Emine ERCİYES
Suriye’de sistemin krize girdiği süreçle birlikte Kürt halkı kendi toplumsal tercihini yaptı. Suriye’de çatışma pozisyonundaki tüm güçler iktidarı ele geçirmek için mücadele ederken Kürt halkı daha başlangıçta tercihini halkın özgür iradesini esas alan demokratik siyaseti ve demokratik özerkliği esas aldı.
Demokratik özerklik toplumun tüm kesimlerinin, renklerinin, farklı uluslar, kültürler, dinler, mezheplerin özgür iradeleriyle sistem içinde kendi ifadelerini bulmalarıdır. Bir taraftan eşitliği esas aldığı gibi farklılıkları da tanır ve korur. Bu kapsayıcılık tüm farklı kesimlerin kendi iradeleriyle kendi yaşamlarını örgütlemeleri için demokratik zeminin açık olması, kurumlaşma ve kendi sistemini kurma zeminin olmasıdır.
Ulus devletin eşitlik anlayışı tüm insanları tek tipleştiren, aynılaştıran, toplumların farklarını öldüren bir kültür kırım silahı olarak toplumlara yöneltilmiştir. Toplum mühendisliği toplumsal değerleri tanımadan, derinliğine inmeden kültürel tarihi mirasını kavramadan, daha doğrusu bunları reddederek, topluma istediği şekli vermeye çalışmaktır. Kapitalizm kendi tek tip toplum anlayışını yaratmak için buna başvurmuştur. Oysa tarih ve topluma yön vermek kolay değildir, çünkü bunların çok kendine has bir akışı vardır, kaba müdahaleler bu nedenle hep ters tepmiştir. Kapitalizm, şekillendirilmeye gelmeyen, sınırlara sığmayan insan gerçeği karşısında en büyük krizini yaşamaktadır.
Demokratik özerklik ise kapitalist sistemin yok olmakla yüz yüze bıraktığı kültürlerin, her türlü toplumsal rengin yeniden can bulması olacaktır. Sistemin birbirine düşmanlaştırdığı halkların, ulusların, din ve mezheplerin tarih boyunca nasıl barış içinde birbirlerinden ilham alarak yaşamışlarsa, yaşamın yine öyle sürmesinin sistemidir.
Ortadoğu coğrafyasının ulus devletlerce paylaşılması toplumun doğasına göre değil hegemon güçlerin çıkarları ve dengelerine göre olduğu için toplum doğasına büyük bir tezatlık içermiş. Ortadoğu’yu bir çelişkiler yumağı haline getirmiş, birlikte kardeşçe yaşayan toplumsal farklılıkları düşmanlaştırmak ve çatıştırmak ise sistemin Ortadoğu’yu istikrarsızlıkla denetim ve sömürü altında tutma yöntemi olmuştur. Son yıllarda ise bu çatışmalı gerçek patlak verme noktasına gelmiştir. Ortadoğulu statükocu güçler bunun altından çıkamazken, kapitalist sistem de istediği müdahaleyi yapamamakta, müdahale planları boşa düşmektedir. Oysa Ortadoğu coğrafyasının toplumsal kültürel yapısı demokrasinin zeminidir. Ya demokratik yaşanır ya da hangi sistem olursa tıkanıp boşa düşecektir. Demokrasinin hep bahsedilen tüm renkleri barındırdığı ve kapsadığı gerçek demokrasi modeli ise demokratik özerkliktir. Değişik halkların, kültürlerin ve inançların mekanı olan Suriye de bir Ortadoğu modelidir. İktidarlaşarak iradeyi tekelleştiren ve geri kalan toplum kesimlerini baskı ve sömürü altında tutan egemenlikli zihniyetler ne Ortadoğu’da yaşanan krize ne de Suriye krizine çözüm üretebilir. Suriye’deki’ toplumsal krizden ancak tüm toplum kesimlerinin rengini kapsayan, toplum iradesinin politik irade olduğu demokratik özerklik modeli ile çıkılır. Suriye’de demokratik özerkliğin toplumsal yaşamda somutlaşmasına ise Kürtler öncülük etmektedirler. Ortadoğu’nun en çok sömürüye, asimilasyona tabi kılınan halkının, iktidarın topluma nelere mal olduğunu en iyi bilince çıkaran halk olması elbette Kürt halkının tarihsel hafızasının bir eseridir. Yine demokratik özerk sistemle halkın iradesini yaratmak da bunanla bağlantılıdır. Başta Önder Apo’nun uzun yıllar Kürt toplumu içinde kökleştirdiği özgürlük anlayışının dile gelişidir. Rojava bir devrim coğrafyası olmuştur, Rojava devrimini halkın bu kadar gönülden sahiplenmesi Önder Apo’yu, O’nun özgürlük felsefesi ve paradigmasını sahipleniştir.
Kürt halkının özgürleşmesi, bunun diğer halklara da güç ve moral vermesi ve ortak örgütlenmeye kadar gidiş, Kürdistan’ı sömürgeleştirerek zenginleşen, Kürdistan’ı kendi aralarında paylaşan devletlerin ve Kürt işbirlikçi kesiminin işine gelmez. Çünkü iradeleşen Kürt, coğrafyasının toplumsal değerlerinin sömürülmesine izin vermeyecektir. Rojava’da iradeleşen, kendi öz yönetim ve sistemini geliştiren, değerlerine saldırı olduğunda ise direnişe geçen Kürt gerçekliği, Suriye üzerinde hesapları olan tüm hegemonik güçlerin de planlarını altüst etmiş ve her birinin devrimi hedef almalarını getirmiştir. Rojava’da Kürtlere karşı gerçekleşen çete savaşlarının arkasında hegemonik güçlerin olduğu geçtiğimiz süreçte açık ortaya çıkmıştır. Diğer taraftan bu çeteler Rojava halk direnişine karşı başarısız olurken, hatta yenilirken aslında yenilen tüm hegemonik güçlerdir. Rojava devrimi göstermiştir ki örgütlü ve bilinçli halk iradesi karşısında hiçbir egemen güç başarılı olamaz. Önümüzdeki günlerde Suriye’deki krizi çözme ve yeniden yapılanmayı sağlama temelinde Cenevre 2 konferansı gerçekleşecek. Hegemon güçler Kürtlerin buraya bir irade olarak katılmasını engellemek istemektedirler. Bunun temel nedeni ise Kürtlerin demokratik özerklik temelinde iradeleşmesinin tüm dengelerini sarsmasıdır. Fakat bu toplantı Kürt iradesini özgürleşme düzeyini görmezden gelemez, tanımak zorundadır. Kürt haklı kendi sistemini oluşturmakla kendisinin muhatap alınmasının zorunluluğunu yaratmıştır.
Rojava’da Kürtlerin özgürleşmesi, tüm Kürtlerin buradan ilham alması ve özgürlük ekseninde buluşması demektir. Kürtlerin demokratik özerklikle özgürlüğü gün be gün inşa etmeleri tüm Suriye toplumunun da umudu ve çıkış arayışı olmaktadır. Yine Rojava devriminde kadınların rolü ve demokratik inşada öncülükleri çok belirleyicidir. Rojava devriminde kadınlar hem direniş sembolü, hem özgür toplumsal sistemin inşasının öncüsüdürler. Yine tüm Suriye halkıyla buluşma anlamında Suriye demokratik ulusunun da öncülüğünü yapma misyonunu esas almaktadırlar.
Rojava devriminde bugün, Kürt halkının kendi demokratik özerklik sistemini somut adımlarla pratikleştirdiği bir dönemdeyiz. Kendi özerk sistemini oluşturma temelinde kantonlar şeklinde örgütlenme adımları atılmaktadır. Demokratik özerklik halkın siyasal iradesi olduğu kadar toplumsal örgütlülük ve kurumlaşmadır. Bu anlamda demokratik modernitenin bedenleşmesidir. Yani tüm toplumsal alanlarda örgütlenme kurumlaşma demektir. Demokratik modernite temelde kadın eksenlidir. Bu nedenle sistem inşasında öncülük görevi kadınlara düşmektedir. Rojava’da pratik sonuç da bunu göstermektedir ki toplumsal inşada kadınlar daha aktif, daha etkindirler. Rojava devrimini kadın devrimi yapan kadınların öncülük düzeyinde oynadıkları roldür. Bu demokratik modernite paradigmasının kadın eksenli oluşunun bir sonucudur.
Sistemleşmek aynı zamanda kurumlaşmak demektir. Sistemleri yürütenler kurumlarıdır. Kurumlaşma ise öncelikle zihniyetten başlar. Zihniyette özgürlük yakalanmadan özgür zihniyetli kurumlar gelişmez. Bu nedenle özgür zihniyeti inşa ilk adım olmalıdır. Kurum ve zihniyet birbirine bağlı olduğu kadar birbirini besleyen ve bedenleştiren bir karşılıklı bağlantı ifade etmektedir. Zihniyet geliştikçe kendini kurumlaştırır, kurum zihniyetin bedenleşmesi olarak zihniyetin önünü açar ve geliştirir. Zihniyet kurumlaştıkça toplumsallaşır ve kültürleşir. Önder Apo’nun bu noktada kültür ve kurum belirlemesi çarpıcıdır: “Kültür su ise kurum tas gibidir, suyu tutar. Tas olmazsa su akar gider.”
Demokratik özerkliği yaşamsallaştırmanın önemli bir ayağı ulusal birlik anlayışıdır. Demokratik özerklik sınırlarla uğraşmaz, ulusal birlik anlayışı sınırlara rağmen ortak kültür, zihniyet ve toplumsal irade temelindedir. Şu açıktır ki ulusal birlik olmadan özgürlük olmaz. Hegemon güçler Kürdistan’ı sömürgeleştirme stratejilerinin temelinde Kürdistan’ın, Kürt halkının parçalanmasını oturtmuşlardır. Parçalılık oldukça, sömürgecilerle işbirliği yapan bazı kesimlere halkın değerlerini satma zemini açık kalır ve egemen güçler asimilasyon, sömürge ve parçalanmayı derinleştirerek, kendilerini halkların sırtından beslemeyi sürdürürler. Geçtiğimiz süreçte Rojava devrimine karşı diğer parçalardaki Kürtlerin duyarlılıklarını gördük, yardımlaşmadan, sınırlara çekilen duvarları protestoya ve çetelere dış desteklerin deşifre edilmesi noktasındaki duyarlılığa kadar tüm Kürt halkı da devrimle birlikte hareket etti. Geçtiğimiz yıl ulusal birlik anlayışını oluşturmak, bunun somut pratik sistemleşmesi için ulusal kongre yapılanması için bazı hazırlıklar da yapıldı. Fakat sistem işbirlikçisi Kürtler bu birliğe gelmemek için elinden geleni yaptı ve sonunda bu kongre ertelendi. Ulusal birliğin sağlanmasında kadınlar daha duyarlı ve bunu kadın özgürlüğü açısından zorunlu ihtiyaç olarak görmektedirler. Kadınlar bu temelde 2012’de ulusal kadın konferansını yaparak ulusal birliği sağlamada ilk adımı attılar. Önümüzdeki süreçte de ulusal birlik temelinde Kürt kadınları olarak birlik sağlamak ve bununla tüm Kürt halkının birliği yönünde öncülük etmek temel bir görev olmaktadır.
Aynı zamanda başta aynı coğrafyada birlikte yaşanan diğer kadınlarla ortaklaşmak, kadın özgürlüğü için ortak siyaset ve eylemselliğe gitmek gerekmektedir. Kürt kadınında somutlaşan özgür irade, siyasal bilinç tüm Ortadoğulu kadınlara güç vermektedir. Geçtiğimiz yıl gerçekleşen Ortadoğu kadın konferansı Ortadoğulu kadınların ortaklaşması noktasında önemli bir ivme yaratmıştır. Demokratik özerklik bir halkın salt kendi haklarını istemesi, sistemleşmesi değildir, kendisi kadar tüm halkların da haklarına, sorunlarına karşı duyarlılıktır. Kadınlar ise zaten dünyanın neresinde olursa olsun benzer sorunlarla karşılaşmaktadır. Bu nedenle Kürt kadını demokratik özerkliği bir Ortadoğu toplumsal sistemi olarak geliştirmede öncülük rolüne sahiptir. Demokratik özerklik demokratik ulusu yaşamsallaştırmanın sistemleşmesidir, bu da en temelde kadınların görevidir ulus devlet zihniyetinin militarist, tekçi, faşist yapısından en fazla zarar gören kadınlar olduğu gibi toplumsal kültürü ve özü en fazla koruyanlar da kadınlardır. Sistemden alınacak en büyük intikam, toplumu, halklara bireylere kadar parçalayan sisteme karşı halkların demokratik ulus ekseninde demokratik, özgürlüklü toplumsal birliğini sağlamaktır. Rojava’da yaşanan gruplaşmalar, çeteler ve her türlü iktidar arayışı ile halka acılar yaşatan güçlerden intikam almanın yolu Demokratik Suriye temelinde demokratik ulusu inşa etmektir ve bu kadınların öncülüğünde olacaktır. Kürt halkı demokratik özerkliği inşa ederken bunu diğer halklara da özgürlüğün yaşamsallaşması olarak anlatılmakta ve örnek teşkil etmektedir. Rojava devrimini diğer halklara tanıtmak, diğer halklarla ortaklaşmak, diğer halklarla ortak çalışmalar yürütmek devrimi güçlendirmek için şarttır.
Demokratik özerklik sadece siyasal sorunlara çözüm, siyasal sistem oluşturma değildir, toplum yaşamının tüm alanlarının toplum iradesiyle örgütlenmesidir. Bu anlamda demokratik moderniteyi toplumun tüm boyutlarında somutlaştırmaktır. Önder Apo demokratik moderniteyi temel üçayak üzerinden örgütlememiz gerektiğini belirtmektedir, bunlar meclis, akademiler ve komünlerdir. Bu kurumlaşmalar toplumun temel ihtiyaçlarının karşılanacağı toplumsal kurumlardır. Özgürlük zihniyeti, demokratik siyaset ve komünal ekonomi bu kurumlaşmalarla somutlaşacak, toplumsal inşanın tüm diğer sosyal, siyasal, yaşamsal, maddi ve manevi boyutları bu temel kurumlaşmalarla bağlantılı gelişecektir.
Meclisler toplumun kendi sorunlarını tartışıp kendi çözümlerini üretecekleri demokratik siyaset merkezleridir. Toplumun siyasal olarak bilinçleneceği, bir siyasi irade olarak kendi kararlarını alıp kendi kendisini yürüteceği kurumlardır. Egemen sistem toplumun kendi kendisini yürütmesi olan politikayı toplumdan çalarak tekelleştirmiştir. Bugün siyaset deyince akla egemen siyaset yürüten kesim gelir. Oysaki asıl yaşamı yürüten, yön veren halktır. Ve siyaset bu anlamda halkın, toplumun işidir. Rojava devriminin önemli bir ayağı halk meclislerini ve kadın meclislerini geliştirme olmaktadır. Kadınlar da özgür politika ve demokratik siyaset üretilen kadın meclislerini örgütlemekle toplumsal sistemin temelini atmaktadırlar.
Akademiler, toplumun aydınlanması, demokratik modernite zihniyetini kazanması ve demokratik özerklik anlayışını tanıması açısından öncelik arz eden kurumlardır. Önder Apo “Akademiyasız demokratik modernite olmaz” diyerek akademilerin toplumsal inşa için can alıcı önemini vurgulamış olmaktadır. Toplumu demokratik modernite zihniyetinde eğitmek ve bilinç kazandırmak için akademiler şarttır. Aynı zamanda yürütülecek her çalışmanın demokratik modernite zihniyetinde olması için tüm çalışma sahalarını akademik ele almak önemlidir. Tarih boyunca kadınlar düşünce ve bilinçten uzak tutulduğu için Rojava’da en fazla kadınların aydınlanması devrimin bir gereği olmaktadır. Akademiler kadın bilimi-Jineolojinin geliştirileceği ve toplum yaşamına akacağı kurumlardır. Rojava devrimindeki kadın duruşu, kadının gizli gücünün bilimsel temelde örgütlenirse neler yaratabileceğini göstermiştir. Kadının sosyal yaşamdaki etkinliği ve belirleyiciliği gelişecek kadın biliminin kadın ve toplum özgürlüğünün temeli olacağının göstergesidir. Bu anlamda Rojava’daki kadın duruşu Jineoloji- kadın biliminin de temelidir diyebiliriz.
Kültür, basın ve eğitim çalışmaları da rol ve misyonları farklı olmakla birlikte demokratik özerkliğin yaşamsallaştırmasında esas çalışma sahalarıdır ve toplumsal inşada zihniyet oluşturma yönünde önemli rolleri vardır. Zihniyet çalışmaları kadın duyarlılığı, inceliği ve yaratıcılığıyla gelişecektir. Öncelikle basın devrimin direniş ruhunun, görkemini ve heyecanının tüm dünyaya taşırmaktadır. Kapitalist sistemin temel bir silahı haline getirdiği basın, bugün sistem neyi gündemleştirmek, öne çıkarmak istiyorsa ona göre gündem belirleyip toplumu yönlendiriyor. Diğer taraftan en can alıcı gelişmeleri görmezden gelerek yok sayabiliyor. Demokratik modernitenin basın anlayışı ise sistemin gizlediği, çarpıttığı hakikatleri gün yüzüne çıkarmaktır. Demokratik özerklik anlayışını ve ulaştığı düzeyi dünyaya yansıtıp devrimci bir rol oynayarak toplumsal inşanın temel bir görevini üstlenmiş olmaktadır.
Kültür, sanat özgürlük ütopyasını yaşamda somutlaştırma ve kalıcılaştırma misyonuna sahiptir. Sanat devrimin dilidir. Devrim ruhunun dile gelişidir. Devrim ruhunu hisseden ancak devrimin sanatını da yapabilir. Devrim ruhuyla yapılan sanat ise kitleleri peşinden sürükler. Sanat demokratik uygarlığın nasıl bir yaşam öngördüğünü estetik diliyle anlatır. Bu anlamda topluma nasıl bir yaşamı esas almaları gerektiği yönünde model oluşturur. Bugün kapitalizmin kendi toplum anlayışını sanat dallarıyla nasıl enjekte ettiğini hepimiz görmekteyiz. Nasıl bir kadın, erkek olunmalı, ne giyilip, yenilmeli, ne düşünülmeli, ne sevilmeliye kadar, kapitalizm sanat aracılığıyla oluşturduğu sanal dünyayla insanları gerçek dünyalarından koparıp sanal bir denize atmaktadır. Devrimci sanat insanları kapitalist sistemin kültür kırım pençesinden koparıp özgürlüğün çok renkli, uluslu, kültürlü dünyasına yürümeyi öğretebilir. Rojava devrimi sanatta işlenebilecek çok güçlü veriler oluşturmuştur. Rojava devriminin sanatı devrim ruhuyla yapılmayı bekliyor.
Yine dil ve eğitim çalışmaları kadınların toplumsal görev olarak üstleneceği bir misyondur. Kültürün temel ayağı olan dil aynı zamanda kişiliğin de temel parçasıdır. Kendi dilinde eğitim göremeyen bir çocuk en büyük kişilik kırılmasını burada yaşamaktadır. Dilden kopuş kendinden, toplumsal kültüründen kopuş olmaktadır. Rojava’da demokratik özerk sistem çocukların kendi dillerinde eğitim görmelerinin zeminini atarken, tüm Kürt çocukları bunu bayram havasında karşılamaktadırlar.
Demokratik özerkliğin önemli bir ayağı da komünal yaşamın örgütlenmesidir. Komün ve kooperatifler demokratik sistemin, maddi zeminin örgütlemesi açısından can alıcıdır. Geçtiğimiz süreçte hegemon güçler ambargo, kapıları kapatma, sınırlara duvarlarla örme vb. ile Rojava devrimini zorlamak, halkı açlık ve yokluk koşullarında bırakarak devrimden koparmayı hedeflediler. Rojava ekonomik altyapı açısından oldukça zengindir ve buradaki savaşın önemli bir nedeni de bu zenginliği ele geçirmektir. O zaman neden Kürt halkı toprağının zenginliklerini kendi çıkarları temelinde örgütlemesin! Komünal ekonomi halkın maddi üretiminin eşitlikçi bir temelde kimsenin hakkının kimseye geçmeyeceği ve herkesin ihtiyaçlarının da karşılanacağı bir sistemleşmedir. Komünler yaşamı ortak inşa etmedir, ortak üretim ve eşit paylaşım kültürüdür. Kadını erkeğe ve sisteme bağımlı kılan sömürgeci ekonomiye karşı kadınların kendi komünal ekonomi sistemini kurma arayışları, kadınların demokratik özerk yaşama katılımında belirleyicidir. Kadınların kendi kendilerine yeteceği, kendi cins iradesiyle ve üretkenliğiyle komünal ekonomi ekseninde kendi ekonomisini geliştirmesi gerekmektedir.
Bu belirttiğimiz alanlar toplumsal inşanın temel kurumlaşmaları olmakla birlikte elbette ki öz savunmasız bunların hiçbiri yaşamsallaşamayacaktır. Canlılığın temel özelliklerindendir savunma, bugün bilimin geldiği düzey atom altı parçacıkların bile bir şekilde kendilerini savunduklarını ispatlamaktadır. Tarih boyunca en fazla saldırıya ve istilaya uğrayan bir coğrafyanın çocukları olan Kürtler için varlığını korumak bile öz savunmasız olmamaktadır. Saldırılara karşı kendini askeri olarak savunmak kadar tüm toplumsal inşa kurumlarını öz savunmanın bir parçası olarak ele almak önemlidir. Varlığını korumak için kurumlaşma gerekiyorsa, o zaman tüm toplumsal kurumlaşma ve inşa, öz savunma kapsamındadır. Yine tüm kurumlaşmalar gibi öz savunma da bir zihniyet işidir ve demokratik modernitenin olmazsa olmazıdır, yani sadece karşıt saldırılara karşı bir direniş çizgisi değil, bir inşa kurumlaşmasıdır.
Rojava direnişinde kadının öz savunmada oynadığı rol çarpıcı etkide olmuştur. Kürt halkına karşı savaşan çetelerden hegemon devletlere kadar Kürt kadının bu direnişi karşısında hayretle dolmayan yoktur. Kadının bu direniş çizgisi demokratik özerkliği yaşamsallaştırma kararlılığıdır.
Tüm bu boyutlarda örgütlenmiş bir toplum yeni bir kültürün temelini atmış demektir. Toplumun maddi ve manevi tüm birikimi anlamına gelen kültürleşme yaşamda kök salmadır. Başta kadınlar olmak üzere tüm toplumun özgürlüğünün temeli kültürleşme ile somutlaşmaktadır. Rojava devrimiyle demokratik özerklik yaşamsallaşmakta, demokratik modernite özgür toplum kültürü olarak filizlenmekte ve Ortadoğu coğrafyasında kök salmaktadır. Kadınlar bu özgürlük kültürünün öncüsü ve inşacısıdır.