• KURDÎ
No Result
View All Result
Pajk - Kürdistan Kadın Özgürlük Partisi
  • Anasayfa
  • Önder APO
    • Önderlik Perspektifleri
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
    • Gerilla Anıları
    • Gerillanın Kaleminden
    • Amargi
    • zeynep kinaci
  • Araştırma-İnceleme
  • Galeri
    • Resim Galerisi
    • Video
  • Anasayfa
  • Önder APO
    • Önderlik Perspektifleri
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
    • Gerilla Anıları
    • Gerillanın Kaleminden
    • Amargi
    • zeynep kinaci
  • Araştırma-İnceleme
  • Galeri
    • Resim Galerisi
    • Video
No Result
View All Result
Pajk - Kürdistan Kadın Özgürlük Partisi
No Result
View All Result

KARANLIKTAN İÇERİ

14 December 2014
in Genel
A A
Share on FacebookShare on Twitter

Leyla AGİRİ

Karanlık, kadın, toprak… Birbirini içeren ve dişil olarak tanımlanan bu mistik öğeler mitolojiden bilime, dinden felsefeye her türlü yöntemin merak konusu olmuş, göreceli tanım ve değerlendirmelerle gizemi çözülmeye çalışılmıştır. Neolitikten tutun pagan kültüre, devletli uygarlıktan günümüz toplumuna kadar değerler sistemin esasını oluşturan bu öğelere yaklaşım tarihsel, kültürel birikimdeki konumlandırışta ve dinsel kavramlarda karşılığını bulmuştur. Ve öyle görünüyor ki doğal topluma yaklaştıkça anlam kazanan, yüceleştirilen bu değerler kapitalist uygarlığa yaklaştıkça olumsuzlanmakta ve ötekileştirilmektedir.

Her şeyin kendisinden türediği uçurum, karanlık bir boşluktur, kaostur. Bazen sonsuz karanlığın Ecesi gecedir. Bazen de toprak ana diye anılan GAİA’dır. Toprağın, tarımın, mevsimlerin, ürünlerin yaşamın yenilenmesi ve sürdürülmesinin tanrıçasıdır. Tanrıçaların isimleri kültürden kültüre değişir. Buğdayın tanrıçası Yunanistan’da Demeter, Mısır’da İsis Maat, Mezopotamya’da NİNLİL-İŞTAR olarak isimlendirilir ve en yüksek mertebeye layık görülürler. Tanrıçaları kavradıkça yaşamı, yaşamı kavradıkça Tanrıçaları kavrıyoruz. Evren sonsuz boşlukta döne döne oluştu. Karanlık bağrından ışığı, ışık yıldız topuzundan insan yarattı. O yüzden tanrıçalar yıldızlarla bir tutulur. Yaratıcı ve yok edici niteliklerinden dolayı doğa ve yakarışlar da STAR-STEREK’ e yapılır. O yüzden insan değerlidir. Çünkü STERK’in bir parçasıdır. Tanrıça kendi özünden insanı ve evreni yaratmıştır. Ama yaratmak bilgisi karanlıkta gizlidir. Bu bilgiye ulaşmak boşlukla yüzleşmek riskini taşır. Bu nedenle Tanrıça kadın şahsından hakikatini yeryüzüne indirir. Aramak, bulmak, işlemek, yaratmak, üretmek kadınla birlikte insan yaşamına sunulan armağanlardır. Mitoloji kısmen böyle bakar, böyle sistemleştirir. Ve bunun nesilden nesile aktarılmasının aracını da yine kadın keşfeder. İşaret dili, sembolik dil, yazı dili hep kadın tarafından geliştirilmiştir. Dilin ne işe yaradığına bağlı olarak erillik, dişillik niteliği ile de belirlenir. Üretken, değişken, esnek, kapsayıcı, ritmik vb. olan tüm maddeler dişil olarak isimlendirilirken, tersi de eril olarak adlandırılır. Özellikle de toprağa dair olan, topraktan çıkarılan, topraktan üretilen pek çok kelime de dişildir. Fakat artı ürün ve mülkiyetin keşfi ile beraber toprağa hoyratça işleyen pek çok alet de erkek tarafından icat edildiği için eril isimlerle sembolize edilir. Ve mitolojik yaratılış süreci ve ifadesi artık erkek eli ile eril bir sistematiğe dönüştürülür. Ve bu kadın, toprak ve doğa için yıkımının başlangıcı olur.  Bu yıkım kapitalist sistemde daha da yakıcı bir biçimde somut görülür.

Öte yandan felsefede kadın, siyasal sistemlerden bağımsız ele alındığı oranda daha gerçekçi ve naif tanımlarla saygınlığını ve fakat muammasını korumuştur. Örneğin uzak doğu felsefesinden kadın ve erkeğin bütünsel varlığın anlamı, döngüsel yaşam ifadesi artık herkesçe bilinen YİN ve YANG karakteri ile sembolize edilir. YİN, güneşi, ışığı, sıcaklığı, kuruluğu, durağanlığı temsil eder. Karanlığı, soğukluğu, ıslaklığı, nemliliği, akışkanlığı simgeleyen de YANG’dır. YANG kadın, YİN ise erkektir. YANG yaratan, üreten, YİN biçim veren ve katılaştırandır. Ve sembolde görüldüğü gibi her ikisi de birbirini içerir.

Felsefenin başat olarak bilge kadınlar tarafından üretildiği bu zamanlar, vargının bilimsel yönteme yakınlığını da gösterir. Yaşam tarzının doğaya uyum ile şekillendiği ve evrende düzenin insanda tekrar ettiği gerçeğinin farkında olan ANA KADIN bu UNSURU ERBAA bulgusu ile benzeştirmiştir. Buna göre; evreni oluşturan dört element hava, su, ateş ve toprak insan bedenindeki dört unsura denk gelir. Kan havayı, sarı safra ateşi, salgı suyu, kara safra toprağı temsil eder. Kan ilkbaharı ve çocukluğu, sarı safra yazı ve gençliği, kara safra sonbaharı ve olgunluğu, salgı kışı ve yaşlılığı kontrol eder. Bunların insan bedenindeki azlığı ve çokluğu hastalıklara yol açar. Uyumlu oluşu insanın güçlü olduğu anlamına gelirdi. Ama özellikle kara safranın yani toprak elementinin kadın üzerinde daha belirgin bir etkisi vardır.  Kara safranın baskın olduğu kadınlarda esrimle ve kehanet gücü daha fazladır. Bilge ve şamanları daha çok bu kadınlardan çıktığına inanılır.

Aslında günümüz bilimi de insan, doğa ve özellikle toprak arasındaki ilişkiyi incelediğinde ulaştığı somut gerçekler bu üçlü arasındaki organik bağın da bilimsel ispatını sağlamıştır. Toprakta kalma süresine bulunma durumu ve işlenme biçimine göre form değiştiren sayısız maden bulunmaktadır. (Demir, çinko, altın, kalsiyum, fosfor, cam…)  Havada, suda sayısız asit, yağ ve gazlara rastlanır. (Arsenik, siyanür, sülfür, azot, oksijen, karbondioksit…) Bitkisel ve hayvansal besinlerde protein, karbonhidrat ve vitamin vardır. Bilim dört elementin başatlığı ile beraber doğada bulunan tüm bu metal alışımların madenler, organik- inorganik besinler, parazitlerin ince bir denge ile insan vücudunda var olduğuna ve hatta belli miktarlarda üretildiğine dikkat çeker. Bu dengenin bozulması halinde bedensel ve ruhsal uyumsuzluk (hastalık) baş gösterir.

Günümüz dünyasında doğa ile beraber insanında tahribi pek çok psikolojik ve fizyolojik hastalığın, yıkımın ortaya çıkması ve durdurulamaması, olgusal ve zihniyet düzleminde insana, kadına, doğaya yaklaşımla yakından bağlantılıdır. Örneğin, dinlerde yer alan yaratılış efsanesi iktidar olgusundan bağımsız düşünülünce, kapitalist sistemden daha vicdanlı ve daha kurallı sayılır. Tanrı önce evreni, dünyayı yarattı, dünya ile uyumlu olması ve dünyayı keşfettiği oranda kendisini bulması için de ilk insanı dünya ile aynı özden yarattı:  TOPRAKTAN..! Ve toprağın rengi, dokusu, çeşitliliği arttıkça insan ırkı da farklılaştı, zenginleşti. ( Sarı, siyah, beyaz, kızıl, melez vs.)  Toprak ve Ana bu nedenle kutsaldır çünkü yaratandır. Toprağa ve anaya saygı temeldir.

Tüm bu süreçler gösteriyor ki hepimiz aynı gerçeğin farklı tezahürleriyiz. Evrensel bütünün kristalize olmuş parçalarıyız. Ve gerçeği araştırdığımız, öğrendiğimiz oranda dalga etkisi ile evrensel uyuma katılır, döngüselliği koruruz. Ölümlerimizin bile toprağa gömülmesi, geldiği yere geri gönderilmesi belki de tekrar geleceğin, umudunun rütüelidir. Ana rahminden gelen toprağın rahmine gönderilir ve oradan olgunlaşan yaşam farklı formlarda insana ulaşır. Ve biz, insanlaşma sürecini yaratan tanrıçalarımızın gömülü olduğu bu topraklarda yaşarken, evrensel bir meydan okuyuşta gerekli olan özün, maddenin ve metafiziğin tüm halleri ile içimizde barındığını düşünürsek belki yıldız tozunu bulma ihtimalimiz artar.

ShareTweetPin
  • Anasayfa
  • Önder APO
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
  • Araştırma-İnceleme
  • Galeri

©2020 PAJK Hemû mafên wê parastîne - Ji aliyê Pajk

No Result
View All Result
  • Anasayfa
  • Önder APO
    • Önderlik Perspektifleri
  • ÖZGÜRLÜK ŞEHİTLERİ
  • AÇIKLAMALAR
  • DEĞERLENDİRME
  • GERİLLA
    • Gerilla Anıları
    • Gerillanın Kaleminden
    • Amargi
    • zeynep kinaci
  • Araştırma
  • Galeri
    • Video
  • Kurdi

©2020 PAJK Hemû mafên wê parastîne - Ji aliyê Pajk