Hazırlayan: Roza Amed
Değerli okuyucular KCK Yürütme Konsey Üyesi olan Sülbüs Peri arkadaş ile gelişen süreci konu alan bir röportaj yaptık. Bunu siz değerli okuyucularımızla paylaşıyoruz.
R.A:: 2013 Newroz’undan bu yana yeni ve tarihi bir sürece girmiş bulunmaktayız. Bu yeni süreç hangi koşullarda gelişiyor? Genel anlamda bu süreci nasıl tanımlıyorsunuz?
Sülbüs Peri: Sizin de belirttiğiniz gibi Önderliğimiz İmralı’dan Amed Newroz’una vermiş olduğu mesajda girilen süreç için; “yeni ve tarihi bir süreç” değerlendirmesini yaptı. Kürt sorunun demokratik, barışçıl, yasal yollarla çözümüne ilişkin başlatılmış olan bu tarihi hamlesel süreç, daha yoğunlaşmış, ete kemiğe bürünmüş biçimiyle ve kendi içerisinde daha yeni taktik ve stratejileri barındırması temelinde gelişirken, kökeni çok öncelere dayanan bir süreç olarak tanımlanabilinir. Bu yeni bir düşünce değildir. Daha önce de çeşitli yıllarda bunun pratik adımları atıldı. Fakat maalesef, sonuca götürme de başarılı olunamadı. Önderliği takip eden herkes bilir ki 1993 ten bu yana Kürt sorunun demokratik, barışçıl yol-yöntemlerle çözümü ve Türkiye’deki tüm kesimlerin, gerek etnik gruplar olsun gerek dini mezhepsel gruplar olsun ezilen herkesini sorunlarının Türkiye’nin demokratikleşmesi temelinde çözümü için büyük çabalar sergilenmiştir. Türkiye’nin demokratikleşmesinin en temel adımı ve aynı zamanda atılması gereken ilk adımı Kürt sorununun çözümüdür. Türkiye’de ki anti-demokratik yaklaşımların, özgürlük alanlarının daraltılmasının temel kaynağı Kürt sorununun çözülmemesidir, Kürtlerin tanımamasıdır, Kürt kimliğinin inkârıdır. Yani Kürtlere karşı kültürel ve fiziksel soykırım politikası demokratikleşmenin önündeki en büyük engeldir. Bu nedenle Önderlik sorunu kaynaktan tutarak çözmeye çalışıyor. Sorunun ana kaynağını etrafında şekillenen tüm sorunları bu kapsamda bir çözüm yoluna koyma hedefi amacı vardır. Önderliğin bu amaç doğrultusunda atmış olduğu hiçbir adıma cevap bulamadığı için çok da yaşamsal olamadı ve hayata geçirilemedi. 1993 teki ateşkesten bu yana toplam sekiz kez Önderlik bu amaçlar doğrultusunda ateşkes ilan etti. Bu ateşkeslerin teorisini ve bunun hayata geçirilmesi için gerekli olan kapsamlı yol haritalarını ortaya koydu. Türkiye devleti, o dönemlerin hükümetleri bu adımları hiçbir zaman stratejik olarak gündemlerine almadılar, çözüm konusunda her hangi bir niyetleri, amaçları olmadı ve bu noktada her hangi bir pratik adım atmadılar. Bu nedenle atılan adımlar özgürlük hareketimizle başladı ve bizimle de sonlandı. Bu gün de Önderliğimiz aynı mantık üzerinden aynı amaçlar doğrultusunda yeni bir süreç başlattı. AKP hükümeti başa geldiğinden bu yana Kürt sorununu yok sayarak özgürlük hareketini benzer tasfiye yaklaşımlarıyla tümden tasfiye etmek istedi. Bu politikasının temeline de Önderliğin tecridini koydu. Önderliği, hareketten halktan kopararak, teşhir ederek, bir bütünen hem düşünsel hem de pratik uygulama gücünden yoksun bırakarak, hareketi tasfiyeye uğratmak istedi. Topluma karşı yoğun baskılar uygulama, tutuklama, sindirme yani devlet terörü uygulayarak, hareketin öncü kadrolarına ve geneline yönelerek çok yoğun ve farklı yöntemlerle kapsamı bir tasfiye geliştirmek istedi. Aslında hareket olarak son yılların en büyük savaşıyla karşı karşıya olduk. Son yılların en yoğunlaşmış savaş hükümetiyle karşı karşıya geldik. Askeri siyasi, diplomatik, psikolojik, örgütsel ve daha birçok yönlü savaş taktikleri uygulandı. Ama hiçbiri başarılı olmadı. Çünkü Özgürlük hareketimiz Önderliğimizin arkasında oldu. Önderliğin İmralı’daki duruşu büyük bir direniş haline geldi, etrafında bir direniş halkası oluştu. Hareketimiz bunun üzerine kendi iç örgütlülüğünü, ahengini, uyumunu güçlü tutarak gerileme ve tasfiye olmak bir yana süreçten çok daha güçlenerek çıktı. Bu nokta da çok önemlidir. Bu gün Önderliğimizin çözüm yaklaşımı, halkımızın ve hareketimizin önderliğimizin çizgisine olan bağlılığı birçok alanda yeni mevzilerin oluşmasına ve var olan özgürlük mevzilerinin güçlenmesine yol açtı. Ortadoğu bölgesinde yaşananları ve özelde Suriye’de yaşanan gelişmeleri halkımızın örgütlü yapısıyla karşılayabilmesinin ve alternatif olmasının altında bu ideolojik-siyasal güç yatmaktadır. TEV-DEM öncülüğünde Rojava’ da halkımızın öz iradesiyle örgütlenmesi, kendi statülerini oluşturması ve her türlü saldırıya karşı büyük bir direniş içerisinde olması bunu en güzel örneklerindendir. Buna daha birçok örnek verilebilir ki, artık yok sayılamayacak inkâr edilemeyecek bir gerçektir. Rojava’daki Kürtler açısından Önderlik çizgisinde ve PKK deneyimlerine dayanan bir gelişmedir bu durum. Bu noktada artık Önderliğin eli daha da güçlenmiştir. Her ne kadar AKP hükümeti Önderliği tüm gücüyle tecrit edip bitirmek istediyse de bunu başaramadı. Tersine Önderlik çizgisi etrafında daha da bir kenetlenme oldu.
Önderliğimiz bu dayanaklar temelinde kendi kapsamlı yol haritasıyla, çözüm yöntem projeleriyle kendini çok net bir biçimde ortaya koydu. Yeni bir süreç başlattı ve AKP’yi de bu sürecin içine çekmeye çalışı. AKP‘nin kesinlikle tümden inkar, imha ve tasfiye planlarının tutmaması ardından en azından başkanlık seçimlerine kadar bu durumu beli bir dengede tutmaya, dizginlemeye, halkı rahatlatmaya ve desteğini almaya çalışmaktadır. Bu anlamda aslında AKP’nin yaklaşımı süreci ateşkesle sınırlı tutmaktı. Önderlik bunu bildiği halde Kürt sorununa ateşkeslerle değil köklü çözümler geliştirme yaklaşımını geliştirdi. Türkiye ulus-devlet sistemine, zihniyetine ve anlayışına dönük yeni bir projeyle demokratik çözüm sürecini başlattı ve AKP’yi de bu sürece dahil olmaya, girmeye mecbur bıraktı. Önderliğimiz bu süreci demokratik çözüm, özgür yaşamı inşa süreci olarak adlandırdı. Bu sürecin temel mimarı, öncüsü, yürütücü gücü Önderliktir. Elbette ki hareketimizde her koşulda önderliğimizin izindedir.
Geçmişte de çözüme yönelik hareketimizle bazı diyaloglar gelişti. Bunlardan biri Oslo görüşmeleri idi. O süreç, taraflar arasında sınırlı yürüyen bir süreçti. O süreçte de AKP hükümeti sorunu kökten çözmeye, stratejik bir planla girmiş de ğildi, taktiksel bir yaklaşım vardı. Bir boşluk, hata bulup tasfiye planlarını devreye koyma peşindeydi. Tartışmalarda bir zayıflık bulup en asgari düzeyde anlaşma sağalama ve silah bıraktırma düşüncesindeydi. Tüm bu yaklaşımlar diyalogların tıkanmasına neden oldu. Silah bıraktırma konusunda bir şey elde edemediği gibi seçim süreci de bitmişti. Bu sürecin devamına ilişkin eline bir şey geçmeyeceğini anlayınca AKP, ayağını masaya vurarak devirdi ve görüşmeleri, Silvan eylemi ve onun gibi bazı şeyleri bahane ederek sonlandırdı. AKP siyasi, askeri operasyonlarına ağrılık verdi. Önderliğimizi tecride alarak ailesi ve avukatları ile görüşmesini engelledi. Bu temelde Kürt sorununa yaklaşımını da açık bir şekilde ortaya koydu. AKP hükümetinin Kürt sorununa yaklaşımı tümüyle imha, inkâr ve tasfiye temelli olmuştur. Ancak bu gün değil tasfiye olmak kat be kat hareketimiz güçlenmiş ve bir tek Kürdistan sınırlarında değil de Ortadoğu’nun birçok yerinde statü kazanmıştır. Yani evdeki hesap çarşıya uymadı. Bu nedenle AKP, Önderliğin başlattığı sürece gelmek zorunda kaldı. Güç getirebilirse bizi kendi çizgisine çekmeye çalışma hesabı hiçbir zaman bitmemiştir. Gücü yetmese de bu süreci götürme noktasında bir yaklaşım içerisine girmiştir. Bu süreç tarihi bir süreçtir. Sorun devletle terör sorunu olmaktan çıkmış, artık bir halkın sorunu haline gelmiş ve giderek Türkiye’nin demokratikleşme, özgürleşme sorunuyla özdeş hale gelmiştir. Aynı zamanda bir Ortadoğu sorunu haline gelmiştir. Kürt sorunu sadece Türkiye’yi değil İran’ı Suriye’yi Irak’ı ve giderek Ortadoğu bölgesinin tümünü etkileyebilecek, rengini verebilecek bir noktaya gelmiştir.
R.A:: Önder APO ile yapılan görüşmelerin daha önceki görüşmelerden farkı nedir? Bu sürece hem Türkiye devleti hem de hareket olarak nasıl yaklaşılmalı? ve sürecin karakteri neyi gerektiriyor?
S. Peri: Önder APO ile yapılan görüşmelerin açık olması ve kamuoyu tarafından takip edilip tartışılması çok önemlidir. Çünkü kamuoyu da bir bakıma bu sürecin içerisindedir. Esasta herkes kimin hangi tarafta, ne yapmak istediğini süreci nasıl yönlendirmek istediğini görebiliyor, takip edebiliyor, anlayabiliyor. Kamuoyunun gelişmeleri takip etmesi görüş ve önerilerini katması ve rol üstlenmesi çok önemlidir. Sürecin ilerlemesini istemeyen farklı yönlere evriltmek isteyen kesimler de var ki, bunlar Türkiye’de de var dışarıda da var. Çünkü bu savaş bu kesimlerin ekmek kazanma, kendini ayakta tutma kapısıdır. Elbette bu kesimlerin sürecin provoke etme girişimleri, yaklaşımları da var. Ancak hareketimiz de devlet de kararlı ve başarıya ulaşmada ısrarları oldukları için provakasyonlar başarıya ulaşamayacak ve boşa çıkacaktır. Her iki tarafında dikkatli ve duyarlı olması gerekir. Bu sürecin başlatıcısı, çözüm projesinin sahibi ve temel iradi gücü olan Önderliğimiz ve Hareketimiz bu konuda çok ciddidir. Ortadoğu’da yaşanan gelişmelerle -ki süreç bir bütünen değişmiştir- birlikte yeni güç ve aktörler ortaya çıkmıştır. Bunların ittifakları ve çatışmaları süreci her açıdan etkileyecektir. Bu temelde ne Hareketimiz eski mücadele tarzı ve taktiğiyle sonuç alabilir, nede Türkiye devleti eskisi gibi vur, kır, öldür, temelli imha ve inkârı politikalarıyla terörü bitiririm iddiasıyla sonuç alabilir. Bu politikayla, kendisini ayakta tutması bile mümkün olmaz. Artık Türkiye için bunlar imkân dâhilinde değildir. Kürt sorunu için farklı bir süreç başlamıştır. Bu da Kürt sorunu Önderliğimizin ortaya koyduğu kapsamda müzakerelerle, tartışmalarla hal yoluna koymayı daha fazla imkan dahiline koymuştur.
Önderliğimiz ve Hareketimiz bu konuda çok ciddi ve kararlıdır. Önderliğimizin yeni sürece ilişkin projesi var ve yaşamsal ifade bulması gereken pratik adımlar var. Yeni sürecin ilerlemesi sabote olmaması, karşılık bulması, nihai bir çözüme ulaşması için karşı tarafın yani AKP hükümetinin buna kendi yol haritasıyla güçlü bir karşılık vermesi gerekir. Yani tek taraf üzerine yürüyecek bir süreç değildir. Süreç her iki tarafın atacağı adımlarla yaşam bulacaktır. Önderliğimiz kendi yol haritasını ortaya koymuş ve ilk aşaması, iyi niyet ortamının oluşması, karşılıklı güvenin sağlanması, kamuoyunda destek havanını oluşması açısından oldukça etkili olmuştur. Mesela hiçbir karşılık almadan elimizdeki askerlerin, korucuların bırakılması önemlidir.
R.A:: Süreç ne tür riskler barındırıyor? Hem Önder APO hem hareketimiz hem de halkımızın karşı karşıya olduğu riskler nelerdir?
S. Peri: Newroz’da Önderlik yol haritasını mesajda çok net vermişti ve çağrısını da halka yaptı. Elbette sonrasında gelişen bir ateşkes süreci var. Bu ateşkes süreci sanıldığı gibi uzun süreli olmayacaktır. Çünkü bu süreç sadece ateşkes üzerinden yürüyecek bir süreç değildir. Ateşkes süreci taraflarında daha radikal adımlar atmasını sağlama ve kamuoyunu buna hazırlamanın ilk adımıdır. Bu nedenle kısa olması gerekiyor. Eğer ateşkes uzun sürerse, bu süreç sadece ateşkese bağlı kalırsa, yani geçici bir çatışmasızlık süreciyle sınırlı kalırsa, bu kendisiyle bir gelişmeyi yaratmayacak sadece geçici bir rahatlamayı sağlayacaktır. Ancak sorunu asla çözemeyecektir, tek başına yetmeyecektir. Bu nedenle tarafların çok radikal ve köklü adımlar atması gerekiyor. Örneğin; çokça tartışılan güçlerin sınır dışına çekilmesi durumu var. Nihai olarak bu sorun çözülürse Kürt kimliğinin tanınması ile birlikte süreç biraz olumluya doğru ilerlerse köklü olarak silahların devreden çıkması dâhilde gelişebilecek bir yol haritası var. Bu süreç kendi içinde büyük ve ciddi riskler barındırmakla birlikte sorunları çözüme de köklü adımları getiren bir süreçtir. Bu nedenle en temel nokta devletin, AKP kesinlikle bu süreci sadece kendi inisiyatifinde ya idari yöntemlerle çözemez ki zaten buna gücü tek başına gücü de yetmez. Bu sorun sadece hükümetlerin idari durumunu ilgilendiren bir sorun değil devletin temelini, zihniyetini sistemini anayasasını ilgilendiren bir sorundur. Bu nedenle devletin ilgili mekanizmalarını katarak ve kalıcı kararlara ulaşarak bu sorun çözülür. Meclisin sürece dahil olması gerekir. Anayasanın değişimi için AKP’nin sürecin ilerlemesine evet demesi önemlidir ancak diğer siyasal kuruluşların, toplumsal kuruluşların yine rol üstlenebilecek diğer kesimlerin de bu süreçte rol ve misyon sahibi olması gerekir. Meclisin bu sürece dâhil olması, devletin atması gereken adımların takip edilmesi ve bunun önünde bir engel varsa bununla mücadele edilmesi ve aşılması gerekir. Yine akil insanlar komisyonunun işlevi; sadece bir kesime, bir tarafa bağlı kalma, olayları taraflı değerlendirme ve tartışma olmamalıdır. Hiç kimsenin denetiminde olmamalı, tamamıyla barışın hizmetinde olmalı, sorunun çözümüne hizmet edebilecek formasyonla ve zihniyetle hareket etmelidir. Meclisin bu sorunu gündemine alması çok önemlidir, çünkü bu sorun temel bir sorundur. Türkiye halkını ilgilendiren bir sorundur. Yasama kurumunun her kesimi kapsaması gereğinden yola çıkarak bu durumun tartışılmasına ve çeşitli komisyonların oluşturulmasına hatta sorunun çözümüne ilişkin çağrıda bulunmasına ve bu temelde somut pratik adımlar atmasına sürecin ilerlemesi açısından ihtiyaç var dır. Bu noktada hem Kürt sorunu yasal bir zemine taşırılmış olur hem de terör sorunundan öte Türkiye’nin demokratikleşme sorununda aşama kat edilmiş olur. Ülkenin temel bir kurumu olan yasama organı bu sorunu çözmek zorunda kalır. Böylece hükümetlerin tasarrufundan çıkarılmış olur.
Süreç şu an ateşkes üzerinden yürümektedir. Önderliğimizin heyetlerle görüşmesinde ortaya koymuş olduğu bir çerçeve var. Sorunu hem kendi inisiyatifinde hem de tarafların inisiyatifinde çözüme kavuşturmak gibi bir yaklaşımı var. AKP hala zihniyet olarak inkâr etme, ret etme, tasfiye etme politikalarından tümden vazgeçmiş değil. Nereden koparırsam, nereden biraz kırparsam benim için kârdır yaklaşımı içerisindedir. AKP’nin sorunun mecliste hal olmayacağını dile getirmesi sürecin ilerlemesinde olumsuzluklar yaratmaktadır ve süreci tıkatan yaklaşımlara götürmektedir. AKP’nin dayattığı silahları bırakma dayatmaları kesinlikle bu süreçte olacak şey değildir. Ancak meclis dâhilinde gündeme alınıp tartışıldıktan ve bir yasa zemininde güvenceye alındıktan sonra tartışılabilecek, atılacak bir adımdır. Bir tartışma süreci başlamış, AKP’ye olumlu tavırlar gösteriliyor, destek veriliyor. Yanıltıcı bir yönlendirme oluyor. Sanki AKP’ye kamuoyu desteği sağlayarak bir siyasi üstünlük elde etme, çekişme, konusu haline getirme, AKP kazandı, o başardı gibi dar sonuçlara ulaşmaya çalışma olursa bu sürecin gelişmesini olumsuz etkiler. Başta AKP biter. Bu tür yaklaşımlar hiçbir zaman fayda getirmez. Bu sürecin demokratik zeminde çözülmesine herkesin desteği vardır. Türkiye de genel çerçeveden ele alırsak savaş yanlısı olanlar da dâhil bu gün sürecin ilerlemesi için gerçek bir destek var. Ancak sürece takoz koyan bazı kesimler de var ve kesinlikle bu kesimler savaşta kanını döken, acı çekenler değildir. Tamamen kanla beslenen beyaz, faşist ırkçı kesimlerdir. CHP ve MHP’dekiler bu kesimlerdir. Çünkü beslendikleri kaynak kurursa çürüyüp gideceklerdir. Bu tür kesimler şöyle bir beklenti içerisindedirler; nasıl olsa AKP bu sorunu çözemez diye düşünüyorlar. Ki onun gerçek yüzünü çok iyi biliyorlar, hesap kitabını çok iyi biliyorlar. İşte “AKP bu sorunu çözmez, aldatır, çark eder” diyorlar. “Böyle olursa sürecin sorumluluğu AKP’ye yıkılır, yerle bir olur ve bize de iktidar yolu açılmış olur.” Hesaplarını yapıyorlar. Bu tür kesimler ancak bu şekilde iktidar zeminini elde edebilirler. AKP de böyle bir zihniyetle hareket ederse kendi sonunu getirir. Öyle bir noktaya gelinmiş ki dönüşü olmayacak. Aksi takdirde AKP hiçbir biçimde ayakta duramayacaktır. Kendi gidişini, çöküşünü imzalamış olur. Süreç çok ciddi riskler barındırmakla birlikte Önderliğimize ve kendimize sonsuz bir güvenimiz var, kararımız çok net. Sürece çok stratejik ve radikal adımları atacak iddiada ve güçteyiz. Bu noktada hiçbir tereddüdümüz yok. Eğer AKP eskisi gibi yaklaşmayacaksa ve bu konuda ciddiyse ve ciddi bir plan- projeyle soruna yüklenirse bu riskleri çok asgariye çekmiş oluruz. Riskten ziyade kazanım imkânı kat be kat artar. Kürt ve Türk kamuoyunun süreci destekleme oranı yüksektir. Her zaman böyle bir destek de oluşmaz. Bu çok önemli, çünkü savaşın gerçek tarafları bu kesimlerdir. Diğerleri rantçılardır. Savaş sürecinde de rantçıdırlar, barış sürecinde de rantçıdırlar. Fırsatı bu rantçılara kaptırmadan sürecin önünde bir engel varsa bunu kaldırmak lazım.
R.A:: Kürt halkının içine girmiş olduğu bu yeni sürecin Ortadoğu üzerinde ne gibi etkisi var- olacak? Yine demokratik toplumu inşa ve özgür yaşam olarak adlandırılan yeni sürecin toplumsal ayağı nasıl olacak ve bunun aşamaları nelerdir?
S. Peri: Türkiye’nin demokratikleşmesi Kürt sorununun çözümüne bağlıdır. Bu sorun çözülürse Türkiye ile birlikte her dört parça Kürdistan da özgürleşme imkânı bulur. Ortadoğu’nun rengi değişir. Ortadoğu’da tek bir kesimi, bir zemini esas alan uygulamaların yerini en küçük azınlıklardan en geniş toplumsal kesimlere kadar herkesin kendisini bulabileceği bir süreç başlar. Bu proje, tüm etnik ve mezhep gruplarının, en çok köleleştirilip, üzerinden rant sağlanan kadınların özgürleşmesini ve herkesin ortak değerler etrafında birlikte yaşamasını sağlayan Önder APO’nun projesidir. Herkese bir alan açmıştır. Dar bir kesimi kapsayan bir proje değildir. Bir bütünen Ortadoğu’nun statükosunu değiştirebilecek, kardeşlik temelinde beraber yaşanabilecek özgür demokratik bir alan açıyor. Ortadoğu’nun yeniden dizaynında böyle adımlarla somut pratikleşebilecek. Demokrasiden, birlikte yaşamdan yana olan her kesimin bu süreçte rol üstlenmesi gerekiyor. Gerek mecliste gerekse de toplum içerisinde komisyonların kurulması gerekiyor. Çünkü görüşmeler müzakereler devlet ve Önderliğimiz arasında yapılsa da toplumun her kesimini ilgilendiren görüşmelerdir. Madem toplum kendi barışını istiyor, o zaman nasıl bir barış istediğini rol üslenerek göstermek durumundadır. Bunun için toplantılar, konferanslar yapılmalı, tartışılmalıdır. Nasıl bir Türkiye istenildiği, Kürt halkı olarak nasıl bir anayasal değişiklik istenildiği yansıtabilinmeli ve söz hakkı alınmalıdır. Önderliğin yaklaşımı da Kürt halkının kendisini örgütlü kılmasına yöneliktir. Tartışma diyalog bu zemin oluşmalıdır. Bu temelde süreçte herkesin daha duyarlı katılması gerekiyor. Kürtlerin birlikte yaşadığı, Türkiye, İran, Irak, Suriye ve Ortadoğu’nun diğer halklarıyla nasıl yaşanacağı, nasıl bir sistem oluşturacağı konusunda yaklaşım belirlemesi gerekir. Bununla birlikte dört parçada Kürdistan’da Kürtlerin kendi aralarındaki ilişkileri de düzenlemesi bu konuda kararlaşmalara gitmesi gerekiyor. Gelinen aşmada her parçanın giderek statü kazanarak, kendisini yönetebilecek düzeye ulaşması gerekmektedir. Her parçanın bir irade haline gelmesi, kendisini yönetebilmesi çok önemlidir. Parçalar arasındaki ilişkileri de düzenlemek gerekiyor. Kürtler nasıl yaşayacaklarına kendileri karar verecek. Komşu halklarla ilişkilerine de kendi iç ilişkilerine de kendisi karar verecek. Toplantılardaki kararlaşmalar bu temelde çok önemlidir. Daha önce Önderliğimiz Kürtlerin, sınırları sorun yapmadan ortak hareket edebilmesi için konferanslar düzenlemelerini önermişti.
Daha önce de ifade ettiğimiz gibi bu süreç tarihi bir süreçtir, diğer süreçler gibi değildir. Her şeyden önce Kürtler artık inkârcı statükodan kurtuluyor. Kürt varlığının kimlikleşmesi özgürleşmesi temelinde kurulan ve kurulacak olan yeni bir sistemin içine girilmiş oluyor. Yaşanan gelişmeler Önderliğimizin Hareketimizin ve halkımızın kırk yıllık dirayetiyle elde edilen kazanımlardır. Kürt halkı her dört parçada örgütlüdür, bilinçlenmiştir, hassasiyetleri ortaklaşmıştır. Eskiden zihinsel olarak bölünmüş, parçalanmış olan gerçekliği aşmıştır. Zihinsel, ideolojik, siyasal, entelektüel gelişme esas alınmış ve kendi kaderini tayin edebilecek bir güce kavuşmuştur. Bu gelişme düzeyi Ortadoğu’nun yeniden dizayn edildiği bir süreçte bizim için kilit öneme sahiptir.
Önderliğimizin de dediği gibi mücadele bitmemiştir, farklı yol ve araçlarla, farklı bir boyut kazanmıştır. Mücadelemiz yeni bir aşamaya girmiştir. Demokratik yasal yollarla mücadele yürütme aşamasıdır. Mücadele silahlı mücadelenin yanında, ağırlıklı olarak yasal ve demokratik zeminde yürütülecektir. Hareketimizin çıkışından bu yana da yürütülen silahlı mücadele demokratik zeminin gelişmesine zemin yaratmıştır. Silahlı mücadele zorunlu olarak başlamıştır. Otuz yıldır bu mücadele sürüyor. Silahlı mücadeleye biçilen misyon; siyasi tıkanmanın önünü açmaya dönüktür. Dolayısıyla gerçekleştirilen tüm eylemlerimiz, şiddeti kullanma biçimimiz her zaman kontrollü, sınırlı, siyasetin denetiminde olmuştur. Hiçbir zaman ideolojik bakış açısından, ortak yaşam felsefesinden kopuk ele alınmamıştır. Hiçbir zaman Türk devletinin resmi mekanizmaları dışında hiçbir toplum kesimi bilinçli olarak hedef alınmamıştır. Silahlı mücadele mekanizması, kendini korumanın meşru mekanizması haline getirilmiştir. En yoğun saldırıların olduğu süreçte bile eylem mekanizmamız, kendini koruma ve sürecin önünü açma niteliğinin dışında olmamıştır. Bu nedenle çok kontrollü bir savaş yürütüldü. Toplumun iç çelişkilerinin tahrip olmamasına, iç çatışmaya götürmemesine dikkat edilmiştir. Bu bağlamda toplumun tabandan barışması çok önemlidir. Tabanda barışma daha rahat olacaktır. Kısacası silahlı mücadele kendi varlığını koruma dışında herhangi bir şeye dönük yapılmamıştır. Hep misilleme üzerinden olmuştur. En fazla hamle içerisinde olduğumuz dönemde bile siyasal anlamda yaşanan tıkanıklığı aşmaya dönük ve saldırıları caydırıcı yöntemler bir savaş dozajı esas alınmıştır. Bu temel bir yaklaşımdır ve mevcut durumda gelişen süreçle de çok paraleldir. Bu gün mücadeleyi meşru alana çekmenin argümanları araçları ve koşulları çok daha artmıştır. Bu nedenle Silahlı mücadele geri plana itilmiştir. Önderliğimizin ortaya koyduğu proje ve yol-yöntemleri yeni değildir. Bunların gerçekleşme zemini yeni yakalanmıştır ve bunu ileriye taşırmak için, riskleri göze almak ve başarıya ulaştırmak için azımsanmayacak bir güç bir irade açığa çıkmıştır.
R.A:: Kürt kadınının bu süreçte üstleneceği rol nedir ve neler yapması gerekiyor?
S. Peri: Yaşanan tüm bu gelişmelerin halk tabanında karşılık bulması ve bunun yaşamsallaşması, sözde kalmaması ya da elit bir kesimle sınırlı kalmaması için kadınların sürece aktif katılması şarttır. Kadınların üstleneceği çalışmalar, oynayacağı roller çok önemlidir. Bu sürece rengini vermesi, iradeli bir katılım sahibi olması olmazsa olmaz değerdedir. Barışın yaşam bulması gerekiyor, barışın toplumsallaşması gerekiyor. Toplumsal barışın sağlanabilmesi için de kadının temel bir aktör olarak yer alması gerekiyor. Gerek karma kurumlarda gerekse de özgün alanlarda öncülük yapması, gerekiyor. Kadın temel bir taraf olarak sürece karılmazsa toplumsal barış inşa edilemez. Çünkü bu savaşın en ağır faturasını kadınlar ödüyor. Savaşlarda kadına karşı şiddet, taciz, tecavüz, darbe, infaz, inkârlar büyük bir mağduriyet yaratıyor. Buna karşılık kırk yıldır dağlarda kadınlar gerillalık yapıyor. Kırk yıllık mücadele içerisinde büyük bir deneyimi var. Söz söylemekle pratik adım atmakla kesinlikle güçlü bir katılımın sahibi olmalıdır kadınlar. Karma gruplarda rol alması kadar özgün zeminlerde de inisiyatifini oluşturarak çalışması, düşünce üretmesi gerekiyor ve bunu pratik adımlara dökmesi gerekiyor. Yani aktif rol almalıdır. Anayasa değişikliği konusunda, kadın özgürlüğüne ilişkin, anti demokratik anlayışı kırmaya dönük ve toplumsal barışın hangi argümanlar temelinde kurulacağına yönelik çalışmaları olmalıdır. Bu anlamda kadın hareketi olarak da bu süreçte aktif rol alma ve söz sahibi olma hedefimiz vardır. Gerek Kuzey Kürdistan’da gerek Avrupa da olsun Kürt kadınlarının bulunduğu her yerde güçlü katılımlarla sürece layık olması gerekir. Sürecin tıkanması durumunda, önünü açmaya dönük önerilerle yaklaşmalıdır. Kadın güçlü bir katılım sağlarsa, kendi renginde, öz gücüyle gerçek bir inşayı ortaya çıkarabilirse biz o zaman gerçek bir barıştan bahsedebiliriz. Toplumda ezilen yok sayılan diğer kesimler de kadının açtığı zemin üzerinde yer kazanacak ve söz sahibi olacaktır. Olacaksa kadın renginde olması gerekiyor.
Türkiye de oluşturulan akil insanlar heyetindeki kadın katılımı çok çok yetersizdi. Gerçek barış, özgürlük demokrasi noktasında birleşme ile olur.
Kadın bu sürece daha fazla katılırsa kesinlikle süreç demokratik bir renge bürünür. Gerçek barış kadın öncülüğünde gerçekleşir. Gerçek demokrasi kadının güçlü katılımıyla, örgütlenmesiyle gelişir. Bu da kadının bu süreçte üstleneceği misyonla gelişir. Kadının hiçbir ınıra takılmadan söz sahibi olması gerekiyor.
R.A:: Son olarak değerlendirmek istediğiniz bir şey varsa alalım.
S. Peri: Sonuç olarak Hareketimizin kırk yıllık mücadelesi var, ödediği ağır bedeller oldu. Buna karşılık büyük kazanımlarımız da var. Bir özgürlük bilinci yarattı, bir özgürlük iradesi yarattı. Bir halkı yokluk sürecinden var olma sürecine getirdi, iradeleştirdi. Ortadoğu’nun yeniden dizayn edildiği bu günlerde hem özgürleşmiş hem de temel bir özgürleştirici güç olarak sürece öncülük yapıyor. Bu çok önemlidir. Bu bizim kırk yıllık kazanımızın eseridir. Gelinen noktada Kürt halkı çok avantajlıdır. Tüm halklara nazaran en avantajlı halk olmamıza rağmen biz diyoruz ki bizim özgürlüğümüz diğer halkların özgürlüğüyle birlikte mümkündür. Hiçbir özgürlük diğer özgürlükler üzerinde değildir. Yaklaşımımız özgürlük içinde eşitliği barındırır demokrasiyi barındırır. Kardeşleşme temelinde birlikte, ortak, özgürce yaşamanın koşulları doğmuştur.
Buna Kürt halkı öncülük ediyor. Bu durum kadınlar için de geçerlidir. Kürt kadınları da bugün Ortadoğu kadınlarının özgürleşmesine öncülük yapacak pozisyondadır. Bu hem Kürt hem Ortadoğu hem de dünya kadınları açısından çok önemlidir, anlamlıdır ve bununla gururlanıyoruz. Bizi daha fazla motive ediyor, daha fazla mücadeleye teşvik ediyor. Mücadelemiz yeni argümanlarla ilerliyor. Büyük bir özgüvenle sürecin risklerini göz alarak mücadelemizi geliştirmemiz gerekiyor. Önderliğimizin çizdiği doğrultuya inanıyoruz güveniyoruz. Halklar bu süreçten kazançlı çıkacaktır. Gerçek demokrasi, özgürlükler bu süreçte gelişebilir.
Halkların özgürleşmesi ve barışın toplumsallaşması da bu hamlede gizlidir. Bu nedenle tüm gücümüzle sürecin başarıya ulaşması için mücadele edeceğiz. Başarıya ulaşacağına inanıyoruz. Hepimizin bu süreçte rol oynayarak gücümüzü iki katına çıkarmalı, iradi gücümüzü açığa çıkarmalı ve çaba sahibi olmalıyız. Bunları belirtmek istiyorum.