• KURDÎ
No Result
View All Result
Pajk - Kürdistan Kadın Özgürlük Partisi
  • Anasayfa
  • Önder APO
    • Önderlik Perspektifleri
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
    • Gerilla Anıları
    • Gerillanın Kaleminden
    • Amargi
    • zeynep kinaci
  • Araştırma-İnceleme
  • Galeri
    • Resim Galerisi
    • Video
  • Anasayfa
  • Önder APO
    • Önderlik Perspektifleri
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
    • Gerilla Anıları
    • Gerillanın Kaleminden
    • Amargi
    • zeynep kinaci
  • Araştırma-İnceleme
  • Galeri
    • Resim Galerisi
    • Video
No Result
View All Result
Pajk - Kürdistan Kadın Özgürlük Partisi
No Result
View All Result

ÖNDER APO’YLA DİYALOGLAR

31 May 2025
in Önder APO, Önderlik Perspektifleri
A A
ÖNDER APO’YLA DİYALOGLAR
Share on FacebookShare on Twitter

Benim İçin Sevgi Konusu Olabilmek Önemli
– Büyük düzey gelişmesi var hepsinde. Kadınları görüyorsun, nasıl gelişmişler?
Öz.: Ben hiç bu kadar beklemiyordum Başkanım.
– Büyük gelişmeler var değil mi?
Öz.: Evet Başkanım.

– Tabii, sen bekleyemezdin. Onu yürüten benim yani. Ben henüz fazla uğraşmıyorum da. Biraz daha hamuru yoğursam, zaten ya un ya çürük olduklarını ortaya çıkarır veya atarım ya da müthiş bir olay ortaya çıkar. Bunlar genel tedbirler daha, genel ilgilenmeler. Son yaptığım çözümlemelere göre, kadın daha yeni yeni açığa çıkartılıyor. Bazı kadınlar, yeni yeni yaşayıp, yaşamayacaklarını ortaya koyacaklar. Dikkat edin, kırıp dökmeden yapıyorum, değil mi? Herhangi bir erkeğin yaptıkları gibi midir benim yaptıklarım?

Öz.: Hayır Başkanım.

– Nasıldır mesela? Yani kadına yaklaşımlarımın kamptaki etkisini az çok olduğun yerde de fark ettin. Burayı da eskiden biraz yaşadın, bariz gelişmeler var.

Öz.: Bu çözümlemelerdeki derinleşme ile birlikte, gelişmenin hızı da arttı. Belki bir önceki devredeki gelişme de ve bir sonraki devredeki gelişme de artık ayrı olacak. Bundan sonraki süreçte, kimse şunu getiremeyecek, “ben kendimi göremedim” ya da “kapalı bir yanım kaldı.” Hepsi çözümlemelerde ortaya konulmuştur.

– Yani siz kadınları, böyle bir gelişmeye tabi tutmak az mı önemli?

Öz.: O başlı başına bir devrimdir.

– Başlı başına ve çok gerekli bir devrim. Düşünün yani, iradesi, yüreği felç olmuş, zaten kafası fazla çalışmıyor. Böyle kadını siz ne yapacaksınız? Tabii, başa bela değil mi bu kadın?

Öz.: Kesinlikle. Aslında gerçek olarak yaşamın belasıdır.

– Yaşamın belası. Ben kendim için biraz yapıyorum dediğimde şunu anlamalısınız, zaten karşıma aldığım bir kadının nasıl çıktığı belli. Yani ben bir kişiden, bir cinsin tümünü çözümledim. Bir de akıllı adamım yani. Şimdi en değme kişi, erkek diyelim, bu konularda “ben en artistiğim” diyen de dahil, nasıl yaşayacağını benim kadar bilemez. Her konuya nasıl yaklaşacağını bilemez ve ben açık bir şey daha söyledim. Bazıları şaşabilir, ki halen geçen yıl söylendi: “Ya bu kadar kadın, erkek yan yana olur mu? Evlilikler nasıl?” Ben geçen konuşmamda da söyledim, kabul edilebilir bir erkeklik nasıl olabilir sorusunu kendime soruyor ve uygulatıyorum. Ayrıyeten birlikte yol alınabilecek bir kadınlık nasıl ortaya çıkabilir? Daha onun peşindeyim. Hani derler ya, bir görüşte birbirlerini gördüler, sevdalandılar, karasevda. Bu karasevda bizi nereye götürmüştür şimdiye kadar? Hiçliğe! Benim kadın anlayışım ise çok sistemli gelişti. Kadın arayışını geliştirme, hakkım değil midir? Kaldı ki bu, kadının çıkarınadır. Şimdi ben enayi miyim, felç olmuş bir kadını alayım, başıma bela, yük yapayım? Benim gibi büyük bir özgürlük savaşçısı, bir düşkün kadını alsın, bir de toplumun geleneklerine göre şöyle bağlı, şöyle bilmem tabulu olsun. “Bu, dünyada bana yapılabilecek en büyük işkence” dedim. Ve çok erkenden fark ettim. Şimdi bununla kadını hor mu görüyorum? Hayır! Kadını küçümsüyor muyum? Hayır, tam tersine kaybeden kadının gerçeğini görüyorum, kadın yine ele alınmalı, ilgilenilmeli, ama asla bu mevcut biçimleriyle değil.

Dikkat edin, şu anda kadında nasıl işliyor olağanüstü bir iç mücadele, değil mi? Ve işte bir yandan fiziğiniz gelişiyor, bir yandan ruhunuz, bir yandan bilmem beyniniz, bir yandan askeri, bir yandan siyasi, değil mi? Ama bu çelişkinin mekanizmasını ha bire ben döndürüyorum. Şu anda sizin içinizde var, binlerce kız var, değil mi? Yani bence hepsi olağanüstü güçleniyor. Hem fiziki olarak hem estetik olarak hem cinsi olarak hem düşünsel olarak, değil mi? Eskisinden belki de bin kat daha güçlüler.

Öz.: Kesin.

– Kazanıyorsunuz velhasıl, bu açık.

Öz.: Evet Başkanım. Zaten böyle bir ortamın bile hazırlanması başlı başına bir gelişme aracı.

– Büyük bir devrim.

Öz.: Evet.

– İşte kadına saygı. Şimdiye kadar saygı, namus dedikleri, al kadını yatağına, iki günde pestilini çıkar, kokuşmuş bir şeyi fırlatır gibi evin bir köşesine fırlat. Ne anlaşıldı bu kadınlıktan, değil mi? Olagelen o, değil mi? O halk ailelerini gördünüz, değil mi?

Öz.: Başkanım, kadın orada bir eşya gibi kullanılıyor.

– Tamamen, değil mi? Bu en büyük hakaret. Düşünün benim kadın saygımın ne kadar görkemli olduğunu anlayın, onu demek istiyorum. Halbuki benim hayallerim çok büyük. Bazı arkadaşlar kendini karasevdalı sanır. Sevda nerede, aşk nerede sizde? Birer zavallısınız, sevgileriniz için hiçbir şey yapamıyorsunuz. Ben daha ilkokuldan beri, kadın bilgilerini geliştire geliştire, bu büyük kadın özgürlük savaşımına dönüştürdüm. Var mı sizin hayallerinizde böyle tek bir saygı ve onun gereklerine göre yaşam savaşı verme? Yok. Mesela, siz kızlar da “nasıl bir erkek” sorusunu kendinize bile hiç sormamışsınız. Ha bire kendinizi hazırlıyorsunuz “kim bizi alacak.” Ne bu? Seni alan seni ne yapacak? Seni nasıl kullanacak farkında mısın? Adamın siyasal, toplumsal, örgütsel gerçekliğini ne kadar biliyorsun? Kaba bir cinsellik elinizde, aslında o da çok tanınmaz hale getirilmiştir, nasıl kullanacakları belli değil veya başa bela. Çok kaba birkaç tutku, tatmin ve onu pazarlıyor, onun üzerine bilmem egemenliğini inşa ediyor. Sonuç, birbirlerinin ağzına etme. Ben bunu erken yaşta fark ettim ve bu tuzağa düşmedim. İşte benim en önemli bir özelliğim de o. Ruhumu temiz tuttum. Cinselliği çok sağlam ele aldım. Sonuç, şu anda bence en güzeli meydandadır, değil mi? Açık. Şerefli, onurlu, namuslu kişilik, özgürleşen kişiliktir. Ama bunu, sizin gibi ikazlara rağmen zorbela ilerlettim. En büyük tutuculuğu da sizler gösterdiniz. Yani benimle güçlü bir diyalog içinde bunu götürmek isteyen kaç kadın var? Hiç yok.

Öz.: Başkanım mutlaka büyük bir karşı koyuş var.

– Karşı koyuş, problem değil mi? Yani yoldaş olmayı bile beceremiyorsunuz.

Öz.: Veya Önderliğin yaklaşımlarını yanlış algılama var.

– Kendine göre. Hayır, kendine göre beni kullanma, “özel ilişkidir” diyor hemen. Tabii burada da kafa müthiş çalışmak zorunda. Bir defa özel ilişki nedir? Genel ilişki nedir? Ki bir kavram ortaya çıkardım biliyorsunuz, genelev ile özel ev arasında çok az bir fark var, değil mi? Bunun da böyle olduğu şimdi daha iyi açığa çıkıyor.

Öz.: Kesinlikle öyle. Bir kere ruh teslim edilmiş.

– Öz itibariyle öyle, yani genelevdeki ilişkiyle özel evdeki ilişki arasında basit bir biçim farkı var, özde aynıdır. Özel evdeki genelev, genelevdeki özel ev, böyle bir şey. İçerik yok.

Öz.: Herhangi bir duygusal paylaşım yok, bir insanın…

– Yok tabii, duygusal paylaşım yok, siyasal paylaşım yok, örgütsel paylaşım yok, eşitlik yok, özgürlük yok, bilmem yok oğlu yok. Ee ne var? Kaba cinsel tatmin. O, genelevde de var, orda da var, ne fark var peki? Bu, cinse hakarettir. Ben bunu aşmaya çalışıyorum, ne kadar büyük tutuculukla karşı karşıya geliyorum: Kadın tutuculuğu, erkek tutuculuğu. Örgüt içinde bütün provokasyonlar bu noktada, biliyorsunuz en son birisi “APO’nun Ayetleri” diye bir kitap yazdı, neden? Büyük namus elden gidiyormuş veya toplumun elindeki o sözüm ona namusu elinden aldım. Namus değil, o en büyük namussuzluk. Boğmuşlar ilişkiyi, boğmuşlar sevgiyi, boğmuşlar katılımı. Nasıl yaşadıkları bile belli değil. Adını bir de namus kılıfı koymuşlar. Hiç kimse yaklaşamaz. Dua edin ki benim gibi bir maceracı çıktı. Kendinizi sizden daha fazla düşündü ve bunun doğru olanını gördü. Kürt açısından veya kadın açısından büyük buluş.

Öz.: Bence dünya kadınları açısından da oldukça önemli.

– Dünya kadınları açısından da, çünkü onlar da ilgi duyuyormuş.

Öz.: Kesinlikle, yani Türkiye’nin kadınları da buna bağlıdır.

– Gayet tabii, onu görüyorum. Fakat halen bizi bu konuda da tam yansıtmış olmaktan uzaklar. Ben kendime güveniyorum. Örneğin, ben kendimi bir halk için yetiştirdiğim gibi, bir insanlık için de yetiştirdim. Şimdi hangi ulustan olursa olsun, bütün insanlar beni mutlaka anlamalı ve sevmek zorunda. Ölçülerim var çünkü. Kürt halkı için yetiştirdiğim kadar, Türk halkı için de yetiştirmişim. Bir erkek için kendimi çözdüğüm gibi, bir kadın için de çözmüşüm. Bir kadın için nasıl yaşanılır sorusuna mükemmel cevaplarım vardır, hayal bile edemeyeceğiniz kadar. Örgütlü bir kişilik, hazır bir kişilik. Diğer erkeklere bakıyorum, aman Allah’ım! Bunları hangi kadın kabul eder? Tabii erkek açısından da kadınlara bakıyorum, bu zavallı kadını hangi erkek kabul eder? Tabii düşüncemdeki özgür erkek yok, bana göre henüz bunlar oluşmuş değil. “Enerjiyi nereden alıyorsunuz” dediniz, işte bu çekim gücünden alıyorum. Sizin böyle iddialarınız var mı? Böyle ihtiraslarınız doğdu mu? Uğruna savaş verdiniz mi? Ruhunuz çoktan bitik, bir defa sevgileriniz yok, sevgi olayı diye bir şey yok. Sevgi, koyunun kuzusunu sevmesi gibi bir şey. Bendeki sevgi çok farklı bir boyutta. Benim için sevgi konusu olabilmek önemli. Kaldı ki, ben kendimi nasıl sevgi konusu yapmışım, ben kendiliğinden mi seviliyorum? Hayır! Büyük bir sanatkarane dönüşümle kendimi sevdiriyorum. Düşünün yani bir romandaki kahraman kendisini, mesela şu konu da çok önemli, nasıl sevdirebiliyor? Sevgi diyalektiği üzerine çok düşünün. Sevgi, sizin için gerekli. Düşünün, çok sevildiğiniz zaman çok iyi örgütleyici olursunuz, çok iyi komutan olursunuz, yaşama çok iyi bağlanırsınız. Ve bu da zafer demektir. Ama nasıl sevilir insan? Bebek gibi “anam gelsin, beni kucağına alsın, sevsin” diyemezsiniz. Sevgi kurallarında buna yer yoktur. Sevgi ciddi bir olay.

Şimdi sevgi olayından bahsettim. Önderliğin şu anda içerisinde bulunduğu en yoğun devrimsel gerçekliklerden birisi de sevgi devrimi. Hangi kişilik sevilir, hangi özellikleriyle, hangi üslubuyla, hangi tarzıyla? Ben ortadayım. Ben, beni çok beğenin filan demiyorum size, ama açık ortadayım. Zaten büyük açıklığa da kavuşturuyorum. Bence görüldüğü kadarıyla, biraz sevile bilinir. Yani “biraz anlayışlı bir kişidir” diyebilirsiniz, değil mi? Özellikle siz kadınlar açısından, değil mi?

Öz.: Mütevazıca, biraz değil de…

– Yani mütevazı olalım diyelim. Objektif olarak da böyledir. Yani öyle gözünüzü boyayarak değil de, nereye giderse gitsin, son derece kendisini objektif bir sevgi haline mi getirmiştir? Burası önemli. Allayıp pullayarak, örgütün ideolojisine dayanarak sevdirmiyor. Dikkat edin, hangi ulusa giderse gitsin, anında olay yaratır. Çünkü öyle oluşmuştur. Ve bir tek kadının değil, bütün kadınların sevgisini edinmiştir. Neden? Objektivitesi önemli. O konuda ciddi, işte tutarlı. Siz de kendinizi biraz bu hale getirin, hele bakalım nasıl seviliyorsunuz? Sevildikçe örgütlenme, örgütlendikçe eyleme yönelme. Bunun kuralları, kanunları var biraz. İşte Önderlik öykülerindeki çok önemli bir özellik bu. Var, mesela diğer yandan birçok başka özellikleri var; üzülme, öfkelenme, intikam. Sizin gibi hemen küsmez, hemen “bilmem öldürdüm, tatmin oldum” demez. İçinde büyütür, onun böyle siyasi amacına, örgütsel tedbirine yüklenmesi vardır. Gizliyi düşünür, mutlaka intikamın gereklerini yerine getirmek için bir çare bulur. Zaten bilir, yani bir iki kişi vurmakla da intikam alınmaz.

İnsanlık intikamı, ulusal intikam, emek intikamı başlı başına büyük bir olaydır da. Yıllarca düşünür, işte ilk emek savaşımını aile içinde verdim. Şiddetli bir isyanla verdim. Ve ardından onun uğruna büyük bir örgütlenmeye eriştim. Düşünün, emek uğruna siz de böyle kendinizi amansız savaştırın, hele bakalım karşınızda bir şey durur mu, durmaz mı? Hele bakalım en büyük sosyalist olur musunuz, olmaz mısınız? İşte bir bütün olarak bunlar önderliğe götüren yollardır. Dürüst olduğunuza inanıyorum. İyi niyetlerle katılmışsınız, ama gerçekten çözemiyorsunuz kendinizi. Özellikle Önderlik diyalektiğine göre kendinizi vermeyi beceremiyorsunuz ve atıl kalıyorsunuz. Bu da sizi pasif kılıyor, etkili kılmıyor, tabii bu yönüyle de savaşta yenik düşüyorsunuz.

Öykü daha da açılabilir, bilemiyorum ben daha size nasıl açayım? Anlamaya az yanaşıyorsunuz. Gerçekten ben her zaman şunu söyledim: Bir çocuk gibiyim. Diyelim orada o kadar heyecanlı ve oyuna yatkın, diğer yandan ilk insan gibiyim. Daha toplum kurulmadan, toplumun ilk harcı atıldığında bir insan nasılsa ben de öyleyim. Yeniyi başlatmaya o kadar hazırım. Hem bir çocuk gibi heyecanlı, neşeli, hem bir ilk insan gibi yeni başlıyorum. İşte bunlar da önderliğin temel özellikleri. Kendini bu kadar diri, yeni başlangıç halinde tutuyor. Ama şimdi size bakıyorum, dört bin yılın kaşarlanmış, ihtiyarlamış bir uygarlığın en kötü yerinden devam ettiricisisiniz. Dört bin yıl, siz kartlaşmışsınız. Bu kadar kartlaşan insanlar, taze başlangıçlar yapabilir mi? Ama ben bunu, kendi kişiliğimde savaşla aştım. Xalo’yu gördünüz. Beni gördü, heyecanlandı ve diyor ki, “yeşermeye başladım.” Aslında bir özelliğin fark edilmesidir bu, bende öyle her şey yeşerme halindedir, filizlenme halindedir. Onun için siz, dediğim gibi yaşama gelmiyorsunuz. Yine mesela en gencinizden daha gencim, bazı işlere nasıl hazırım? Yine sanki ilk toplumu kuran gibi, yani Hz. Adem kadar yeniyim. Bunlar güzel şeyler, güzel duygular, güzel tasarımlar, güzel başlangıçlar oluyor. Bilemem yani, “bu adam deli midir” diyebilirsiniz. Yok. Heyecan diyorsunuz, amaç, ütopya diyorsunuz, işte böyledir. Çok kartlaşmak iyi bir şey mi yani? Bendeki diriliğe bakın, kendinizdeki kartlaşmaya bakın. Büyük devrimcilerin yaşama karşı böylesine çok büyük saygıları vardır. “Niye böyle olmuyorsunuz” diye ben size sürekli soruyorum. Büyük genç tutma, kendini büyük yeni tutma, kendini büyük heyecanlı tutma niye sizde gelişmiyor? Niye çoktan yaşama kast etmişsiniz? Ben bunu biraz Kürt halkına uyguladım, en genç bir halk olarak gelişiyor. Bütün insanlığa da uygulayabilirim, nitekim bu konuda tereddüdüm yok. Ben de böyle bir insanım yani, öyküdeki kahraman bence buna büyük özen göstermiştir ve açıktır. Her türlü ilişki yoldaşlığına açık, tenezzül edin. Sanıyorum siz çok kabadayılık yapıyorsunuz, tenezzül etmiyorsunuz. Çünkü atalarınızdan gördüğünüz o kendini büyük gösterme var. Bunları o ağalardan öğrenmişler. Siz Osmanlı sultanlarından, Kemalistlerinden öğrenmişsiniz, tenezzül etmiyorsunuz.

Öz.: Büyük bir gurur var.

– Büyük bir gurur. Nedir o gurur? Hani halktandık, hani insandık? O büyük gururun içinde köhnemiş, egemen sınıfların, o insan kanıyla beslenen yaşamların etkileri vardır. Kürt ağalarının o özelliklerinin içinde de her türlü ulusal, toplumsal gerçeklik aleyhine, kendini böyle çok kaba saba, çok iğrenç mi desem, alçak mı desem, sözüm ona bir büyütüş vardır. Odur “gurur” dediğiniz ve bence fazla ciddiye alınmaması lazım. Bende ise, büyük alçakgönüllülük var, ilk yaşlarımda da öyleydim. Çok alçakgönüllüyüm, çok candan, çok iyi oyun kurucusu, çok iyi bir emek savaşçısı, çok hürmetli, anlayışlı. Kıyamet mi koptu ben böyle oldum diye.

Kahraman veya öyküdeki halk kişisi böyle kendini ele aldı. Bu sahte büyüklükler kime yani? Bu büyüklüklerle siz hiçbir şey kurtardınız mı? Anlayışlı olun. Sözüm ona gururlarınız var, sözüm ona ilişkileriniz var, sözüm ona kişilikleriniz var. Şu anda özellikle Türkiye toplumunda hazin bir biçimde düşürülmüşlük söz konusu. Geçen günlerde televizyonda bir memurun göz yaşlarını gördük, dileniyor. Dilenen memur, dilenen TC’nin o bürokrasisidir. İnanmıyor, inanamıyor, diyor, “bu memur büyük insandı, nasıl bu duruma düştü.” Bir Züğürt Ağa filmi vardı, belki gördünüz. Züğürt Ağa, biliyorsunuz İstanbul caddelerinde delirdi. Kocaman Züğürt Ağa, çürümüş mandalina, portakal satıyor. O işi de elinden kaçırıyor, sırtındaki ceketi de gidiyor ve çıldırıyor. İşte Züğürt Ağa, Kemalist memur. Büyük bir gaflet, içerik yok. Şimdi bunun etkileridir o sizin bahsettiğiniz gururlar, bilmem küskünlükler, bilmem sade, alçakgönüllü olmamalar. Ortada biz de varız yani. Her işe kendini verebilir, yeter ki layık görsün biri, karşısındaki. Belki şimdi büyük bir önder diye ad yapmıştır, ama kesinlikle o ona göre herkesin beklediği, böyle büyük otorite, böyle yanına varılamaz, böyle tir tir titrenilir biri değil, öyle bir şey yok. İnsanın kendini en rahat hissedebileceği, en iyi dile getirebileceği, en iyi birlikteliğe, katılıma ulaşabileceği bir kişilik. Böylesi daha iyi değil mi? Yaşam bu yaklaşımla son derece başarıyla, özgürce gelişmez mi? Yani ilk yaşta da böyleydi, şimdi de böyledir. Belki doğrusu buymuş. Mevcut etkilenmeler, halktaki kıpırdamalar bunu gösteriyor. Olağanüstüdür tabii. Standartlara uymuyor, tabulara uymuyor diye suçlamayın. Çünkü bu standartlar, bu tabular şimdiye kadar toplumun, halkın aleyhine işlemiştir, kadının aleyhine işlemiştir. Yıkmaktan başka seçenek olmamalı. İyisini yapmak, o da zaten tartışarak olur, zorla da yapma yok. Sonuna kadar tartışma, sonuna kadar gönülden ve düşünceden, bunların birlikte inşa edilmesi öngörülüyor. Kendine güvenen harcı koyar. Herkesin de buna hem yetkisi var hem hakkı var. Parti dedikleri olay bu. Böylece öykü, ders çıkarabileceğiniz kadar dile getirilmiştir. Bütün hayat alanlarına bu öyküye dayanarak açılım yapmak mümkündür.

Önder Apo
9 Şubat 1995

ShareTweetPin
  • Anasayfa
  • Önder APO
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
  • Araştırma-İnceleme
  • Galeri

©2020 PAJK Hemû mafên wê parastîne - Ji aliyê Pajk

No Result
View All Result
  • Anasayfa
  • Önder APO
    • Önderlik Perspektifleri
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
    • Gerilla Anıları
    • Gerillanın Kaleminden
    • Amargi
    • zeynep kinaci
  • Araştırma
  • Galeri
    • Video
  • Kurdi

©2020 PAJK Hemû mafên wê parastîne - Ji aliyê Pajk