PAJK Koordinasyonu
Geçtiğimiz süreçte Danimarka tarafından Roj TV, MMC ve Nuçe TV’nin lisanslarının iptali ve yüksek miktarda tazminat kararının alınması Avrupa devletlerinin sürecin gelişmesinden duydukları kaygının bir yansımasıdır. Türk devletinin Kürt televizyonlarının kapatılmasına yönelik talepleri hep gündemde olan bir durumdu. Fakat bu kararın diyalog sürecinde gelişmesi dikkat çekici olduğu gibi, sürecin gelişiminde yaşanan gerginliğe denk gelmesi de manidardır.
Danimarka neden durdu durdu da bu süreçte bu karara gitti. Bu kendisinin Kürtlerin özgür sesi ve kulağı olmasını istemediğinin bir göstergesi olduğu gibi, çözümsüzlük konusunda AKP’yi cesaretlendirmektir. Kürt sorununu çözmezse kendisini destekleyeceklerinin mesajını vermektir. Sürecin başında yaşanan Paris katliamını devam ettiren anlayışın ötesine gitmemektedir. Paris katliamı sürecin henüz başlangıç aşamasında gelişmişti. Bu sürecin gelişmesini istemeyen güçlerin süreci daha başlangıç aşamasında baltalama komplolarıydı. Sara, Rojbin ve Leyla arkadaşların hedeflenmesi ise süreçten ne kadar rahatsız olduklarının göstergesiydi. Bu olay Fransız devleti tarafından hala netleştirilmediği gibi aslında onlardan bağımsız gerçekleşmiş olması da imkânsızdır. Demek ki Fransa sürecin gelişmesini istememektedir. Bugünde benzer bir yaklaşımla Danimarka Kürt halkının özgür sesini kesmek, kulağını sağır etmek, gözünü görmez hale getirmeyi hedeflemektedir.
Önder Apo sürecin başında bu sürecin son bir şans olduğu ve başarıya taşımaktan başka çare olmadığını belirtti. Buna rağmen devletin yaklaşımı baştan itibaren olabildiğince oyalamaktır. 8 Mayısla birlikte yol haritasının ilk aşamasının başlaması anlamına gelen gerillanın Kuzey Kürdistan’dan geri çekilme süreci başlatıldı. Bu sürecin başlamasıyla Türk devleti adeta istediğine ulaşmış gibi süreç tartışmalarını kesti. Hatta Önderlikle görüşme yapan BDP heyetlerini bile engelledi, Önderliği görmeye gidenleri bile çeşitli gerekçelerle kendine göre ayarlamaya, bunu bile bir psikolojik savaşa çevirmeye çalıştı. Bu durum Önder Apo’da sürece dair ciddi bir kaygı yarattığı gibi, Önder Apo süreci her şeye rağmen sürdürme kararlılığını belirtti. Yinede süreci yönlendirme insiyatifini elden bırakmayarak barış ve özgürlüğün kazanması temelinde çabalarını sürdürdü.
Önder Apo, 1 Haziranla birinci aşamanın bittiği ve artık ikinci aşamaya yönelik adımlar atılması gerektiğini söylerken, Türkiye devleti ısrarla tüm gerilla çekilene kadar henüz birinci aşamanın bitmediği yönünde ısrar etmektedir. Bu noktada eğer devlet süreci geriye çekmekte ısrarlı olur ve ikinci aşamaya yönelik somut adımlar atmazsa, bu durum, sürecin yürümediğini gösterecektir. İçinde bulunduğumuz sürecin kritik karakteri bu gelişen süreç gelişmelerinden anlaşılmaktadır. Süreç yürümezse bir geri dönüş yaşamayacağız. Geçmiş süreçteki gibi bir mücadele temposuna ve tarzına dönmeyeceğiz. Bunu ne Kürt halkı nede Özgürlük Hareketi kabul eder. Bu süreç barış ve diyalog temelinde Kürt halkının özgürlük koşullarını tanıması anlamında Türk devletine tanınan son şanstır. Özgürlük hareketimiz 2013 yılının başında nasıl ki en yoğun bir savaşa hazırlanmışken Önder Apo’nun çağrısı temelinde mevzilerini bırakıp geri çekilmişse sürecin devlet tarafından ciddiye alınmaması ve yürümesi önünde engel olunmasıyla yine direnişe geçmeye de hazırdır. Özgürlük hareketimizin temel felsefesi barış ve özgürlüğü geliştirmek olduğu gibi, her an savaşa direnişe de hazırdır.
Rojava devrimi ve burada yaşanan direnişte Kürt halkının temel bir gündemi olmaktadır. Rojava’da çatışmaların olması dış güçlerin özelliklede Türkiye’nin desteğinden bağımsız değildir. Özellikle öldürülen çeteler üzerinde Türk künyelerinin çıkması bunun somut ispatı olmaktadır. Rojava’da kendi iradesini yaratmış, kendini yürüten bir halk örgütlülüğünün açığa çıkması bölge güçlerini ve Kürt halkına kendi iktidarıyla hâkim olmak isteyen güçleri korkutmaktadır. Halkın irade olması iktidara açık kapı bırakmaması anlamına gelir. Bu nedenle çelişkiyi derinleştirmek ve savaşı kızıştırmak iktidarcı güçlerin dayatmalarıdır. Buna karşı Kürt halkı onurlu direnişi yükselttiği gibi kendi demokratik sistemini kurmakta da ısrarlıdır. Rojava’da halk iradesinin kurumlaşması ve sistemleşmesi tüm Kürdistan’a örnek olacak ve güç verecektir.
Geçtiğimiz süreç özelliklede Temmuz ayının gelişmelerini bu temelde ele alırken özgürlük hareketi olarak sürecin ikinci aşamasının sağlıklı bir şekilde ilerlemesi için mücadelemizi daha güçlü adımlar atarak yükseltmeliyiz. Sürecin başarısı bizim mücadelemize bağlıdır. Mücadele anlayışımız düşmandan bekleme değil özgürlük zihniyetini, gereklerini, kurumlarını belirleyip inşa etmeyi gerektirmektedir. Bu temelde adımlar attığımızda devletin oyalama taktiğini boşa çıkarır, süreci sabote etmek isteyen güçlerin girişimlerine fırsat bırakmayız. Önümüzdeki süreçte Önderliğin başlattığı sürecin ikinci aşaması için gerekli olan adımların atılması gerekmektedir. Özgürlük hareketi olarak adım atılması gereken temel alanları ve bu sorunları çözme yöntemlerini gündemleştirmeliyiz.
İkinci aşamada adım atılacak alanları sıralarsak, sürecin gelişiminin temel bir ayağı demokratik özerkliğin toplum yaşamına oturtulmasıdır. Bunun için öncelikle toplumun demokratik siyaset bilinci temelinde eğitilmesi gerekmektedir. Toplum kendisiyle ilgili kararları kendisi verebilmelidir, buda demokratik siyaset bilinciyle olur. Toplumun devlete bağımlılıktan kopması ancak toplumsal bilincin gelişmesine bağlıdır. Devletin sömürgeci bağımlılığına karşı, toplum kendi iradesiyle örgütlenerek devlete muhtaç olmaktan kurtulacaktır. Bunun için devletçi zihniyet ve örgütlenmeye karşın toplum kendi sivil örgütlenmesini geliştirmelidir. Çözüm sürecinin başarısının temel bir gereği toplumun kendi sivil örgütlenmesini geliştirmesidir.
Yine toplumsal ve ekonomik sorunların çözümü yönünde projeler oluşturmak ve adımlar atmak gerekmektedir. Zenginlikleriyle insanlığa analık etmiş Kürdistan’a toplumsal çöküş ve yokluk dayatılmaktadır. Yine doğaya dayatılan sömürüye karşı ekolojik duyarlılığın geliştirilmesi ve mücadelenin yükseltilmesi gerekmektedir. Kürdistan doğal zenginlikleriyle sömürücü güçlerin istilası altındayken, hem doğası hoyratça tahrip edilmekte, hem de bu zenginlikleri kendi halkına mal olmamakta kendi üzerinde yaşayan halklar açlık ve yokluk yaşamaktadır. Ekolojiyle barışık bir ekonomiyle toplum ve doğa arasında yaşanan dengesizlik kaldırılacağı gibi, toplumsal sorunlardan da çıkış yapılacaktır. Ekolojik tedbirler alınmadıkça doğa isyan etme noktasına geldiği, gibi ekonomiyi komünalleştirme temelinde somut adımlar atılmadıkça, toplumun devletten bağımsızlaşması sağlanamayacak ve toplumsal sorunlar hiçbir sorun aşılmayacaktır.
Kürt sorununun çözümünün temel adımlarından biri de toplumsal adaletin açığa çıkması temelinde hakikatleri araştırma yönünde adımların atılması gereğidir. Geçmiş yaşandı geçti diyemeyiz, geçmişin hataları, sorumluları, suçluları gün yüzüne çıkmadan köklü çözümlerin gelişemeyeceği kesindir. Diğer bir sorun ise halkın güvenliğinin sağlanmasıdır. Gerilla bir meşru savunma gücüdür, fakat özgürlük tam olarak somutlaşmadığı müddetçe Kürt halkının güvenlik sorunu da güncelliğini koruyacaktır. Çözüm sürecinde bu noktada somut adımlar atılması gerekmektedir.
Yine topluma dayatılan sömürünün ilk ve en derin boyutunu yaşayan kadın üzerindeki cinsiyetçi dayatmaları kırma temelinde mücadele yürütülmelidir. Kadın üzerideki erkek egemenliğine dayalı cinsiyetçi sömürü kırılmadan hiçbir toplumsal sorunun çözülmeyeceği bilinciyle kadın özgürlüğünü mücadelenin temel anlayışı olarak ele almak gerekmektedir. Çözüm sürecinde temel adım atılacak alanlardan biri de kadın sorunu olmaktadır. Bugün kadın sorunu deyince akla gelen kadın katliamı, taciz ve tecavüz olaylarıdır. Bu bir duyarlılık olarak yansıtılsa da, aslında kadın sorununu sadece bunlarla sınırlı ele almak, kadının kurtuluşunu da sadece bunlardan kurtuluşmuş gibi anlamayı getirir ki bu sorununu daraltan bir yaklaşımdır. Sorun bu kadar dar ele alınırsa özgürlük arayışı da dar olur. Kadın sorunu kadının tüm toplumsal alanlardan atılması ve tüm toplumsal alanlarda sömürüye tabi tutulmasıdır. Bu temelde Kürt sorununa çözüm ararken başlayacağımız nokta kadın sorunu çözmek olmalıdır. Çözüm ise kadının özgür irade ve örgütlülüğüyle tüm toplumsal alanlara katılmasıdır.
Bu belirttiğimiz konularda adımların atılması ikinci aşamanın acil gereğidir. Bu temelde çalışma yürütmek için öncelikli olarak bazı komisyonlar kurulmalıdır. Gerillanın geri çekilmesinden sonra açığa çıkabilecek toplumsal sorunları çözme temelinde, yine yeni anayasa ve yerellik sorunlarına çözüm üretecek bir hukuk komisyonu olmalıdır. Toplumun ekonomik sorunlarına, işsizliğe çözüm arayacak ve üretecek, köye dönüşler temelinde toplumun kendi yaşamını örgütlemesinde öncülük edecek bir sosyo ekonomik komisyon olmalıdır. Kürdistan’ın devletler-arasında parçalanmış coğrafyasında Kürt halkının ve bölge halkının alış veriş ve ilişkisini düzenleyecek bir Misakı Milli komisyonu olmalıdır. Yine kadının tüm toplumsal alanlarda özgür iradesiyle katılımı temelinde kadın komisyonu, ekolojik sorunlara çözüm temelinde ekoloji komisyonu, devletçi sisteme karşı toplumun kendi öz iradesinin açığa çıkması temelinde sivil toplum komisyonu, yine toplum güvenliğinin nasıl örgütleneceğine dair güvenlik komisyonu ve geçmiş sürecin doğru sorgulanması temelinde hakikatleri araştırma ve inceleme komisyonu kurulmalıdır. Bu komisyonlar yürütecekleri çalışmalarla, içinde bulunduğumuz sürecin ikinci aşamasında demokratik kurtuluş ve özgür toplumu inşada önemli bir misyon üstleneceklerdir.
15 Ağustos atılımı bir daha ayağa kalkamaz denen Kürt halkının onurlu direnişinin ilk mermisi olarak Kürdistan’da tarihi akışın yönünü değiştirdi. İçinde bulunduğumuz süreçte Kürdistan’da demokratik inşa ve özgür yaşamı inşa anlamında tarihi akışta bir yeni aşamayı ifade ediyor. Bu dönem görevlerimize 15 Ağustos ruhuyla yaklaşmalı ve Agit yoldaşın militan karakteri çizgisinde bir katılımı geliştirmeliyiz. Tarihe ancak böyle cevap olabiliriz ve tarihi görevimizi yerine getirmiş oluruz.