Roza AMED
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın önerisi doğrultusunda Medya Savunma Alanlarında kendisini örgütleyen Jineoloji (Kadın Bilimi) Akademisi kadın özgürlüğünün sağlanması için kadın kimliğini yeniden tanımlayacak birçok çalışma yürütmekte. Jineoloji Akademisi Üyesi Zozan Koçgirî, Ortadoğu’da kızışan savaşla birlikte kadınların yaşamış olduğu özgürlük sorununu, İŞİD’in kadınlara yönelik geliştirdiği uygulamaları değerlendirdi.
Kadın özgürlük sorununu nasıl tanımlıyorsunuz?
Zozan Koçgirî: Kadın özgürlük sorunu neden tüm sorunlarının kaynağıdır sorusuna cevaben öncelikle günümüzde yaşanan tüm sorunları ana başlıklar halinde düşünelim ve bunların kadınla nasıl bağlantılı olduğuna bakmak lazım. Bazı toplumsal sorunlara değinirsek eğer; dünyada yaşanan ekonomik sorunların temeli nedir sorusuna hem ekonominin tanımlanmasında yaşanan sakatlık hem de ekonomi alanında kadına dayalı ekonomiden erkeğin gasp ve talanına dayalı ekonomiye geçiş bugün yaşanan ekonomik sorunların temeldir. Yine dünyada yaşanan nüfus sorunu erkeklerin hanedanlık ideolojisi, asker ve kapitalizm döneminde uygulanan ucuz işçi, ulus devlet politikasına bağlı olarak gelişen yani erkek egemenlikli zihniyetle ortaya çıkan bir sorundur.
Bu sorun da kadın özgürlüğüyle çözümlenebilecek bir sorundur. Savaş ve militarizm sorununu da ele alırsak, ortaya çıkan antropolojik, arkeolojik bulgular ortaya çıkarıyor ki ilk katliamlar, ilk savaşlar devletin gelişmesiyle açığa çıktığıdır. Bu savaşlar kadına dayalı sistemden erkek egemenlikli sisteme geçişle başladı. Örnek olarak üç ana başlık saydık ekonomi, nüfus ve savaşlar. Bunların hepsinin kaynağında erkek egemenliğinin gelişmesiyle kadın özgürlüğünün yavaş yavaş ortadan kaldırılması açığa çıkmıştır. Bugün toplumun içinde bulunduğu tüm çatışmaların temelinde erkek egemenliğiyle yaratılan zihniyet ve uygulamalar yatmaktadır. Kadın özgürlük sorunun bir cinsin haklara sahip olması, hukuki olarak eşitlik hakkına sahip olması ile ele alınabilecek bir sorunu aşmıştır. Kadın sorunu toplumsal sorunların en derinidir. Bunun için önderliğimiz her zaman kadın etrafındaki sosyal yaşamın çözümlenmesinden bahseder. Nüfus konusunda kadın özgürlüğüne dayalı bir yaklaşım tüm dünyadaki nüfus kent sorunlarını çözebilir. Ekonomi tanımı eğer birilerinin zengin olması, devletlerin zengin olması ya da dünya kaynaklarının paylaşımıyla ilgili bir tanımının ortaya konulmasının ötesinde yaşam için gerekli ihtiyaçların örgütlenmesi ve bunun tarihin başlangıcında kadın etrafında yapılan tanımla ele alınırsa tüm sorunlar ortadan kalkar. Bu nedenle biz hareket olarak kadın özgürlük sorununu tümden bir toplumsal özgürlük sorunu olarak kabul ediyoruz. Yaşamdaki kriz ve bunalımlı halinin aşılmasının da kadın özgürlük sorunun aşılmasıyla ortadan kalkacağına inanıyor ve bunun mücadelesini veriyoruz.
‘Devletin, erkeğin temel mülkiyeti kadındır’
Tüm sorunların kaynağının neden kadına dayandığını değerlendirdiniz. Bu temelde Ortadoğu’da yaşanan bir savaş gerçekliği var ve bu savaşlardan en çok kadınlar etkilenmekte. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Kadın ve toprak arasında nasıl bir bağ var sizce?
Zozan Koçgirî: Bu tersine çevrilmiş bir ilişkidir. Toplumsallığın ilk oluşumundan bu yana kadın her zaman doğayla, toprakla pozitif anlamda bir özdeşleşmeyi yaşamıştır. Örneğin toprak ana kavramı ya da doğa kavramı etimolojik olarak tüm dillerde kadınla özdeşleştirilen bir kavramdır. Çünkü ilk toplumsal şekillenmelerde, üretimde kadına dayalı ve toprağa dayalı bir üretim esastır. Fakat egemenliğin, devlet sisteminin, zihniyetinin ortaya çıkışıyla ilkin kadının sonra da toprağın mülkleştirilmesi, bu özdeşleşmeyi tersine çevirmiştir. Yani kadın nasıl fethediliyorsa toprak da öyle fethediliyor. Bir kadına nasıl tecavüz ediliyorsa bir bölgeye ya da bir toplumun değerlerine de öyle tecavüz ediliyor. Bu özdeşleşme erkek egemenlikli zihniyetin giderek yayılmasıyla tersi bir özdeşlemeye dönüşmüştür. Yaşam kadın etrafında bir bütünen şekillendiği için kadını ele geçirmek tüm toplumu ve yaşamış olduğu toprakları ele geçirmek anlamına geliyor. Kültürel, ekonomik, sosyal anlamda üreten kadındır. Bunun için kadını ele geçirmek oranın tüm geleceğini, değerlerini ele geçirmek demektir. Bu dünyanın tüm savaşlarında geçerli olmuştur. Önce “kadınları vurun” kavramı bunun basit bir örneğidir. Ortadoğu’da erkek egemenlikli zihniyetin hanedanlık ideolojisi ya da İslamiyet’le kadının çarpıtılmış bir namus olgusu olarak görülmesi de bununla ilgilidir. Hiçbir şeyi kalmamış bir erkeğin tek mülkiyet alanı kadındır. Ortadoğu’daki erkeklik için bir devleti olmasa da ya da zengin olmasa da tek mülkiyet alanı olarak yine kadın kalıyor. Tek mülkiyet alanına da sahip olunduğunda aslında o topraklardaki hiç kimsenin hiçbir şeyi kalmamış oluyor. Bu binlerce yılın yaratmış olduğu bir kültürdür. Süregelen bu kültürün yaptığı ilk şey oradaki erkekleri öldürmek, çocukları köleleştirmek ve kadınlara da tecavüz etmek, kadınları kendi haremine almaktır. Bu kültürün kökeni çok çok eskilere dayanmaktadır. Savaş kültürünün yaratmış olduğu bir şeydir ki bu da sonra kuracağı sistemin ancak kadınların, toprağın talan edilmesi ve kendisine mal edilmesi ile gerçekleşebilir. Bu nedenle sadece IŞİD’in yaratmış olduğu bir şey değil binlerce yıl öncesine dayanan savaş kültürünün günümüzde de yaşatılmaya ilgili. Burada iki önemli anlam var; neden öncelikle kadınların hedef seçildiği ya da hedef haline getirme durumu var. İslam adına hareket ettiklerini iddia eden faşist hareketlerin en temel özelliklerinden bir tanesi de nedir? Bunlar hem dini dogmatik faşizanlaştırarak dini özünden uzaklaştıran bir yaklaşıma sahipler hem de en fazla özgürlük anlayışı ve arayışı olan kesimi ele geçirerek, onun tüm iradesini ortadan kaldırmak ve kendi hedeflerine ulaşmaya çalışıyorlar. IŞİD’in Irak’ta, Suriye’de kadınlara dönük uygulamaları sadece o topraklarda yaşayan kadınlara dönük bir yönelim değil tüm dünyadaki kadınlara dönük bir korku ve dehşettir. Aslında tecavüz kültürünün hepsi öyledir. Bir tecavüz olayı, bir kadının katledilmesi olayı tüm kadınlara ve onların özgürlük eğilimlerine verilmiş bir mesajdır. Bu yönelimler bilinçsiz değil tarihsel kökenleri olan ve geleceğe yönelik mesajlar veren uygulamalar olarak ele alıyorum.
‘İfade etmek ya da eleştirmek değil örgütlemeye ihtiyaç var’
Bu baskı ve antidemokratik uygulamalara karşı toplumsal alanda ne tür çalışmalar yapıla bilinir?
Zozan Koçgirî: Bugün toplumsal sorunları kriz haline dönüştüren şey toplumsal sorunları birbirinden bağımsız tarihsel kökenlerinden ayrı ya da yepyeni projeler, gelecek ütopyaları, cennet vaatleri ile çözme yaklaşımıdır. Bizim her şeyden önce tarihsel sorunları çözme tarzını ele almamız gerekir. Sorunları nasıl ele alıyoruz? Bir sorunun kaynağında neleri görüyoruz? Burada bir değişim olmadığı sürece sorunun doğru analizini yapamayız ve de çözümünü yaratamayız. Başta ifade ettiğimiz gibi tüm sorunların kaynağında kadın özgürlük sorunu var. Dolayısıyla biz tahlil yaparken de toplumun yaşadığı sorunları eğer buna dayalı bir çözümlemeye kavuşturuyorsak çözümü de burada aramak durumundayız. Bunun için toplumu nasıl şekillendireceğiz ya da yeni bir toplum, cennet yaratamadan ziyade toplum içerisinde süregelen, kalıntı olarak kendisini var eden komünal değerlerin açığa çıkarılması ve bunların güncel yaklaşımlarla yeniden örgütlenmesini sağlayacak bir toplumsal proje ile bu sorunları aşabiliriz. Tabi bunun tek bir çözümü yolu yok, bu komple bir yaklaşımla proje ile çözülebilecek bir şey. Ama öyle çok uzaklara, geleceğe de bırakılacak bir şey değil. Bunun için bugünden başlayarak, yapılması gereken en önemli şeylerden bir tanesi bu sorunların tahlilinin doğru yapılacağı eğitim ve bilinçlenme faaliyetinin yürütülmesidir. Kapitalist sistemin yaratmış olduğu tüm sorunlara ve onlar çözüm diye geliştirdiği kaoslu, krizli yapı ve yapılanmaların alternatifini oluşturacak alt yapı alanlarının örgütlendirilmesi önemlidir. Ekonomiden, siyasete kadar her alanda alternatif olanın ne olduğu ifade etmek ve kurumlaştırmaya ihtiyaç var. Diğer yandan bunu sadece ifade etmek ya da eleştirmek değil örgütlemeye ihtiyaç var. Her alanın kendisini ifade edebileceği, özyönetimini oluşturabileceği yapılandırmaların örgütlendirilmesi aynı zamanda alternatif bir yapılanmanın yaşamsallaşması demektir. Ayrıca alternatif model komple bir yerde oluşmayacak. Herkesin kendi bulunduğu mahallesinde, köyünde, bir arkadaş grubunda başlayarak yapabileceği bir şeydir bu. Eğitimden, ekonomik örgütlenmesine, insan ilişkilerine, oradan da etik ve estetik değerlerini yeniden tanımlamaya ve örgütlemeye kadar tüm toplumsal yaşamın örgütlenmesiyle demokrasi ve özgürlük yaşama bulabilir. Etik estetik değer dediğimiz şey nedir? Aslında iyi olanın güzel olanın tercih edilmesidir. Mesela bu konuda biz neye iyi diyeceğiz neye kötü diyeceğiz? Bazen kendi çıkarlarımız için kötü bir şeye iyi gözle bakabiliyoruz. Çirkin bir şeye güzel gözüyle bakabiliyoruz. Ama eğer şunu söyleyebilirsek, kadın özgürlüğüne aykırı olan şey güzel değildir. Ekolojik değerlere aykırı olan bir şey belki benim çıkarıma olabilir ama iyi değildir. Demokrasi kültürüne aykırı olan bir şey güncel olarak benim ihtiyaçlarımı karşılayabilir ancak etik açıdan baktığımda yanlış bulup tavır koyarsam bu yaşamın yeniden örgütlenmesinde, toplumsal inşada ya da bu sorunun çözümünde belli bir adım atmış oluruz.
‘Sorunları kadın bakış açısıyla ele alıyoruz’
Jineoloji Akademisi olarak bu sorunların çözümüne ilişkin ne tür çalışmalar yürütüyorsunuz ve önerileriniz nelerdir?
Zozan Koçgirî: Biz Jineoloji’yi hem kavram olarak hem de kadın sorunlarının çözümünde, kadın etrafındaki sosyal ilişkilerin çözümlenmesi ve ona dayalı olarak tüm sorunların çözümünde de bir sosyal bilim çalışması olarak yeniden örgütlenmeye çalışırken en temel yaklaşımlarımızdan bir tanesi de toplumsal sorunları kadın bakış açısıyla ele alarak yeniden çözüm bulmaya çalışmaktır. Tabi bu bizim ilk defa yaptığımız ya da ele almaya çalıştığımız bir şey değil. Bir birikimi ve tecrübesi olan kadın hareketimizin otuz yıllık deneyimi ile beli bir yol, mesafe kat edilmiş bir zeminde bunları gerçekleştiriyoruz. Çalışmalarımızı soyut ya da teorik bir çalışma olarak yürütmüyoruz. Hem bir zihniyet çalışması olarak akademilerde, eğitimlerde bilinç yaratma çalışmaları yapıyoruz. Yine her alanda kadın hareketinin elde etmiş olduğu değerleri yaşamsallaştırmaya dayalı çözümü geliştirmeyi esas alıyoruz. Yani siyaset alanında siyaset yapan kadının Jineoloji değerleri ile bunu derinleştirmesi aynı zamanda Jineoloji Bilim’ine oradan değer katması önemlidir. Biz savaş, siyaset ve ekonomi alanına yeni girmiyoruz. Ama buradaki çalışmalarımızı Jineoloji perspektifi ile derinleştiriyoruz. Biz tüm çalışmalarımızı derinleştirdikçe, geliştirdikçe Jineoloji’nin kapsamı gelişiyor ve yaşamsallaşıyor. Jineoloji’de derinleştikçe bu pratiklerden veriler topladıkça daha güçlü perspektiflerin sunulmasını sağlayacaktır. Bu anlamda toplumla dinamik bir ilişki geliştiriyoruz.