Önder APO
Benim her yılım çok büyük bir savaş yılıdır. Bu büyük savaş yılını anlayamayanlar PKK’yi anlayamazlar. PKK’yi anlayamayanlar da asla savaşamazlar. Keşke bizim mücadelemizin yıl yıl anlama işini doğru başarmış olsaydınız! Halen hatırımdadır, bu çizgiyi kendi içimde, düşüncede resmen başlatmaya karar veriş sürecim 1972 sonlarıdır ve ondan sonraki her günüm nefes nefese bir çabayla geçti. Kaldırımları dershane gibi kullanıyordum. Yatakhanelerin ve tuttuğumuz bazı küçük evlerin -tek odada on kişi kalırdık- hepsini bir okula dönüştürdük. Derslerdeki tüm oturuşum mücadele anlamına gelirdi. Etrafımıza kim gelirse ideoloji saçıyorduk.
1973’te büyük bir cesaretle bu ideolojiyi dile getiriyordum. 1974’te daha cesaretle gruplaşmayı ortaya çıkardım. 1975’te resmi bir Yüksek Öğrenim Derneği’nde (ADYÖD) en önde gelen bir görev aldım. 1976’da büyük bir mitinge öncülük ettim. 1977’de Haki Karer yoldaşın şahadeti ardından ‘Program Taslağı’nı bizzat kaleme aldım. 1978’de artık PKK ismiyle ‘Kuruluş Bildirgesi’ni yayınlayarak bu mücadelede dönülmez bir adım attım. 1979’da güçlü bir eylem olan Hilvan-Siverek direnişçiliğiyle düşmana karşı resmi olarak PKK adı altında açık bir savaş ilan ettik. Başlattığımız bu sürece karşı geliştirilecek yönelimlerin ağır sonuçlarını kaldırabilmek için Ortadoğu sahasına açıldık.
1980’de 12 Eylül faşist darbesini göğüslemeye çalıştık. 1981’de tekrar ülkeye yönelişin pratik hazırlığını yaparak derli toplu bir konferansı Ortadoğu sahasında gerçekleştirdik. 1982 yılında ülkeye dönüşün hem teorik hazırlıklarını yaptık, hem de büyük bir çabayla hazırladığımız grupları –ki sayısı birkaç yüzü geçer- ülkeye taşırdık. 15 Ağustos 1984 Atılımı’nı zorla da olsa veya istediğimiz gibi olmasa da gerçekleştirdik. 1985-86 yılları arasında düşmanın dayattığı o büyük operasyona rağmen, 15 Ağustos Atılımı’nı kesintiye uğratmamak için tekrar Ortadoğu sahasında çalışmaları derinleştirdik ve III. Kongre’yi gerçekleştirdik. 1987 yılı, bu sefer silahlı propagandayı aşan gerillayı kalıcılaştırma savaşımını verme ve ‘Olağanüstü Hal’ uygulamalarını boşa çıkarma yılıdır. 1987 yılı, ‘Olağanüstü Hal’in birinci yılında düşmanın bizi zindanda ve dağlarda bitirme planına karşı mücadeleye biraz daha derinlik ve süreklilik kazandırarak bir adım daha atma yılıdır. 1989 yılı gerillanın yenilmezliğini ve kalıcılığını bir kez daha kesinleştirme yılıdır.
1990 yılı, düşmanın bütün tasfiye planına karşı, serhildanları da ekleyerek gerilla ile serhildanı iç içe geliştirme ve mücadelenin yenilmezliğini ortaya çıkarma yılıdır. 1991 yılı düşmanın yeni bir arayışını, hükümet değişikliğini, hatta yeni bir darbeye yönelmesini mücadeleyle karşılama yılıdır. 1992’de bir ileri adımı daha oldu. Bu yıl Güney savaşımının aleyhimize gelişmesini önleyemediğimiz bir yıldır. 1993’te mücadele mevzilerinde taviz vermeden, düşmanın özellikle Güney hamlesini boşa çıkardık. 1994 yılı, düşmanın ‘ya bitecekler, ya bitecekler’ politikasını boşa çıkarma yılıdır. 1995’te de artık bu politikanın sahipleri bunalım içine atılarak geriletildi. Şimdi de yeni bir hamleyi nasıl hazırladığımı görüyorsunuz.
Bir çırpıda bunları belirtebilirim. Ayrıca her yıl için önemli ideolojik cevaplar vardır: sömürgecilik tezlerini 1973’te bilince çıkardım, 1974’te bir gruba mal ettim. 1975’te ilk defa yazılı hale getirdik, 1976’da bildiriler biçiminde yaydık, 1977’de ‘Program Taslağı’na, 1978’de de ‘Manifesto’ya dönüştürdük. 1979’da broşürler haline getirdik. 1980’de Kürdistan’ın sömürge gerçekliğini, PKK ideolojisini ve politikasını daha kapsamlı olarak belgelendirdik. 1981’Politik Raporu’nda ise bunu kapsamlı ve sistemli bir biçimde yazdık. 1982’de ‘Gelişme Sorunları ve Görevlerimiz’ adlı değerlendirmeyle ortaya çıkan sorunlara cevap verdik. 1983’de kişilik problemini daha da derinliğine ele alarak çözmeye giriştik. Yine 1982’de ‘Kürdistan’da Zorun Rolü’ nü kaleme aldık. 1983’te Ulusal kurtuluş problemi ve çözüm yolu daha derinliğine işlendi. 1984’e çok geliştirilmiş bir politik raporla başlanarak, merkezileşme sorunlarına daha ağırlıklı yer verildi. 1985’te çeşitli konulara ilişkin çok sayıda broşür hazırlandı. 1986’da Kongre konuşmalarıyla birlikte karar düzeyi çok ileri boyutta çözümlendi. 1987’de çözümlemeleri daha derli toplu geliştirme süreci başlatılarak, hemen her yıl giderek derinleşen çözümlemelerle sorunlara cevap arandı. Bu çalışma hızından hiçbir şey kaybetmeksizin sürdürüldü ve günümüzde de her ay neredeyse birkaç ciltlik kapsamlı çözümlemelere ulaşılarak ideolojik yetkinlik en güçlü bir konuma getirildi.
Bu yıllarda politik olarak da büyük adımlar atıldı. 1973’ün o dar grup adımı bile sömürgecilik politikasına indirilmiş büyük bir darbe oldu. Küçük bir ideolojik adım, politik etkilerin temelini atma anlamına gelir. Bu, sömürgeci ideolojiden ve onun sosyal şovenizminden kopuşun büyük bir adımı ve temel bir politik başlangıç oluyor. 1974’te grubun gelişmesi çok cesaretli bir politik tavırdır. İnsanlarımız artık köle olma politikası yerine, düşmanın birer esiri olmaktan kurtulup öz-gücüne dayalı olarak yaşama gücünü gösteriyorlar. 1975’te bunu daha da akıllı bir taktikle uygulayarak, solla değişik bir birliği geliştirip düşmanı yanıltarak çok önemli bir sıçramaya yol açtık ve kitleye açılmak için bir adım daha attık. 1976’da yine çok cesur ve düşmanı oldukça şaşırtan bir kitlesel gelişmeye ulaştık. Bu dönemlerde politik etkinlik ve Kürdistan halkının giderek yeni politikasının şekillendiği görülüyor.1977’de Kürdistan’da oldukça iyi yayıldığımız ve her tarafta bağımsız eylemin gelişmeye başladığı görülüyor. 1978’de buna ek olarak giderek gelişen silahlı politikayı, yani şiddet temelinde politikayı geliştirdik. Artık yerel işbirlikçiliğin korkulu bir rüyasıydık. 1979’da ortam adeta kasıp kavruluyordu. İşbirlikçilik ve geleneksel düşman etkileri karşısında müthiş bir politik güç haline geldik. PKK’nin kuruluşunun ilanı zaten yüksek bir politik eylemdi. 1980 yılında daha da tırmadırılan yönelime, biraz büyük silahlar da karıştırılarak yaygınlaştırılan bir savaş konumuna yol açılıyor. Bu, 12 Eylül faşist karşı devrimci darbesine yol açıyor.
1980-81 yıllarında geri çekilme ve uluslararası alana açılma büyük bir politik adım oluyor. Bu adım isyanın ezilmemesi ve süreklilik kazanması için alınan ciddi bir politik tedbirdir. Yine Kürdistan tarihinde ilk defa bir isyanın yenilmemesi, tam tersine süreklilik kazanması için temel bir politik adımdır. 1982 yılında ülkeye yeniden dönüş, yurtseverlik temelinde çok köklü tarihi bir adım ve yüksek bir politik tavırdır. Çünkü her isyan daha sonra ardından bir iz bile bırakmadan yitirilirken ve giden de bir daha dönmezken, bu sefer ne isyanın sürekliliği engelleniyor ne de geriye gidenler dönmeme gibi bir olumsuzluğa düşüyorlar. 1983’te ülke içinde silahlı propaganda temelinde muazzam bir politikleşme dönemi başlattık. Bütün kitleler yeni bir politik döneme ve yeni bir tarihi döneme gözünü açıyorlar. 1984 yılı da bunun atılım yılı oluyor.
1985’te düşmanın bütün yıldırıcı seferlerine rağmen ulusal kurtuluş savaşından vazgeçmeme ve ulusal kurtuluş politikasını ısrarla dayatma gerçekleşti. 1986 yılı çok zorlu bir süreci aynı kararlılıkla sürdürme, Kürdistan’ın diplomasi ve siyaset alanlarında giderek nefes alma imkanlarını genişletme, içeride ve dışarıda artık yeni bir dönemin geliştirilebileceğini kanıtlama yılı oluyor. Tabii düşmanın da bu yıllara dayattığı provoke etme ve etkisiz bırakma yönelimlerine karşı politik taktiklerle aynı şekilde yanıt verme gelişiyor. 1989-90 yılları da devrimci yurtsever politikayı kitleselleştirme yıllarıdır. 1991-92’de mücadeleyi kitleselleştirmeyi, serhildanlaşmayı daha da yükseltme söz konusudur. Yüksek devrimci bir politikayla politik bir sürecin içine girilmiştir. Kürt halkı tarihinde ilk defa çok büyük bir politikleşme sürecine tabi tutulmuş ve kitle temelinde birlik tutumu geliştirilmiştir. 1992-93’te savaş artık Güney’de ve Kuzey’de yayılmıştır. Bu dönemde PKK’nin politikası Kürdistan çapında ilgi görüyor ve kitleleri etkiliyordu. PKK’ye dayatılan PKK’siz politika yapma anlayışı ve PKK’siz ulusal çözüm arayışları nihai darbeyi yedi. Her türlü işbirlikçi politikalar etkisiz kaldı. Bu güçlerin en son umudu 1992 savaşıydı. Ancak bu konuda alınan tedbirlerle bu umutları da boşa çıkarılarak PKK’nin yurtsever politikası kesin öncülük düzeyine ulaştı.
1994-95 yıllarında düşmanın ‘ya bitireceğiz, ya bitireceğiz’ adı altındaki imha politikası pratikte boşa çıkarılarak, yarattığı büyük şovenist dalga kırılarak, halkın umudunu yerle bir etme çabaları da önlendi. Türkiye ve Kürdistan kitlesinin de artık kaçınılmaz ve geri dönülmez bir biçimde devrimci yurtsever politikanın etkisi altına alınması ve onun temel bir gücü haline getirilmesi sağlandı. 1995’le birlikte tarihin en büyük operasyonlarına rağmen, devrimci yurtsever politikanın artık kitlelerden kopartılamayacağının anlaşıldığı, düşmanın bizi bitirdiğini ilan etmek için düzenlediği sahte seçimlerin tersini kanıtladığı bir durumu yakaladık.
Görüyorsunuz ki, her yıla böylesine muazzam politik gelişmeler sığdırılmıştır. Aynı zamanda bu yıllar taktik savaş yıllarıdır.
TC’nin tarihinde her başkaldırıya ve her devrimci harekete dayattığı provokasyonlar vardır. Bu yıllar aynı zamanda sürekli provokasyonları dayatma yıllarıdır. 1972-73’te zaten ‘Türkiye solu’nun kendisi de sosyal şovenist hareketleriyle bir provokasyon dayatması içindeydi. 1974 yılı onların etkisine karşı direnme ve giderek bunu örgütsel bir direnme gücü haline getirme, ‘ayrı ideolojiler, ayrı örgütlenme olamaz’ komplosunu boşa çıkarmaydı. 1975’te devletin özellikle Ankara’da bizi kendi kontrolü altına alıp etkisizleştirme amacıyla bizzat içimize kadar sızma taktiğine karşılık, 1975-76-77 ve ’78 yıllarında devletin bu taktiğini ona karşı bir silaha dönüştürdük. Tarihin en önemli gelişme adımlarını bu temelde atabilmek ve Ankara’dan sağlam çıkmayı başarmak önemliydi ve bunu başardım. 1978-79 yıllarında dayatılan Hilvan-Siverek komplosunu tekrar silahlı bir mücadeleyle karşılık vererek boşa çıkardık. ‘Türkiye solu’ eliyle dayatılan komploları boşa çıkardığımız gibi, aynı zamanda Kürt solculuğu adı altındaki sözüm ona KUK, ‘Beş Parçaçılar’, ‘Tekoşinciler’ gibi komplocu örgütleri de etkisizleştirdik.
1980’de bizzat 12 Eylül komplosu söz konusuydu, buna karşı zamanında tedbir alarak yurtdışına açıldık ve yine silahlı mücadeleyi doğru temelde geliştirme adımını attık. Aynı komploların yurtdışında da gelişmemesi için son derece inatçı bir savaş yürüttük. Semir komplosundan tutalım, neredeyse her yıl dayatıldığı gibi dayatılan kapsamlı bir komplo yılını daha boşa çıkardık. İçimize taşırılan düşmanın dolaylı veya direkt ‘ülkeye dönemezsiniz, PKK’yi yeniden kuramazsınız’ dayatmalarına karşı çok inatçı bir mücadele sergilendi. Provokatörler ‘bunların bir teki bile Kürdistan’a adım atamaz’ dediklerinde, ülkeye dönüş hamlesini yüksek bir biçimde başlatmayı gerçekleştirdik.
Ülkeye ulaşır ulaşmaz dayatılan ‘Irak Komünist Partisi’ ve KDP’nin komplolarını önledik. 1984-85 yıllarında uluslararası dayanaklarıyla birlikte ‘Sol Birlik’ adı altında dayatılan, PKK’yi Avrupa’dan tecrit etme komplosuna karşı büyük bir savaş içine girdik. Hem ülkede, hem ülke dışında, hem de zindanda büyük direnişlerle karşılaşan bu komplo çabaları, yine büyük bir çabayla boşa çıkarılmaya çalışıldı. 1985-86 yıllarında özellikle başından beri sızdırılan kişiliklerle komployu sonuca götürme girişimleri karşısında yürüttüğümüz mücadeleyle, devleti tarihindeki en köklü başarısızlığa uğrattık. 1986’da artık komplo sahiplerinin teşhir ve tecridini kesinleştirdik. 1987’de bunlardan önemli oranda kurtulduk. 1987-88’de yeni komploları, özellikle zindan ağırlıklı geliştirilen kompoları boşa çıkarmayla uğraştık. Yine dağlarda geliştirilen komploları da boşa çıkardık. Özellikle 1988’de neredeyse komploların tümünü tersine çevirdik. Devletin en çok umut bağladığı bu yılda, özellikle Avrupa’nın ilkel milliyetçiliğin gücüyle, hatta Kürt ve Türk solculuğuyla birlikte yürüttüğü bu komploları yenilgiye uğrattık. 1989’da bu anlamda komploculuğa büyük bir darbe indirerek partimizin önünü açtık.
1990’lara dayatılan zindanda başarıya ulaşmış komplonun elebaşını 1992’de parti içinde yakaladık, giderek teşhir ve tecridini gerçekleştirdik. Tabii bu işlerin hepsi çok büyük bir güç ve çözümleme kabiliyeti istiyordu. 1991’de de düşmanın, en üst düzeyde Özal’ın bizzat anayasa illkesini bile gerektiğinde göz önüne getirmeyerek provokasyonlara yardımcı olma biçimindeki yaklaşımlarını etkisizleştirdik. Yine 1992 Güney savaşındaki komplo ve bunun içteki yansımalarını görmemiz söz konusuydu; 1993’te bununla mücadele ettik ve aştık. 1994’de içe dayalı komplocu etkileri tamamen aşma ve küçük komplocukları görüldüğü yerde ve zeminde silip süpürme işiyle uğraştık. Bu anlamda da tarihi boyunca komplolar ve darbelerle iş görmüş sömürgeciliği büyük bir başarısızlığa uğratma, PKK tarihinde çok çarpıcı bir biçimde başarılmıştır.
Bütün bu gelişmeler kongreler boyutunda da ele alınabilir. 1973 yılında grup olduğumuzu ilk defa ilan edip gün yüzüne çıktık. 1978’de I. Kongre ile parti ilanını yaparak politik savaşımı karşılama kararı verildi. 1982’de II. Kongre ile birlikte ülkeye dönüşün kesin kararı verildi ve bunun adımlarının atılması gerçekleşti. 1986’da III. Kongre ile ’15 Ağustos Atılımı’nın sürekliliği ve gerillada ısrar kararlaştırıldı. 1990’da IV. Kongre ile gerillanın yaygınlaştırılması, bunun serhildanlarla bütünleştirilmesi, iç engellemelerin boşa çıkarılması ve ikili iktidar durumuna ulaşma sağlandı. 1995’te V. Kongre ile parti içinde olgunluğun yakalanması, ulusal birliğin sağlanması, iktidarlaşma ve ordulaşmanın sağlam zemine oturtulması ve savaşımın yenilgisini bekleyenlerin bunalıma sokulması gerçekleştirildi.
Görülüyor ki, parti tarihi bütün bu konularda büyük bir savaşım tarihidir. Hepsinde de gelişme vardır ve bütün bunlar et ile tırnak gibi birbirine bağlıdır. Bu çalışmaların hepsi büyük bir ideolojik savaş ve bu savaşın dolaylı yansımaları olarak da değerlendirilebilir. Parti tarihini inceliyorsanız, bu yönlerini ana başlıklar altında kalın kırmızıçizgilerle beyninize kazımanız gerekiyor ki, sağlam bir tarih bilincine ulaşanız. Kaldı ki her yıl için söylenecek ve yazılacak yüzlerce öykü ve roman var. Parti tarihinde üzerinde destan yazılacak birçok olay var. Biz bunların belki de yüzde birini bile yazıma geçiremedik, anlatamadık. Parti tarihi fazla bilince çıkarılmış ve yazılmış değildir. Üzerinde ne bilimsel ne de edebi çalışmalar fazla yürütülebilmiştir. Bu çalışmalar daha sahibini bekliyor. İleride koşullar elverirse, eminim ki her yıl için beş on ciltlik bilimsel, edebi ve diğer sanatsal değerlendirmeler ve çalışmalar ortaya çıkacaktır.
Parti tarihine bu kadar kapsamlı yaklaşacak ve saygılı olacaksınız ki, bu büyüklükten payınızı alasınız ve bu büyüklükle yürüyesiniz. Bu büyüklükte ne kadar şehit var, ne kadar işkenceye karşı dayanma var, bunların adını bile söyleyemiyoruz. PKK fiiliyatta şehit kanıdır, işkenceye karşı direniştir, açlığa ve susuzluğa karşı direnme savaşıdır, büyük sabır, fedakarlık ve cesarettir. İnsanlık emelleri uğruna insanoğlunun tanık olmayacağı düzeyde, hiçbir bireysel çıkara yer vermeyen bir savaşımın adıdır. PKK tarihi, birçok adsız kahramının emekleriyle bugüne kadar getirilmiş bir tarihtir. Bu tarihi kesinlikle bu yüce değerlerin toplamı biçiminde görmek gerekiyor. Parti tarihini bütün bu değerlerin bir bileşkesi olarak yüreğinize ve beyninize kazıyamazsanız, hakiki bir PKK’li olamaz ve dolayısıyla büyük bir militan haline gelemezsiniz… 1996