunda bir şey elde edemediği gibi seçim süreci de bitmişti. Bu sürecin devamına i­liş­kin eline bir şey geçmeyeceğini anlayınca AKP, ayağını masaya vurarak devirdi ve görüşmeleri, Silvan eylemi ve onun gibi bazı şeyleri bahane e­derek sonlandırdı. AKP siyasi, askeri operasyon­larına ağrılık verdi. Önderliğimizi tecride a­la­rak ailesi ve avukatları ile görüşmesini engelle­di. Bu temelde Kürt sorununa yaklaşımını da a­çık bir şekilde ortaya koydu. AKP hükümetinin Kürt sorununa yaklaşımı tümüyle imha, inkâr ve tasfiye temelli olmuştur. Ancak bu gün değil tas­fiye olmak kat be kat hareketimiz güçlenmiş ve bir tek Kürdistan sınırlarında değil de Ortado­ğu’nun birçok yerinde statü kazanmıştır. Yani ev­deki hesap çarşıya uymadı.  Bu nedenle AKP, Ön­derliğin başlattığı sürece gelmek zorunda kal­dı. Güç getirebilirse bizi kendi çizgisine çek­me­ye çalışma hesabı hiçbir zaman bitmemiştir. Gücü yetmese de bu süreci götürme noktasında bir yaklaşım içerisine girmiştir. Bu süreç tarihi bir süreçtir. Sorun devletle terör sorunu olmaktan çıkmış, artık bir halkın sorunu haline gelmiş ve giderek Türkiye’nin demokratikleşme, özgür­leşme sorunuyla özdeş hale gelmiştir. Aynı za­manda bir Ortadoğu sorunu haline gelmiştir. Kürt sorunu sadece Türkiye’yi değil İran’ı Suriye’yi Irak’ı ve giderek Ortadoğu bölgesinin tümü­nü etkileyebilecek, rengini verebilecek bir nok­taya gelmiştir.

R.A:: Önder APO ile yapılan görüşmelerin da­ha önceki görüşmelerden farkı nedir? Bu süre­ce hem Türkiye devleti hem de hareket olarak na­sıl yaklaşılmalı? ve sürecin karakteri neyi gerek­tiriyor?

S. Peri: Önder APO ile yapılan görüşmelerin a­çık olması ve kamuoyu tarafından takip edilip tar­tışılması çok önemlidir. Çünkü kamuoyu da bir bakıma bu sürecin içerisindedir. Esasta herkes kimin hangi tarafta, ne yapmak istediğini süre­ci nasıl yönlendirmek istediğini görebiliyor, ta­kip edebiliyor, anlayabiliyor. Kamuoyunun ge­l­işmeleri takip etmesi görüş ve önerilerini kat­ma­sı ve rol üstlenmesi çok önemlidir. Sürecin i­ler­lemesini istemeyen farklı yönlere evriltmek is­teyen kesimler de var ki, bunlar Türkiye’de de var dışarıda da var. Çünkü bu savaş bu kesimlerin ekmek kazanma, kendini ayakta tutma kapısı­dır. Elbette bu kesimlerin sürecin provoke etme girişimleri, yaklaşımları da var. Ancak hareke­timiz de devlet de kararlı ve başarıya ulaşmada ısrarları oldukları için provakasyonlar başarıya ulaşamayacak ve boşa çıkacaktır. Her iki tara­fında dikkatli ve duyarlı olması gerekir. Bu sürecin başlatıcısı, çözüm  projesinin sahibi ve temel iradi gücü olan Önderliğimiz ve Hareketimiz bu konuda çok ciddidir. Ortadoğu’da yaşanan gelişmelerle -ki süreç bir bütünen değişmiştir- birlikte yeni güç ve aktörler ortaya çıkmıştır.  Bunların ittifakları ve çatışmaları süreci her açıdan etkileyecektir. Bu temelde ne Hareketimiz eski mücadele tarzı ve taktiğiyle sonuç alabilir, nede Türkiye devleti eskisi gibi vur, kır, öldür, temelli imha ve inkârı politikalarıyla terörü bitiririm iddiasıyla sonuç alabilir. Bu politikayla, kendisini ayakta tutması bile mümkün olmaz. Artık Türkiye için bunlar imkân dâhilinde değildir. Kürt sorunu için farklı bir süreç başlamıştır. Bu da Kürt sorunu Önderliğimizin ortaya koyduğu kapsamda müzakerelerle, tartışmalarla hal yoluna koymayı daha fazla imkan dahiline koymuştur.

Önderliğimiz ve Hareketimiz bu konuda çok ciddi ve kararlıdır. Önderliğimizin yeni sürece ilişkin projesi var ve yaşamsal ifade bulması gereken pratik adımlar var. Yeni sürecin ilerlemesi sabote olmaması, karşılık bulması, nihai bir çözüme ulaşması için karşı tarafın yani AKP hükümetinin buna kendi yol haritasıyla güçlü bir karşılık vermesi gerekir. Yani tek taraf üzerine yürüyecek bir süreç değildir. Süreç her iki tarafın atacağı adımlarla yaşam bulacaktır. Önderliğimiz kendi yol haritasını ortaya koymuş ve ilk aşaması, iyi niyet ortamının oluşması, karşılıklı güvenin sağlanması, kamuoyunda destek havanını oluşması açısından oldukça etkili olmuştur. Mesela hiçbir karşılık almadan elimizdeki askerlerin, korucuların bırakılması önemlidir.

R.A:: Süreç ne tür riskler barındırıyor? Hem Önder APO hem hareketimiz hem de halkı­mızın karşı karşıya olduğu riskler nelerdir?

S. Peri: Newroz’da Önderlik yol haritasını mesajda çok net vermişti ve çağrısını da halka yaptı. Elbette sonrasında gelişen bir ateşkes süreci var. Bu ateşkes süreci sanıldığı gibi uzun süreli olmayacaktır. Çünkü bu süreç sadece ateşkes üzerinden yürüyecek bir süreç değildir. Ateşkes süreci taraflarında daha radikal adımlar atmasını sağlama ve kamuoyunu buna hazırlamanın ilk adımıdır. Bu nedenle kısa olması gerekiyor. Eğer ateşkes uzun sürerse, bu süreç sadece ateşkese bağlı kalırsa, yani geçici bir çatışmasızlık süreciyle sınırlı kalırsa, bu kendisiyle bir gelişmeyi yaratmayacak sadece geçici bir rahatlamayı sağlayacaktır. Ancak sorunu asla çözemeyecektir, tek başına yetmeyecektir. Bu nedenle tarafların çok radikal ve köklü adımlar atması gerekiyor. Örneğin; çokça tartışılan güçlerin sınır dı­­şına çekilmesi durumu var. Nihai olarak bu so­run çözülürse Kürt kimliğinin tanınması ile bir­likte süreç biraz olumluya doğru ilerlerse köklü olarak silahların devreden çıkması dâhilde ge­lişebilecek bir yol haritası var. Bu süreç kendi i­çinde büyük ve ciddi riskler barındırmakla birlikte sorunları çözüme de köklü adımları getiren bir süreçtir. Bu nedenle en temel nokta devletin, AKP kesinlikle bu süreci sadece kendi inisiyatifinde ya idari yöntemlerle çözemez ki zaten buna gücü tek başına gücü de yetmez. Bu sorun sadece hükümetlerin idari durumunu ilgilendiren bir sorun değil devletin temelini, zihniyetini sistemini anayasasını ilgilendiren bir sorundur. Bu nedenle devletin ilgili mekanizmalarını katarak ve kalıcı kararlara ulaşarak bu sorun çözülür. Meclisin sürece dahil olması gerekir. Anayasanın değişimi için AKP’nin sürecin ilerlemesine evet demesi önemlidir ancak diğer siyasal kuruluşların, toplumsal kuruluşların yine rol üstlenebilecek diğer kesimlerin de bu süreçte rol ve misyon sahibi olması gerekir. Meclisin bu sürece dâhil olması, devletin atması gereken adımların takip edilmesi ve bunun önünde bir engel var­sa bununla mücadele edilmesi ve aşılması ge­rekir. Yine akil insanlar komisyonunun işlevi; sadece bir kesime, bir tarafa bağlı kalma, olayları taraflı değerlendirme ve tartışma olmamalıdır. Hiç kimsenin denetiminde olmamalı, tamamıyla barışın hizmetinde olmalı, sorunun çözümüne hizmet edebilecek formasyonla ve zihniyetle hareket etmelidir. Meclisin bu sorunu gündemine alması çok önemlidir, çünkü bu sorun temel bir sorundur. Türkiye halkını ilgilendiren bir sorundur. Yasama kurumunun her kesimi kapsaması ge­reğinden yola çıkarak bu durumun tartışılması­na ve çeşitli komisyonların oluşturulmasına hat­­ta sorunun çözümüne ilişkin çağrıda bulunma­­sına ve bu temelde somut pratik adımlar atmasına sürecin ilerlemesi açısından ihtiyaç var dır. Bu noktada hem Kürt sorunu yasal bir zemine taşırılmış olur hem de terör sorunundan öte Türkiye’nin demokratikleşme sorununda a­şa­ma kat edilmiş olur.  Ülkenin temel bir kurumu olan yasama organı bu sorunu çözmek zorun­da kalır. Böylece hükümetlerin tasarrufundan çıkarılmış olur.

Süreç şu an ateşkes üzerinden yürümektedir. Önderliğimizin heyetlerle görüşmesinde ortaya koymuş olduğu bir çerçeve var. Sorunu hem ken­di inisiyatifinde hem de tarafların inisiyatifin­de çözüme kavuşturmak gibi bir yaklaşımı var. AKP hala zihniyet olarak inkâr etme, ret etme, tasfiye etme politikalarından tümden vazgeçmiş değil. Nereden koparırsam, nereden biraz kırparsam benim için kârdır yaklaşımı içerisindedir. AKP’nin sorunun mecliste hal olmaya­ca­ğını dile getirmesi sürecin ilerlemesinde o­lum­suzluklar yaratmaktadır ve süreci tıkatan yak­laşımlara götürmektedir. AKP’nin dayattığı si­lahları bırakma dayatmaları kesinlikle bu süreç­te olacak şey değildir. Ancak meclis dâhilinde gündeme alınıp tartışıldıktan ve bir yasa zemi­ninde güvenceye alındıktan sonra tartışılabilecek, atılacak bir adımdır. Bir tartışma süreci başlamış, AKP’ye olumlu tavırlar gösteriliyor, destek veriliyor. Yanıltıcı bir yönlendirme oluyor. Sanki AKP’ye kamuoyu desteği sağlayarak bir siyasi üstünlük elde etme, çekişme, konusu haline getirme, AKP kazandı, o başardı gibi dar sonuçlara ulaşmaya çalışma olursa bu sürecin gelişmesini olumsuz etkiler. Başta AKP biter. Bu tür yaklaşımlar hiçbir zaman fayda getirmez. Bu sürecin demokratik zeminde çözülmesine herkesin desteği vardır. Türkiye de genel çerçeveden ele alırsak savaş yanlısı olanlar da dâhil bu gün sürecin ilerlemesi için gerçek bir destek var. Ancak sürece takoz koyan bazı kesimler de  var ve kesinlikle bu kesimler savaşta kanını döken, acı çekenler değildir. Tamamen kanla beslenen beyaz, faşist ırkçı kesimlerdir. CHP ve MHP’dekiler bu kesimlerdir. Çünkü beslendikleri kaynak kurursa çürüyüp gideceklerdir. Bu tür kesimler şöyle bir beklenti içerisindedirler; na­sıl olsa AKP bu sorunu çözemez diye düşünüyorlar. Ki onun gerçek yüzünü çok iyi biliyorlar, hesap kitabını çok iyi biliyorlar. İşte “AKP bu sorunu çözmez, aldatır, çark eder” diyor­lar. “Böyle olursa sürecin sorumluluğu AKP’ye yıkılır, yerle bir olur ve bize de iktidar yolu açılmış olur.” Hesaplarını yapıyorlar. Bu tür kesimler ancak bu şekilde iktidar zeminini elde edebilirler. AKP de böyle bir zihniyetle hareket ederse kendi sonunu getirir. Öyle bir noktaya gelinmiş ki dönüşü olmayacak. Aksi takdirde AKP hiçbir biçimde ayakta duramayacaktır. Kendi gidişini, çöküşünü imzalamış olur. Süreç çok ciddi riskler barındırmakla birlikte Önderliğimize ve kendimize sonsuz bir güvenimiz var, kararımız çok net. Sürece çok stratejik ve radikal adımları atacak iddiada ve güçteyiz. Bu noktada hiçbir tereddüdümüz yok. Eğer AKP eskisi gibi yaklaşmayacaksa ve bu konuda ciddiyse ve ciddi bir plan- projeyle soruna yükle­nirse bu riskleri çok asgariye çekmiş oluruz. Riskten ziyade kazanım imkânı kat be kat artar.  Kürt ve Türk kamuoyunun süreci destekleme oranı yüksektir. Her zaman böyle bir destek de oluşmaz. Bu çok önemli, çünkü savaşın gerçek tarafları bu kesimlerdir. Diğerleri rantçılardır. Sa­vaş sürecinde de rantçıdırlar, barış sürecinde de rantçıdırlar. Fırsatı bu rantçılara kaptırmadan sü­recin önünde bir engel varsa bunu kaldırmak lazım.

R.A:: Kürt halkının içine girmiş olduğu bu yeni sürecin Ortadoğu üzerinde ne gibi etkisi var- olacak? Yine demokratik toplumu inşa ve özgür yaşam olarak adlandırılan yeni sürecin toplumsal ayağı nasıl olacak ve bunun aşamaları nelerdir?

S. Peri: Türkiye’nin demokratikleşmesi Kürt sorununun çözümüne bağlıdır.  Bu sorun çözülürse Türkiye ile birlikte her dört parça Kürdistan da özgürleşme imkânı bulur. Ortadoğu’nun rengi değişir. Ortadoğu’da tek bir kesimi, bir zemini esas alan uygulamaların yerini en küçük azınlıklardan en geniş toplumsal kesimlere kadar herkesin kendisini bulabileceği bir süreç başlar. Bu proje, tüm etnik ve mezhep gruplarının, en çok köleleştirilip, üzerinden rant sağlanan kadınların özgürleşmesini ve herkesin ortak değerler etrafında birlikte yaşamasını sağlayan Önder APO’nun projesidir. Herkese bir alan açmıştır. Dar bir kesimi kapsayan bir proje değildir. Bir bütünen Ortadoğu’nun statükosunu değiştirebilecek, kardeşlik temelinde beraber ya­şa­nabilecek özgür demokratik bir alan açıyor. Or­tadoğu’nun yeniden dizaynında böyle adımlarla somut pratikleşebilecek. Demokrasiden, birlikte yaşamdan yana olan her kesimin bu süreçte rol üstlenmesi gerekiyor. Gerek mecliste gerekse de toplum içerisinde komisyonların kurulması gerekiyor. Çünkü görüşmeler müzakereler devlet ve Önderliğimiz arasında yapılsa da toplumun her kesimini ilgilendiren gö­rüş­me­ler­dir. Madem toplum kendi barışını istiyor, o zaman nasıl bir barış istediğini rol üslenerek göster­mek durumundadır. Bunun için toplantılar, kon­feranslar yapılmalı, tartışılmalıdır. Nasıl bir Tür­kiye istenildiği, Kürt halkı olarak nasıl bir a­na­yasal değişiklik istenildiği yansıtabilinmeli ve söz hakkı alınmalıdır. Önderliğin yaklaşımı da Kürt halkının kendisini örgütlü kılmasına yöneliktir. Tartışma diyalog bu zemin oluşmalıdır. Bu temelde süreçte herkesin daha duyarlı katılması gerekiyor. Kürtlerin birlikte yaşadığı, Türkiye, İran, Irak, Suriye ve Ortadoğu’nun diğer halk­larıyla nasıl yaşanacağı, nasıl bir sistem o­luş­turacağı konusunda yaklaşım belirlemesi gere­kir. Bununla birlikte dört parçada Kürdistan’da Kürtlerin kendi aralarındaki ilişkileri de dü­zenlemesi bu konuda kararlaşmalara gitmesi ge­rekiyor. Gelinen aşmada her parçanın giderek s­tatü kazanarak, kendisini yönetebilecek düzeye ulaşması gerekmektedir. Her parçanın bir irade haline gelmesi, kendisini yönetebilmesi çok ö­nemlidir. Parçalar arasındaki ilişkileri de düzenlemek gerekiyor. Kürtler nasıl yaşayacaklarına ken­dileri karar verecek. Komşu halklarla ilişkilerine de kendi iç ilişkilerine de kendisi karar verecek. Toplantılardaki kararlaşmalar bu temel­de çok önemlidir.  Daha önce Önderliğimiz Kürt­lerin, sınırları sorun yapmadan ortak hareket edebilmesi için konferanslar düzenlemelerini önermişti.

Daha önce de ifade ettiğimiz gibi bu süreç tarihi bir süreçtir, diğer süreçler gibi değildir. Her şeyden önce Kürtler artık inkârcı statükodan kur­tu­lu­yor. Kürt varlığının kimlikleşmesi özgür­leş­me­si temelinde kurulan ve kurulacak olan yeni bir sistemin içine girilmiş oluyor. Yaşanan gelişmeler Önderliğimizin Hareketimizin ve halkı­mı­zın kırk yıllık dirayetiyle elde edilen kazanımlardır. Kürt halkı her dört parçada örgütlüdür, bilinçlenmiştir, hassasiyetleri ortaklaşmıştır. Eskiden zihinsel olarak bölünmüş, parçalanmış olan gerçekliği aşmıştır. Zihinsel, ideolojik, siyasal, entelektüel gelişme esas alınmış ve kendi ka­derini tayin edebilecek bir güce kavuşmuştur. Bu gelişme düzeyi Ortadoğu’nun yeniden dizayn edildiği bir süreçte bizim için kilit öneme sa­hiptir.

Önderliğimizin de dediği gibi mücadele bitmemiştir, farklı yol ve araçlarla, farklı bir boyut kazanmıştır. Mücadelemiz yeni bir aşamaya girmiştir. Demokratik yasal yollarla mücadele yürütme aşamasıdır. Mücadele silahlı mücadelenin yanında, ağırlıklı olarak yasal ve demokratik zeminde yürütülecektir. Hareketimizin çıkışından bu yana da yürütülen silahlı mücadele demokratik zeminin gelişmesine zemin yaratmıştır. Silahlı mücadele zorunlu olarak başlamıştır. Otuz yıldır bu mücadele sürüyor. Silahlı mücadeleye biçilen misyon; siyasi tıkanmanın önünü açmaya dönüktür. Dolayısıyla gerçekleştirilen tüm eylemlerimiz, şiddeti kullanma biçimimiz her zaman kontrollü, sınırlı, siyasetin denetiminde olmuştur. Hiçbir zaman ideolojik bakış açısından, ortak yaşam felsefesinden kopuk ele alınmamıştır. Hiçbir zaman Türk devletinin resmi mekanizmaları dışında hiçbir toplum kesimi bilinçli olarak hedef alınmamıştır. Silahlı mücadele mekanizması, kendini korumanın meşru mekanizması haline getirilmiştir. En yoğun saldırıların olduğu süreçte bile eylem mekanizmamız, kendini koruma ve sürecin önünü açma niteliğinin dışında olmamıştır. Bu nedenle çok kontrollü bir savaş yürütüldü. Toplumun iç çelişkilerinin tahrip olmamasına, iç çatışmaya götürmemesine dikkat edilmiştir. Bu bağlamda top­lumun tabandan barışması çok önemlidir. Ta­banda barışma daha rahat olacaktır. Kısacası si­lahlı mücadele kendi varlığını koruma dışında her­hangi bir şeye dönük yapılmamıştır. Hep misil­leme üzerinden olmuştur. En fazla hamle içerisinde olduğumuz dönemde bile siyasal anlamda yaşanan tı­ka­nık­lığı aşmaya dö­­nük ve sal­dırıları caydırıcı yön­­temler bir sa­vaş dozajı e­sas alınmıştır. Bu temel bir yak­­laşımdır ve mev­cut durum­da gelişen süreçle de çok pa­raleldir. Bu gün mücadeleyi meş­ru alana çek­menin argümanları a­raç­la­rı ve koşulları çok daha artmış­tır. Bu nedenle Silahlı mücadele geri plana itilmiştir. Önderliğimizin ortaya koyduğu proje ve yol-yöntemleri ye­ni değildir. Bunların gerçekleş­me zemini yeni yakalanmıştır ve bunu ileriye taşırmak için, riskleri göze almak ve başarıya ulaştırmak için azımsanmayacak bir güç bir irade açığa çıkmıştır.

R.A:: Kürt kadınının bu süreçte üstleneceği rol nedir ve neler yapması gerekiyor?

S. Peri: Yaşanan tüm bu gelişmelerin halk tabanında karşılık bulması ve bunun yaşamsallaşma­sı, sözde kalmaması ya da elit bir kesimle sınırlı kalmaması için kadınların sürece aktif katılması şarttır. Kadınların üstleneceği çalışmalar,  oynaya­cağı roller çok önemlidir. Bu sürece rengini vermesi, iradeli bir katılım sahibi olması olmazsa olmaz değerdedir. Barışın yaşam bulması gere­kiyor, barışın toplumsallaşması gerekiyor. Top­­lumsal barışın sağlanabilmesi için de kadının temel bir aktör olarak yer alması gerekiyor. Gerek karma kurumlarda gerekse de özgün alanlarda öncülük yapması, gerekiyor. Kadın temel bir taraf olarak sürece karılmazsa toplumsal barış inşa edilemez. Çünkü bu savaşın en ağır faturasını kadınlar ödüyor. Savaşlarda kadına karşı şiddet, taciz, tecavüz, darbe, infaz, inkârlar büyük bir mağduriyet yaratıyor. Buna karşılık kırk yıldır dağlarda kadınlar gerillalık yapıyor. Kırk yıllık mücadele içerisinde büyük bir deneyimi var. Söz söylemekle pratik adım atmakla kesinlikle güçlü bir katılımın sahibi olmalıdır kadınlar. Karma gruplarda rol alması                 kadar özgün zeminlerde de inisiyatifini oluşturarak çalışması, düşünce üretmesi gerekiyor ve bu­nu pratik adımlara dökmesi gerekiyor. Yani aktif rol almalıdır. Anayasa değişikliği konusunda, kadın özgürlüğüne ilişkin, anti demokratik anlayışı kırmaya dönük ve toplumsal barışın hangi argümanlar temelinde kurulacağına yönelik çalışmaları olmalıdır. Bu anlamda kadın hareketi olarak da bu süreçte aktif rol alma ve söz sa­hibi olma hedefimiz vardır. Gerek Kuzey Kür­distan’da gerek Avrupa da olsun Kürt kadınlarının bulunduğu her yerde güçlü katılımlarla sürece layık olması gerekir. Sürecin tıkanması durumunda, önünü açmaya dönük önerilerle yaklaşmalıdır. Kadın güçlü bir katılım sağlarsa, kendi renginde, öz gücüyle gerçek bir inşayı ortaya çıkarabilirse biz o zaman gerçek bir barıştan bahsedebiliriz. Toplumda ezilen yok sayılan diğer kesimler de kadının açtığı zemin üzerinde yer kazanacak ve söz sahibi olacaktır. Olacaksa kadın renginde olması gerekiyor.

Türkiye de oluşturulan akil insanlar heyetindeki kadın katılımı çok çok yetersizdi. Gerçek barış, özgürlük demokrasi noktasında birleşme ile olur.

Kadın bu sürece daha fazla katılırsa kesinlikle süreç demokratik bir renge bürünür. Gerçek barış kadın öncülüğünde gerçekleşir. Gerçek demokrasi kadının güçlü katılımıyla, örgütlenmesiyle gelişir. Bu da kadının bu süreçte üstleneceği misyonla gelişir. Kadının hiçbir ınıra takılmadan söz sahibi olması gerekiyor.

R.A:: Son olarak değerlendirmek istediğiniz bir şey varsa alalım.

S. Peri: Sonuç olarak Hareketimizin kırk yıllık mücadelesi var, ödediği ağır bedeller oldu. Buna karşılık büyük kazanımlarımız da var. Bir özgürlük bilinci yarattı, bir özgürlük iradesi yarattı. Bir halkı yokluk sürecinden var olma sürecine getirdi, iradeleştirdi. Ortadoğu’nun yeniden dizayn edildiği bu günlerde hem özgürleşmiş hem de temel bir özgürleştirici güç olarak sürece öncülük yapıyor. Bu çok önemlidir.  Bu bizim kırk yıllık kazanımızın eseridir. Gelinen noktada Kürt halkı çok avantajlıdır. Tüm halklara na­za­ran en avantajlı halk olmamıza rağmen biz diyoruz ki bizim özgürlüğümüz diğer halkların özgürlüğüyle birlikte mümkündür. Hiçbir özgürlük diğer özgürlükler üzerinde değildir. Yaklaşımımız özgürlük içinde eşitliği barındırır demokrasiyi barındırır. Kardeşleşme temelinde bir­likte, ortak, özgürce yaşamanın koşulları doğ­muş­tur.

Buna Kürt halkı öncülük ediyor. Bu durum kadınlar için de geçerlidir. Kürt kadınları da bugün Ortadoğu kadınlarının özgürleşmesine öncülük yapacak pozisyondadır. Bu hem Kürt hem Ortadoğu hem de dünya kadınları açısından çok ö­nemlidir, anlamlıdır ve bununla gururlanıyoruz. Bizi daha fazla motive ediyor, daha fazla mücadeleye teşvik ediyor. Mücadelemiz yeni argümanlarla ilerliyor. Büyük bir özgüvenle sürecin risklerini göz alarak mücadelemizi geliştirmemiz gerekiyor. Önderliğimizin çizdiği doğrultuya inanıyoruz güveniyoruz. Halklar bu süreçten ka­zançlı çıkacaktır. Gerçek demokrasi, özgürlükler bu süreçte gelişebilir.

Halkların özgürleşmesi ve barışın toplumsallaş­ma­sı da bu hamlede gizlidir. Bu nedenle tüm gü­cümüzle sürecin başarıya ulaşması için mücadele edeceğiz. Başarıya ulaşacağına inanıyoruz. Hepimizin bu süreçte rol oynayarak gücümü­zü iki katına çıkarmalı, iradi gücümüzü açığa çı­karmalı ve çaba sahibi olmalıyız. Bunları belirtmek istiyorum.

ShareTweetPin
  • Anasayfa
  • Önder APO
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
  • Araştırma-İnceleme
  • Galeri

©2020 PAJK Hemû mafên wê parastîne - Ji aliyê Pajk

No Result
View All Result
  • Anasayfa
  • Önder APO
    • Önderlik Perspektifleri
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
    • Gerilla Anıları
    • Gerillanın Kaleminden
    • Amargi
    • zeynep kinaci
  • Araştırma
  • Galeri
    • Video
  • Kurdi

©2020 PAJK Hemû mafên wê parastîne - Ji aliyê Pajk