ArmancSarya
Süreç büyük bir hızla, tempoyla ilerliyor. Önderliğimizin başlatmış olduğu bu süreç her gün yeni olaylar, yeni gelişmeler ile devam ediyor. Her ne kadar savaş rantçısı kimi çevrelerden süreci geri çekmeye dönük klasikleşmiş tepkiler gelse de, yine devletten sürecin ilerlemesi açısından hâlâ çok somut ve net adımlar atılmamış olsa da bu süreç Önderliğimizin ve beraberinde halkın büyük iradesi ve kararlılığı ile ilerliyor.
Bundan birkaç ay önce dahi telaffuzu tutuklanma gerekçesi olan birçok gerçek gün yüzüne çıkıyor. Kamuoyu kendisinden yıllarca saklanan, bölücülük, vatan hainliği olarak ele alınan konuları bugün daha iyi görüyor. Yıllarca üstü örtülmeye çalışılan birçok gerçek bugün artık su yüzüne çıkıyor. Adı, dili, kimliği, kültürü yasaklanmış bir halkın özgürlük mücadelesinin geldiği bu düzey bütün ezilenlerin mücadelesi haline gelmiş bir durumda. Bu mücadele bir ırkın olmaktan çıktı ve evrenselleşti. Eğer bugün dünyanın birçok yerinde insanlar Önder APO’nun özgürlüğü için destek verip, bizzat bu sürecin içinde yer alıyorlarsa bu mücadelenin geldiği üst boyutları ifade etmektedir. Önderliğimizin yıllardır sürdürdüğü demokratik barış çalışmaları halk tarafından, toplum tarafından çok güçlü bir şekilde sahiplenildi, halk iradesini ortaya koydu. Özellikle de kadınlar, Kürt kadınları bu sürecin öncülüğünü yapıyor. Bugün Kürdistan ve Türkiye’de yaşanan bütün gelişmelere baktığımızda sürecin kadın aktörleri hep karşımızda.
Savaşlar egemen erkek zihniyetinin ürünüdürler. Tarihe baktığımızda yaşanan bütün savaşlar iktidardan pay kapma ya da tümden ele geçirme üzerine kuruludur. Bu aşırı analitikleşmiş erkek aklınınsonucudur. Elbette ki kapitalist modernite ile bu ayyuka çıkmıştır. Dünya tarihinde kapitalizmden önce yapılan savaşların hepsinde verilen kayıplar toplansa ancak kapitalist modernitedeki savaşların kayıplarına ulaşır.Birinci ve ikinci dünya savaşları buna en somut kanıttır. Bu zihniyete karşı halklar, toplumlar her zaman demokratik öz değerlerini, politik ve ahlaki toplum değerlerini savundular. Paylaşım savaşlarına karşı halkların özgürlük mücadeleleri her zaman var ola geldi. Bu süreçler tarihe özgürlük mücadeleleri olarak geçti. Devrimleri halklar yapar ve şu bir gerçek ki bir devrimin özgürlük ölçüsü o toplumdaki kadınların devrimlere katılım düzeyi ile bağlantılıdır. Dünya devrim tarihlerine baktığımızda birçok kadın devrimci ile karşılaşıyoruz. İsimleri elbetteki resmi tarihte yer almıyor, ama bu kadınların devrimlerde açığa çıkarttığı başarı gerçeğinin üstünü örtemez. Kadınlar sadece her devrimin bir parçası olmaktan öte, devrimlerin asli öğelerinden oldular. Sonrasından yaşananlar elbette ki eleştiri ve mücadele konusudur. Ataerkil zihniyetin egemenliğinin bir sonucudur. Bu gerçeğe karşı çok fazla donanımlı ve tecrübeli olamamanın açığa çıkarttığı kötü bir gerçektir. Bu açıdan kadının özgürlük sorunu devrim sonrası gibi bir konu değildir, bilakis devrimsel gelişmelerin ana mücadele konusudur, mücadelenin temelidir. Kürt özgürlük hareketi mücadelesini bu temel üzerinden geliştirmiştir. Çıkışından günümüze kadar Kürt kadınları mücadelenin başat gücü, öncüsü olmuşlardır. Bu yönüyle Kürt özgürlük hareketi birçok devrimci hareketten ayrılmakta, çok keskin bir biçimde farkını ortaya koymaktadır. Zaten gücünü buradan alan PKK ideolojik ve pratik olarak sosyalizmin özünü yaşıyor. Önderliğimizin kadın konusundaki görüşleri, çalışmaları, kadına olan yoldaşlığı çok iyi biliniyor. Sakine Cansız yoldaşın kişiliği ve mücadelesi bu husus için en somut örneği oluyor. Bugün Kürt kadınları kırk yıllık bir mücadelenin otuz beş yıllık bir mücadelenin birikimi, tecrübesi, belleği ile mücadele ediyor. Karşısındaki ataerkilliğin en büyük temsilcisi olan devlet zihniyetinden başlayarak, toplumun en küçük hücresi olan ailedeki ataerkilliğe karşı mücadele ediyorlar. Süreç sadece siyasal anlamda değil, toplumsallaşmayı ilgilendiren bütün alanlarda çok hızlı bir şekilde ilerliyor.
Tabi ki bu mücadele öyle bir aşamaya geldi ki, sadece Kürt kadınları değil, bu sistemi hiçbir zaman benimsememiş, erkek egemenliğine karşı olan bütün kadınlar süreci çok güçlü bir şekilde sahipleniyorlar. İnsan yaşananlara baktığında kadın dayanışmasının ne kadar güçlü bir boyuta ulaştığını görebiliyor. Devletin parçalayıcı, bölücü zihniyet ve uygulamalarına kadınlar daha çok birlik olarak, irade olarak cevap veriyorlar. Bu büyük bir heyecan ve moral veriyor. Kadınların ırk, dil, din ayrımı yapmadan yıllarca aynı zeminlerde, platformlarda mücadele vermesi bu mücadelenin hem sebebi hem de sonucu oluyor.
Evet, süreç hızlı ilerliyor, böyle de olmak zorunda. Çünkü kırkyıldır devletin faşist politikaları, katliamcı pratikleri yüzünden çok büyük değerler kaybedildi. Binlerce insanın ölümü bu zihniyetin sonucu oldu, hem Kürt halkı hem de Türk halkı büyük yaralar aldı.Analar altın gibi kız ve erkek evlatlarını kaybettiler. Bunlar faşist, ırkçı zihniyetin sonucuydu. O yüzden bu ülke otuz küsur yıldır birçok konuda hep geride kaldı.İşte buna dur demek için bu süreç çok hızlı ilerlemeli. Artık anlamsız kayıplara bu halkın ne sabrı, ne takati kalmadı. Elbetteki savaştan en çok zarar gören, tahakküm altında kalan, duygusal ve düşünsel olarak en çok tahribat ile karşı karşıya kalan kadınlar oldu, analar oldu. En büyük varlığı olan evladını kaybetmek acıların en büyüğü değil midir? Kim bunun için bir ananın gözyaşlarını durdurabilir, hangi ilaç sürekli kanayan bu yaraya derman olabilir? Bu savaşın acısını en derinden yaşayan tabi ki kadın yüreğidir. Kadınlar bu devrimin hep öncü gücü oldular, içinde yer aldılar, hem gerilla olarak canlarını bedel verdiler hem de analık kimliği ile her zaman devrimin en büyük serhildan gücü oldular. Kimse bu gerçeğin üstünü kapatamaz. Bir devrimin özgürlük garantisi kadın özgürlüğüdür. İçinde kadın olmayan bir devrim süreci başarısızlıkla sonuçlanmaktan kurtulamaz.
Bu yüzden kadınlar herkesten daha fazla bu süreci sahipleniyor, herkesten daha fazla süreç için çalışıyor. Özgürlük için mücadele ediyor. Yeni bir sistemin, yeni bir toplumun, yeni bir zihniyetin temellerini en çok kadınlar atıyor. Çünkü içinde yaşadığımız sistem iflas etmiştir, insan yeme makinesine dönüşmüş, tüketmekten başka bir şey yapmıyor. Çünkü bu sistem kadına ait bir sistem değildir, kadına dair hiçbir değer yok içinde. Bu sistem gücünü tecavüz kültüründen almaktadır. Her açıdan tecavüz kültürünü barındırıyor. Ondandır ki insanlığın kendine gelmesi için yeniyi yaratacak olan, doğal toplumun özündeki kadın kimliğinin, tanrıça kültürünün özüne dönecek olan, onu çağdaşlaştıracak olan kadınlardır ve bunun öncülüğünü şimdi Kürt kadınları yapıyor. Kürt kadınlarının öncülüğünde kadınlar yazılmamış, üstü kapatılmış gizli tarihlerini yazıyorlar aslında. Bu dönemin ne kadar farklı bir seyir izleyeceğini kadınların vereceği güçlü mücadelelerbelirleyecektir. Çünkü kadın katliamcısı zihniyet, dil, pratik bugün hala bu topraklarda kadınları katlediyor. Buna dur diyecek olan kadınlardan başkası değil, ancak kadınlar kendilerini özgürleştirebilirler. Bu açıdan kalıcı bir barış için bu süreçte atacağımız her adım, çok hesaplı, planlı, güçlü ve başarılı olmalı. Bundan başka bir yolumuz yok.
Bütün bunlarla birlikte bugünlerde kadınlar o kadar güzel ve anlamlı pratikler içinler ki, o kadar çok yaşanan örnekler var ki…
İşte Lice’de, Hakkari’de süreç için kurulan nöbet çadırları. Kadınlar, analar bu sürecin sağlıklı ilerleyebilmesi için, kendi çocuklarının bulunduğu dağlarda nöbetlerini tutuyorlar. O kadar büyük bir yankı uyandırıyor ki, her gün yüzlerce insan onların bu güzel ve anlamlı eylemlerini ziyaret ediyor, destek veriyor. Analarımız hergün kamuoyuna eylemlerini anlatıyorlar, açıklama yapıyorlar, herkese sesleniyorlar. İnsan bunları görünce büyük bir güç alıyor. İlerlemiş yaşlarına rağmen bu kadar dinç olmaları, yorulmak nedir bilmemeleri, neşe ve coşku içinde olmaları büyük bir moral kaynağı. Analar bunu herkesten çok hak ettiler ve bunu kendileri elde ettiler.
Yaşanan gelişmeler çok önemli ama sadece bunlar yetmiyor, çünkü karşımızda kendini bin yıllardır kurumlaştırmış bir zihniyet, bir sistem var. Bu açıdan verilmesi gereken mücadele kat be kat yüksek olmalı. Yaşanan her gelişme bir yenisine yol vermeli, bu süreç hızından hiçbir şey kaybetmeden sürekli ilerlemeli, yorulma, pes etme asla olmamalı. Çünkü bizim artık kaybetme gibi bir lüksümüz yok, acı çekmek asla kaderimiz değil. Kadınlar olarak bizler bu sürecin öncüleriyiz, sürecin gereksinimlerini en iyi bilenleriz, hissedenleriz. Sürecin dilini anlayan ve konuşanıyız. İşte bu yüzden bize her zamankinden daha fazla görev ve sorumluluk düşüyor. Yaptıklarımız ve yapacaklarımız ile bu sürecin ilerlemesini en çok biz sağlayacağız. Bu inançta ve bu kararlılıktayız, asla geri adım atmayacağız ve attırmayacağız.
Kadın demek mücadele etmek demek, temel insani değerlere bağlılık demek. Bugüne kadar iktidarlar kendi iktidarları için savaştılar, ama artık dönem halkların insanlıkları için, demokratik değerleri için, özgürlükleri için savaştıklarıbir dönem. Kadınlar geçmiş tarihin hafızası ile geleceği yaratmanın kararlılığı içindeler ve bu uğurda her zorluğu göze alıyorlar. “21. yy kadın yüzyılı olacaktır” belirlemesi her geçen gün tüm zorluklarına rağmen daha çok gerçekleşiyor.