ÖNDER APO
Sevgi nasıl gelişiyor?
Cinselliği bir aldatma, düşürme, mal mülk ve aile edinme aracı olmaktan çıkarmak gerekiyor. Hatta cinselliği mutlaka bir alçalma aracı olmaktan çıkarmak gerekir. Çünkü cinsellik sürekli çok ayıplı bir olay olarak değerlendiriliyor. Cinsler arası ilişki, cinsel ilişki çok ayıp bir şeymiş gibi ele alınıyor. Acaba bu yaklaşımlar doğru mudur? Gerek bilime gerekse özgürlük bilimine göre baktığımızda, burada cinselliğin büyük bir gericilikle, tutuculukla, sınıflı toplumun gelişmesiyle ve mal mülk düzeniyle bağlantısı, hatta onun çok basit yansıması olduğu ortaya çıkar.
Burada insanlığa karşı işlenen en büyük suçun, ahlâk adı altında ahlâksızlığın temeli olduğu ortaya çıkar. Buradaki namusluluğun diğer yüzü namussuzluktur veya kocaya çok bağlılığın diğer yüzü fahişeliktir. İkisi sıkı sıkıya birbiriyle bağlantılıdır. Kürdistan’da bütün bunlar toplumumuzu boğmuş ve düşünce dünyamızı yutmuştur. Yani ulusal özelliklere ve siyasal gerçeklik denilen hiçbir gelişmeye fırsat bırakmamıştır. Bu düşünceyi daha da geliştirebilir, en önemlisi de kendinize uygulayabilirsiniz.
Şu da bir gerçektir ki, bizde cinsellik insanın çökertilmesine ve imhasına yol açar. Biraz geleneklere uygunsa, o zaman da kutsal mülkiyet biçiminde değerlendirilir. Bir gün bir bakarsınız ki, kutsal mülkiyet denilen ilişki, en tehlikeli fahişelik ilişkisi olarak yargılanmış ve cezalandırılmıştır. En çok açıklığa kavuşturulması gereken bir konu da budur.
Mülkleşme ve kadının mülkleşme durumu geliştikçe, bunun diğer bir kutbu olan fahişeleşme veya genelleşme oluşur. Bunun ikisi de köleliktir. Mülk edinme olgusu da, fahişelik konusu da çok tehlikelidir. Bu aslında ikiyüzlü bir ahlâkın egemen kılınmasıdır. Bu neden böyledir? Öyle anlaşılıyor ki, genelde sınıflı toplumun, özelde ise Ortadoğu’nun despotik rejimlerinin karakteri ince olduğu kadar, köklü ve katmerli bir kutsal mülk üzerine şekillenmesi söz konusudur. Toplum ve insanlar ne kadar mülk edinmişse, hepsinden daha fazla kadın ve kadının cinselliği bağımlı kılınıyor. Bir erkek bir kadınla ufak bir ilişki, bir evlilik veya nişanlılık kurduğunda, neden “Mutlak anlamda benimdir” der? Hatta birisi kadına ters bakarsa, ölümüne bile yol açar. Bunu nasıl çözümleyebiliriz? Bunu çok katı bir geleneğe, çok köklü bir mülkiyet ilişkisine konu olmanın bir sonucu olarak değerlendirebiliriz. Örneğin bir ilişki kurmuşsun, erkek senin üzerinde neden bu kadar egemen ve etkili olabiliyor? Seni neden mal gibi görüyor? İşte geleneklerin gücü burada karşımıza çıkıyor ve hayatımızla oynuyor. Burada özgürlük yoktur; tersine, katı geleneksel bir mülkiyet konusu olma var. Neden böyledir? Bu, biraz cinselliliğin kendisinde gizli olabilir. Mal, mülk ve para edinmekle güçlü olunur. Bu da kadın elde etmekle veya kadın ve erkek elde etmekle giderilir. Mülkiyetleşmeye konu edilebilecek özellikler vardır. Bu, ne kadar çok tarlan, paran ve cinselliğin varsa, o kadar doyarsın gibi bir anlatımla ifadesini bulabilir. Burada söz konusu olan insandır. Para ve toprak üzerine mülkiyet o kadar tehlikelere yol açmaz. Ama bir insanın cinselliği üzerine bu kadar hakim olma ve mülkiyet, köleliğin kaynağı olabilir. Öyle anlaşılıyor ki, bizde tükenmenin veya her türlü anlayışın, çok ilkel ve geri aile yaklaşımı içinde kalmamızla; dolayısıyla vatansızlığın, ulusal kimlikten, vatan gerçeğinden ve hatta sosyal gerçeklikten uzak olmamızın ve çok geri kalmamızın böyle bir cinsellik anlayışıyla yakından bağı vardır. İster kadın ister erkek olsun, ufak bir cinselliği yakaladı mı, bu onlar için yeterlidir. Kürdistan’da bu çok etkilidir. Çok kaba bir cinsellik ve onun etrafında kurulan bir aile düzeni, bizim insanımızı yiyip bitiriyor.
Bir kadının mülk olarak sunulması ne kadar iğrençlik duygusunu getirdiyse, genelleşmesi veya genel sokak kadınına dönüştürülmesi de o kadar iğrençliği getirir. Kadının mal mülk edilmesine ne kadar tepki duyduysam, harem ve alem konusu yapılmasına da o kadar tepki duydum. Bunlar beni derin derin düşündürdü. İlişkilerime ve yaşamıma bir de bu yön verdi. Halen de bunun etkisi altındayım. Kadına ve erkeğe mal ve mülk düzeninin ne kadar ötesinden bakılırsa, düzenden ve fahişelikten ne kadar kopuş sağlanırsa, o kadar özgür insanın bir eylemi biçiminde dönüşür. Ben güzelliğin ve her türlü gelişmenin kaynağını biraz burada arıyorum. Böyle özgürleşmiş bir bireyin cinselliğinin de kurtarılabileceği kanısındayım. Cinsel özgürlük, özgürleşen kişiliğin eylem özelliği olabilir. Yoksa kendini sunma elbette bir cinsel özgürlük değildir. Aynı zamanda her gün cinsel ilişkide bulunmak da cinsel özgürlük olamaz. Özgürlüğü yakalayan kişilik, cinsellikte de kanımca özgürlük halkasını yakalamıştır. Ama halen kişiler geleneklerin çok ağır etkisi altında yaşadığından, bu ancak parti içinde mümkün olabilir.
Herkes bu konuda çakılıp kalmıştır
Özgürleşmeye sınırlı bir seviyede yaklaşım gösterildiği için, cinsellik konusu da en az dokunmaya cesaret ettiğimiz bir konu oluyor. Çok ilkel yaklaşımlar var; dine ve geleneklere göre olan, hatta yöresel özelliklerle yüklü yaklaşımlar cinselliği tanınmaz hale getiriyor. Farklı yaklaşımlar adeta kişiliğinizi derinden yaralıyor. Çok az kişi bu konuda özgürlük düzeyini esas alıyor. Bana göre halen en temel sorunlardan birisi de budur. Biz cinselliği tek başına değil; ekonomik, sosyal, sanatsal ve toplumsal gerçekliğin bütün yönleriyle, onlarla etki ve tepki, ilişki ve çelişki içinde ele alıyoruz. Bu konulardaki özgürlük düzeyiyle birlikte ele alınmalıdır. Bu noktada kendini yetiştirmiş ve derinliği yakalamış bir kişi doğruyu yaşar ve yaşatır. Ayıp olan veya kabul edilmemesi gereken şey, sözleşmiş ve sözlü olduğu için bir erkeğin bir kızla ya da bir kızın bir erkekle istediği gibi yaşayacağı anlayışıdır. Yani sözleştiği, gelenek ve göreneklere göre evlendiği, resmiyete bağlandığı için, bu ilişki türleri beni fazla tatmin etmez. Bunlar baştan beri de hoşlanmadığım ilişki biçimleriydi. Özgürlük düzeyinin devrimle, savaşımla ve örgütlenmeyle bağı çok açıktır. Bunun etrafında gelişecek bir ilişkinin anlamlı olabileceğine ve saygılı gelişebileceğine dair kendime bir ilke edindim. Bunun da toplumsal ve devrimsel bir özelliği vardır. Yurdumuz için bunun savaşımını yaşıyoruz. “Şöyle özgür ilişki yaşayalım” demekten öteye, mücadeleyi ve kişileri özgürleştirelim ki, özgür ilişkiye de, bu arada cinsel özgürlüğe de insanlar doğru bir yaklaşım gösterebilsin.
Yasak ve tabular
Cinselliği yasaklamalar, mülkiyetler ve fahişeleşmeler kişiliği çok tanınmaz hale getirmiştir; her an insanın ayağını kaydırabilir. Kendinize hakim olacaksınız, bu dayatmalara teslim olmayacak ve kendinizi çok ucuz yaklaşımlara kaptırmayacaksınız. Bana göre devrimin, özgürlüğün ve kişiliğin gelişmesi bu konuda çözümleyici olabilir. Bunun dışındaki ilişki anlayışlarına fazla anlam vermiyor ve çirkin buluyorum. “Sıkıştık, bu ilişkiye ihtiyacımız var” denilebilir. Kürt toplumunda insanlar çok fazla sıkışmışlardır ve ancak kaba bir cinsellikle tatmini sağlayabiliyorlar. Bir kadın on beşinden, erkek ise yirmisinden sonra dökülür ve her ikisinin bünyeleri bozulur. Belki kaba bir cinsellikle yaşamı yürütebilir. Bu da ancak ilkelliğin sınırını belirler, yoksa sorunun çözümlendiğini göstermez. Özellikle herkes bu konuda çakılıp kalmıştır. Nitekim Kürdistan gerçeği biraz da böyledir. Bunu aşmanın yolu, cinsellik sınırlarından daha büyük bir mücadeleyi göze almaktır. Kaba bir cinsellikle ilişkisi yok denilebilir, cinsel hazla da fazla ilişkisi yoktur. Cinsel hazzın kendisi bile incelendiğinde, doğru ele alınmaması halinde yaşamı bitirebileceği görülecektir. Sırat köprüsünde yürüme gibidir. Doğru ele alındığında o hazzın bir yüceliği de olabilir. Bütün toplum dengelerini dikkate alacaksınız. Cinsel mücadele alanı savaş alanı gibidir; hatalı bir cinsel eğitim ve cinsel ilişki insanı bitirebilir. Yine cinselliğin kaba inkârı, insanı çok kötürümleştirebilir. Doğru olan nedir? Doğru olan çok yaman bir mücadeledir. Cinselliği özgürleştirmek için doğru ele alacaksınız, mücadelenin ve savaşın özgürleştirici potasında özgürleştireceksiniz, kendinizi kanıtlayacaksınız ki, cinselliğin de bir anlamı olsun. Yoksa sadece kaba anlamda, “Cinselliğim var, ben şöyle erkeğim, şöyle bir kadınım” demek, harcıâlem bir yaklaşımdır. Böylesi kimselerin sorunları genelevlerde, sokaklarda ve aptalca evliliklerde belki çözümlenebilir. Ama bütün bunların da bizde çözüm olmadığı, baş aşağı bir gidiş, ilkellik ve düşmanın her türlü etkisine ardına kadar açık bir toplum yapısı olduğu, gelişme ve yaşam olmadığı bilinmektedir. Önderlik çözümlemelerinde cinsellik sorunu anlamlı ortaya konulmuştur. Bu konudaki yaşam da çok çetin bir yaşamdır ve ciddi ele alınmayı gerektirir. Çocukluktan günümüze kadar ki ele alınışı, kadın ilişkisine, anne-baba ilişkilerine yaklaşım, duyguyla ilişkisi, partiyle ilişkisi özenle belirtilmiştir. Halen bu ilkenin çok iyi bir işleyişi vardır. Cinsel özgürlüğün PKK’de sağlam bir yürütülüş hikâyesi vardır. Çoğu bunun farkında bile değildir. Ama genelde özgürlük ilkesi ve bunun cinsellik alanına yansıtılması da adım adım gelişmektedir. Bu ilkenin gereklerine göre kendilerini geliştiremeyenler, diğer birçok alanda da gerilemekte veya fazla tutarlı bir gelişmeyi yaşayamamaktadırlar. Bu da mücadele ister. Sorunu bir tabu olarak görmek yerine, mücadele ile kazanmak gerekir.
Kadın ve erkek cinsinin cinselliğini sömürüsüz, mülkiyetsiz, ikiyüzlülükten, hükümranlıktan ve egemenlikten uzak, özgürce ve eşitçe, sosyal, siyasal ve kültürel örgütlenmişlikle birlikte ele almasını iyi bilirseniz, bu konuda ölçülere dikkat ederseniz, cinsel ilişkinin bir anlamı olabilir.
Doğru ahlâkın temelleri
Özgürlüğe daha yakın kadınları ve eşitliğe daha yakın erkekleri estetik yönden geliştirmek, nefret edilecek ilişkilerden uzaklaştırmak, birbirini çok kötü kullanma durumlarını aştırmak ve az çok saygı telkin edilecek durumlara ulaştırmak istiyoruz. Bu temelde yavaş yavaş bir çözüme doğru gidiliyor. Eğer herkes bu konuda hassasiyetle kendi üzerinde durursa, kendini doğru yorumlar ve doğru çözüme katarsa, gelişmeler daha da aydınlanır. Cinsellik çok doğal yaşam güdüsü olarak gelişmelere temel teşkil eder ve insanları güçlendirir. Sakat bırakılmış veya siyasal, sosyal ve kültürel olarak toplumun aleyhine çalıştırılan yaklaşım yerine, oldukça sosyal, siyasal ve hatta eylemsel gelişmelere güç veren bir yaklaşıma ulaştırır. Bunu yenmeyle birlikte, cinsellik yenilmiş olmaktan çıkar ve gerçek rolüne kavuşur. Bunu yakalama daha güçlü sosyalleşmeye ve siyasallaşmaya götürür ve bu da doğru bir çözümdür. Yoğunlaşmamız bu temeldedir.
Aslında cinsellik bir avantaj değil, erkek için de kadın için de doğal bir özelliktir. Bunun üzerinde neden bir taraf egemenlik, diğer taraf da düşkünlük inşa etsin? Neden birileri bunu satsın, diğerleri de satın alsın? Bunun altındaki muazzam baskıcı ve sömürücü sınıfın etkilerini görmezseniz, özgürlükten nasıl bahsedebilirsiniz? Cinselliğin böyle kullanılmasından nefret ediyorum. Bir kadın veya bir erkek cinselliğini kullanırken, kadın “Bununla erkeği düşürürüm, amaçlarıma ulaşırım”, erkek de “Kadın üzerinde egemenliğimi böyle ispatlıyorum” derse, orada özgürlük ve saygı bitmiş demektir; orada çirkinlikler, baskılar, birbirine küfretmeler ve hakaret başlar. Bizim toplumumuz ailede böyle kaybetmiştir. Bunları şiddetle vurguluyorum. Ama çoğunuz bunu bir türlü doğru bir biçimde anlamak istemiyorsunuz. Bu anlatımımdan yanlış sonuçlar çıkarmaya hiç gerek yoktur. Çok doğal, oldukça doğru bir ahlâkın da temellerini atmaya çalışıyoruz. Bunu bozmak isteyen kim olursa olsun, ona karşı kararlı bir mücadeleyi verme gereğinden bahsediyorum.
Bir kadının etkili olabilmesi için cinselliğini kaba anlamda kullanmaya çalışması rezalettir. Nasıl oluyor da bir erkek kadına yalnız bu temelde ilgi duyuyor? Benim kadında en çok görmek istediğim şey çok güçlü bir düşünce gücüdür, yoğun bir düşünce paylaşımıdır, yoğun bir yaşam atmosferi bulmadır, ruh güzelliğini yakalayabilmedir. Cinsellik en son planda gelir.
Özgürlüğe giden yol
Bu savaş, sadece duygularla yürütülen bir savaş değildir; ilkelidir, siyasallığa ve örgütsel gelişmeye çok bağlıdır, bir mantık temeli vardır. Duygular da ancak bu temelde anlam ifade edebilir ve de bu temelde ifade etmelidir. Özgür kişilik sahibi insanlar ortaya çıkıncaya kadar zorlu çabalar devam eder.
Aşama sağlamak istiyorsak, bu konuda yapılacak çok şey vardır. Bireyci olmayacaksınız, yaptığınız işin tarihsel ve toplumsal bir değeri olduğunu göz önüne getireceksiniz, kişiliğinizi böyle hazırlayacaksınız. Binlerce kişiyi bu temelde eğitmeyi göze alacaksınız. Komutanlık ederken, örgütsel faaliyet yaparken hep bunları göz önüne getireceksiniz. Bu zorlukları tümden aşacaksınız, yanlış anlayışları önleyeceksiniz.
Her şeyin olumlu ve olumsuz etkilenen yönleri vardır. Bunu dosdoğru yürütmek mümkün değildir. Kötü karşılayanlar, değerlendirenler ve istismar edenler hep olur. Hemen hemen her kişi bunu böyle görebilir ve dayatabilir. Yine de özgürlük tutumundan vazgeçmeyecek ve kendinizi kolay köleleştirmeye fırsat vermeyeceksiniz. Özgür bir kişilik olmanın erdemini çok iyi bilecek ve bunu sürdüreceksiniz. Devrimin dili, kendini biraz sürüklemenin ve kolay tutsak etmemenin dilidir. Genç kızların da, bu sürüklemeyi ve tutsak olmamayı iyi bilmeleri ve yanlış anlaşılmaya yol açabilecek durumlara girmemeleri gerekir.
Bu teorik çözümlemeden ziyade, pratik yaşamdaki mücadeledir, özgür kişilikte ısrardır. Benim sevgi kaynağı olmam, kesinlikle bu çözümlemeler ve çalışmalarla bağlantılıdır. Sevgiyi durduran ve çarpıtan ne kadar ilişki ve çelişki varsa, bunların hepsini çözdükten ve sevgiye giden yolun özgür temelini bu kadar açtıktan sonra, elbette toplum sevgi çağlayanına dönüşür. Çünkü sevgi katliamını dayatan elleri kırıyor ve sevgi devrimini yaptırıyoruz. Bunlar doğru ilişkilerdir.
Sevgi devrimi
Bunun bilimsel ifadesi kadar pratik çabasını da gösterdiğimiz için, bugün Önderlik oldukça kabul görüyor. Tarihsel bir ihtiyacı karşıladığı ve toplumsal çelişkilere çözüm gücü olduğu için, benimsenme ve büyük sevgi ile kabul görme bir sonuçtur. Her kişilik bu temelde kendini adarsa, aynı sevgi konusu olabilir. Bunun tarihsel adımlarını görebilen, çözüm gücü olabilen ve bu konuda tutarlılığını sergilemeyi bilen her kişilik, sevgi olayında rahatlıkla gelişme sağlayabilir ve sevilebilir, içindeki sevgisizlik ve saygısızlık çelişkisini çözümleyebilir. Önderlik çabalarında bunu çok içten görmek işten bile değildir. Bu konuda da sevgi devriminin, sevgi yoğunlaşmasının dayanakları vardır. Özgür ilişkinin geliştirilmesi, en başta siyasal ve örgütsel faaliyetlerin seviyesiyle, kolay yenilmeyen ve bütün sorunlara çözüm bulabilen bir kişilikle ilgilidir. En önemlisi de, yoğun çabalar ve güzel davranışlarla, tek bir kelimeyi bile yerinde kullanma ve güzel davranışlarla ilgilidir. Çok güzel davranışlar ve üsluplarla bu temel görevlere bağlı yaşadıkça herkes sevilir ve sevgi devrimine yol açabilir. Hiç şüphesiz bu konuda militanların yapmaları gereken çok iş vardır.
Dönüşmemiş erkek tehlikelidir
Erkeğin özgürleşme düzeyini yakalaması, belki de kadından daha zordur. Bunun önemini şimdi daha derin bir biçimde görüyoruz. Kadındaki kölelik olayı aşılırken, erkekteki kölelik ve köleleştirme büyük bir inatla sürdürülüyor ve çok tutucu bir davranış sergileniyor. Kadında çözülüş kolayca gerçekleşirken ve özgürlüğe doğru arzu güçlüyken, erkek de bu hakimiyetten vazgeçmemeyi, tutuculuğu ve hep kendine göre bir dayatmayı ısrarla sürdürüyor.
Köleliğin diğer kutbu da, egemen gibi görünse de, erkektir. Kölelikten kadın kadar erkek de sorumludur. Erkeği de çözümleme ve özgürlüğe çekme yoğun bir çaba olarak sürüp gidiyor. Önderlik çabalarında, her erkeğin özgürlüğü temsil etmesi bir yana, erkek egemenliğinden bile kolay kolay taviz vermemesi hiç şüphesiz sakıncalıdır ve buna karşı en başta kadının oldukça ilkeli bir mücadele yürütmesi gerekir. Erkek egemenlikli toplumun erkeğe verdiği bir sürü avantaj vardır. Belki de devrimci erkekler veya kendini öyle sananlar bunun farkında değildir; ama kadın farkında olmak zorundadır. Erkek egemenliğinin hakimiyet ve boyunduruk altına almayı dayatan özellikleri nelerdir? Kadın bununla çok akıllı, yerinde ve çekilebilir bir mücadele verecektir. Anarşistçe, birliği özgürleştirmeyi ve mücadeleyi zorlayan bir tarzda değil, sıkı sıkıya onunla çıkarlarını gözeten, fakat erkek egemenlikli özellikleri de mahkûm eden bir yaşamı ve mücadeleyi esas alacaktır. Kadın özellikle bu konuda kendisine düşen rolü oynayacaktır. Erkekleri de partiye bu temelde çekmelidir. Kendilerini Önderlik çizgisine çekmeleri konusunda eleştiriler yapılmalı, hatta eğitimleri yoğun verilmelidir. En önemlisi de, kendi köle kişiliğinizle egemenlikli kişiliklere taviz vermemenizdir. En büyük suçu kendiniz işliyorsunuz. Çünkü erkekler size rahatlıkla egemen olabileceklerini düşünüyorlar. Bu anlayışa neden olan sizin yaşam tarzınızdır. Ne kadar iyi niyetli olsanız da, her ne kadar eşitlik ve özgürlük isteseniz de, geleneksel yaşam tarzınızla hep onlara mal gibi kendinizi sunabileceğinizi hissettiriyorsunuz. Bu nedenle kişilikleriniz özgür, biraz otoriter, karşı tarafa kendini özgür ve eşit hissettiren bir seviyede olmalıdır. Tabii ki kişiliğinizin verdiği mücadeleyle bunu geliştirebilirsiniz. Böyle bir kişiliğe ulaşmadan, erkekler karşısında hep boyun eğmeci, uzlaşıcı ve yaltakçı olursunuz; onlar da sizi rahatlıkla bitirirler. Nitekim bütün evlilikler, bütün aşklar, bütün dostluklar kadın aleyhine sonuçlanır. Kadının da bundan çıkardığı sonuç, daha sinsi, kurnaz, basit bir kadın kişiliğine kavuşmaktır. Erkek daha çok düşürür, ama toplumda en çok kaybeden kadın olur. Biz bu konuda da işin kolayına kaçmıyoruz. Tam olanı tercih ediyoruz. Bu da özgürlük ve eşitlik yaklaşımıdır. Bu, duygularla ve tutkularla değil, biraz mücadeleyle, onun yoğun çabasıyla halledilebilir. Uzlaşıcı ve hep yönetilmeyi bekleyen kişiliğinizi aşacaksınız; kendinizi karşı tarafa biraz hissettireceksiniz. Bu da gelişmiş bir kişilikle mümkündür; kavrayabilen, örgütleyebilen, mücadeleyi her sahada geliştirebilen ve bir bütün olarak yaşamı özgürleştirebilen bir kişilikle mümkündür. Kısacası, ahbap-çavuşlukla, hemşehricilikle, “Birbirimizi anlıyoruz, çok seviyoruz” demekle bu sorunlar halledilmez. “Birbirimize çok ihtiyacımız var, birbirimizi çok kandırmalıyız” yöntemleriyle bu işin altından çıkılamaz. Bu konuda da özgürlük ilkesi, onur, dayanma, yiğitlik, eşitlik, cesaret, fedakârlık ve oldukça da uyanıklık gerekiyor. Bize göre yaşarsanız, hiç şüphesiz onları da tutabilir ve doğru yola sokabilirsiniz.
Özgürlüğü yakalayan kişi doğal olabilir
Doğallık sorunu kendi başına bir anlam ifade etmez. Doğal kişilik, doğal özellikler, doğal davranışlar aslında yoktur. İnsani olan doğallığın çoktan bastırılması, başkalaşıma uğratılması ve çıkarlara göre dönüştürülmesi yaşanmaktadır. Bazı ilişkiler tabir itibariyle özgürlüğe yakındır. Ama böyle kişilikler yoktur. Afrika insanı doğal ilişki tarzına biraz daha yakındır. Ama bu doğallığın çok kısa bir süre sonra nasıl bir egemenliğe ve mülkiyet düzeyine alındığını, nasıl dönüşüme uğradığını tarihten iyi biliyoruz. Günümüzün toplum gerçekliğinde, birey ölçülerinde doğallık fazla etkili değildir ve aşınmıştır. Onun yerine bambaşka, hemen hemen her özelliği sınıflı toplum kokan, onunla sakatlanmış ilişkiler söz konusudur. O açıdan ancak özgürlükle birleştirilirse insanın doğal olmasının bir anlamı olabilir veya kişilik tam özgürleşirse doğallığı konuşturabilir. Bu da ilkel anlamdaki doğallık değildir, gelişmiş bir doğallıktır. Bu anlamda sosyalizmin doğallığını, sınıflı toplumun katlettiği kuralları aşma ve doğallığı özgür gelişmiş kişilikle birleştirme olarak da değerlendirebiliriz. Sosyalist kişilik, sınıflı toplumun ezdiği doğal özelliği tekrar kazanmadır; ama bir ilkel insan gibi değil, gelişmiş bir insan gibi bunu yaşamasıdır. Doğallık ile sosyalist özgürlük arasındaki ilişki böyle kurulabilir. Özgürlüğü yakalayan kişi doğal olabilir. Bunun dışında sınıflı toplum çerçevesinde bir insanın doğal davranmasını imkânsız görüyorum. Mutlaka düzenin etkileri temelinde bu davranışlarda bulunuyor. Bazıları doğal davranışlar adı altında kendilerini ne kadar piyasaya sürerlerse sürsünler, emperyalist kapitalizmin pislikleriyle bu kelimeleri kirletmekten veya onun reklâmını yapmaktan başka bir anlama sahip olamazlar.
Mevcut doğallık bir reklâmdır. Kapitalist-emperyalist yaşam tarzının içinde reklâmcılığın ne kadar geliştiğini iyi biliyoruz. Doğallığı çok istismar ediyorlar. Olmayan doğallığı, sanki çok gelişmiş gibi yansıtmak istiyorlar. Oysa bu konuda tam bir ikiyüzlülük söz konusudur. Katıdır, ölçüleri mülkiyetin hizmetinde ve doğallığın katledilmesi temelindedir. Devrimciliğin özgürleşmesi doğallığı yakalayabilir. Bu arada doğal ilişki, doğal ilgi ve doğayla barışık yaşayabilme, insanın doğasıyla barışık yaşamasıyla gerçekleşebilir. Burada mal ve mülk anlayışından uzaklaşmak ve kendini özgürce ifade etmek suretiyle cinsellikte de belli bir doğallığa, doğal ve özgür ilişki diye tabir edebileceğimiz duruma ulaşabilir. Bu anlamda ilişkilerdeki ikiyüzlülük, bastırılmışlık ve kötüye kullanma yerine, insan tabiatında doğal bir varlık olarak, ama özgür toplumsal koşullarda yeniden üreterek, bu konu daha da doğal tartışılabilir. Bu anlamda cinsellik kölelikten kurtulur ve özgürleşir. Gerçekten de bu, devrimci mücadelenin oldukça dikkat etmesi ve çok çaba harcaması gereken bir sorundur. Bunun dışında doğallık aramak bir aldatmadır; bu da kişiyi ikiyüzlülükle ve mevcut düzen sınırları dahilinde kendisini kandırmaya götürür.