Özel savaşın inceliklerine uygun ve diğer ayaklarıyla beraber, daha kapsamlı şekilde uygulanmaya başlama süreci ise 1970’ler sonrasıdır. 12 Mart Darbesi gerçekleşmiştir. Devrimci hareketlerin liderleri asılarak, dağlarda-sokaklarda kurşunlanarak, sorgularda işkenceyle katledilmiştir. Böylece devrimci hareketlerde bir gerileme süreci yaşanmıştır. Özellikle 1974-1975’ten sonraki süreçlerden itibaren devrimci hareket, yeniden bir toparlanma sürecine girmiştir. Bu süreçte özel harekâtın daha çok da yeraltı unsurları devreye girer. Yine bunlar, provokasyon yaratmak için saldırıları gündeme getirmiştir. Sadece devrimci-demokrat kesimlere yönelik saldırıları gündeme getirmemiş, toplum içinde bilinen, sevilen, saygın insanlara yönelik de saldırılar yapmaya başlamışlardır. 1970’lerden sonraki süreçlerde özellikle kontrgerillanın yeraltı unsurları dediğimiz kesimler, ‘Sahra Talimatnamesi’nde belirtilenleri yerine getiren bir pratik uygulamışlardır. Toplu katliamlar gündeme gelmiştir. Bu toplu katliamlar, sadece kurşunlarla insanların taranarak öldürülmesi biçiminde değil, baskınlar yapılarak insanların boğazları kesilerek gerçekleştirilmiştir. İnsanlar telle boğulmuştur. Kahvehaneler basılıp, silahla taranmıştır. Okuldan çıkan öğrencilerin üzerine yaylım ateşleri açılmış, öğrenciler katledilmiştir. Otobüsler taranmıştır. Bunlar, Türkiye’nin o süreçteki siyasal tarihinde kontrgerillanın eylemleri olarak yer almıştır. Bu eylemlerle halkta panik yaratılmıştır. Yanı sıra devrimci güçlerin kendilerini savunma tedbirlerini alması sağlanmış ve Türkiye, giderek bir iç savaş ortamı yaşamaya başlamıştır. Neredeyse her gün, onlarca insanın öldüğü bir çatışma sürecine girilmiştir. Bu çatışma sürecini körükleyenler ve geliştirenler, tamamıyla kontrgerillanın yeraltı unsurlarıdır. Ve bunlar, sadece devrimcilere yönelik saldırılarla sınırlı kalmamıştır.
Bu şekilde sürdürülen özel savaşın asıl nedeni, o dönemlerde gelişen devrimci, demokratik kamuoyunun bastırılmasıdır. Bunun engellenmesi için bir terör ortamı yaratılmıştır. Yaratılan terör ortamıyla beraber, Türkiye’de bir askeri darbenin yapılma koşulları hazırlanmaya başlanmıştır. 1977’de Namık Kemal Ersun’un darbe girişiminden bahsedilir. Bu, ordu içerisindeki faşist subayların planladığı bir darbe girişimidir. Deşifre olmuştur, açığa çıkmıştır. O nedenle sonuç alamamıştır. 1977 sürecinde o darbe planlanırken, Önderliğimize yönelik geliştirilen ilk komplo girişimi de gündeme girmiştir. (Bu süreçte mitin kurduğu Sterka Sor örgütü tarafından, Haki Karer yoldaş komplo sonucu şehit edilmiştir.) Yani bu süreçte devrimci-demokratik hareketler gelişmektedir. Bunlar giderek iktidarı ciddi şekilde korkutan potansiyel güç haline gelmektedir. Kürdistan ve Türkiye’de devlet için tehlike arz eden bu potansiyelin yok edilip ortadan kaldırılması için tamamıyla şiddeti ve bastırmayı esas alan bir özel savaş uygulaması gündeme gelir. Yaratılan kargaşa ve kaos ortamında, halkın bilincinde darbe kaçınılmaz bir biçimde gerçekleşecek bir olgu olarak kabul ettirilmeye çalışılır. Ortam, şiddete dayalı olarak terörize edilirken diğer taraftan da toplum, psikolojik olarak darbeye hazır hale getirilir. O süreçteki özel savaşın diğer ayağı olan psikolojik savaşın da ana yönelimi ve yaklaşımı, tamamıyla toplumun bir darbeye hazır hale getirilmesi temelinde geliştirilmektedir. Bunun için de toplum düşünsel-ideolojik olarak psikolojik savaş bombardımanına tabi tutulmaktadır. Bunlar, o süreçte darbeyi teşvik eden basın yoluyla, kontrol altında tutulan, devlet tarafından sözde sivil toplum örgütleri olan sendikalar, dernekler vb. kullanılarak yapılmaktadır. Bunlar, üniversitelerde değişik unvanlarla görev yapan öğretim görevlileri yoluyla gerek öğrencilere gerek halka yönelik sempozyumlarla yapılmak istenmektedir.
12 Eylül 1980’de Türkiye’de darbe gerçekleşmiştir
Kısacası; o süreçteki psikolojik savaşın ana teması toplumun bir darbeye hazırlanmasıdır. Toplum darbeye hazırlanırken, toplum içerisinde devrimci demokratik gelişmenin önü alınmaya çalışılmıştır. 1970 ile 1980 arası Türkiye ve Kürdistan’da sürdürülen özel savaşın kapsamı böyle oluşturulmuştur. Stratejik olarak ele alınan özel harekâtın daha çok askeri boyutu ve bastırma yönü öne çıkartılmıştır. Darbe, bastıran bir güçtür. Yeraltı unsurlarının harekete geçirilmesi ise, kargaşa yaratmak için başvurulan bir yöntem olarak geliştirilmiştir. İkisi birleştiği zamansa, 12 Eylül 1980’de Türkiye’de darbe gerçekleşmiştir. Bu darbe, bir özel savaş harekâtıdır. Darbenin hazırlandığı, darbe için gerekli koşulların yaratıldığı ortamda, özel savaş güçlerinin bizzat planlayarak uyguladığı bir darbedir.
12 Mart 1971’de de bir darbe gelişmişti. Bu da özel savaşın bir parçasıydı. Ama 12 Mart darbesi, kendini her yönüyle kurumlaştıramadı. Daha sonraki süreçte yer altı unsurlarını harekete geçirerek, daha güçlü şekilde örgütlenerek kendini kurumlaştırmaya çalıştı. Siyasal anlamda özel savaşın kendini kurumlaştırmaya başlaması ise 12 Eylül’den sonra gündeme geldi. Hem Türkiye açısından, hem Kürdistan açısından özel savaşın kurumlaşması, özel savaşın siyasallaşması, özel savaşın sadece askeri bir bastırma harekâtı olmaktan çıkarak toplumu sarmaya ve o temelde şekillendirmeye başlaması, 12 Eylül sonrası sürecin izlenen politikalarının bir sonucudur. O nedenle Türkiye ve Kürdistan’da özel savaş ele alındığında, 12 Eylül 1980’le beraber başlayan süreci bir dönüm noktası olarak kabul etmek daha gerçekçi bir yaklaşım olacaktır.
12 Eylül darbesi, daha önceki darbelere göre çok daha derinlikli ve özel olarak ele alınmıştır. Yani 12 Eylül darbesi, tamamen bir özel savaş darbesidir. Daha önceki darbelerin belli hedefleri vardı. Kimi kişi ya da örgütleri düşman ilan etmekteydi. Ama 12 Eylül 1980′ den sonraki süreç böyle değildir, her yönüyle kendini kurumlaştırmıştır. 12 Eylül toplumsal ve kültürel anlamda, kişilikler anlamında kendini kurumsallaştırmıştır. Her yönüyle topluma karşı ilan edilen bir savaş anlamına gelen 12 Eylül, bu anlamda özel savaşın Türkiye’de kurumlaşması, bir rejim, bir sistem haline gelmesi aşamasını temsil etmiştir. 12 Eylül’ün topluma karşı ilan edilmiş bir savaş olma ve özel savaşın 12 Eylül ile beraber kendisini kurumlaştırma gerçeği, tüm bu alanlarda özel savaşın hâkim hale gelmesi anlamına gelmektedir.
12 Eylül sivil siyasete son vermiştir. Dernek, parti, sendikaları kapatmıştır. Bu, baskı anlamına gelmektedir. Halk tamamen iradesizleştirilip fikir, düşünce öz yaşam biçiminden koparılmak istenmiştir. 12 Eylül özel savaşı kurumlaştırırken, ilk olarak topluma baskıyla boyun eğdirip sürü haline getirerek, güdülen bir toplum yarattı; bunu kabul etmeyenleri kırımdan, katliamdan geçirdi. Bir topluma siyaseti yasaklamak, toplumu baskı ve cendere altına almaktır. Koyunlaşan bir toplum haline getirmektir. Bu uygulamalarla, yasaklı siyaset ortamında sessiz bir toplum geliştirilmiştir.
Ekonomiye yaklaşımı ise, her alanda bir tekelleşmenin gerçekleşmesidir. Yani küçük sermaye gruplarının, elindeki sermayelerini kaybedecek bir ekonomik sistemin oluşturulmasıdır. İnsanların elinde ne kadar sermaye varsa, onların belli merkezlerde toplanmasıdır. Faizler yükseltilmiştir. Karaborsa artmıştır, küçük esnaf iflas etmiştir. Bunların bıraktığı ticaret alanları büyük sermaye grupları, tekeller tarafından doldurulmuştur. Yani 12 Eylül, ekonomik alanda kendisinin dayandığı sermaye kesimleri dışında, hiçbir kesimin var olmasına müsaade etmemiştir. Bu halkın elinde-avucunda neyi varsa çekip alınmıştır, piyasadaki malın fiyatı artmıştır, işçilerin ücretleri düşmüştür, karaborsa yaygınlaştırılmıştır, üretim yavaşlamıştır. Tüm bunlar yaşandığı zaman toplum açlığa, sefalete yatırılmış olmaktadır.
Bu da toplum içinde bir avuç kesimin en büyük sermayedarlar, zenginler konumuna gelmesini sağlamıştır. Bu anlamda 12 Eylül, kendi ekonomik sermayesini de oluşturmuştur.
Kültür politikası yine buna uygun biçimde geliştirilmiştir. Toplum zapturapt altına alınmıştır. Susturulmuş, yoksullaştırılmıştır. Baskı altına alınan, yoksullaştırılan bir toplumun kültürel anlamda yaşayacağı şey de bağımlılık ve düşürülmek olacaktır. Kişilikler buna uygun hale getirilecektir. Kültür, yaşam tarzı ve alışkanlıklardır. 12 Eylül’ün baskı ve yoksulluk ortamında neler yaşanmıştır? Toplumda buna uygun alışkanlıklar, yaşam, ilişki biçimleri gelişmeye başlamıştır. Bu durum neyi getirir? Yoksulluğu. Yoksullaşıyorsa bir kişi hırsızlık yapacaktır ya da kolay yoldan para kazanma yolunu arayacaktır. Bastırılmış, susturulmuş bir toplum kendini rahatlatacak yeni yaşam alanlarını bulmaya çalışacaktır.
Bu, geleneksel yaşam ölçüleri ve kültürel değerlerin ardı sıra çözülmesi demektir. O nedenle 12 Eylül sonrası süreçte Türkiye’de toplum, büyük bir çözülme yaşamıştır. Öyle ki, toplum içerisinde her birey kendini pazara sunabilecek bir hale getirilmek istenmiştir. Toplum çözüldüğü zaman, o döneme kadarki ahlaki değer ölçüleri de ortadan kalkmaktadır. O değer ölçüleri ortadan kalktığı zaman ise kişi her şeyiyle beraber kendini pazara sunan, pazarda satan, pazarlayan bir hal almaktadır. Toplumu toplum yapan manevi-ahlaki değerleri bir yana bırakılmaktadır. ‘Kafanı çalıştır, sen de zengin ol, köşeyi dön’ felsefesi toplumun bilincine kazılmaktadır. ‘Kafanı çalıştır, köşeyi dön’ yaklaşımı toplumda yeni bir ‘felsefe’, yeni bir ‘yaşam’ ve yeni bir ‘kültür’ geliştirmiştir.
Bir yandan bunları yaparken, ideolojik anlamda toplumun önüne, kendisini temsil edecek seçenekler sunar. Toplumda yozlaşma gelişiyorsa, yozlaşmaya karşı çıkanların tepkisini nasıl maniple edecektir? Dini kullanarak bunu yapmaya çalışacaktır. Bir yandan toplumu düşürmekte, yozlaştırmakta; diğer yandan da buna karşı olanların tepkisini maniple etmek için dini kullanmaktadır. Dini kullanma eğilimi içerisine girmenin bir parçası olarak, kendisine göre olan tarikatları besleyip öne çıkarmaktadır. Tarikatları geliştirerek, kendisine göre ahlaki erdemlerin savunucusu haline gelmektedir. Böylece bir yanıyla toplumu çözerek kendisi için tehlike olmaktan çıkarırken, diğer taraftan da tepkisi gelişenleri farklı yaklaşımlarla kendi çizdiği sınırlar içerisinde bir örgütlenme içine çekmektedir. Her ikisini de yapan kendisidir. Her ikisini yaptığı koşullarda artık o, kendisini bir bütün olarak toplum üzerinde çok daha fazla örgütleyen bir güç haline gelmektedir. Bugün AKP’nin birinci parti olarak Türkiye siyasetinde yer alması, o zamanlardan beri yapılan hazırlıkların bir sonucudur. Tarikatlar o zaman örgütlendirilmiştir. Bu tarikatların siyasal organizasyonlar haline gelmesi, o süreçten itibaren başlamıştır.
Özel savaş, Türkiye’de kendisini ideolojik, silahlı, kültürel, toplumsal alanlarda kurumlaştırmaktadır. Tüm alanlarda kurumlaştırdığı zaman kendisi tek, yenilmez, yıkılmaz bir güç haline gelmektedir. Bu çok tehlikeli bir durumdur. 12 Eylül’den sonra Türkiye’de bu yapılmıştır. 12 Eylül’den sonra doğanlar için, ya da 12 Eylül’den sonra şekillenenler için, “12 Eylül Kuşağı” derler. Düşüncede alıklaştırılmış, siyasetten uzaklaştırılmış, keyfince yaşamayı esas alan, hiçbir sorumluluk taşımayan, anı, daha çok da güdüleri temelinde yaşamayı esas alan, tamamıyla değerler sisteminden kopmuş bir kuşak. 12 Eylül Kuşağı denince, bu anlatılır. 12 Eylül ortamında oluşan, yetişen kesimlerin bu gerçekliği hareketimiz de dahil devrimci hareketlere de etki yapmıştır. Zira insanların içinden geldiği toplumsal yapı, önemli ölçüde özel savaş rejimi tarafından şekillendirilen, iradesi kırılarak, toplumsallıkla örtüşmeyen alışkanlıkların edinildiği bir özellik kazanmıştır. Bu da kendisiyle birlikte bir bozulmayı ve yozlaşmayı getirmektedir.12 Eylül bir insanın, devlet için tehlike olmasını engelleyecek uygulamaları pratikleştiren bir yönetimdir. Bunun boyutları da vardır. Örneğin; yapılan işkenceler vardır. Üç aya, altı aya varan gözetim süreçlerinde işkence tezgâhlarından geçirilmiştir toplum. İradeyi kırmak ve teslim almak için gözetim süresi üç aydan altı aya çıkarılmıştır. Hatta bazıları bir seneden fazla işkenceye tutulmuştur. Bu da 12 Eylül’ün ortaya çıkardığı bir tarzdır. İnsanlar idam sehpalarına götürülmüştür. Çok yaygın ve günlerce süren operasyonlar yapılmıştır. Yakalanan insanlar, helikopterlerden aşağıya sarkıtılmıştır. Sokak ortalarında panzerlerle sürüklenmişlerdir. Bunlar özel savaşın, devrimci muhalefeti tamamıyla bastırma, yok etme, teslim alma çabalarıdır. Bir yere kadar işkence yapar, bir yere kadar seninle çatışır ya seni öldürür ya da kendisi ölür. Bu, dönemsel anları ifade eder. Ama özel savaşın kendisini bir toplumda kurumlaştırması bir anı değil, bir süreci anlatır.
Tarikatları, baskıyı, istihbaratı, işbirlikçiliği, ajanlaştırmayı da geliştirmiştir. Bazı yerlerde yozlaştırmayı geliştirmiştir. Gençlerin, devrimci mücadeleye katılımının engellenmesi için, bilinçli olarak tüm bu alanlarda yozlaşmayı geliştirmiştir. İçki, kumar, fuhuş geliştirilmiştir. Bunu, bizzat devletin kendisi yapmıştır. Devlet bünyesinde, memur statüsünde olan birçok kesim, bizzat gittikleri yerde temel görev olarak bunu yapmışlardır. Musakkadim ile ilk fuhuşu gerçekleştiren devlet, bu geleneğini devam ettirerek fuhuşu geliştirmişlerdir; içkinin, kumarın, yozlaşmanın ve her türlü sapkınlığın gelişiminin önünü açmışlardır.
12 Eylül süreci, özel savaş açısından en önemli dönemlerden bir tanesidir. Belirttiğimiz gibi; 12 Eylül siyasetin, ekonominin, kültürün, toplumun, toplum içerisinde özelde kadının, her alanda özel savaşın kurumsallaştırılmaya başlandığı bir sürecin adıdır.
Bugün Türkiye’de siyaset, toplum, ekonomi, kadın toplumu yeniden şekillendirilmeye çalışılmaktadır. Yeniden şekillendirme çalışması ya onu reddedecek ya da kabul edecektir. Ret ve kabul noktasında ele alınan konuların temelinde, 12 Eylül yer almaktadır. 12 Eylül kendi sistemini kurumlaştırırken, önünde engeller oluşmadığı sürece onu başarıyla götürmüştür. Önünde direnişler çıkmaya başladığı andan itibaren hem kendi oluşturmaya başladığı sistemde gedikler açılmış, hem de özel savaşa karşı direnişin yeni mevziler elde etmesi, toplumu farklı arayışlar içerisine çekmeye başlamıştır.
Gelişen mücadele ve direnişler, beraberinde Kürdistan’da özel savaşın kendisini farklı biçimlerde örgütlendirmesine de neden olmuştur. Türk özel savaşının bunu sağlayabilmesinin temelleri ve koşulları da vardır. Hatta bununla birlikte kendini üzerinde şekillendireceği tarihsel dayanakları söz konusudur. Bu, Kürdistan’da süren Türk özel savaşının dayandığı tarihsel temellerin anlaşılması açısından da önemli bir anlama sahiptir.
Ş. Zeynep Kınacı Özgür Kadın Akademisi
Ş. Medya Mawa Devresi