Adı Soyadı: Meysa Baki
Doğum Tarihi ve Yeri: 1971/Kobani
Katılım Tarihi ve Yeri:1988/Halep
Şehadet Tarihi ve Yeri: 29 Kasım 2004 Musul’da Şehit
Bir edebiyatçı, bir siyasetçi, bir asker ve özgürleşen bir kadın Şilan yoldaş…
Vakti kısa ama içi çok dolu geçen bir buçuk yıllık bir zaman diliminin ardından, bir akşam onunla ilk kez karşılıklı seslerimizi duyuruyorduk telefonda. Sesi bana daha da tokalaşmış gibi gelmişti. Kendine güven kazanmış ve bir o kadar da omzunda bir şeylerin ağır yükü duran birini çağrıştırdı. Belki o anda o sesin neye benzediğini çıkaramazdım ama şimdi kulağımda çınlayan haliyle tekrar derinliklerde işittiğimde bir tanrıça sesi gibi olduğunu hissediyorum. Evet, o küçük beden, tarihte gömülen sessizliği yırtarcasına bir uğraş içindeyken, bir halkın, hem de oldukça yıpranmış bir halkın sorumluluğunu üstlenmişti. O tokluk ve olgunluk oradan geliyordu. Çünkü Şilan yoldaş geçmişten beri süregelen sorumluluğuna son bir yılda çok ağır yükler de eklemişti.
Ve o bir kadındı. Son ana erişen olgunluğu 15 yıllık bir ömre sığan ateş cenderesini defalarca yakıp yıkıp sonra da biçim kazandırdığı zorlu mücadele yıllarının son ürünleriydi. O, özgürlük mücadelemize çok genç yaşta katılan nadide bir arkadaşımızdı. Hani öyle bir sistem içindeyiz ki, ne çocuk çocukluğunu, ne genç gençliğini, ne de kadın kadınlığını yaşayabilir. Çocuğa da, gence de, kadına da kendince olabilmek için kalan tek yol, bunun yılmaz mücadelesini vermek ve bu uğurda gerekirse her türlü fedakarlıktan çekinmemektir. İşte bu özge canlarımızdan biri de Şilan yoldaştır. Uzun yıllar Kürdistan dağlarının özgür kollarında özgürlük için ne gerekiyorsa onu yapmaktan kendini alıkoymayanlardan oldu. O da bir arayışçıydı. Kendisi olmanın, kendini bilmenin arayışçısıydı. Bu noktada kadın olmanın önceliğiyle bireyci değil, toplumcuydu. Ki kendisi olmanın cins olarak özgürleşmekten, toplum olarak özgürleşmekten geçtiğini sadece bilmiyor aynı zamanda hissediyor görüyordu. Bu yüzden Şilan yoldaş bilincin ve ruhun sezgisel gücüne sahip bir kadın özgürlük savaşçısıydı.
Yaşamın, siyasetin, mücadelenin olgunluk çağında nasıl oldu da Şilan yoldaş da bir anda şahadetler kervanına katıldı? Nasıl oldu da bu değer haince, kalleşçe bizden çalındı? Hangi beyinsizlik, hangi yüreksizlik buna cesaret etti? Onun tertemiz kalbine o hain mermiyi nasıl sıkabildiler? Kim bu hainler? O kurşunu sıkan eller mi, yoksa o kurşunu sıktıran beyinler, yürekler mi? Kim yaparsa yapsın, neye ve kime saldırdıkları, bu saldırıyla neyi yok etmek istedikleri bellidir. Hainin adı üstünde, özgürlük düşmanıdır. Özgür olan büyüdükçe, geliştikçe, o kendisinin tükeneceğini bilir. Onun için özgür olan ne varsa, ona her biçimde saldırmaktan bir an olsun pişmanlık duymaz. Özgür olan Şilanlar, hain olan gericiler, işbirlikçiler ve ajanlardır.
Şilan yoldaş özgürlük arkadaşımız, özgür kadın… Sanırım onu anlatabilmek, onun şehit düşürülmesiyle neyin hedeflendiğini de ortaya serebilmek açısından bir nebze de olsa bir mücadele arkadaşının dilinden, yüreğinden de olsa aydınlatıcı bir rol oynayabilir. Fakat her bir şehit arkadaşımızı dillendirmek, anlatmak ya da yazmak gerektiğinde şu sözler beynimizden ve yüreğimizden çok yakıcı, dilimizden ise utangaçça geçmiştir. “Anlatabilecek miyim, hakkını verebilecek miyim” Ben de bir kez daha bunu tekrarlıyorum. Ama yanına şunu da ekliyorum; o ve onun gibi yoldaşlarım dün benimleydiler. Ben onlarla birlikte yaşıyor, çalışıyor, paylaşıyordum. Onlarla ne kadar paylaşabildiysem ve onlarla ne kadar alıp verebildiysem o kadar da anlamışım ve anlatabilirim de ne kadar zor ve acılı da olsa. Ve bu salt bir vefa borcu değil, anlamı sınırsızlıklarla dolu olan bir yoldaşlık görevidir.
Şilan arkadaşı az ya da çok tanıyan, duyan ya da bilen her kime soracak olsanız, alacağınız ilk ve belki de tek yanıt ilkeli bir kadın olduğudur. Öyle ki Şilan adının karşısına ilkeyi koysanız tam yerini bulmuş olur. Toplumda soy damarı diye bir söz vardır ve bu söz bir topluluğun ya da kişinin kimliksel tanımı da olur. Biz kadınların soy damarı kölelik sınırından özgürlük sınırına ulaşma anında ilkelerimizle can bulmaktadır. Bu salt ütopyalarda, hayallerde kalan soyut gerçekler değildir. Bunu kendi kanında akıtan, yaşamı vazgeçilmezliği haline getirenler vardır. İşte Şilan yoldaş bedeni ve ruhuyla özgürlük ilkelerini yaşamsallaştırmanın içimizdeki canlı örneğidir. İçimizde onu bu yönlü çok zorlayanlar, ona geri adım attırmak isteyenler çok oldu. Ona da çok yakıştırmalarda bulundular. Hatta çok suçladılar da. Öylesi zamanları onunla paylaşmış biri olarak bu yönelimler karşısında ondaki kendine güven bana bir iç huzur veriyor, hatta zaman zaman şaşırtıyordu. Çünkü bizde bu tür sübjektif saldırılar karşısında içine girdiğimiz duygusal, tepkisel tavırlarla çokça bunların tuzağına düşme yaşanır. Ama o öyle değildi. Neye ve kime karşı mücadele verdiğinden emin bir halde birçok kez de gülüp geçerdi.
Kadının kendi cinsine bağlılığı ve sevgisi ilkesel bir kriterdir. Ve Önderlik kadın için, tarihin ve toplumun derinliklerinde saklı kalan gizli kadın arayışlarını açığa çıkarma savaşımını vermiştir. İşte Kürdistan’ın feodalizminden en çarpıcı bir şekilde payını alan yerlerden biri de Güneybatı Kürdistan’ın o kıraç topraklarından biri, Kobani’dir. Orda kızlar çok ağır feodal tabular altında büyütülür ve şekillenirler. Şilan arkadaş da bu tablonun içinden sıyrılıp güneşin ellerinden tutan bir genç kızdı. Güneşten gıdasını alarak büyüdü, onun için o aydınlık hep karanlığı uzak ve daha da uzaklaşılması gereken bir gerçekliğe dönüştürdü. Aydınlık, onun için kadına ait olan o tarihsel özdü. Karanlık ise erkeğin her türlü egemenliği ve kadının gerilikleriydi. Onlara karşı tavırlıydı, bütünleşmezdi, tenezzül de etmezdi. Belki tarihte soyluluk hep üstte olanlara, egemen olanlara bahşedilmişti gibi duruş almıştır. Ancak biz bunu tersine çeviriyoruz, o soyluluğu tarihe gömüp özgür olanın eline veriyoruz. Evet, soyluluk özgür insanın bir erdemiyse, Şilan arkadaş bir kadın olarak erdemliliğin soylu duruşunu kazanmış biriydi. Erdemliydi, çünkü dürüstlüğe, samimiyete ve temiz, arı olana derin saygısı olan ve kendisi de öyle olan bir arkadaştı. Yalanlar ve sahtelikler onun kitabında yazılmamıştı.
Toplum olarak da, kadın olarak da bizi biz olmaktan alıkoyan, uzaklaştıran olgulardan biri ve belki de en önemlisi değer anlayışının yitimidir. Öyle ki, ne için yaşadığın, ne için var olduğun bile anlam gücünü bulamamaktadır. Anlamın gücü insani, cinsi ve toplumsal değerlerin cisimleşmesiyle ortaya çıkıyor. Bizim de anlam gücümüz bizi kimliksel öze kavuşturan değerlerimizdir. Şilan arkadaş kendisi olabilmenin en temel ölçütü olarak değerlerle bir olmak ve onlara bağlı hissetme duyarlılığında olan biriydi. Yıllarını mücadelenin içinde geçirmiş bir kadın olarak her geçirdiği zamana yeni bir anlam daha yüklerdi. Bazılarının yaptığı gibi geçirdiği yılların hesabını yapıp da örgütün karşısına hak arayarak çıkmayı hiçbir şekilde kendine layık görmedi. Aksine her zaman dilimi, onda yeni bir değere dönüşüyor ve anlamını daha da güçlendirmeyi düşünmenin ötesinde bir yaklaşım göstermiyordu. Nasıl ki altının ayarı düştükçe değeri düşüyor, ayarı yükseldikçe değeri yükseliyorsa, Şilan arkadaş için de yılları bu mücadele uğruna geçirdikçe ve bir şeyler bu zamanlara kattığını gördükçe değeri de o denli artıyordu. Bunun için tüm kutsal değerlerimiz onda her geçen süreçte daha bir anlam kazanıyor, bağlılıkları da güç kazanıyordu. Biriken değerler bütününün bir parçası gibi durmaktan ve bu bütünün daha da pekiştiren bir özne olmaktan sadece ve sadece gurur duyuyordu. Ondaki onursallığın bir yanı da buydu.
Bir Kürt kızı olarak Kürtlüğün kültürel değerleriyle büyümüş olmanın mağrurluğunu hep hissettiriyordu. Çünkü bizi bize yabancılaştıran sistemin bu oyunları ona uzanamamış Kürtlüğün saf halini kendi saflığında barındırabilmişti. İlkeselliğin en temel kriterlerinden biri olan yurtseverlik onun doğasında vardı. Özgürlük bilinci o saf doğayı bizlere tanıtmış, salt kendisi olmanın ötesinde taşırmıştır. O bu özellikleriyle halkına ve toprağına mal olmuştu. Şilan arkadaşın en çok sevdiği türküler klasik Kürt müzikleri, Kürt halkının, Kürt kadınının kültürüydü.
Bir edebiyatçı, siyasetçi, asker olabilmenin içiçeliği herkese nasip olmaz. Bu nasiplik bir yetenek olmanın yanı sıra bir inceliktir. Şilan arkadaştaki o doğasal incelik, ruhsal incelikle bürünmüş ve bir kadın şair doğmuştu. Ancak o gizli bir şair ve sanatçıydı. Şiirlerini sizlere sadece yazdığı defterlerde bırakır ve o sanatsallığını dahi dışa vurmayı kendine yedirmezdi. Yine de sanat onda bir tutku ve yaşamın vazgeçilmez bir parçası gibiydi. Beki de en trajik olan, o şehit düştükten sonra bu eserleriyle buluşma zeminini yakalamamız olacak.
Evet, Şilan yoldaş sen de içimizden ansızın ayrıldın. Her ayrılan gibi senin ayrılışını da fiziksel bir ayrılışın ötesinde kabul etmiyoruz. Sen devrimsel eserlerinle zaten bir yer edindin. Düşüncen, ifaden, ruhun maneviyatın özgürlük çizgisinde bir temsil kişiliği olman yönünde çoktan hak ettiği yerini bulmuştu. Çünkü bir netlik duruşuydun. Sen, bu olduğun için seni sevdik, saydık ve şahadetinin ardından birer izci olarak yaşamak, var olmak, bizlere düşen görev olmaktadır. O kurşunlar senin bedeninde öylece kalmayacak, kimden gelmişse ona dönecek. Sessizliğin acısıyla değil, senin ilkelerinle yaşamanın mutluluğunu yaşıyoruz.
Mücadele Arkadaşları